Allah cc ile nasıl dost olabiliriz?

HASAN CAN

Active member
ALLAH İLE DOSTLUK NASIL KURULABİLİR?

Giriş:

Yeryüzüne bir damla olarak düşen ve daha sonra Rabbi tarafından kendisine hayat hakkı tanınan insanoğlu dünyaya merhaba der demez farklı tip ve karakterde insanlarla karşılaşır.

İleriki yaşlarda; İnsanlardaki mizaç ve değer yargılarının kendi karakterine en yakın olana karşı sıcak bir ilgi besler.
Aynı karaktere sahip olmanın ya da hayata ve olaylara aynı pencereden bakmanın verdiği referans tüm sırlarını paylaşmaya kadar vardırır.
En ufak bir sıkıntıya düştüğünde kalbine demir attığı kimseden bir ‘alo’ bekler. Kendisini ilk ziyaret eden, hiçbir menfaat beklemeden aynı sancıyı yüreğinde hissedip derdine derman olmaya çalışan kişi en yakın dost olmuştur artık.
Artık hayatın büyük bir bölümüne dostunun da penceresinden bakmaya, sesleri dostunun da kulağından işitmeye, herhangi bir mesele karşısında dostunun da düşüncelerini paylaşmaya çalışır.

Bu birliktelik tek yürek çift beden olarak el ele cennet ya da cehennem yolculuğuna kadar devam eder.
Ve dostluk nasıl başlamışsa; Cennet ya da Cehennem de öylece devam eder. Ya beraberce yanarlar ya da Cennet nimetlerinde yüzerler…
Yanlış dost seçenler ateş içinde yanarken birbirlerini suçlayıp;
“… keşke peygamberlerle birlikte hak yolu tutmuş olsaydım.”
“Eyvah bana, keşke filanı dost edinmeseydim…” derler. (Furkan: 25/27-28)
Keşkenin fayda vermediği bu beldede (cehennemde) yanlış dost seçiminden doğan pişmanlığa da kulak verilmez.
“Defolu” dost seçenler bir taraftan yanarken diğer taraftan da aynı sıcak ilginin oracıkta da vuku bulmasını isteyerek;
“…Biz size uyan kimseler idik. Şimdi ateşin bir kısmını olsun bizden kaldırabilir misiniz.” derler.
Gerçek dost o ateşi oradan kaldırıp uzaklaştırmaya kadir olandır.
Kendisi acizken, bir şekilde cehennem çukuruna düşüp çıkamazken, derisini eriten ateşin derecesini düşüremezken dostuna nasıl yardımcı olsun? O’nun derdi başından aşkındır. Kandırıldığına mı yansın kandırdığına mı?
Bir defa da olsa cehennem sakininin ağzından hak cümleler çıkar;
“… Muhakkak biz, hepimiz bunun içindeyiz. Şüphesiz Allah kullar arasında hüküm vermiş bulunuyor.” (Mü’min: 40/47-48)
Tabi ki dostunun bu söylediklerini;
“Kör mü dost seçerken dikkatli olsaydın? Kör mü ahiretin için yatırımını yaptığın kalp ve nasihatlere dikkat etseydin.” olarak algılar.
Tabi ki iş işten geçmiştir artık. Hem birbirlerini suçlarlar hem de hep bir ağızdan;
“Keşke peygamberlerle birlikte hak yolu tutmuş olsaydım.” derler…” (Furkan: 25/27)
Bir de dost seçiminde isabetli kararlar verenler vardır. İşte onlar ebedi dostluk (kardeşlik)larının temelini geçici dünyada atarlar.
Hep kendisinden iyi olan ve oksijenini cennetten teneffüs etmişlerin sesine kulak verirler. Bilirler ki onlardan yamukluk gelmez. Yine bilirler ki yüzlerindeki tebessüm tamamen Rabbinin rızasını kazanmak için… ve sürekli Cennetle müjdeleyip Cehennemle korkuturlar. Şeytan ve dostlarına aman vermemeye çalışırlar. Dostlukları tüm hücreleri ile Rabbinin rızasına uyumludur.
Öteki tarafta ebediyyen komşu olmak için nasihatleşir dururlar… Bu tür dostlar ırk, soy, sop, zenginlik, fakirlik dinlemezler…
Ve el ele Cennetin kapısından içeriye girerek dostluklarını pekiştirirler.
(Bir Mükafat) Adn Cennetleridir ki oraya girerler. Orada altın bileziklerle ve incilerle süslenirler. Orada elbiseleri de ipektir.
“Diyeceklerdir ki: Bizden üzüntüyü gideren Allah’a hamd olsun. Muhakkak Rabbimiz, mağfiret edicidir, mükâfat vericidir.”
“O ki, lutfu ile bizleri ebedi kalıcılık yurduna yerleştirdi. Burada bize hiçbir yorgunluk değmeyecek, burada bize hiçbir usanç da dokunmayacak.” (Fatır: 35/33-35)
Cennet nimetleri içinde günlerini gün ederken bir ara kendilerine dost olmaya çağıranlara, alay edercesine;
“… ‘Rabbimizin bize va’dettiğini hak bulduk. Siz de Rabbinizin va’dettiğini gerçek buldunuz mu?’ diye seslenirler…” (Araf: 7/44)
Ateşin derecesini unutup dostluklarını menfaatlerine bina edenler, nefislerinin buyruklarına kul olanlar, kendileriyle beraber yanmalarına sebep olmak isteyenler çok kısa ve net bir şekilde cevap verirler;
‘…evet…’ (Araf: 7/44)
Diyalog devam eder ve;
‘… Vallahi, az kalsın beni de helak edecektin.’
‘Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de (Cehennemde) azap görenlerden olurdum.’ (Saffat: 37/56-57)
derler, dostluklarını Rahmani sese bina edenler…
***
Evet okuyucu kardeşim… Yaratılışımız icabı zayıf ve güçsüzüz… Ve bizlere de ilmin çok az bir kısmı verildi… Ve bu şartlarda imtihan oluyoruz… Aklımıza güvenmeyen, dost seçiminde hata yapma oranımızın çok fazla olduğunu bilen Rabbimiz uyarıcılar (Peygamberler ve davetçiler) göndererek bizlere Rahmette bulundu…
Bir tarafta Allah (c.c.) ve dostları, diğer tarafta insan imanı ile beslenip Cehennemde kendisine komşular arayan şeytan ve dostları… Biri ateşe davet eder, diğeri Cennete…
Tüm kulak ve ‘irade’lere bu iki kanaldan yayınlar yapılır… Nefsini okşayan nasihatlara dost olanlar alıcılarını Cehenneme çevirirler…
Bu tür dostları dünyanın her yerinde görmek mümkün… Hem de çok yakını olduklarımız olabilirler;
‘Ey iman edenler, eğer küfrü imandan sevimli bulurlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veli edinmeyin. İçinizden kim onları veli edinirse; Onlar zalimlerin ta kendileridirler.’ (Tevbe: 9/23)
Düşünsene bir; Seni büyüten, yedirip içiren (Allah’ın izni ile tabi!) baban seni cehenneme davet ediyor!..
Dünyada iken en yakınındı… Demek ki kan bağı cennete girmek için yeterli bir sebep olmuyormuş…
Bir de böyle bir vak’anın yaşandığı Peygamberlerden bir misal verelim… Görelim bakalım davet hangi kanaldan geliyor ve tercihini hangi dost’a kullanıyor… Okuyalım;
‘Hani babasına: Babacığım demişti, işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeye niçin ibadet edersin?
Babacığım ilimden sana gelmeyen bana geldi, bana uy ki, seni dosdoğru yola ileteyim.
Babacığım şeytana ibadet etme! Muhakkak şeytan Rahmana asi olmuştur.
Babacığım, doğrusu Rahmanın azabı sana dokunur da şeytanın velisi (dost) olursun diye korkarım!
Dedi ki: “Ey İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, seni mutlaka taşlarım. Bir süre benden uzaklaş, yanımdan git.” (Meryem: 19/42-46)
Dostluğunu şeytandan yana kullanmış bir Peygamber babasının, evladına olan tepkisi…
Evlat, babasının cennetini düşünerek dostlarını terkedip Rahmani sese kulak vermesini istiyor, küfründe samimi olan ve safını netleştiren baba da öfkesinden tehditler savuruyor… Dostlarına, laf gelmesini istemiyor… Bu küfri inat karşısında evladı da tarafı olduğu dostundan bahsediyor;
‘Dedi ki: Selam olsun sana! Ben, Rabbimden senin için mağfiret isteyeceğim. Çünkü Rabbim bana gerçekten merhametli ve lutufkârdır.
Ben, sizi de sizin Allah’dan başka taptıklarınızı da terkediyorum; Yalnız Rabbime dua ediyorum. Rabbime dua etmekle bedbaht olmayacağımı ümit ederim.’ (Meryem: 19/47-48)
Bir de tarihe altın harflerle yazılmış sahabe neslinden Mus’ab bin Umeyr’den bir misal verelim…[1]
Mus’ab bin Umeyr
Mekke’nin en yakışıklı ve en zenginlerinden biri olan Mus’ab bin Umeyr şaşalı bir hayat sürerken, sonra nasıl olduysa gözle görülmeyen bir ilaha top yekun kul olma teklifi ile karşı karşıya kaldı…
Bir tarafta nefsinin isteklerine prangalar vurulmayan bir hayat ve o hayatın figüranları, diğer tarafta her adımına tavsiye ve müdahalelerde (helal-haram, mübah) bulunan bir hayat şekli ve zengin-fakir, köle dinlemeyen, üstünlüğün takvada olduğu bir dostluk…
Bir tarafta görünen nimetler ve nefsinin tüm isteklerinin pratik alanı olan bir hayat diğer tarafta zorluklarla mücadele olan ve karşılığında cennet vaad edilen bir hayat…
Daha doğrusu bir tarafta Rahmani yol ve Rahmani dostluklar, diğer tarafta şeytani bir hayat ve şeytani dostluklar…
Rahman’ın onayını almayan tüm dostlukların ‘şeytani’ olarak adlandırıldıkları dostluklar…
Elbetteki her yolun yolcularının karakterleri ve hayata bakışları birbirlerine benzer olacaktı…
Hangi saf’a geçse diğerine cephe almış olacaktı…
En sevdiği annesine;
‘İstediğin yere git. Artık ben senin annen değilim!’ dedirtecek bir yolu ve o yolun yolcularına dost olmayı seçti…
Bu kitapçıkta Mus’ab bin Umeyr’in kahramanlıklarını, savaşlarını ve hayatını anlatacak değilim. Benim için en önemli (sahne); görünen nimetleri terkedip görünmeyen nimetlere talip olunan hayatı seçmesine sebep olan ‘ruh’un adı…
Kendinizi bir anlık Mus’ab bin Umeyr’in yerine koyun…
İstediğinizi köle olarak alabiliyor (köle adayları içinde tabi…) dilediğinizi azad edebiliyorsunuz… Hemen hemen her gün evlenme teklifleri… Elit bir tabaka… Saygınlık… En güzel giysiler, güzel kokular… Sıkıntısı olmayan bir hayat… Aile içinde en ufak bir dargınlık, kırgınlık da yok… Böyle bir hayatı yaşadığınızı hayal edin…
Sonra her nasılsa böyle bir hayata ve içindekilerine cephe alıp mazlumlar safına geçiyorsunuz!
Bu tercihi hiçbir (ahiret bağlanışı kesik) akıl kabul etmez…
Seni doğuran annen; dostlarından ve seçtiğin dinden dönmen için mum gibi eriyecek ve sen de inat edip kararından dönmeyeceksin!
Vallahi bunun tek bir izahı var!..
O da;
Menfaat üzerine bina edilen dostlukları bir tarafa atıp gerçek dost olan Allah sevgisini kalbe yerleştirmek…
Bir de Allah ile dostluğunu kanı ile ispat etmiş yakın tarih şehidimizden bahsedelim: …
Yaşantısıyla, mücadelesiyle ve yazılarıyla ümmetin gaflet uykusundan uyanmasına vesile olan, gençlere cihad ruhunu aşılayan, inancını ve Allah’a olan aşkını ipte sallanarak ispatlayan Seyyid Kutub’tan bahsedelim…
Aynı yolun yolcularından Abdullah Azzam (r.a.)’ın kitabında okumuştum; Seyyid Kutub’un son saatlerini… olduğu gibi aktarıyorum;
Seyyid Kutub’a şöyle diyorlardı: “Hiç olmazsa idamının kalkması için gel” (devlet başkanından özür dilediği ya da hiç olmazsa ona bir nezaket ziyareti yaptığı takdirde hakkındaki idam kararının kaldırılacağı söyleniyordu). Seyyid Kutub’un bunlara cevabı ise şu oluyordu: “Namazda yüce Allah’ın vahdaniyetine şehadet eden bu parmağım, tağutun hükmünü onaylayan tek harf dahi yazmayı red etmektedir. Tağuttan neden af dileyeyim. Eğer ben hak ile mahkum edilmişsem, hakkın hükmüne razıyım. Yok eğer, batılla mahkum edilmişsem, ben batıldan af dileyecek kadar alçalamam.”
Düşünsene bir; yıllarca dört duvar arasında kalacaksın, işkencenin her çeşidinden tadacaksın, aile, akraba ve dava kardeşlerinden bi-haber olacaksın ve sana iki farklı teklif gelecek…
İp ya da Özgürlük!
Eminim ki şeytan; Seyyid Kutub’un kulağına şunları fısıldadı:
“Eğer söylediklerinden vaz geçersen özgürlüğüne kavuşur, davandaki yerini alır, yarım kalan eserlerini tamamlayarak davana daha çok hizmet etmiş olursun…
Ama eğer ip’i tercih edersen davana kim hizmet eder?”
Şeytan bu… Nereden bilecek ki önceden kalbine ektiği Allah sevgisinin filizlenip olgunlaştığını…
Yine nereden bilecekti ki?.. Aşk bu… Bir defa aşık oldun mu gözler kör olur, kulaklar sağır…
İnanıyorum ki Seyyid Kutub ipi tercih ettiği anda Cennetini gördü…[2]
İşte burada duralım! Konumuz gereği duralım! İp’te sallanmak ya da özgürlük…
Diyorum ki;
Seyyid Kutub Allah’ın (c.c.) hidayetiyle müslüman oldu, Dava aşkı ile mücadele etti ve Allah sevgisi ile de ipi tercih etti…
Vallahi İP’i tercih etmesinin altında Mus’ab misali Allah aşkı vardı!..
Şehidlerden misaller vererek kitabı kalınlaştırmak istemiyorum. Sadece; bedeni, ipe götüren cesaretin altındaki gerçeklere nasıl ulaşabiliriz’e cevap bulabilmek istiyorum. [3]
Niçin Allah Sevgisi Üzerinde Duruyorum?
Buna inanın ki yapacağımız ibadetlerde istikrarlı olup lezzet almanın, olaylara ve hayata ilahi açıdan bakmanın, imtihanda uyanık olmanın, cennet yolunda emin adımlarla ilerlemenin İbrahim (a.s.) imtihanı misali en çok sevdiklerimizi bıçak altına almanın ve nihayetinde hesap gününde alnı ak çıkmanın yolu; Allah’a dost olmaktan geçer.
Allah ile dost olunduğunda cennet yolunda emin adımlarla ilerlenebileceği anlaşılmışsa ara bir başlık atarak konumuza giriş yapalım. [4]
Kaç Çeşit Dostluk Vardır?
İki tür dostluk vardır: İyi ve kötü… İyi dostluklar;
Bir müslümanın müslümanla, Peygamberle ve Allah ile yapmış olduğu dostluklardır. Kötü dostluklar ise şeytan ve yardımcıları ile yapılan dostluklardır.
Cehennem Cennet
Şeytani rıza İlahi rıza
Kötü arkadaşlar Müslümanlar
Nefis Peygamber
Allah
Şeytani dostluklar Rahmani dostluklar
Bu tablo dünyanın her yerinde geçerlidir. [5]
Müslümanın Müslümanla olan Dostluğu
Bir müslümanın başka bir müslümanı kendisine dost seçmesi ilahi rızayı kazandıran amellerdendir. Çünkü kendisine dost olmaya çalıştığımız büyük yaratıcı:
“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Rasulune itaat ederler…” (Tevbe/71) diyor…
Konumuz ‘Allah ile dostluk nasıl kurulabilir?’ olduğu için bu başlığımızı şimdilik pas geçiyoruz. [6]
Müslümanın Peygamberlerle olan Dostluğu
Bir müslümanın Peygamberi dost seçmesi demek; tek cümle ile:
Peygamberin yaşantısını adım adım takip ederek her şeyde O’nu örnek almak demektir. Ama her şeyde…
Bu başlığımıza da şimdilik nokta koyuyoruz.[7]
Müslümanın Allah ile olan Dostluğu
Konumuza giriş yapmadan önce cevaplanması gereken sorular olmalı…
1. Allah’ı dost edinmek zorunda mıyız?
2. Allah ile dostluğun getirisi nelerdir?
3. Allah’ı dost seçmemenin ne tür bir götürüsü olabilir?
Bu sorularımıza tatminkâr bir cevap bulabilirsek Allah ile dostluk yolunda hatırı sayılır bir mesafe kat etmiş oluruz… Kısaca değinelim: [8]
ALLAH’I DOST EDİNMEK ZORUNDA MIYIZ?

İnsanoğluna her noktada ‘seçme’ hakkı veren Allah-u Teala dost seçiminde de hiçbir zorlama yapmamıştır… İstediğin an istediğin varlığı dost seçebilirsin…

İster kendine Allah’ı ve dostlarını dost seç, ister şeytanı ve dostlarını… Ama unutmayalım ki seçeceğimiz dost kim olursa olsun Ya Allah’ın dostudur ya da şeytanın.
Basit bir sıvıdan yaratılan, doğum öncesinden ölüm sonrasına kadar her noktada Allah’ın sevgisine, korumasına ve rahmetine muhtaç olan insanoğlu her konuda hata yapmaya müsait yaratılmıştır… Durum böyle olunca da Yüce Yaratıcı yer yer uyarıcılar göndererek kullarının doğru yolu bulmalarını istemiştir. Mesela;
Hayata gözlerini açan insanoğlunu bir çok din ile tanışma imkanı bulmuştur… Bu dinlerin biri dışındakilerinin tamamı kişiyi Cehenneme ulaştırır… İşte tam bu sırada ilahi rahmet devreye girerek;
“… Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar?..” (Al-i İmran: 3/83) diye dikkatini kendine çeker…
Kendisinin yardımı olmadan kulunun hata yapacağını bilen yaratıcı fıtratı muhatap alan dinin adını söyler:
 

HASAN CAN

Active member
“Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.” (Rum: 30/30)

Din seçiminde insanlara özgürlüğün verildiğini ‘Dinde zorlama yoktur…’ (Bakara: 2/256) ayetinde okuyabiliriz…
Bu anlattıklarımız dost seçimi için de geçerli… Bakın Yaratıcımız ne diyor:
“Kim Allah’ı Rasulunu ve iman edenleri dost edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah’ın taraftarlarıdır.” (Maide: 5/56)
Bu sese kulak verip vermemek tamamen insanların özgürlüğüne bırakılmış…
Her ne kadar da dostluk için zorlama olmasa da ben şahsen sizler gibi cennetimi düşündüğüm için; en güçlü, en şefkatli ve en sabırlıya dost olmak istiyorum…
O’nun benim dostluğuma hiç, ama hiç ihtiyacı olmamasına rağmen…
O’nun dostluğunu kazananların hem dünyada hem de ahirette başlarının ağrımayacağını ve korkulardan emin olunacağını biliyorum… Bu sebeple O’na dost olmak için ne gerekiyorsa onun yapılması lazım… Çünkü;
‘… Sizin Allah’tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.’ (Tevbe: 9/116)
Madem O’ndan başka dostumuz yok o halde ne duruyoruz! [9]
ALLAH İLE DOSTLUĞUN GETİRİSİ NELERDİR?
Giriş
Egoist ve bencil yaratılan insanoğlu her bir amel sonrası ille de prim ister… Bu insanoğlunun fıtratında vardır… Şunu yaparsam bana ne var! Şöyle yaparsam bana ne var? gibi…
Siyer sayfalarını şöyle bir karıştırdığımızda böyle bir diyaloğun yaşandığını Rasulullah (s.a.v.)’ın amcasına yapmış olduğu davet sonrasında görebiliyoruz:
– Rasulullah (s.a.v.) amcasına;
“La ilahe illallah de, kurtul!” dediğinde,
“La ilahe illallah dersem bana ne var?” diyor… Yine benzer bir misal;
II. Akabe beyatında Peygamber (s.a.v.) hac mevsiminde medinelerle buluştu. Ve Peygamber (s.a.v.) beyat için medinelilerle anlaşmak istedi. O arada bazı medineliler dediler ki:
– Ya Resulallah! Biz sözümüzde bulunursak karşılığı ne olur?.. Resulullah (s.a.v.)
– ‘Cennet’ dedi. Bu söz üzerine Medineliler:
‘Elini uzat, beyat edelim’ dediler.[10]
Bizler de benzer bir talepte bulunarak;
“Allah ile kurulacak bir dostluğun ne tür bir getirisi olur? (hem bu dünyada, hem de öteki alemde)” diyoruz.
Yeni bir bölüm açarak bu sorumuza cevap bulmaya çalışalım. [11]
1. Cehaletten Kurtulurlar.
Allah ile dostluğunu kurmaya çalışanlar, büyük bir ihtimalle geleceklerini garanti altına almış olurlar;
‘Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)’dir. Onları karanlıktan nura çıkarır… (Bakara: 2/257)
Yani, cehennem güzergahında cahil cahil giden kuluna, bir şekilde hidayet nimetinden tattırarak hat değiştirmesini sağlar… Yeni hat’tın adı;
– Kendisine, çevresine ve Yaradanına saygılı, adaletli ve elinden ve dilinden emin olunan bir insan’dır. Ve bu hattın yolcuları hiçbir durakta durmaksızın direk cennete giderler… Çünkü gerçek dost hiçbir vaadinden dönmez;
“Rabbimiz! Bize, Peygamberlerin vasıtasıyla va’dettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil rüsvay etme; şüphesiz sen va’dinden caymazsın!” (Al-i İmran: 3/194) [12]
2. Şeytanın Vesveselerine Karşı Uyanık Olurlar
Allah’a dost olmanın belki de en büyük getirisi… Dostunun (Allah’ın) yardımıyla en büyük düşmana karşı uyanık olabiliyorsun…
Düşmana karşı uyanık olmak demek onun saldırı zamanı ve taktiğini önceden bilmek demektir.
‘Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.’ (A’raf: 7/201)
Allah’a dost olanlar, şeytanın her vesvesesin de Gerçek dostlarının şu nasihatını hatırlayıp Allah’ı zikrederek Şeytanı, def ederler.
‘Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü o, işitendir, bilendir.’ (A’raf: 7/200)
Çünkü Allah-u Teala her zaman kendi dostlarının yanındadır.
‘Şüphesiz ki benim koruyanım Kitab-ı indiren Allah’tır. Ve O bütün salih kullarını görüp gözetir.’ (Araf : 7/196)
Dostluğunu Allah’tan yana kullanmayanlar şeytanın ağına takılırlar;
‘(Şeytanların) dostlarına gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra da yakalarını bırakmazlar…’ (Araf: 7/202) [13]
3. Huzurlu Olurlar
Yaşamayı çok seven insanoğlu yeşiliyle göz boyayan bu dünyadan ayrılmak istemez… Hayatı dolu dolu yaşamak için çırpınır durur… Rahat yaşamak ve ölmemek için her türlü tedbire başvurur…
Fakat bir türlü yaşlılığı başından savamaz… her saç telleri sırasıyla beyazlaşarak ‘kefen’ rengini verirler… Böylece muhataplarını huzursuz ederler… Hele de can ve maldan eksilmeyle sınandıklarında huzursuzlukları tavan yapar!
İşte tam bu sırada ilahi nasihata kulak veren insanoğlu şu vaadlerin muhatabı olur;
‘… Her kim Allah’a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir.’ (Al-i İmran: 3/101)
Dostluk tercihini huzur verende kullananlar hayatlarından emin olurlar… Böylelikle onlar;
‘… Allah’ın dostlarına korku yoktur; Onlar üzülmeyecekler de.’ (Yunus: 10/62)
Hem neden korksunlar ki?! Nasıl olsa Allah’ın yazdığı isabet edecek…
Böylelikle her halukârda huzurlu olurlar… Hastalık gelir; sabrederler, günahları dökülür… Can ve maldan imtihan edilirler; sabrederler, sevap kazanırlar… Çünkü Allah dostları şunu çok iyi bilir;
‘Doğrusu güldüren de ağlatan da O’dur. Öldüren de dirilten de O’dur.’ (Necm: 53/43-44) [14]
4. Gelecek Kaygıları Olmaz
İnsanları ümitsizliğe, cimriliğe ve vaktin büyük bir kısmını dünyaya harcamasına sebep olan, belki de tek sebep ‘Gelecekten endişe’ korkusudur.
Bu korku birçok haramlara da gebedir:
– Malın artması için olası bir; Yalan, hırsızlık, haksızlık, adaletsizlik, rüşvet ve hatta yeri geldiğinde cinayet…
Bir de var olanın eksilmesi korkusu var… Bu korku da geleceği bir hayli endişelendirir;
– Cimrilik
– Sömürücülük
– Terazide hilelik…
Gelecek kaygısını taşıyan bir insan kolay kolay kanaat sahibi olamayacağından hayatının her keresinde endişeye rastlanır;
– Nasıl artırabilirim?
– Mevcudu nasıl korurum?
Tabiri caizse odun gibi bir hayat! Ve bu hayat dostluğa zarar verir;
‘Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymayın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.’ (Münafikun: 63/9)
Böyle bir endişeyi taşıyanlar vakitlerinin büyük bir çoğunluğunu malları ve evlatlarıyla geçirecekleri için Allah’a pek vakit ayıramazlar.[15]
Peki nasıl olurda Allah’a dost olanlar böyle bir endişeyi yaşamazlar.
Kanaatimce; Allah, kimi dost kabul etmişse Ona, vaadlerine karşı müthiş bir güven ve tevekkül bilinci vermiştir. Haliyle, Allah’a dost olan kişi, hem ölüm öncesi, hem de ölüm sonrası rızıklanacağını bilir;

‘… Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir… (Talak: 65/3)
‘Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler va’detti. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluşta budur.’ (Tevbe: 9/72)
Hz. Ebu Bekr (r.a) ve Hz. Ömer (r.a.)’ın infaktaki yarışı ve Rasulullah’ın: Tebük cihadına katılanlardan; Hz. Ebu Bekir (r.a.)’ya:
‘Ailene ne bıraktın?’ sorusu üzerine;
‘Allah ve Rasulünü’ demesinin arkasındaki sır ne acaba? [16]
5. Yardım Sever Olurlar
Gelecek endişesi olmayan bir insan mal’ı sevmez. Hele de biriktirmeyi hiç sevmez. Hem ne diye biriktirsin ki! Biriktiripte şu ikaza mı muhatap olsun;
‘… Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele.’
‘(Bu paralar) Cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (onlara denilir ki): “İşte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin (azabını) tadın!” (Tevbe: 9/34-35)
Allah-u Teala, kendisine dost seçtikleri kişilerden, ‘gelecek endişesi’ korkusunu alır. Onun yerine cömertliği ve yardım severliliği verir.
Böylelikle Allah dostlarına dünya malı farklı bir boyut kazanır;
– Biriktirdikçe azalan,
– Verdikçe çoğalan.
Dünyaya karşı böyle bir bakış açısı yakalayan bir insan ecir avcısı olacağı için çevresine karşı oldukça yardım sever olur… Daha da ileriye giderek Resulullah’ın (s.a.v.) şu hadisindeki bahsettiği ecre de talip olurlar:
Hz. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:
“Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki:
“Sizden önce yaşayanlardan bir tüccar vardı. Halka borç verirdi. Borçluları arasında fakir görürse hizmetçilerine: ‘Onun burcundan vazgeçiverin, böylece Allah’ın da bizim günahlarımdan vazgeçeceğini umarız” derdi. Allah da onun günahlarından vazgeçti.”[17]
6. İnsanlardan Sevgi ve Saygı Görürler
Kendisine küsmeyen her insan, çevresi tarafından sevilmek ve saygı duyulmak ister. Bu, insanın doğasında var olan fıtri bir istektir.
Fıtratın bu sesine kulak vermek isteyenler menfaatleri icabı ya yalakalık yaparak insanların sevgisini isterler ya da amellerine riya mikrobu bulaştırırlar.
Allah-u Teala kendisine dost olmak isteyenleri böyle bir sıkıntıdan kurtararak diğer insanların kalbine ilham edip (dost seçtiklerine) sevgi beslemelerini sağlar:
‘İman edip te iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.’
Bir Allah dostu Resulullah’ın (s.a.v.) yanına gelerek:
– Ey Allah’ın Resulü! Bana bir amel söyle ki – göster ki yaptığım zaman Allah da beni sevsin, insanlar da beni sevsinler.
Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki:
‘Dünyada zahid ol; Allah seni sever ve insanların elindekilerine göz dikme, insanlar da seni sever.’[18]
Subhanallah!
– Allah’ı sev; İnsanlar seni sevsin,
– Allah’a değer ver; İnsanlar sana değer versin,
– Allah’ın sevgisini kazanmak için salih ameller işle;[19] İnsanlar seni sevsin…
Gerçekten de Allah-u Teala; dostlarına iyi bir prim vaad ediyor;
‘Bana dost ol, insanlar seni sevsin…’[20]
7. Zamanları Bereketlenir
Allah-u Teala her insana günlük, 24 saatlik bir kredi kartı verir. Kredi kartının kullanım alanlarında hiçbir zorlama yapmaz. İsteyen istediği yerde ve istediği şekilde kredilerini tüketebilir…
Bu kartı ister piknikte kullan, ister Tv izleyerek, ister seyahatte, ister eğlencede, ister nefsini sakinleştirmek için ne gerekiyorsa o yerde kullan…
Her yerde kullanabilinen bu kartın ilginç bir özelliği vardır… Yanlış kullanıldığında ya da gereksiz harcamalar yapıldığında öteki tarafta problem çıkarır…
Kredi kartı sahibine bir an önce kavuşmak isteyenler kartın arkasındaki şu uyarıyı dikkatle okurlar;
‘… her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş[21] yapsın…’ (Kehf: 18/110)
Allah’a dost olanlar, zamanlarını en iyi şekilde değerlendirip Rablerinin rızasını kazanmak isteyeceklerdir… Bunun için de;
‘… boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler.’ (Furkan: 25/72)
 

HASAN CAN

Active member
Daha çok salih amel işlemeleri için uykularından ve nefsi arzularından fedakarlık yaparak zamanlarını bereketlendirirler… Çünkü Allah dostları için;

‘Ne kadar çok zaman; o kadar çok soru çözmek’ demektir. [22]
8. Kanaatkâr Olurlar
Allah ile dostluğunu kuranlar sahip oldukları mülkü ya da günlük kazançlarını zenginlerin mal varlıklarıyla kıyas yapmayarak her halukârda kanaatkâr olurlar:
Bu bilinç onlara farklı anlayışlar da kazandırır:
– Sabrederler
– Şükrederler
– Sadece Allah’tan isteyecekleri için kimsenin eline bakmazlar.
– Hiç kimseye yük olmak istmezler.
Rabbin rızasını kazandıran bu tavır diğer insanların da sevgisini kazandırır… Biraz düşünüldüğünde Allah ile dost olmanın müthiş bir getirisi olduğu anlaşılır.
Allah ile dostluğunu kuramayanlar ise pek de kanaatkâr olamazlar. Mal varlıklarını sürekli zenginlerin mal varlıklarıyla kıyas yaparlar… Ve her halukârda kendilerini fakir hissederler… Böylelikle bir taraftan isyan ederken diğer taraftan zengin olmanın yollarını ararlar… Haliyle de vakitlerin büyük bir bölümünü dünyaya adamış olurlar.. [23]
9. Kötü Alışkanlıklardan Uzaklaşırlar.
Allah’u Teala yarattığı her insanın fıtratına iyilik ve kötülüğe giden yolları programlamıştır:
‘…, nefse ve ona bir takım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir. (Şems: 91/8-10)
Kötülükler İyilikler
Allah’a şirk koşmak
Düşmanlık Ziyaretleşmeler
Kin Tefekkür
İftira Cömertlik
Kumar Sabır
İçki Güzel ahlak
Dedikodu Kardeşini nefsinden üstün tutma
Zina
Hırsızlık Doğru sözlülük
Yalan Yardımseverlik
Allah’a dost olmak istemeyenlere ya da Allah’a dost olmayı düşünemeyenlere; ister istemez kötülükler güzel gözükecektir.
Dostluğunu Allah’tan yana kullananlar Allah’ın sevmediği amellerden nefret edeceklerinden kötülüklerden uzaklaşırlar.[24]
Böylelikle hayatlarının her karesinde doğruluk ve yardımseverlik görülür. [25]
10. Konuklarına Sınırsız İkram Edilen Beldelerde Ebedi Bir Hayat Yaşarlar
Yani cennete girerler…Allah ile kurulacak dostluğun getirisinin son noktası da diyebiliriz buna…
Hastalığın olmadığı, alacak-vereceğin olmadığı, bunaltıcı sıcağın ve dondurucu soğuğun olmadığı, üzüntü, keder, kin, adam kayırma, adaletsizliğin olmadığı, tamamen zevkin ve sefanın hüküm sürdüğü beldelere konuk olmak!?
Böylesine büyük ve emsalsiz bir ödüle sahip olmak ancak ve ancak ona dost olmakla mümkündür…
İşte Allah’a dost olmaya çalışanlar hayatlarını Allah’ın rızası + cennete endeksledikleri için cennette derecelerinin artması için olanca gücünü harcarlar… Ve sonunda şu sesi işitirler;
‘… işte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona varis kılındınız…’ (Araf: 7/43)
O Beldelere Bir Göz Atalım;
‘Allah ta onları bu yüzden o günün fenalığından korur, onların yüzüne parlaklık ve neşe verir. Sabırlarının karşılığı cennet ve oradaki ipeklerdir. Orada tahtlara yaslanırlar, orada yakıcı sıcak ve dondurucu soğuk görmezler. Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır.’ (İnsan: 76/11-14)
‘… onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan su kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasındadır.’ (Vakıa: 56/27-33).
‘Şüphesiz muttakiler (ise) güvenilir bir makamdadır. Bahçelerde ve çeşme başlarında, ince ipekten ve parlak atlastan (elbiseler) giyerek karşılıklı otururlar. Böyle olduğu gibi (ayrıca) onları, iri gözlü hurilerle de evlendirmişizdir.Güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler. Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. (Sürekli yaşarlar) ve Allah onları cehennem azabından korumuştur.’ (Duhan: 44/51-56).
‘Rahmanın kullarına vadettiği cennete, Adn cennetlerine gireceklerdir. Şüphesiz Onun sözü yerini bulacaktır. Orada boş söz değil, sadece esenlik veren sözler işitirler. Orada rızıklarını sabah akşam hazır bulurlar. Kullarımızdan Allah’a karşı gelmekten sakınanları mirasçı kılacağımız cennet işte budur.’ (Meryem: 19/61-63). [26]
ALLAH’A DOST OLAMAMANIN GÖTÜRÜSÜ NELERDİR?
Allah ile dost olmanın getirileri bunlarla sınırlı değil şüphesiz. Sadece önemli gördüğümüz konulara değindik…
Allah’a dost olmanın getirisini öğrenmek dostluk yolunda önemli bir adım; ancak bu işin bir de ‘dost olamamanın götürüsü’ gerçeği var…
Bir şeyin elde edilememesinin neye mal olacağını bilmek O şeyin önemini dile getirir.
Buradan hareketle Allah’a dost olamamanın ne tür bir götürüsü olduğunu bilmek Allah’a dost olmanın önünü açabilir diyebiliriz.
Yeni bir dosya açarak maddeler halinde konumuzu aydınlatmaya çalışalım[27]:
Giriş
Kazancı büyük olan yatırımdan mahrum kalmanın götürüsü de aynı derecede büyük olmalı…
Dostluğunu kazananlara bu dünyada ve öteki alemde huzur ve mutluluk vaad eden Allah-u Teala, kendisinin dostluğuna ihtiyaç hissetmeyenlere de bazı vaadlerde bulunur… Özellikle de seçmiş olduğu yolun dikenlerinden ve nelere mal olacağından uzun uzun bahseder:
‘Allah’ın dışında başka veliler edinenlerin örneği kendine ev edinen örümcek örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksız olanı örümcek evidir; bir bilselerdi!’ (Ankebut: 29/41)
Dostluk yatırımını Allah dışında kullananların misali örümcek yuvası sağlamlığında… Yani ufak bir üflemeyle bozulan bir dostluk…
Bu satırları yazarken kendisine dost olmak istediğim yaratıcımın şu örneklendirmesi geldi aklıma;
“Onlar gemiye bindikleri zaman, dini yalnızca O’na ‘halis kılan gönülden bağlılar’ olarak Allah’a yalvarıp yakarırlar. Ama onları karaya çıkarıp kurtarınca, hemen şirk koşarlar.” (Ankebut: 29/65)
Dostluk kavramının daha iyi anlaşılması için kendimizi bir anlık bahsedilen gemide hissedelim. Karadan yüzlerce mil uzaklıkta denizin tam ortasında bir nokta gibi olan gemide…
Aniden gök kararıyor, deniz; durgunluğunu devasa dalgalara bırakıyor… Ve müthiş bir fırtına! hemen arkasında fıtri bir korku;
– N’oluyoruz?!
Cevap çok açık;
– ‘Dostluk’ dersinden imtihan oluyorsunuz…
Dostluğunu Allah’tan yana kullananlar kısa süren fıtri bir panikten sonra tevekkül ederler… Bilirler ki denizin sahibi de O, dalgaların sahibi de O, geminin sahibi de O… Yarattıklarının her türlü tasarruf yetkisinin sahibi de O…
Yine bilirler ki Allah’tan başka hiçbir dost kendilerini o girdaptan kurtaramaz…
Gemiye binmeden önceki dua ve tevekkülün aynısını gemide de sergilerler, inince de sergilerler… Sadece, başları sıkışınca Rablerine müracaat etmezler…
Çünkü onlar çok iyi bilirler ki gerçek dost iyi zamanda da hatırlayan ve hatırlanandır…
Dostluğunu şeytan ve dostlarına yatırım yapanlar da Allah’a yalvarırlar… Hem de ne yalvarış! Ellerini açıp Allah’a yalvarmalarıyla farkında olmadan bir gerçeği haykırırlar… Sanki Onlar şöyle derler;
– Allah’ım! Geminin sallanmasıyla örümcek yuvası misali sen dışında dost seçtiğimiz insanlar bizleri ne görür, ne yalvarmalarımıza kulak verir ne de bizleri bu sıkıntıdan kurtarır!
– Allah’ım! Sen bizleri gören ve işitensin!
– Allah’ım! Durgun denizi harekete geçirmeye gücü yeten ve tekrar sakinleştirmeye kadir olan bir tek sensin!
Yalvarmalar, kara görününceye kadar devam eder. [28]
1. Allah’ı Dost Seçmeyenlerin Duaları Yanlış Adrese Gider.
Yaratılışı gereği her noktada Allah’a muhtaç yaratılan insanoğlu -imtihan için- sıkıntı ve musibetlerle denenir… Sıkıntılara ve el açıp yalvarmalara cevap verebilen tek merci; kullarının tercihlerine bakar…
Kimi eller, dua güzergahından sapmadan Rableriyle iletişim kurarken kimi eller de devayı başka adreslerde ararlar… İşte burada dost seçiminin getirisi ve götürüsüne rastlanır:
‘El açıp yalvarmaya layık olan ancak O’dur. O’nun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılayamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suya ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. Kafirlerin duası hedefini şaşırmıştır.’ (Rad: 13/14) [29]
2. Allah’a Dost Olmayanlar Cehaletten Kurtulamazlar.
Tarihin hangi dönemine bakarsanız bakın, Vahye kulak vermeyenlerin ferdi ve sosyal yaşantılarında birbirlerinden ilginç cehaletlere rastlarsınız…
Bir insan düşünün; konuşamayan, düşünemeyen ve saman yiyen bir hayvana, yani ineğe tapıyor!
Bir insan düşünün; yine bir insan eliyle yapılan camdan yapılan -nazar boncuğu- bir boncuğun nazarı def edeceğine inanıyor.[30]
Yine bir insan düşünün[31]; Aşağılık kompleksinden ciğer paresi kız çocuğunu diri diri gömebiliyor… Ya da açlık korkusuyla çocuklarını öldürebiliyor…
Aslında vahyi ihtiyaç hissetmeyen akıl, cehalet içinde yüzmek zorunda… Çünkü;
‘Allah, inananların dostudur, Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkar edenlere gelince, onların dostları da tağuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa! götürür…’ (Bakara: 2/257)

Hem de kapkaranlığa!
Allah’ın sözlerine kulak vermeyecek kadar karanlığa! Allah’ın var olan hükümlerini takmayıp unutkan[32] olan akılla hüküm koyacak kadar karanlığa!!
Sünnetullah, dünyanın her yerinde ve çağın her saniyesinde hiç aksamadan işler;
Allah; kendisini dost seçmeyenleri karanlığın ortasında yanlız bırakır… Ve hiçbir güç (kendisi dışında) Onları orada aydınlığa çıkaramaz…
Çünkü;
‘… Sizin için Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.’ (Tevbe: 9/116) [33]
3. Allah’a Dost Olmayanlarda Rızık Endişesi Görülür.
Allah’a dost olanlar daha kendileri doğmadan önce dünyadaki yiyecek ve içecek miktarlarının önceden yazıldığına iman ettikleri için rızık endişesi yaşamazlar… Bilirler ki,
“Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah’ın üzerinedir…” (Hud: 11/6)
İmtihanları gereği gelen rızıkta bir azalma ya da artma olduğunda, akıllarını suçlayıp -övmezler… Bilirler ki o an gelen sorunun cevabı 3 seçeneklidir:
– Sabır
– Şükür
– Ve isyan…
Onlar ilk ikiyi işaretlerler…
Allah’a dost olmayanlar rızık veren mercinin -her ne kadar da rızkı veren Allah olduğunu söyleseler de- Akılları, devletleri ya da patronları olduğuna inanırlar…
Böylelikle rızık konusunda şirk virüsüne müptela olmuş olurlar…
En ufak bir sıkıntıda, ‘aç kalırım’ korkusu iradelerinin önüne geçer ve çorbadaki kaşık sayısını azaltmak için çocuklarını öldürürler… Böylelikle rızıklarının azalmayacağına inanmış olurlar… Oysa ki;
‘Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah’a aittir…’ (Hud: 11/6)
Dünkü cahiliyye aç kalırım diye çocuklarını öldürürken, bu günkü cahiliyye bakamam korkusuyla bir ya da iki taneyle yetinmek durumunda kalıyor…
Dostluğunu ‘ER-REZZAK’tan yana kullananlar;
‘… (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.’ (Hadid: 57/7)
İlahi piriminden yola çıkarak;
‘… mallarını gece, gündüz, gizli ve açık infak ederler.’ (Bakara: 2/274)
Hem de;
‘… bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar…’ (Bakara: 2/236)
‘Er-Rezzak’a dost olmayanlar geleceklerini kurtarmak adına mal üstüne mal yığarlar… Haliyle de azalır korkusuyla cimrileşirler…
Bakalım en büyük dost cimrizedeler için ne diyor;
‘Allah’ın kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.’ (Al-i İmran: 3/180) [34]
4. Allah’ı Dost Seçmeyenlerin Yapmış Oldukları Hayırlar Boşa Gider:
İnsanları yaratarak kendisine -her konuda- itaat edilmesini isteyen büyük yaratıcı, insanların fıtratına bazı şeyler programlamıştır:
Güçlüye karşı boyun eğme
Mazluma karşı acıma hissi…
Yardımlaşma duygusu
Cinsellik vs.
Dünyanın her yerinde -ihtiyaç sahibine karşı- yardım etmek isteyen insanlara rastlamak mümkün…
Kimi insan vardır fıtratın devreye girmesiyle pamuk ellerini cebine götürürken, kimi de; Fıtrat + Sevap mantığıyla hayır işlemeye çalışır…
Sadece fıtratın devreye girmesi ‘riya’ya gebedir… Yapılan hayırlarda daha çok gösteriş ve adının anılması vardır…
– Cami yaptırırlar; Adı konur.
– Okul yaptırırlar; Adı konur.
– Çeşme yaptırırlar; Adı konur.
Akılları sıra bazen;
– Namazımız yok ama; Yapmış olduğumuz hayırları hangi müslümanlar yapıyor!’
Ya da
– Yaptıklarımız ibadet değil mi? diyerek vicdanlarını rahatlatmaya çalışırlar…
Oysa ki bir amelin Allah katında kabul edilebilmesi için
Kur’an ve Sünnet ‘kanunlara uygunluk + İhlas’ şartı vardır…
Allah ile dostluk kurmayanlar –kuramayanlar- ömürlerinin sonlarına doğru biriktirmiş oldukları malların tamamına yakınını hayır! kurumlarına hibe ederler…[35]
Yapmış oldukları hibe, Allah katında şöyle karşılanır:
“Onların harcamalarının kabul edilmesini engelleyen, Onların Allah ve Rasulünü inkar etmeleri, namaza ancak üşenerek gelmeleri ve istemeyerek harcamalarından başka birşey değildir.” (Tevbe: 9/54)
‘Biz onların işlediği her ameli ele alıp saçılmış toz zerreleri yaparız.’
Onlar, yapmış oldukları hayır! ameline karşılık -dünyada- bir ‘Plaket’le ödüllendirilirken, Allah ile dostluğunu sağlam temellere atanların hayır amellerinin dünyadaki karşılığı;
‘Siz hayra ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir…’ (Sebe: 34/39)
iken,
 

HASAN CAN

Active member
Ahiretteki karşılığı ise;

“Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz danedir.” [36]
5. Allah İle Dostluğunu Kuramayanlar Nefs’lerinin Dostu Olurlar.
Yüce yaratıcı yarattığı her insana; kötülüğü emreden nefs ile, iyiyi kötüden ayırd edebilecek bir akıl vermiştir.[37]
Vahiyle desteklenen akıl; nefsin dizginlerini ellerinde tutar. Her kötülüğü emredişte, gerçek dostunun bir uyarısı -nasihatı ile susturmaya çalışır… Ve genelde nefsine karşı galip gelir…
Aynı başarıyı Allah ile dostluğunu kuramayanlarda göremezsiniz… Onlar için, nefs ne diyorsa O!
Bakalım Allah-u Teala nefs’i nasıl tanımlıyor:
“… Nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefs aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka…” (Yusuf: 12/53)
Hz. Yusuf’un ağzından çıkan cümleler;
“… Nefs aşırı şekilde kötülüğü emreder…”
Hele de ilahi yardım yoksa! O nefs kişiyi cehenneme kadar sürükler… Çünkü nefsin dini yoktur… Çünkü nefs kişinin hayvanlar gibi -hatta daha da aşağılık bir şekilde yaşamasını ister… Çünkü nefsin işi bu…
Kötülüğü emreden nefsin muhatabı Peygamber bile olsa,[38] -dostluk eli uzatılmadığında- başarılı olması için hiçbir sebep yok…
Bir Peygamberin nefsi ile mücadelesi Kur’an’da şöyle dile geliyor:
‘Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi, kapıları iyice kapattı ve “Haydi gel.” dedi. O da “Haşa, Allah’a sığınırım! Zira kocanız benim velinimetimdir, bana güzel davrandı. Gerçek şu ki, Zalimler iflah olmaz!” dedi.’
‘Andolsun ki, kadın O’na meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik) Şüphesiz O ihlaslı kullarımızdandı. (Yusuf: 12/23-24)
Kendinizi bir anlık Hz. Yusuf yerine koyun…[39] Aynı odada… Allah’tan başka gören yok… Tövbe kapısı ardına kadar açık… İnsanlara örnek olmaya çalışan bir uyarıcısınız…
Çok çok dikkatli olmanız gerekmesine rağmen o bayana meylediyorsunuz…
Nefsiniz bir – sıfır öne geçecekken ilahi bir uyarıyla kendinize geliyorsunuz… Daha doğrusu;
‘… Kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir!..’ (Kasas: 28/50)
ayetine muhatap olacakken, dostluk yatırımını ilahi güçten yana kullandığınız için O sizi nefsinizle baş başa bırakmıyor ve
‘… Allah’tan bir uyarıcı olmaksızın…’ (Kasas: 28/50) la destekliyor.
Hülasa; Allah ile iletişim halinde olmayan her irade, nefsin sesine kulak verir. Kişinin, kendi nefsi ile dostluğu Onu ilahlaştırmaya kadar vardırır…
‘Heva ve hevesini tanrı edinen ve Allah’ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?’ (Casiye: 45/23)
Aman Allah’ım! Allah’ı kendilerine dost seçemeyenler -seçmeyenler ne kadar da zarardalar!.. Hakka karşı kulağın sağır, gerçeklere karşı gözün kör ve inanışa karşı kalbin mühürlü! [40]
6. Allah İle Dostluğunu Kuramayanlar ‘Huzur’suz Olurlar.
Allah ile dostluğunu kuranlar kendilerine isabet eden her türlü musibete sabrederler… Bilirler ki yapacakları sabrın karşılığında Allah ile beraber olmak var;
‘… Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.’ (Bakara: 2/153)
Yine bilirler ki;
‘… Allah sabredenleri sever.’ (Al-i İmran: 3/146)
Ve yine bilirler ki;
‘… Yalnız sabredenlere, mükafâtları hesapsız ödenecektir.’ (Zümer: 39/10)
Dostluğunu Allah’tan yana kullanmayanlar,
Nefislerine (Can’a) isabet eden musibetlere karşı aynı sabrı gösteremezler… Sabır yerine isyan seçeneğini tuşlarlar… Dünyayı cennet gördükleri için o zevkten mahrum kalmak sıkar ruhlarını… Huzursuz olurlar… Dünyaları kararır… Çünkü; Allah, sadece kendi dostlarının kalbine huzur ve güven verdi;
‘… Allah, o (mü’min)lerin kalplerinden geçeni bildiği için onların üzerine huzur ve güven indirdi…’ (Fetih: 48/18)
Huzur ve güvenin vaad etmediği tüm dostluklar ‘suni’dir… Ve menfaatlerin bittiği yere kadardır… [41]
7. Allah İle Dostluğunu Kuramayanlar İnsanların En İyi Şekilde Nasıl Mutlu Yaşayacaklarını Bilemezler…. Kendileri de Mutlu Olamazlar.
İnsanlar toplum içinde mutlu yaşayabilmesi için bazı kanunlara ihtiyaç hissederler… Çünkü insanın olduğu yerde adeletsizliklerin, haksızlıkların, tartışmaların olması kaçınılmazdır… Haliyle tamamen kendi fıtratlarına uyumlu ve adaletin ön plana çıktığı bir yönetim altında yönetilmek isterler…
Kur’an ve hadislerin girmiş olduğu topraklarda iki tür yönetim şekliyle karşılaşırlar;
– İlahi ve
– Beşeri yönetim
Yani; İnsanların en iyi şekilde nasıl yaşayabileceğini sadece Allah bilir. Ya da;
İnsanların en iyi şekilde nasıl yaşayacaklarını pis bir sıvıdan yaratılan insan bilir…
Dostluğunu Allah’tan yana kullananlar insanların fıtratını en iyi bilenin kanunlarına uymak isterler… Çünkü bilirler ki o kanunlarda adam kayırmak yok, haksızlık yok, yolsuzluk yok…[42] Yine bilirler ki o kanunlara uyulduğunda bu tarafta mutlu olunurken diğer tarafta ucu cennete kadar gider… [43]
8. Meleklerin Dostluğundan Mahrum Kalırlar..
Günah işlemeye meyyal yaratılan insanoğlu ara sıra şeytanın vesveselerine kulak vererek günah işler… Bu mükemmel dinin sahibi de kullarına acır ve tövbe kapısını gece-gündüz açık tutar.
Dostluğunu kendinden yana kullananlar, işledikleri günahların hemen akabinde tövbe ederek;
“Allah’ın kabul edeceği tövbe, ancak bilmeden kötülük edip te sonra tez elde edenlerin tövbesidir; İşte Allah bunların tevbesini kabul eder…” (Nisa: 4/17)
Rablerinin sevgisini kazanırlar:
‘… Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever…’ (Bakara: 2/222)
Allah’ın sevgisini kazanan her kul tövbe için ellerini açtığında, belki de milyarlarca nurdan eller O’nun için Rablerinden bağışlanma dileyerek dualarına eşlik ederler;
“Arşı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rablerini hamd ile tesbih ederler, O’na iman ederler. Mü’minlerin de bağışlanmasını isterler: Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tövbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru! (derler)” (Mü’min: 40/17)
Düşünsenize bir! Günah işleyen sizsiniz, bağışlanmanız için Rablerine yalvaranlar; Melekler… Ve böyle bir diyalog’tan habersiz yaşayıp günah işleyen sizsiniz, milyarlarca ağızdan bağışlanmanızı isteyenler; melekler!..
Bunu izah edecek hiçbir akıl tanımıyorum! Olsa olsa Rabbimizin kendi dostuna özel bir rahmeti!..
Bir anlık işlediğiniz günahtan sonra bağışlanmak için iki ellerinizi göğe doğru açtığınızı ve aynı anda gökyüzünde milyarlarca meleğin;
“Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, zevcelerinden, nesillerinden iyi olanları da kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy…”
‘Bir de onları, her türlü kötülüklerden koru. O gün sen kimi kötülüklerden korursan onu rahmetine mazhar etmiş olursun. Bu en büyük kurtuluştur.’ (Mü’min: 40/8-9)
Buna inanın ki babanız bile adınıza böyle bir duada bulunmaz!
İşte, Allah ile dost olmak isteyenler yapacağı tövbe ve dualarının arkasına milyarlarca meleği de alarak bağışlanma olasılığını yükseltirler…
Peki, dostluğunu Allah’tan yana kullanmayanlar? [44]
9. İzzeti Yakalayamazlar… Yani Zillet İçindedirler.
Zayıf yaratılan insanoğlu güçlünün yanında yer alarak geleceğini temin altına almak ister… Ve karşısına iki farklı güç çıkar;
– Allah ve dostları
– Şeytan ve dostları
Gücü, görüntüde – barut’ta – arayanlar zillet dosyasına adını yazdırarak izzetli olduğunu zannederler… Oysa ki;
“Mü’minleri bırakıp ta kafirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.” (Nisa: 4/139) [45]
10. Sıkıntılı Bir HayatYaşarlar.
Allah’a dost olmayı ihtiyaç hissetmeyenler her ne kadar da şaşalı bir hayat yaşıyorlarmış gibi görünselerde iç dünyaları hiç de öyle değildir… Bir defa dünyayı çok sevdikleri için bu beldeleri terketmekten çok korkarlar…
Dünyada dolu dolu yaşamaları için çok çalışmak zorunda kalıp kaybetmeme korkusu yaşarlar… Yaşadıkları bu iç sıkıntı dönem dönem dışa da yansır. İflas, Psikolojik hastalıklar, intihar vs…;
Bakalım büyük dost; aday dışı olanlar için ne diyor;
‘Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.’ (Taha: 20/124)
Dünyadaki çektikleri sıkıntının uzantısı taa Cehenneme kadar gidecek… Hem burada, hem orada… [46]
11. Allah Tarafından ‘Akılsızlar’ Olarak Suçlanırlar.
Hiçbir canlı ya da cansızın maddi ve manevi yardımına ibadetine ve dostluğuna hiç ama hiç ihtiyacı olmayan Allah-u Teala, kendisine dost olmak istemeyenleri akılsız olarak adlandırır;
‘(Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünemezler.’ (Bakara: 2/171)
Bakmak ve görmek farklı şeylerdir… Allah’a dost olanlar her hangi canlı ya da cansıza baktıkları zaman, yaratıcının büyüklüğünü görürler… Dost olmayanlar ise bakar, bakar, bakarlar… Sadece bakarlar… Görmelerine Allah izin vermez!
Çünkü Allah-u Teala kendisine dost edinme ihtiyacı hissetmeyen kulunun gözüne perde, kulaklarına da tıpa taktırmıştır… Onlar göremezler, işitemezler de…
‘Allah’ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, akıllarını kullanmayanları murdar (inkarcı) kılar.’ (Yunus: 10/100)
‘Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır.’ (Bakara: 2/7)
‘Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler.’ (Bakara: 2/18) [47]
12. Sapıklıkla Suçlanırlar.
Allah’a dost olmayı ihtiyaç görmemek demek basit bir sıvıdan yaratıldığını unutup, Allah’ın direktifleri doğrultusunda yaşamayı düşünmemek demektir…
Başka bir deyişle Allah’ın bunca ikramlarına rağmen gereken teşekkürü yapmayı düşünmemek demek olduğu için Allah tarafından hem nankörlük olarak hem de sapıklık olarak suçlanırlar;
‘Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.’ (Furkan: 25/44)
 

HASAN CAN

Active member
… Allah’tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir! Elbette Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.’ (Kasas: 28/50) ‘Şüphesiz biz insana (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.’ (İnsan: 76/3)
Dostluğunu Allah’tan yana kullananlar baktıklarında görürler demiştik. Onlar gerçekten de Rableri tarafından doğru yol gösterilince (Peygamber, davetçi ve Kur’an) Rablerinin bu hidayetine karşı şükrederler…
Bakıp da görmeyenler ise her konuda olduğu gibi nankörlük suçlamasını talep ederler.
Bu sayfaya kadar, dostluğunu Allah’tan yana kullananların hem dünyada hem de Ahirette mutlu olacağını, dostluğunu Allah’tan yana kullanmayanların ne kadar da huzursuz yaşadıklarını ve yapmış oldukları ‘hayır!’ların boşa gittiğini ve dostlarının ahirette kendilerine hiçbir fayda sağlamayacağını gördük…
Allah’a hamd olsun ki bizleri gaflet uykusundan uyandırdı… Yine hamdolsun ki kendisine dost olmamız için Peygamberi ve beraberinde hayat klavuzumuzu -dostluk mektupları- gönderdi. [48]
Eti Kemiğinden Ayıran ve Konuklarına Kanlı İrin İkram Edilen Beldelere Konuk Olurlar
Allah ile dostluğun kurulmamasının en son götürüsü;
‘Cehennem’
Dostluk seçiminde hiçbir zorlama yapmayan Allahû Teâlâ, kendini dost seçmek istemeyenlerin akibetinin cehennem olduğunu hatırlatır;
‘… bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.’ (Mü’min: 40/60)
Dostluğunu Allah’tan yana kullanmayanların konaklayacağı mekanlara şöyle bir göz atalım bakalım onları nasıl bir ortam bekliyor: [49]
Allah’a Dost Olmak İstemeyenlerin Konaklayacakları Mekanlar:
‘Şüphesiz ki ayetlerimizi inkâr eden kâfirleri yarın ateşe atacağız. Derileri piştikçe, azabı duysunlar diye, kendilerine değiştirecek başka deriler vereceğiz…’ (Nisa: 4/56)
İşte o kâfir olanlar için ateşten elbiseler biçilmiştir. Başlarının üstünden kaynar su dökülür. Bu kaynar su ile karınlarında olan şeyler ve derileri eritilir. Onlar için, bir de demirden kamçılar var. Her ne zaman ateşten, onun ızdırabından çıkmak isterlerse, yine içine döndürülürler ve onlara: Haydi tadın yangın azabını denir.”
‘Kaynar bir kaynaktan içirilirler. Onlara (Hayvanların bile sakınıp yiyemediği )bir nebattan başka yiyecek yok. O ne besler ne açlıktan kurtarır.’ (Ğaşiye: 88/5-7)
Ya Rabbi! Sana dost olmamak ne büyük bir kayıp!
Allah ile dost olmanın getirisini ve götürüsünü az çok anlattık…
Asıl konumuz olan, Allah ile dostluk nasıl kurulabilir? sorusuna cevap aramadan önce;
– ‘Allah ile dostluğun önündeki engeller nelerdir?’, sorusuna cevap bulmamız lazım…
Allah (c.c.) ile Dostluğun önündeki engelleri kaldırırsak yolumuzu açmış oluruz… Artık giriş yapabiliriz.[50]
ALLAH İLE KURULACAK DOSTLUĞUN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
Giriş
Allah ile dostluğa giden yollar olduğu gibi o yollar üzerinde engel olmaya çalışan nesneler de vardır.
Allah ile dostluğun sağlanması için, bir taraftan dostluğa giden yollar diğer taraftan da dostluğa gidecek yollardaki engeller araştırılmalı.
Böylelikle kurulacak muhtemel bir dostluğun da önünü açmış oluruz.
Şimdi de maddeler halinde Allah ile kurulacak dostluğun önündeki engellere şöyle bir bakalım[51];
1. Allah’ı Gereği Gibi Tanımama
Dünyanın neresinde olursa olsun;
‘Kişi tanındığı oranda sevilir’
Bu Allah için de böyledir… Kendisini tanıdığımız oranda sever ve tavsiyelerine kulak veririz…
Peki Allah’ı nasıl tanıyacağız?
Sadece isim ve sıfatlarının ezberlenmesiyle Allah (c.c.) tanınmaz…
Kanaatimce Allah’ın varlığına iman ettikten sonra Kur’an ve Sünnet ışığında isim ve sıfatlarını kendi nefsimizde ve tabiattaki tecellisinde görüp iyi bir tefekkürle tanınır.
Ve böylece günün her saatinde Allah’ın gücünü, büyüklüğünü, merhametini ve diğer sıfatlarını görerek kendisiyle sıcak bir dostluk kurmuş olabiliriz…
Bana öyle geliyor ki Allah’ın; Et-Tevvab, Er-Rezzak, Es-Semi, El-Basar, El-Ğaniy, El-Kahhar ve El-Alim isim ve sıfatları yeterince bilinmiyor…
Bir insan düşünün, Allah’ın merhametinin bol olduğuna iman etmiş, fakat iyi bir Kahhar olduğunu unutmuş… haliyle Allah’ın tavsiyelerine pek de kulak vermeyip;
‘Nasıl olsa affeder’ diyecek ve Allah’ı eksik tanıdığı için dostluğu zarar görecek…
Yine bir insan düşünün, Allah’ın Et-Tevvab sıfatını unutmuş, yapmış olduğu günahlar aklına geldikçe ümitsizliğe düşüp tövbe ihtiyacı hissetmeyerek;
– ‘Bu kadar günahtan sonra ben olsam affetmem, Allah nasıl affedecek’ diyor…
Yine bir insan düşünün, Allah’ın Er-Rezzak sıfatını sadece gökten yağmur, yerden bitki, sebze ve meyve vermesine bağlıyor… Böyle bir bilgiye sahip olan herkes patronunu rızık verici olarak görecek…
Sonuç olarak diyebiliriz ki Allah’ın isim ve sıfatlarını gereği gibi öğrenirsek dostluğumuzun önünü açmış oluruz…
Unutmayalım ki dostumuzu tanıdığımız ve sevdiğimiz oranında fedakarlıkta bulunuruz… [52]
2. Dünya Sevgisi
Allah-u Teala, malla imtihan (infak-zekat ve Allah için dünya malından vazgeçiyor mu geçmiyor mu?) için tüm insanların fıtratına dünya sevgisini programlamıştır:
“Nefsani arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.” (Ali İmran: 3/14)
Dünya malı sevgisi niçin insanlara sevimli kılındı? sorumuzun cevabını Kehf: 18/7’de buluyoruz;
‘Biz insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir ziynet yaptık.’
‘Dünya malı sevgisi nasıl olur da Allah ile dostluğumuza zarar verir?’ sorusuna geçmeden önce, dünyanın Allah katındaki değeri ya da dünya malına bakış açımızın ne olması gerektiğine bakalım…
Şunu anlatmak istiyorum;
Madem dünya sevgisi mikrobu dostluğu zedeliyor o zaman bu mikrobu iyi tanımak lazım ki panzehirini bulalım… [53]
a. Dünyanın Allah Katındaki Değeri
Allah’ın en sevgili kulunun bir hadisiyle başlayalım;
‘Dünya, Allah katında sivrisineğin kanadı değerinde olsaydı, kafirlere su vermezdi…’
Dünyanın tamamı kendisinin olmasına rağmen Allah-u Teala dünyayı sevmiyor ve sevmemizi de istemiyor… Çünkü dünya ve içindekilerin tamamı imtihan salonu ve imtihan malzemeleri (soruları)
“Biz; gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları, ancak hak üzere ve belirli bir süre için yarattık.” (Ahkaf: 46/3)
“Hanginizin daha iyi salih amel işlediğini belirtmek için ölümü ve dirilmeyi yaratan O’dur. O güçlü ve bağışlayandır.” (Mülk: 67/2) [54]
b. Allah, Dünyayı (Dünya Hayatını) Nasıl Tanımlıyor?
Yeni aldığınız bir elektronik aletin kutusunda garanti belgesi ve kullanım klavuzunu görürsünüz… Aldığınız ürünün kalitesini (dayanıklılığını) ve en iyi ne şekilde kullanılacağını o ürünü imal edenler daha iyi bildikleri için kullanma klavuzu ile birlikte satarlar…
İnanın sistem aynı!
Önümüzde yeşili-mavisiyle bir dünya ve eşya; yanımızda o eşyanın kullanım süresini ve nasıl kullanılacağını gösteren bir belge (Kur’an ve Hadisler).
Eşyayı doğru kullanmak, klavuzu doğru okumakla orantılı olduğu için, eşya sahibine soruyoruz;
– Allahım! bize dünya hayatını ve eşyayı tanıtır mısın?
Cevabın gelmesi uzun sürmez;
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka birşey değildir. Muttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?” (En’am: 6/32)
“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka birşey değildir”. (Hadid: 57/20)
İnanın ki sevsek de sevmesek de dünyanın Allah katındaki değeri;
‘Çer-çöp’[55]
c. Dünya Malının Kullanım Süresi
Mülkün sahibi olan Allah-u Teala mülkünden dilediği kuluna dilediği miktar verir… Vermiş olduğu dünya malının kullanım süresini de kendisi belirler… Bir insanın uzun yıllar zengin yaşaması o’nun zeki oluşundan ya da ticari zeka’sından değildir…
Zenginlik vasfını kullanım süresi değişkendir… kimi ömür boyu zengin yaşarken kimi 10 yıl, kimi bir yıl, kimi de 1 ay…
Biz, konumuz gereği ömür boyu zengin yaşayan bir insanı ele alalım…
Kaç yıl zengin olsun?
– 150 yıl…
Sonra?
– Ölüm…[56]
Dünya Malı Sevgisi Nasıl Olur da Allah İle Dostluğu Zedeler?
Allah, dünya ve içindekilerin sevgisi tek bir merkezde toplanır;
‘Kalp.’
Allah
Dünya
Kadın
Evlat
V.s.
Sevgilerin toplandığı 2. bir kalp olmadığı için birinin sevgi oranı arttığında otomatikman diğerlerinde azalma olur…
Allah sevgisi arttığında, diğer birimlerdeki sevgilerde azalma, dünya ve içindekilerin sevgisi arttığında da Allah sevgisi azalacaktır…
Asıl sorumuza geçebiliriz;
Nasıl olur da dünya sevgisi Allah ile olan dostluğumuza zarar verebilir?
Şu bir gerçek ki dünyayı seven kişi malının artması ya da mevcut malının korunması için vaktinin büyük bir kısmını ticarete, zihninde de ‘nasıl zengin olabilirim’ diye düşüncelere yer ayırır…
Allah Sevgisi
Dünya
Hangi tarafa yaklaşırsan diğerinden uzaklaşırsın.
Dünya sevgisi nankörlüğe, cimriliğe ve Allah yolunda can ve malla cihad etmek istememeye gebedir.[57]
Dünyayı seven kişi rahat yaşamak isteyeceğinden malına, evladına ve sosyal yaşantısına zarar gelmesini istemeyeceğinden, sonunda sabrı getiren amellerden uzak durur… Yani dikensiz yolu tercih eder.[58]
Bir de bakarsın ki Tövbe: 9/24’ün muhatabı olmuşlar. Okuyoruz;
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Rasulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”
Dünyayı seven insan rahat yaşamak ister demiştik… bakalım Dost olunmaya çalıştığımız Allah-u Teala rahat yaşamak isteyen dost adaylarına ne diyor;
“Mü’minlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah malları ve canlarıyla cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı…” (Nisa: 4/95)
Kalbine dünya sevgisi tohumunu atan kişi, infak ayetleri karşısında oldukça zorlanır… Çünkü kalbe ekilen tohum gün geçtikçe filizlenir ve tüm hücrelere yayılır… O saatten sonra ha malın kırkta birini vermiş ha bedeninin kırkta birini…
Malından vereceği her infak, ciğerinden sökülen bir parça gibi olur adeta…
Akla şöye bir soru gelebilir;
– Allah-u Teala neden vermiş olduğu malı tekrar geri ister?
Yanıtı çok olan bu sorunun en öne çıkan cevabı, bence;
‘Sevgi ve dostluğun test edilmesi’
Madem Allah sevgin dünya sevgisinden daha çok, o zaman hangisini seviyorsan onun sözünü dinlersin.
Haliyle de yapılan her infakta sevdiğinin beğenisini (rızasını) kazanırsın;
‘O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.’ (Ali İmran: 3/134)
‘Dünya malını sevmek cimriliğe gebedir.’ demiştik… Bakalım Allah-u Teala cimriler için ne diyor;
‘İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama kim cimrilik ederse, ancak kendisine cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer ondan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.’ (Muhammed: 47/38)
Sizce, cimri olan bir insan Allah’a karşı sevgisini nasıl ispat edebilir?[59]
3. Ölüm Gerçeğini Unutmak.
Başka bir deyişle yaşadığımız her saniyenin, aldığımız her nimetin hesabını vereceğimiz bir günü unutmak…
Otokontrol mekanizması sayılan her an ölebilirim düşüncesi hem imtihanda uyanık olmamızı sağlar hem de daha çok salih amel işlememizi… Ve haliyle de işlenen her salih amel bizleri hem Allah’a yakınlaştırır hem de dostluğumuzu perçinleştirir…
İnsan fıtratını çok iyi bilen Allah-u Teala sevenlerinin bir an önce kendisine kavuşmak isteyeceğini bildiği için, dost adaylarına şöyle bir tavsiyede bulunur;
‘… Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.’ (Kehf: 18/110)
Allah ile dostluğunu kuran bir insan ölümün ne zaman geleceğine pek aldırmaz… Ama ne şekilde olacağı yakınen ilgilendirir kendisini…
Her an katına çıkabilirim düşüncesi az hata yapmayı sağlar… Haliyle de yanına alnı ak çıkmak için dostunun en sevdiği amelleri işleyerek sevgisini ispat eder…

Ölüm gerçeğini -sevgiliyle buluşma gününü- unutan insanda aynı heyecanı göremezsiniz…
Başkalarına uğrayan ölümün kendisine çok sonraları geleceğini zannettiği için gündeminde pek de yer almaz…
Geleceğini dünya malına yaparken farkında olmadan sevgi melekesini de dünyadan yana kullanır…
Böylelikle bir taraftan çocuklar gibi dünya oyuncağıyla oynarken diğer taraftan hazırlıksız yakalanır…
Sevgilisinin en sevdiği elbiseyi giyen, en sevdiği kokuları süren ve en sevdiği çiçekle gelen ile, söz verdiği saatte gelmeyen ve üstü başı dağınık bir kişinin aşkları aynı olur mu? [60]
4. Nasıl İmtihana Tabii Tutulduğunu Bilememe…
Allah ile dostluğunu kuvvetlendirmek isteyen bir şahıs niçin yaratıldığını ve ne tür sorularla imtihana tabi tutulacağını bildiği için hazırlıklıdır…
Özellikle de musibet soruları -can alan ve can yakan sorularının- doğru yanıtı ‘sabır’ olduğu için;
‘İnna lillahi ve inna ileyhi raci’un’ derler… böylelikle hem Allah ile beraber olurlar,
‘Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.’ (Bakara: 2/153)
hem sabırlarının karşılığında pirim alırlar;
“… Elbette sabırlı davrananlara yapmakta olduklarının en güzeliyle mükafatlarını vereceğiz.”
 

HASAN CAN

Active member
“İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.”

“Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lutfeder.”
“Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.
Hem de musibet imtihanıyla günahları dökülür…
Allah ile dostluğunu kuramayanlar ne tür sorularla imtihana tabi tutulduklarını bilemedikleri için günahların dökülmesine ve ‘sabır’la dostluğun perçinleşmesine vesile olan musibet soruları karşısında şoke olurlar…
‘Bunca insan varken bütün bunlar bizi mi buldu?’ diyerek tek bir yanlışla tüm doğrularını götürürler…
O yüzden, Can’a ve Mal’a zarar dokunduracak tüm soruların yanlış çözümü dostluğu zedeler. [61]
5. Kader İnancının Anlaşılamaması
Kader inancı imanın bir parçası olması hasebiyle Allah ile kurulacak dostlukla yakından ilgilenir.[62]
Kader inancında hiçbir takıntısı olmayan bir insan zorluklara ve musibetlere karşı müthiş bir sabır ve tevekkül örneği sergiler…
Çünkü bilir ki;
‘… Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlamızdır. Onun için mü’minler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.’ (Tövbe: 9/51)
‘Dostluğa zarar verebilecek darlık anında bilir ki;’
‘Eğer Allah seni bir zarara uğratırsa, onu kendisinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır verirse, (bunu da geri alacak yoktur). Şüphesiz O her şeye kadirdir.’ (Enam: 6/17)
Kendi nefsine ya da ailesine bir zarar geldiğinde, (Kim vesile olursa olsun) Allah’ın kontrolünde ve dilemesiyle olduğuna inandığı için hiçbir zaman Allah’ı suçlamaz…
Çünkü bilirler ki;
‘O, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahiptir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.’ (Enam: 6/18)
Ve böylelikle hem ticari hayatlarındaki zarar etme durumlarında, hem sağlık problemlerinde, hem de ani doğa olaylarında Allah’a karşı kırgınlık duymazlar…
Aynı rahatlığı kaderzedelerde göremeyiz. Her musibet sorularında dil ile söylemeselerde hep Allah’ı suçlarlar… Haliyle de ne O’nun tavsiyelerine kulak verirler ne de O’nunla dost olmak isterler… [63]
6. İbadetlerden Lezzet Alamama
Allah ile dostluk frekansını yakalayanlar hem yaratılış gayesini, hem niçin ibadet etmeleri gerektiğini hem de yapmış olduğu salih amellerle Allah’a nasıl bir mesaj verdiklerini bildikleri için hem ibadetlerinde lezzet alırlar hem de dostunun sevgisini kazanırlar…
Allah’ın sevgisini kazanmak için nefse en ağır gelen ameller karşısında en ufak bir tereddüte düşmeden girişirler;
‘Nice erler vardır canlarını feda ederler…’
‘Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice evler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlarlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir. (Ahzab: 33/23)
Allah ile dostluğunu kuranların ibadet hayatında dudakları uçuklatacak amellere rastlanır;
‘Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler…’ (Haşr: 59/9)
‘O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar…’ (Al-i İmran: 3/134)
Düşünsenize bir; ihtiyacınız olduğu halde dostluğunuzun sevgisini kazanmak için gözünüzü kırpmadan infak ediyorsunuz?..
Allah ile dostluğunu kuramayanlar, başka bir deyişle sevgi frekansını yakalayamayanlar isteyerek, canı gönülden ibadet etmezler…
Tat almadıkları her ibadetten soğurlar… Gün gelir Allah’a dost olabilme kaygısından tamamen uzaklaşırlar…
Allah’ın sözleri dikkatli bir şekilde incelendiğinde dostluğunu kuranlara ve kuramayanlara farklı hitap ettiği görülür…
Birine tamamen tavsiye gibi gelen emir diğerine tehdit gibi gelir;
Rabbine;
– ‘Tamamen gönülden, Allah’ım! Yaratılış gayemi ve bana verdiğin ikramları biliyorum. Canı gönülden teşekkür etmek istiyorum. Biliyorum ki yapacağım her teşekkürle senin sevgini ve dostluğunu kazanacağım… Ama sana nasıl yaklaşılır, bilmiyorum. Sen söyle ben yapayım!’
Bu zihniyetle ibadet kapısını tık tıklayanlara emirler şöyle yumuşayarak gelir; [64]
Dostluğunu Kuranlar
“Onlar ki, ayakta iken, otururken, yatarken Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde derinlemesine düşünürler.” (Al-i İmran: 3/191)
“Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyamadığı insanlardır…” (Nur: 24/37)
“İman edip te Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek mü’minler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.” (Enfal: 8/74)
“Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla savaşmaktan (geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini pek iyi bilir.” (Tevbe: 9/44)
“Onlar ki namazlarında huşu içindedirler.”
“Ve onlar ki namazlarına devam ederler.” (Mü’minun: 23/9) [65]
Dostluğunu Kuramayanlar
“Allah’ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun.” (Zümer: 39/22)
“Hac ibadetlerinizi bitirince babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah’ı anın.” (Bakara: 2/200)
“Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katında bir yardımcı yolla” diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz” (Nisa: 4/75)
“(Ey mü’minler) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla cihad edin.” (Tevbe: 9/41)
“…Bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.” (Meryem: 19/59)
“Namazı dosdoğru kılın ve Allah’tan korkun. O, huzurunuza varıp toplanacağınız Allah’tır.” (En’am: 6/72)
Örnekleri çoğaltmak mümkün… Hemen hemen her ibadet konularında; Önce; uyarı sonra sırasıyla emir ve tehdit…
Yukarıdaki şemadan da görüldüğü gibi, dostluğu yakalayamayanların ibadetleri zoraki, ya da lütfen!. dir. Haliyle de lezzet alınmayan bir ibadet dostluğa zarar verecektir…[66]
Dostluğunu kuramayanlar tehdit ve emir ayetlerine muhatap olurlar. [67]
7. Eşyayı Tanımama
Allah ile kurulacak dostluğun önündeki engellerden biri de dünya malının maddi değerini bilememedir. Her ne kadar dünya malı nefse sevimli de kılınmış olsa dünya malının çirkin tarafını görecek bir bakış açısı mutlaka vardır.
İşte o bakış açısını yakalayamamak demek eşyayı değerinden fazla sevmek demektir… Eşyayı değerinden fazla sevmek demek eşyayı biriktirmek ve onlarla oyalanmak demektir…
Eşyayla oyalanmak demek de Allah’ın şu sözlerine muhatap olmak demektir;
‘Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular (işi, eğlencesi) olarak yaratmadık.’ (Enbiya: 21/16)
Ve arkasından bir tehdit;
‘Kendilerine verdiklerimize karşılık nankörlük etmeleri için (öyle yaparlar). O halde bir süre daha faydalanın; fakat yakında hakikati bileceksiniz! (Nahl: 16/55) [68]
a. Peki Nedir Eşyanın Gerçek Değeri?
Sevdiği bir oyuncakla oynayan küçük bir çocuğun elindeki oyuncağı alın, ona dünyanın en pahalı bilgisayarını verin, bakalım kabul edecek mi?
Etmez! Çünkü çocuğun gözünde elindeki oyuncak çok kıymetli… Onunla eğleniyor… Ve mutlu oluyor… Oyuncağın maddi değerini anlayamaz…
Anlayabilmesi için büyümesi lazım… Çocuk büyüdükçe oyuncağın maddi ve manevi değeri sıfıra kadar iner…
Bizler de büyüdüğümüzde dünya malının ne kadar da değersiz olduğunu anlarız demiyorum… Yeterince büyümüşüz…
Diyorum ki; Dünya malının tamamı, bizlere verilen birer emanet ve Allah için harcandığında pirim elde edilen (cennet) bir meta…
Haliyle de bizlere (emaneten) verilen her eşyaya emanet olarak baktığımızda sahiplenme duygusunu yitirip;
– Madem Allah (c.c.) bu malları bana geri iade etme şartıyla vermiş;
Madem her iade edişimde bire 700 verecek[69] o halde bana ait olmayan şeyi ben niye yanımda bekletip vebal altına gireyim ki diye düşünecek.
Bu düşünceden şu soru çıkar;
– Vermiş olduğun mallardan ne kadarını kendi adıma kullanabilirim Allah’ım!
Cevap çok net ve anlaşılır;
‘… Sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. “İhtiyaçtan fazlasını” de…’ (Bakara: 2/219)
Allah’ın, dünyayı sevmemesi, dünya malının imtihan malzemesi ve doğru yerde harcandığında pirim vermesi, malın, biriktirilmesi sonucu ciddi tehditlere maruz kalınması ve dünya malının kimseye kalmayıp öteki aleme taşınmaması dünya malının değersizliğini gösterir… [70]
8. Yapılan Dualara İcabetin Olmaması Ya Da Gecikmesi
Aceleci ve sabırsız yaratılan insanoğlu bazı emellerine kavuşamayınca Allah’ın;
‘… Bana dua edin, kabul edeyim…’ (Mü’min: 40/60)
vaadine güvenerek dua eder…
 

HASAN CAN

Active member
Takdiri ilahi, yapılan bir duaya cevap bazen gecikir… Yaptığı duaya sıcağı sıcağına cevap gelmeyince;

– ‘Herhale Allah’ın sevgili kulu değilim ki dualarımı kabul etmiyor’ diyerek dua eyleminden vazgeçer… Belki de yaptığı duaya pişman olur… Ve tek taraflı kırılganlık (kulun Allah’a olan kırgınlığı) diğer amellere de yansır… Allah’ın huzurunda durmak (Namaz, vs.) ya da Allah’ı zikretmek amelleri tad vermemeye başlar…
Ya cahillik ederek yapmış olduğu dua (talep)nın güzergahını değiştirir (Allah’tan kabirlere) ya da ümitsizliğe düşerek;
– ‘Bu kadar günahımdan sonra ben olsam, ben de duaları kabul etmem’ der ve;
Allah’ın Tevvab, Gafur ve Rahmet sıfatlarını isim ve sıfatlardan çıkarmış olur… Ki bu akideye zarar verir…
Allah ile dostluğunu kuranlar yapmış olduğu dualar gecikse de dua ve yalvarmalarından vaz geçmezler…
Çünkü bilirler ki;
‘… Allah asla sözünden dönmez’ (Al-i İmran: 3/9)
Yine bilirler ki yapılan dualar illaki karşılık görür;
Resulullah (s.a.v.):
“Sizden her birinizin duasına acele etmediği takdirde icabet olunur…” buyurmuşlardır.[71]
Yapmış oldukları dualara icabet edilmemesini şöyle yorumlarlar;
– Allah’ım! Sana dua ederek; dua edilecek tek mercinin sen olduğunu ve bizlerin de aciz ve sana muhtaç olduğumuzu ispat etmiş oluyoruz…
Dualarımıza hemen cevap vermeyebilirsin… Çünkü bizler üzerinde her türlü tasarruf yetkisine sahipsin… Cevabın gecikmesiyle sana kırılacak değiliz… Yalvarıp yakarmalarımızla sürekli seninle diyalog halinde olmuş olacağız… Böylelikle hem ‘sabır’ ecrini alacağız hem de sabrederken sürekli seninle beraber olma şerefine nail olmuş olacağız;
‘… Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.’ (Bakara: 2/153)
Yapılan duaların karşılığının gecikmesi Allah’ın kulunu işitmemesi (haşa!) ya da kuluna karşı kırgınlığından değildir!.. Duaların gecikmesi dua edenin hayrına olabilir. Çünkü insan, yapmış olduğu duanın kendisi için hayır mı şer mi olduğunu bilemez… O yüzden her halukârda kaderine razı olur…
Görüldüğü gibi Allah ile dostluğunu kurmak isteyenler, yaptığı duaların karşılığının gecikmesiyle pes etmez, belki de sabır ve duaya devamla dostluklarını perçinlerler…
Dua ve icabet ikilisi yeterince kavranmadığında dostluk zarar görür. [72]
9. Ümitsizlik Mikrobu
Daha çok, Allah’ın; Et-Tevvab, Er-Rahman, Er-Rahim, El-Mucib, El-Kahhar, El-Kadir, El-Muntakim, El-Afuv isim ve sıfatlarının yeterince anlaşılamamasından doğan bir virüs olan ümitsizlik; hem akideye zarar verir hem de dostluğa…
Yapmış olduğu günahları gözlerinde iyice büyütüp devleştiren bir insan, Allah’ın şu sözünü işitmediğinde, ümitsizliği ne büyük boyuttadır!;
‘De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan! kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.’
‘Size azab gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O’na teslim olun, sonra size yardım edilmez.’ (Zümer/53-54)
Allah’tan ümidini kesenler haklı olarak ibadet yapma ihtiyacı hissetmezler… Çünkü öyle bir Allah’a inanmışlardır ki; en ufak bir hatayı kesinlikle affetmez… Madem af edilmeyeceğim, ben olsam ben de ibadet etmem…
Ümitsizlik mikrobu hem ibadetlerden soğutur hem de sosyal hayattan… [73]
10. Geçim Tasası Ve Gelecek Endişesi
Allah’ın Er-Rezzak sıfatına ve kadere yeterince iman etmeyenler dünyada ekmek (rızık) peşinden koşarak geleceklerini temin altına almak isterler…
Zenginliğin sınırının olmaması ve ekonominin düzensiz olması vakitlerinin büyük bir bölümünü işgal eder… ‘Bugün var, yarın yokuz!’ demelerine rağmen olmayan torunlarının oturacağı evi ve yapacağı işi düşünürler…
Böylelikle dost olmaya çalıştıklarına! Pek de vakit ayıramazlar…
Allah’ın;
‘Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı Allah’ın üzerinedir…’ (Hûd: 11/6)
ilahi uyarısına rağmen,
– ‘Allah, çok çalışana verir’ mantığından hareketle aç kalmamak ve geçiminden sorumlu olanlar için gecesini gündüzüne katarak çalışırlar…
Bilmezler ki, Allah, çalışana değil;
‘… Allah dilediğine hesapsız rızık verir.’ (Bakara: 2/212)
Allah’ın Er-Rezzak sıfatına olan güvensizlik bir taraftan ikram eden elin görülmemesine, diğer taraftan gelecekten endişe duyulmasına sebep olur…
Böyle olunca da Allah’ın imtihanı gereği maldan eksiltme sorusu geldiğinde suçlanan Allah olacağı için akide de güme gider, dostluk da…
Allah’a dost olanlar, adlarına yazılı olan rızkın artıp eksilmeyeceğini bildikleri için varlıkta da, yoklukta da rahattırlar… Onların, ‘yarın’ endişesi de olmaz… Hele de mal biriktirmeyi hiç sevmezler… Ve, rızık endişelerinden dolayı mal biriktirilen için;
– ‘Yoksa Allah’a güvenmiyor musunuz?’
– ‘Biriktirmiş olduğunuz malların tekrar geri alınmayacağına nasıl emin olabiliyorsunuz?’
– ‘Bağırsağınızdaki tenyanın rızkını unutmayan Allah, sizi mi unutacak!’ derler…
‘Yarın’ endişesi taşımayan Allah dostları yoklukta sabır ecrine, varlıkta infak ecrine talip olmaya hazır oldukları için günün her saatinde Allah ile aralarında su sızmaz…
Dillerinde zikir, ceplerinde infak, hayallerinde kendisine bir an önce kavuşmak eksik olmaz…
Bu eminliği geçim sıkıntısını problem yapanlarda göremezsiniz… [74]
11. Cennet ve Cehennemi Gereği Gibi Tanıyamama
‘Eni yerle gök kadar geniş olan Cennet için birbirinizle yarışın’ (Hadid: 57/21)
diyen Allah-u Teala, kullarının salih amel işlemeleri için teşvik pirimi olarak ‘Cennet’i vermeyi uygun görmüş…
Yapılacak her salih amelle hem Allah’ın sevgisine (haliyle dostluğuna) nail olunmuş olacak hem de yaşamın ve eğlencenin sınırsız olduğu cennete kavuşulmuş olacak…
Bela ve musibetle imtihan soruları geldiğinde sabır ve her halukârda şükür seçeneğini işaretlemek Cennet ve Cehennem’i doğru okumakla orantılıdır…
Vaad olunan Cennete kavuşmak isteyen bir insan, dostluğa zarar verebilme olasılığı yüksek olan musibet imtihanlarına sabırla dişini sıkabilir… Çünkü bilir ki pirim çok büyük…
O pirime kavuşmak, haliyle de geleceğini garantiye almak Allah’ın rızasını kazanmaktan geçer… Allah’ın rızasını kazanmak da emir, yasak ve tavsiyelerine kulak vermekle mümkün olur.
Haliyle de Cenneti iyi okuyanlar Allah’ın dostluğuna nail olabilmek için küçük-müçük dinlemeksizin (+) puan getiren tüm amelleri işleme gayretine girerler…
Cenneti iyi okuyamamak dünya malının sevilmesine ve yapılan ibadetlerde huşunun izine rastlanılmamasına yol açar… Çünkü karşılıksız bir amelde iştiyak beklenilemez…
Ağlayan bir çocuğun hıçkırıklarını ‘çikolata’ sözünün kesmesindeki sır ne acaba?
***
Bu işin bir de Cehennem boyutu vardır… Yani dostluğu güçlendiren ve dostluk yolunda en ufak bir sapmanın çok şeylere mal olacağını bildiren dost bir uyarı;
‘Cehennem’
 

HASAN CAN

Active member
Cehennemin gereği gibi tanınmaması suç işleme oranına katkıda bulunacağından Allah ile kurulacak dostluğa zarar verir…

Allah ile dostluğunu kuranlar iki farklı kanaldan (Cennete girmek, Cehenneme girmemek) dopinklenirler… Biri teşvik olurken diğeri de kamçı görevini üstlenir… Cehennemi iyi okuyanlar;
Dostluğun zarar görmesi çok şeyi kaybettireceğini bilirler;
‘Ölüm sonrası sınırsız bir hayatın tehlikeye düşmesi…’
Dostluğuna aday olmaya çalıştığımız büyük yaratıcı Cehennemi şöyle tasvir ediyor;
‘Şüphesiz ayetlerimizi inkar edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; Onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar!Allah daima üstün ve hakimdir. (Nisa: 4/56)
‘… Biz zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (susuzluktan) İmdat dileyecek olsalar imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri!’ (Kehf: 18/29)
‘Eğer yerde ne varsa hepsi ve onunla birlikte bir misli daha o zulmedenlerin olsaydı kıyamet gününde azabın fenalığından (kurtulmak için) elbette bunları feda ederlerdi. Halbuki (o gün) onlar için, Allah tarafından, hiç hesaba katmadıkları şeyler ortaya çıkmıştır.’[75] (Zümer/47)
Aman Allah’ım! ne korkunç…
Cennet (sınırsız bir hayat)
Cehennem (sınırsız bir çile) [76]
12. Allah’ın; Sevdiği ve Sevmediği Amellerin Bilinmemesi
Trafik levhaları olmayan bir güzergahta yapılan yolculuk, hem kazaya, hem yanlış adreslere gidilmesine, hem de vakit kaybına sebep olur…
Bu örnek misali Allah’a yaklaştıran ya da uzaklaştıran amellerin bilinmemesi kurulacak olan dostluğa büyük zarar verir… Çünkü; Allah’ın sevmediği bir amelin yanlış tanınması (seviyor, zannedilmesi) hatanın katmerlenmesine yol açacağından traji-komedi bir durum ortaya çıkar…
Allah’a dost olmaya çalışanlar;
‘Peygamberde güzel örnekler vardır’
‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah’ta sizi sevsin’ (Ali İmran/31)
ilahi tavsiyesini dikkate alarak Allah’ın rızasını kazandıracak tüm sahih amelleri Peygamberin hayatından öğrenirler:
İbn Mesud der ki; Peygambere:
Allah’ın en çok sevdiği amel hangisidir?’ diye sordum. Dedi ki:
‘Vaktinde kılınan namazdır.’
Sonra hangisi diye sordum:
‘Anne ve baba iyi davranmaktır.’ dedi.
Sonra hangisi? dedim:
‘Allah yolunda cihad’dır’ dedi.[77]
Huzeyfe (r.a.)’den:
‘İnsanlar iyilikleri soruyorlardı. Ben ise kötü amellerden sordum. Çünkü bana dokunacağından korkuyordum.’[78]
Ve Onu adım adım izleyerek en sevilenin sevgisini kazanırlar… İçecekleri suyu bile üç yudumda içerek Allah’ın rızasını kazanmak isterler…
Yapılacak her hangi bir eylemde Allah’ın rızasını ararlar… Eğer Allah’ın rızası yoksa, dünyanın da rızası olsa talip olmazlar o amele…
Çünkü bilirler ki; Allah’ın rızası olmayan bir amelde şeytanın rızası muhakkaktır…
Allah ile dostluğunu kuramayanlar böyle bir ikilemde kaldığında hangisi dünyalık menfaatlerine hitap ediyorsa o ameli işlerler… [79]
13. ‘Allah İle Kul Arasında Peygamberin Yeri’nin Bilinmemesi
Peygamberleri; sadece Allah’tan aldığı vahyi insanlara ulaştıran bir elçi olarak görenler, Peygamberin dolu dolu geçen koskoca 63 yıllık yaşantısından, sadece kılık kıyafetlerini ve sevdiği ve sevmediği yemek menüsünü örnek alanlar, Peygamberin sözlerini sahih kaynaktan almayanlarla Allah ile dostluğunu kurma telaşında olmayanlar Peygamberi örnek almış olamazlar…
Bir insan düşünün, Allah’ın rızasını kazanmak için malı ve canıyla cihad edecek ve mübarek dişi kırılacak, sen de onun kılık kıyafetini örnek alacaksın!
Bir insan düşünün Cenneti garanti olmasına rağmen uykunun en tatlı saatlerini Allah’ın rızasını kazanmak için feda edecek, sen de kalkıp O’nun sadece yemek menüsünü örnek alacaksın!
Yine bir insan düşünün, Ayetleri sindire sindire yaşayıp koskoca cahiliyyenin karşısına çıkıp putlarını kıracak ve sen de onun, sadece çektiği tesbihleri örnek alacaksın![80]
Her kim, Allah’ın rızasını kazanıp cennete girmek isterse Peygamberi örnek almaktan başka çaresi yoktur… Unutulmasın ki Peygamberi yanlış örnek almakla[81] hiç örnek almamak arasında hiç fark yoktur.
İşte bu yüzden Peygamberin tüm yaşantısını, zorluklara karşı nasıl sabrettiğini, varlıkta ve yokluktaki şükrünü, cahiliyyeye karşı, ailesine, komşu ve akrabalarına karşı tutumunu ve 24 saatini sahih kaynaklardan öğrenmeli…
Allah’a dost olmak isteyenler ibadet kapısına kadar geldikleri ve kendi iradeleriyle kendisine (Allah’a) şükranlarını beyan etmek için;
– Allah’ım! Nasıl bir insan olmamızı istersin?
Ya da;
– Varsa bir model, söyle de O modele uymaya çalışalım, derler…
Kendisine dost olmak isteyenler iyi bir modele ihtiyacı olduklarını bilen Allah-u Teala, adresi gösterir;
‘… Peygamberde sizler için iyi örnekler vardır.’
Bir insan düşünün, insanlar içinde Allah’ı en iyi tanıyan, Allah’ı en çok seven, Allah’tan en çok korkan…
Bir insan düşünün; Allah’ın en çok sevdiği…
Allah’a dost olmak onu sevmekten ve örnek olmaktan geçmez mi? [82]
14. Kur’an’ın İndiriliş Gayesinin Bilinememesi
– Bir kitap düşünün: ‘Allah’ın kullarıyla olan konuşma metni’ olarak ifade ediliyor…
– Bir kitap düşünün; Renk, ırk, dil ve coğrafya ayrımı yapmadan inananların imanlarının artmasına vesile oluyor.
– Yine bir kitap düşünün; insanlığın karanlıktan aydınlığa çıkacağını vaad ediyor…
– Yine bir kitap düşünün ki ilgi görmediğinde dünyada ve ahirette muhatabının başına bela oluyor…
Bir insan düşünün; Hayat rehberi (dostluğa götüren bir kılavuz) Kur’an-ı ölüler kitabı olarak tanıyıp ölülere okuyor…
Bir insan düşünün; Karanlıktan aydınlığa çıkaracak olan bir feneri (Kur’an-ı) duvara hapsediyor…
Yine bir insan düşünün; Herkesin anlayacağı bir kitabı ‘ben anlayamam’ deyip Kur’an’la arasına bazı canlıları koyuyor…
Yine bir insan düşünün ki; Çağın, hep bir adım önünde olan Kur’an-ın çağ gerisine hitap ettiğini sanıyor…

Frekansına girildiğinde dostluğun zirvelere çıkacağı bir kitabı yanlış tanımanın ya da şöyle bir lutfedip incelemenin nelere mal olacağını şöyle bir görelim;
(–) (+)
Taha: 20/100 Fussilet: 41/44
İsra: 17/41 Maide: 5/16
Hakka: 69/50 Enfal: 8/2
Fussilet: 41/44
Ama maalesef Kur’an yanlış tanıtıldı…
Kur’an’ın frekansına nasıl girebiliriz? sorusunun cevabını ileriki sayfalarda vereceğim inşaallah. [83]
 

HASAN CAN

Active member
15. Bazı Amelleri Küçümseyip Önemsememek

Nefse hoş gelsin ya da gelmesin, her hangi bir ameli küçümseyip yapmamak Allah ile dostluğa giden kanallardan birini tıkamak demektir. Haliyle böyle bir anlayış dostluğa zarar verir.
Unutmayalım ki küçükmüş gibi gözüken bir amel Allah katında çok kıymetli olabilir… Bunu biz bilemeyiz. Bizlere düşen şey; küçük-müçük ayırd etmeksizin salih ameller işleyerek Rabbimizin rızasını kazanmak…
Susuz kalmış bir köpeğe su içiren bir kadının bağışlanıp Cennete alındığını biliyor muyduk? Oysa ki yaptığı bir amel, sadece köpeğe su içirmek!
Küçükmüş gibi gözüküp de büyük ecirler olan salih amellere şöyle bir göz atalım;
1. Ebu Hureyre’den (r.a.), Rasulullah şöyle buyurdu:
“İki kelime vardır ki, lisana hafif gelirler, mizanda ağır basarlar, Rahmana sevgilidirler: ‘Subhanallah ve subhanallahi ve bihamdihi”[84]
2. Abdullah b. Kays (r.a.)’dan, Rasulullah buyurdu:
“Ey Kays’ın oğlu Abdullah! Sana cennet hazinelerinden bir hazine göstereyim mi?”
Dedim ki:
“Göster ey Allah’ın Rasulu!”
Buyurdular:
“De ki, Allah’tan başka güç ve kuvvet yoktur. (La havle vela kuvvete illa billahi)”[85]
Görüldüğü gibi hem söylemesi insanı yormuyor hem de vakit almıyor… Ama ecri/karşılığı müthiş!
3. “Sizden birinizin, kardeşine olan tebessümü sadakadır.”
Allah ile dostluğunu kurmaya çalışanlar ecir avcısı olup gözden kaçan, ya da unutulan amellere talip olarak dostluğunu perçinlerler…
Onlar şunu çok iyi bilirler;
– ‘Küçümsenipte yapılmayan bir amelde büyük ecirler vardır.’
Allah ile kurulacak dostluğun getirisini bilmeyenler, sadece farz amellerle günü kurtarmak isteyeceklerinden diğer ameller pek de sevimli gelmeyecektir.
Farz olmadıktan sonra;
– Neden gece namaz için kalksınlar ki?
– Neden Ramazan ayı dışında oruç tutsunlar ki?
– Neden kırkta bir dışında ceplerini boşaltsınlar ki? [86]
16. Dost Seçiminde Yapılan Yanlışlıklar
Bu başlığımızı kitabımızın giriş kısmında yeterince açıklamıştık. [87]
17. Günahların Küçümsenmesi
Fıtraten zayıf yaratılan insan küçük büyük ayırt etmeksizin günah işler… Pişmanlık duyulmayan, ya da tevbe edilmeyen her günah, gün gelir sıradanlaşarak adı günah olmaktan çıkar…
Sevimli gelen ve muhatabını vicdanen rahatsız etmeyen her küçük bir günah, büyük günahlara davetiye çıkarır… Ve gün gelir şu ayetin muhatabı olunur;
‘De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı açmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.’ (Araf: 7/33)
Küçük günahları önemsememek tövbe kapısını kapatacağı için dostluk büyük zarar görür. Oysa ki
Allah’a dost olmaya çalışanlar Allah’ın sevmediği bir amelin küçük ya da büyüklüğüne bakmazlar… Tüm günahları Uhud dağı kadar gördükleri için hayatlarının her karesinde takvaya rastlanır.
Bir günahın küçümsenmesi Allah’a karşı yapılan bir saygısızlık olarak da algılanabileceğinden dostluk büyük yaralar alır…
Bu hastalığı büyük önder şöyle dile getiriyor:
Resulullah (s.a.v.);
‘Küçük görülen günahlardan sakının. Çünkü küçük görülen günahların örneği bir vadinin ortasına konan bir topluluk gibidirler. Her biri bir odun getirdi, taki ekmeklerini pişirdiler. Muhakkak ki küçük görülen günahlar da çoğalırsa sahibini helaka götürür.’[88]
‘Hani, sevgi ispat ister’di? [89]
Allah Dışındakilerini Sevmede Aşırılık
Allah-u Teala yarattığı her insanın fıtratına ‘sevgi melekesini de programlamıştır. Ve bu meleke sayesinde insanlar, hem Allah’a karşı hem de çevresindeki insanlara karşı teşekkürlerini, beğenilerini ve hoşnutluklarını ifade edebilme olanağına kavuşurlar.
Ölçülü kullanıldığında kişiye rahmet olan bu sevgi melekesi, aşırıya kaçırıldığında azaba dönüşebiliyor. Allah ile dostluğunu kuramayan insanlar her konuda olduğu gibi sevgi noktasında da aşırıya giderek kişiye ya da bir eşyaya hak ettikleri değerden fazla değer vererek Allah’ın şu uyarısına muhatab olurlar;
‘İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allah’a denk tanrılar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.’ (Bakara: 2/165)
İnsanın Fıtratına Programlanan Sevgiler:
1) Allah sevgisi
2) Eş, çocuk, akraba sevgisi
3) Hidayetine vesile olanların sevgisi
(Peygamber ya da bir davetçi)
4) İhtiyaçlarını karşılayanlara olan sevgi
5) Dünya, mevki, makam sevgisi.
Tüm sevgilerin barındığı kalptekilerden hangisine vakit ayrıldığında, ister istemez bir sevgi oluşacaktır. Gün gelir her hangi bir varlığa beslenen sevgi dizginlenemez ve kalpte geniş bir yer işgal ederek diğer varlıklara karşı sevgide gözle görülür bir azalma olur;
Allah eş,cocuk Dünya
eş, çocuk, Allah eş, çocuk,
akraba akraba akraba
Dünya Dünya Allah
(mevki, (mevki, (mevki,
makam) makam) makam)
Hangisini çok seversen diğerlerinde azalmalar olur
İnsanları hastalık, bela, musibet, fakirlik gibi sorularla sınayan Allah-u Teala, işte tam bu sırada ‘sevgi’ sorusunu devreye koyarak;
‘Hangimizi daha çok seviyorsun?’ sorusu ile insanları imtihan eder.
Kalbindeki dünya sevgisini yaşayan bir insan zekat, infak ve malla cihad soruları karşısında zor duruma düşer… Ve bu soruları çözme süresi Allah sevgisiyle doğru orantılı olduğu için Allah’ı sevdiği ölçüde malından infak eder… Genelde yeşertilen bir sevginin sözü ağır basacağından bu soru pek de çözülemez!..
Yine, kalbine eş, evlat ve yakın akraba sevgisini ekipte sevgide aşırıya giden insanlar;
‘Allah’ı mı çok seviyorsun yoksa kendi nefsin ve aileni mi?’ sorusu karşısında dil ile Allah’ı derler…
‘Madem öyle, yeri geldiğinde, Allah için ailenden uzaklaşıp canını verebilir misin?’ sorusu karşısında ciddi bir tereddüt geçirirler… Çözemezler bu soruyu… Aşırı olan her sevgi, ayağa bağlanan bir düğümdür…
Eş, çocuk, dünya ve kendi nefsinin sevgisinin bağlandığı ayak hareket edemez ve şu ayetin muhatabı olurlar;
‘De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Rasulunden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.’ (Tevbe: 9/24)
Allah ile dostluğunu kuvvetlendirmek isteyenler kendi canları da dahil olmak şartıyla hiçbir varlığın sevgisini Allah sevgisine eş tutmazlar…
Onlar tetikdedirler… Allah dışındaki hiçbir canlı ya da cansızlara olan sevgisi ayak bağı olamazlar… Yeri geldiğinde dünya ve içindekilerini ellerinin tersiyle şöyle bir iterler…
‘Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavmin babaları, oğulları, kardeşler veya akrabaları da olsa, Allah’a ve Peygamberlerine düşman olanlara sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah bunların kalplerine imanı yerleştirmiş ve onları katından bir ruh ile desteklemiştir…’ (Mücadele: 58/22)
Sevgide aşırıya giden insanlar, maalesef Allah ile dostluğunu kuramazlar…Oysa bir bilselerki kazandığı mallar, eşler ve çocuklar ne de dünyadaki dostları ahirette pek de fayda veremeyeceklerdir kendilerine;
‘Birbirlerine gösterirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkar kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye alarak versin de, tek kendini kurtarsın.’ (Mearic: 70/11-14)
 

HASAN CAN

Active member
Şöyle bir soru akla gelebilir;

‘Allah’ın bunca ikramlarına karşılık nasıl olur da insanlar diğer varlıkları Allah’tan çok severler?’
Bu sorunun cevabını şöyle sıralayabiliriz:
1. Allah’ı gereği gibi tanımadıkları için
2. İnsanların maddi ve manevi özelliklerini bilmedikleri için
3. Dünya ve içindekilere bakış açısının ne olması gerektiğini bilmedikleri için.
4. Allah sevgisine giden yolları araştırmadıkları için
5. Dünya ve Cennet nimetlerinin kıyasını yapmadıkları için. v.s.
Akla şöyle de bir soru gelebilir;
‘Allah’ı daha çok sevdiğimizi ispat etmek için, ille de canımızı mı vermek gerekiyor?’
Derim ki;
‘Yeri gelince: Evet!’
Unutmamalıdır ki eş, evlat, iş, dünya ve içindekileri ne zaman ki Allah yolunda işlenecek herhangi bir amelin işlenmesine problem teşkil ettiler; işte o zaman engel olan şey Allah sevgisinin önüne geçmiş demektir. [90]
18. Bazı Amellerin Ertelenmesi
Aceleci ve sabırsız yaratılan insanoğlu bu iki vasfını maalesef Allah’a yaklaştırcak salih amellerin işlenmesinde kullanmaz… ve hep ertelerler…
Olmazsa olmaz amellerden namaz için;
– İlerde inşaallah!
– Emekli olduktan sonra!
– Evlenince inşaallah!
– Zaman bulabilirsem!
– Çevremi değiştirirsem, söz!
Müslüman bir bacının kimliği olan başörtüsü için;
– Evlenince,
– Emekli olunca,
– Okul bitince…
İnfak ayetlerine mahatap olunca;
– Hele bir zengin olalım!
– Geleceğimi garanti altına aldıktan sonra!
– Allah versin!
Allah’a en sevimli gelen cihad soruları gelince;
– İmanımız artınca!
– Şu an zamanı değil!
– Onun için çocuklarımızı yetiştiriyoruz!
– Bekar olsaydım!
Farz dışındaki ameller için;
– Allah bize sadece farz amelleri sormayacak mı?
– Farzları tam yapamıyoruz?!
– Gündüzün yoğun çalışınca!.. Mecburen geceyi dinlenerek geçirmek zorundayız! (Oysaki gece vakti Allah’a olan aşkı ispat saatleridir)
Allah ile dost olma ihtiyacı hissetmeyenlerin amellerinde ‘sünnet’e pek rastlanmaz… Kuru bir iman dışındaki tüm ibadetleri ertelemişlerdir… Hem de her an ölebileceklerini unuturcasına!
Erteleme hastalığının ne denli zararlı olduğunu bazı alimlerimiz şöyle anlatır:
‘Sizi ‘Savfe’ (yani; daha sonra)’dan ikaz ederiz. Çünkü O, şeytanın en büyük aletlerindendir.[91]
Kızılderili atasözüyle bu başlığımıza son verelim;
‘bir defa al şunu’ demek,
‘İki defa ben vereceğim’ demekten daha iyidir… ‘Şimdi’nin gücü anlaşıldıysa Allah ile kurulabilecek dostluğun önündeki bir başka engelin ne olduğuna bir göz atalım: [92]
19. Bazı Kavramların Yanlış Anlaşılması
Bir kavramın yanlış anlaşılması ya da içinin boşaltılıp başka manalarla doldurulması o kavramın mesajının alınmamasına yol açar.
Bazı kavramlar vardır yanlış anlaşılmaya pek gelmez… Hayati önem taşırlar… doğru anlaşıldığında mutlu sona ulaşılmasına vesile olan bir kavram, aksi bir durumda kişinin geleceğini karartır…
Farklı anlamlar yüklendirilmiş birçok kavramlar arasından sadece konumuzla alakalı birkaç kavram üzerinde duracağız.
ALLAH DOSTU
Doğru Yanlış
a) Dünyadan el etek çekmeyip a) Dünyadan el etek çekip
gereken değeri veren. gece gündüz Allah’ı zikreden
b) Allah’ı seven ve Onun için nefsi b) Bazı kerametlere şahid
dahil sahip olduğu her şeyi gözünü olunan
kırpmadan feda edebilen
c) Peygamberini adım adım izleyen c) Sıfıra yakın hata yapan…
d) Allah’ın sevdiklerini seven d) İlle de tarikat lideri…
sevmediklerini sevmeyen
e) Sürekli Allah’ın kontrolünde e) Herkes Allah dostu olamaz…
olduğunu hissetmeye çalışan
f) Olaylara ilahi açıdan bakmaya f) Allah’tan vahiy alır gibi ilham
çalışan. alır
g) Görüldüğü gibi Allah’a dost
olmak için özel bir torpil gerekmiyor… [93]
Allah Dostu Kavramının Yanlış Anlaşılması Nelere Mal Olur?
Allah dostu kavramını türbe altındakiler, ya da tarikat liderlerine, ya da sadece sahabelere hapsetmek demek şu demektir;
‘Ben kiiim Allah’a dost olmak kim?!’
‘Yeryüzünde Allah dostları varken benim ne duam kabul olur ne de bağışlanırım!..[94]
‘Allah’a dost olmak için kerametler, zikirler, uzun yıllar tarikatte bulunmalar, yaş sınırı vs…. Allah, beni kendisine dost seçmesi için bayağı zaman ister!..’
‘O yüzden ben Allah dostu değilim, fakat Allah dostundan tövbe ya da dua alabilirim’ deyip Allah’tan tamamen uzaklaşmak demektir…
Yıllardır merak etmişimdir;
– Allah ile dostluk babadan oğula mı geçiyor?
– Onlar Allah dostuysa ben kimin dostuyum?
– Allah ile dost olmak için ne tür evraklar gerekiyor?
– Neden talebelerine Allah dostluğunu anlatmıyorlar?
– Neden, tarikatlarda bir tane Allah dostu oluyor?[95]
– Allah’a dost olacak insanların sayısı sınırlı mı?
Maalesef en güzel kavram yanlış anlatıldı… ya da içi boşaltıldı…
Görüldüğü gibi Allah’a dost olmak kavramının yanlış anlaşılması dostluğa nasıl da darbe vuruyor?
KELİME-İ ŞEHADET
Doğru Yanlış
a) La ilahe illallah demek Allah a) La ilahe illallah diyen herkes
dışındaki tüm ilahları red etmek cennete girer.
b) Tüm ilahları red etmek demek b) ‘Allah’tan başka yaratıcı
Allah’tan başka ibadet edilecek, yoktur’ demek.
tapılacak, çekinilecek, korkulacak,
bel bağlanılacak, el açıp yalvarılacak,
dua ve yalvarışlara cevap verip gereğini
yerine getirecek, sığınılacak, yerde ve
gökte hüküm koyacak, mükafat ve ceza
verecek, sıkıntılara cevap verilecek bir
ilah yoktur demek.
c) La ilahe illallah, dişlisi olmayan c) Bilmem kaç kere söylenirse
anahtar gibidir… Şartları yerine bilmem ne kadar sevap
gelince cennetin kapısını açar… getirir.
Aksi halde hiçbir kapıyı açmaz!
Cehennemin kapısı dışında! [96]
Kelime-i Şehadetin Yanlış Anlaşılmasının Allah İle Kurulacak Dostluğa Olan Etkisi
Hiçbir konuda kendisine eş koşulmasını istemeyen Allah-u Teala; içi dolu dolu olan kelime-i şehadeti dil ile ikrar amel ile de ispat edecek olan kulunu İslam dairesi içinde yargılar… Bu kavramı doğru anlayan bir şahıs, farkında olmadan ilahlık vasfını verdiği varlıkların tamamını red ederek Allah’ın dinine sıkı sıkı sarılır…
Kelime-i şehadet kavramını eksik anlayan ya da farklı manalar yükleyenler Allah’a has olan bir çok sıfatı farkında olmadan bazı kullara has kılarlar… Böylelikle de onları da ilah yerine koymuş olurlar…
Dilleri, red ederken, amelleri aynı görüşte olmazlar… Yani hem Akideden hem de Allah’a dost olmaktan olurlar…[97]
 
Üst Alt