HASAN CAN
Active member
İBADET
Doğru Değildir
a) Tek cümle ile, ibadet; a) Günün belli bir vaktini
Günün 24 saatini Allah’ın rızasını Allah’a ayırarak;
kazandıracak şekilde harcamak… – Namaz kılmak, hacca
Hem de ölünceye kadar: gitmek
‘De ki: Şüphesiz benim namazım, – Oruç tutmak, kelime-i
kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi şehadet getirmek.
Alemlerin Rabbi Allah içindir.’ – Zekat vermek, sadaka
(En’am/162) vermek, dua etmek, Kur’an
‘Ve sana yakin (ölüm) gelinceye kadar okumak vs. [98]
Rabbine ibadet et’ (Hicr: 15/99)
İbadet Kavramının Yanlış Anlaşılmasının Allah İle Kurulacak Dostluğa Zararları
İbadet kavramını Cami’ye ya da vicdanlara hapsetmek dostluğa gelecek en büyük tehlikedir. Çünkü Allah-u Teala günün her saniyesi anılmak ister… Ve kişinin tüm sosyal yaşantısına (emir, tavsiye ve yasaklarla) müdahale eder.
Bu kavramın yanlış anlaşılması demek; Allah’a daha az vakit ayırmak demek, daha az ibadet yapıp vaktin büyük bir çoğunluğunu nefsin direktifleri doğrultusunda yaşamak demek…
Oysa ki ibadet;
Bir müslümanın bir müslümana olan tebessümü, yolda geçenlere zarar vermemesi için taş v.b. kenara çekmek, tefekkür etmek, iyilik etmek, kötülükten alıkoymak, ticaret, aile, komşu ve akraba hukukunu göstermek; Cihad etmek, infak etmek, sabretmek, şükretmek, v.s…
Görüldüğü gibi ibadet kavramı hayatımızın her anını yakından ilgilendiriyor…
İbadet kavramını daraltanlar Allah ile dostluğa az vakit ayıranlar demektir…
PUT
Doğru
a) Put: İnsanların, Allah Tealaya a) Peygamber dönemindeki
yapmaları gereken saygı, sevgi ve müşriklerin taptıkları helva-
korkuyu, onun dışında herhangi dan ya da taştan yaptıkları
bir mahluku ma’bud kabul ederek heykellerdir.
ona yönelmeleri hali.[99]
b) Puta tapıcılık sadece İslam öncesi b) İlkel toplumlarda demir-
arap toplumuna has bir olay değildir. den ya da tahtadan yapıpta
taptıkları herhangi bir heykel
Çağımızda da putçuluk daha değişik görünümler altında varlığını sürdürmektedir. Putçuluk, yalnızca sert bir taştan yapılmış heykel önünde eğilmek ve ona tazim göstermek olarak ele alınırsa, kuşkusuz büyük bir yanılgı içine düşülür. Kaldı ki, müşrik Arap toplumunun elleriyle yaptıkları putlara gösterdikleri saygıyı bu çağda da görmek mümkündür. Hatta bu tür putçuluk bu gün fazlasıyla hüküm sürmektedir. Put, putlaştırmak isteyenlerin arkasına gizlendikleri birer işaret ve alametten başka bir şey değildir. Yoksa putun mutlaka bir ağaçtan dikilmiş yahut bir taştan yontulmuş olması zaruri değildir. Allah’ın dışında tapılan herşey puttur.
“Allah’ı bırakıp da kendilerine kıyamete kadar cevap veremeyecek şeylere tapanlardan daha sapık kimdir” (el-Ahkaf: 46/5)
Allah tarafından gönderilmiş bir delil olmaksızın, O’ndan başkasına itaat eden, bir hükme sahip olduğuna inanan, O’ndan başkasına dua edip bir şey isteyen, Allah’a şirk koşmuştur. Dolayısıyla putçuluğun şirkle ve küfürle yakından bağlantısı vardır. Puta tapan bir kimse hem Allah’a şirk koşuyor, hem de küfre giriyor demektir.
Göklerde ve yerde bütün otorite ve yetkilere sahip olan, ancak Allah’tır; yaratma O’na mahsustur; bütün nimetler O’nun kudret elindedir; bütün işler yalnızca O’na aittir; kuvvet ve çare O’nun hükmündedir; Göklerde ve yerde olan herşey ister istemez O’na itaat etmeye emrine boyun eğmeye mecburdur. İşte bunun için O’ndan başka ilah yoktur. Kur’an-ı Kerim, insanların ibadet ettikleri şeylerin Allah’ın kulu ve O’nun karşısında aciz olduklarını açıkladıktan sonra, insanları ve cinleri ibadet kelimesinin muhtelif manalarıyla yalnız Allah’a ibadete, sadece O’na kulluk etmeye, ancak O’na itaatte bulunmaya, kişinin O’ndan başkasını tanrı kabul etmemesine ve ibadetin hangi çeşidiyle olursa olsun O’ndan başkasına tapılmamasına çağırıyor:
‘Andolsun ki biz her ümmete, Allah’a kulluk edin, putlara tapmaktan kaçının diye bir elçi gönderdik.’ (Nahl: 16/36)
Görüldüğü gibi, Put; sadece insan eliyle yapılan heykeller değilmiş! [100]
Put Kavramının Anlaşılmasının Allah İle Kurulacak Dostluğa Etkileri
Ters yöne girdiğini bilemeyen bir sürücü yavaş da gitse, hızlı da gitse, doğru adresten uzaklaşır. Ta ki yanlış yolda olduğunu öğreninceye kadar…
Adına Put demedikleri nice putlara tapan insanlar bir taraftan Allah’a yakın olmak için salih ameller işlerler, diğer taraftan farkında olmadan putlarına taparlar.
İkinci bir mabudu kabul etmeyen Allah, o kişilerin tüm amellerini boşa çıkarır.
Yani kayıp büyük olur. [101]
20. Aklı Vahiy Dışı Kullanmak
İnsan aklına güvenmeyen Allah-u Teala dönem dönem uyarıcılar göndererek rahmette bulunmuştur.
Kullarına olan tavsiyeleri, emir ve yasakları, kısacası kullarından tüm beklentilerini bir kitap ve o kitabın yaşanırlığını ispat eden bir önder göndermiştir… Unutulmasın ki mevzu ne olursa olsun bir yerde kılavuz varsa o yerde aklın yanlış kullanma olasılığının yüksek olması vardır.
İşte bu yüzden, akıl; her konuda vahye mürcaat etmek zorundadır… Çünkü Allah; her şeyin en iyisini insanlardan daha iyi bilir…
Aklını vahiy dışı kullanan bir insanda ‘mantık yürütme’ göze çarpar… Hayata ilahi pencereder değil de mantık penceresinden bakmaya çalışır.
Allah’ın tüm tavsiye-emir ve yasakları insan mantığına uygun olmasına rağmen ilahi yardımın dokunmadığı bir mantık hata yapar… Mesela;
– Helvadan put yapar; acıkınca yer!
– Saman yiyen ineğe tapar!
– Konuşamayan, göremeyen ve işitemeyen bir ölüden medet bekler!
– Geçmişte kız çocuklarını diri diri gömen bir mantık, bin küsür sene sonra farklı bir şekilde cahillik yaparak bebeği daha doğmadan öldürür.[102]
– İlahi yardımın dokunmadığı bir mantık; Kışın ölen bitkilerin, bahar aylarında canlanması örneğine rağmen öldükten sonra dirilmeyi kavrayamaz.
– Yine vahiy dışı kullanılan bir mantık (akıl); İbadet şekillerini kendisi belirleyerek;
– ‘Kalbin temiz olması yeter!’ der.
– ‘Aileden herhangi birinin hacı ya da hoca olması vaziyeti kurtarır!’ diyerek komik duruma düşer.
Kur’an’daki ayetlerin tamamını kabul edip de Peygamberi devre dışı bırakan mantık da vardır… Bunlar da değişik versiyonda hata yaparak;
– Bizi Kur’an bağlar! (Yani sadece Kur’an’dan sorumluyuz)
– Peygamber, sadece Allah’tan aldığı vahyi bizlere ulaştırdı; O kadar!.. derler.
Akla şöyle bir soru gelebilir;
Neden vahiy dışı kullanılan akıl, mantıksız işler yapar?
Bana kalırsa bu sorumuzun cevabı şu ayette gizli;
‘Kim Rahman’ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz.
Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. (Zuhruf: 43/36-37)
Yani dünyanın en zekisi de olsan, her alanda profesör de olsan, vahye müracaat etmediğin zaman şeytana müracaat edersin…Ve şeytan seni ilahi bakıştan alıkoyarak kendi tarafına çeker… Ve sen de hadiselere şeytanın cephesinden bakarsın… İşin daha da kötüsü yaptığını da doğru zannedersin…
Vallahi! Kim aklının kullanımını Kur’an ve sahih sünnete yatırım yapmazsa Allah ile dost olmayı unutsunlar!
Peki aklını vahye satanlar ne yaparlar?
Onlar tüm işlerinde Allah’a danışırlar… Allah’ın hoşnut olmadığı tüm amellere mantık yürütmeden şiddetle kaçınırlar…
‘Takıldıkları tüm konularda Allah ve Rasulüne müracaat ederler;’
“Ey iman edenler! Allah’a ittat edin. Peygambere ve sizden olan ulul-emre (idarecilere) itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- Onu Allah’a ve Rasulüne götürün. Bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa: 4/59) [103]
21. Ev ya da İşyerinin Bozuk Bir Çevrede Olması
Çevresinden çabuk etkilenebilme özelliği olan insanoğlu çok kısa bir zaman zarfından bulunduğu ortamdan etkilenerek ahlakı, karakteri ve inançları olumlu ya da olumsuz değişikliğe uğrar.
Alış-veriş yapmasa da parfüm dükkanına girip çıkan bir insan bulunduğu ortamın kokusundan az da olsa nasiplenir… Bu sünnetullahtır… Yani Allah’ın kanunudur ve dünyanın her yerinde aynı kanun işler;
‘İyi bir ortamdan iyi, kötü bir ortamdan da kötü huylar edinebilirsin!’
Bunun için Allah-u Teala dost adaylarına şöyle bir tavsiyede bulunur;
‘Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun! (Tevbe: 9/119)
Günahlardan masum olan bir peygamber bile;
‘Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyilerin arasına kat.’ (Şuara: 26/83) diye dua ediyorsa çevrenin önemini siz düşünün!
Biraz uzunca da olsa başlığımızı aydınlatacak bir hadisle 4. bölüme son verelim:
Ebu Said (r.a.)’dan:
Resulullah (s.a.v.) buyurdu:
‘Sizden öncekilerin içinde doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Yeryüzünün en bilgili insanını sordu, nihayet Ona:
’Falan yerde bir rahip var. Git durumunu ona anlat!’ dediler. Rahibe gidip 99 kişiyi öldürdüğünü, tevbe etse kabul edilip edilmeyeceğini sordu.
Rahip:
‘Hayır!’ deyince onu da öldürüp 100’e tamamladı.
Yine yeryüzünün en bilgin insanını sordu. Ona falan yerdedir, dediler. Ona gidip 100 kişiyi öldürdüğünü, tevbe ettiğinde kabul edilip edilmeyeceğini sordu. Alim:
‘Evet, kabul edilir. Kimse buna mani olamaz. Falan yere git, insanlar orada Allah’a ibadet ediyorlar, sen de onlara katıl ve ibadet et! Ayrıca ülkene de bir daha dönme! Çünkü senin ülken kötü bir ülkedir’ dedi.
Bunun üzerine adam yola revan oldu. Henüz o ülkeye varmadan yolun ortasında ölüm gelip ona yetişti. Onun hakkında rahmet melekleri ile azap melekleri tartıştılar.
Rahmet melekleri dediler ki:
‘Onun canını biz alacağız. Çünkü bu adam tevbekâr olup tam bir ihlas içinde Allah’a ibadet edilen yere gidiyordu. Suçsuzdur.’
Azap melekleri ise aksini iddia edip şöyle dediler:
‘O şimdiye kadar hiçbir hayır yapmamıştır.Nasıl olur da iyi bir adam olabilir. Bu nedenle onun ruhunu biz kabzedeceğiz.’
Derken adam kılığında bir melek çıkageldi. Onu aralarında hakem tayin ettiler.O şöyle dedi:
‘Siz iki ülke arasını ölçün. Hangisi daha yakınsa bu adam oraya ait olur.’
İki ülke arasını ölçtüler ve adamın gitmek üzere olduğu ülkeye daha yakın olduğunu tesbit ettiler. Bunun üzerine onun ruhunu rahmet melekleri aldı.”[104]
ALLAH İLE DOSTLUK NASIL KURULABİLİR…
Giriş
Öncelikle şunu belirtelim ki Allah’ın, hiçbir şekille kullarının dostluğuna ihtiyacı yoktur… Bu dostluktan çıkarı olan ancak ve ancak insandır. [105]
• Allah’ın İstediği Bir Şekilde!
Her ne kadar da kendisine dost olmaya çalışırken çeşitli vesileler arasak da, kendisinin onaylamadığı tüm girişimlerimiz sonuçsuz kalır…
Bunun için önce sağlam bir akide sonra da kendisiyle kuracağımız dostluk girişimimizi Kur’an ve Sünnete onaylatmak…
Çünkü Allah’a giden yolları kuşkusuz kendisi daha iyi bilir… İşte bu yüzden atacağımız her adıma çok dikkat etmeliyiz. [106]
1. Allah’ı Gereği Gibi Tanıyarak
Bu başlığımızı, ‘Allah ile dostluğun önündeki engeller’ bölümünde kısaca değinmiştik. Şimdi de Allah ile dostluk nasıl kurulabilir başlığı altında inceleyelim.
Allah’ı gereği gibi tanımak dostluğu sağlayan en büyük etkenlerden biridir. Çünkü Allah’ı tanımak demek; rızasını ve gazabını kazandıracak amelleri bilmek demektir. Edinilen bu bilgi[107] ile insan gerekli tedbirini alarak[108] dostluğunu perçinleştirir.
Doğru Değildir
a) Tek cümle ile, ibadet; a) Günün belli bir vaktini
Günün 24 saatini Allah’ın rızasını Allah’a ayırarak;
kazandıracak şekilde harcamak… – Namaz kılmak, hacca
Hem de ölünceye kadar: gitmek
‘De ki: Şüphesiz benim namazım, – Oruç tutmak, kelime-i
kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi şehadet getirmek.
Alemlerin Rabbi Allah içindir.’ – Zekat vermek, sadaka
(En’am/162) vermek, dua etmek, Kur’an
‘Ve sana yakin (ölüm) gelinceye kadar okumak vs. [98]
Rabbine ibadet et’ (Hicr: 15/99)
İbadet Kavramının Yanlış Anlaşılmasının Allah İle Kurulacak Dostluğa Zararları
İbadet kavramını Cami’ye ya da vicdanlara hapsetmek dostluğa gelecek en büyük tehlikedir. Çünkü Allah-u Teala günün her saniyesi anılmak ister… Ve kişinin tüm sosyal yaşantısına (emir, tavsiye ve yasaklarla) müdahale eder.
Bu kavramın yanlış anlaşılması demek; Allah’a daha az vakit ayırmak demek, daha az ibadet yapıp vaktin büyük bir çoğunluğunu nefsin direktifleri doğrultusunda yaşamak demek…
Oysa ki ibadet;
Bir müslümanın bir müslümana olan tebessümü, yolda geçenlere zarar vermemesi için taş v.b. kenara çekmek, tefekkür etmek, iyilik etmek, kötülükten alıkoymak, ticaret, aile, komşu ve akraba hukukunu göstermek; Cihad etmek, infak etmek, sabretmek, şükretmek, v.s…
Görüldüğü gibi ibadet kavramı hayatımızın her anını yakından ilgilendiriyor…
İbadet kavramını daraltanlar Allah ile dostluğa az vakit ayıranlar demektir…
PUT
Doğru
a) Put: İnsanların, Allah Tealaya a) Peygamber dönemindeki
yapmaları gereken saygı, sevgi ve müşriklerin taptıkları helva-
korkuyu, onun dışında herhangi dan ya da taştan yaptıkları
bir mahluku ma’bud kabul ederek heykellerdir.
ona yönelmeleri hali.[99]
b) Puta tapıcılık sadece İslam öncesi b) İlkel toplumlarda demir-
arap toplumuna has bir olay değildir. den ya da tahtadan yapıpta
taptıkları herhangi bir heykel
Çağımızda da putçuluk daha değişik görünümler altında varlığını sürdürmektedir. Putçuluk, yalnızca sert bir taştan yapılmış heykel önünde eğilmek ve ona tazim göstermek olarak ele alınırsa, kuşkusuz büyük bir yanılgı içine düşülür. Kaldı ki, müşrik Arap toplumunun elleriyle yaptıkları putlara gösterdikleri saygıyı bu çağda da görmek mümkündür. Hatta bu tür putçuluk bu gün fazlasıyla hüküm sürmektedir. Put, putlaştırmak isteyenlerin arkasına gizlendikleri birer işaret ve alametten başka bir şey değildir. Yoksa putun mutlaka bir ağaçtan dikilmiş yahut bir taştan yontulmuş olması zaruri değildir. Allah’ın dışında tapılan herşey puttur.
“Allah’ı bırakıp da kendilerine kıyamete kadar cevap veremeyecek şeylere tapanlardan daha sapık kimdir” (el-Ahkaf: 46/5)
Allah tarafından gönderilmiş bir delil olmaksızın, O’ndan başkasına itaat eden, bir hükme sahip olduğuna inanan, O’ndan başkasına dua edip bir şey isteyen, Allah’a şirk koşmuştur. Dolayısıyla putçuluğun şirkle ve küfürle yakından bağlantısı vardır. Puta tapan bir kimse hem Allah’a şirk koşuyor, hem de küfre giriyor demektir.
Göklerde ve yerde bütün otorite ve yetkilere sahip olan, ancak Allah’tır; yaratma O’na mahsustur; bütün nimetler O’nun kudret elindedir; bütün işler yalnızca O’na aittir; kuvvet ve çare O’nun hükmündedir; Göklerde ve yerde olan herşey ister istemez O’na itaat etmeye emrine boyun eğmeye mecburdur. İşte bunun için O’ndan başka ilah yoktur. Kur’an-ı Kerim, insanların ibadet ettikleri şeylerin Allah’ın kulu ve O’nun karşısında aciz olduklarını açıkladıktan sonra, insanları ve cinleri ibadet kelimesinin muhtelif manalarıyla yalnız Allah’a ibadete, sadece O’na kulluk etmeye, ancak O’na itaatte bulunmaya, kişinin O’ndan başkasını tanrı kabul etmemesine ve ibadetin hangi çeşidiyle olursa olsun O’ndan başkasına tapılmamasına çağırıyor:
‘Andolsun ki biz her ümmete, Allah’a kulluk edin, putlara tapmaktan kaçının diye bir elçi gönderdik.’ (Nahl: 16/36)
Görüldüğü gibi, Put; sadece insan eliyle yapılan heykeller değilmiş! [100]
Put Kavramının Anlaşılmasının Allah İle Kurulacak Dostluğa Etkileri
Ters yöne girdiğini bilemeyen bir sürücü yavaş da gitse, hızlı da gitse, doğru adresten uzaklaşır. Ta ki yanlış yolda olduğunu öğreninceye kadar…
Adına Put demedikleri nice putlara tapan insanlar bir taraftan Allah’a yakın olmak için salih ameller işlerler, diğer taraftan farkında olmadan putlarına taparlar.
İkinci bir mabudu kabul etmeyen Allah, o kişilerin tüm amellerini boşa çıkarır.
Yani kayıp büyük olur. [101]
20. Aklı Vahiy Dışı Kullanmak
İnsan aklına güvenmeyen Allah-u Teala dönem dönem uyarıcılar göndererek rahmette bulunmuştur.
Kullarına olan tavsiyeleri, emir ve yasakları, kısacası kullarından tüm beklentilerini bir kitap ve o kitabın yaşanırlığını ispat eden bir önder göndermiştir… Unutulmasın ki mevzu ne olursa olsun bir yerde kılavuz varsa o yerde aklın yanlış kullanma olasılığının yüksek olması vardır.
İşte bu yüzden, akıl; her konuda vahye mürcaat etmek zorundadır… Çünkü Allah; her şeyin en iyisini insanlardan daha iyi bilir…
Aklını vahiy dışı kullanan bir insanda ‘mantık yürütme’ göze çarpar… Hayata ilahi pencereder değil de mantık penceresinden bakmaya çalışır.
Allah’ın tüm tavsiye-emir ve yasakları insan mantığına uygun olmasına rağmen ilahi yardımın dokunmadığı bir mantık hata yapar… Mesela;
– Helvadan put yapar; acıkınca yer!
– Saman yiyen ineğe tapar!
– Konuşamayan, göremeyen ve işitemeyen bir ölüden medet bekler!
– Geçmişte kız çocuklarını diri diri gömen bir mantık, bin küsür sene sonra farklı bir şekilde cahillik yaparak bebeği daha doğmadan öldürür.[102]
– İlahi yardımın dokunmadığı bir mantık; Kışın ölen bitkilerin, bahar aylarında canlanması örneğine rağmen öldükten sonra dirilmeyi kavrayamaz.
– Yine vahiy dışı kullanılan bir mantık (akıl); İbadet şekillerini kendisi belirleyerek;
– ‘Kalbin temiz olması yeter!’ der.
– ‘Aileden herhangi birinin hacı ya da hoca olması vaziyeti kurtarır!’ diyerek komik duruma düşer.
Kur’an’daki ayetlerin tamamını kabul edip de Peygamberi devre dışı bırakan mantık da vardır… Bunlar da değişik versiyonda hata yaparak;
– Bizi Kur’an bağlar! (Yani sadece Kur’an’dan sorumluyuz)
– Peygamber, sadece Allah’tan aldığı vahyi bizlere ulaştırdı; O kadar!.. derler.
Akla şöyle bir soru gelebilir;
Neden vahiy dışı kullanılan akıl, mantıksız işler yapar?
Bana kalırsa bu sorumuzun cevabı şu ayette gizli;
‘Kim Rahman’ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz.
Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. (Zuhruf: 43/36-37)
Yani dünyanın en zekisi de olsan, her alanda profesör de olsan, vahye müracaat etmediğin zaman şeytana müracaat edersin…Ve şeytan seni ilahi bakıştan alıkoyarak kendi tarafına çeker… Ve sen de hadiselere şeytanın cephesinden bakarsın… İşin daha da kötüsü yaptığını da doğru zannedersin…
Vallahi! Kim aklının kullanımını Kur’an ve sahih sünnete yatırım yapmazsa Allah ile dost olmayı unutsunlar!
Peki aklını vahye satanlar ne yaparlar?
Onlar tüm işlerinde Allah’a danışırlar… Allah’ın hoşnut olmadığı tüm amellere mantık yürütmeden şiddetle kaçınırlar…
‘Takıldıkları tüm konularda Allah ve Rasulüne müracaat ederler;’
“Ey iman edenler! Allah’a ittat edin. Peygambere ve sizden olan ulul-emre (idarecilere) itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- Onu Allah’a ve Rasulüne götürün. Bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa: 4/59) [103]
21. Ev ya da İşyerinin Bozuk Bir Çevrede Olması
Çevresinden çabuk etkilenebilme özelliği olan insanoğlu çok kısa bir zaman zarfından bulunduğu ortamdan etkilenerek ahlakı, karakteri ve inançları olumlu ya da olumsuz değişikliğe uğrar.
Alış-veriş yapmasa da parfüm dükkanına girip çıkan bir insan bulunduğu ortamın kokusundan az da olsa nasiplenir… Bu sünnetullahtır… Yani Allah’ın kanunudur ve dünyanın her yerinde aynı kanun işler;
‘İyi bir ortamdan iyi, kötü bir ortamdan da kötü huylar edinebilirsin!’
Bunun için Allah-u Teala dost adaylarına şöyle bir tavsiyede bulunur;
‘Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun! (Tevbe: 9/119)
Günahlardan masum olan bir peygamber bile;
‘Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyilerin arasına kat.’ (Şuara: 26/83) diye dua ediyorsa çevrenin önemini siz düşünün!
Biraz uzunca da olsa başlığımızı aydınlatacak bir hadisle 4. bölüme son verelim:
Ebu Said (r.a.)’dan:
Resulullah (s.a.v.) buyurdu:
‘Sizden öncekilerin içinde doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Yeryüzünün en bilgili insanını sordu, nihayet Ona:
’Falan yerde bir rahip var. Git durumunu ona anlat!’ dediler. Rahibe gidip 99 kişiyi öldürdüğünü, tevbe etse kabul edilip edilmeyeceğini sordu.
Rahip:
‘Hayır!’ deyince onu da öldürüp 100’e tamamladı.
Yine yeryüzünün en bilgin insanını sordu. Ona falan yerdedir, dediler. Ona gidip 100 kişiyi öldürdüğünü, tevbe ettiğinde kabul edilip edilmeyeceğini sordu. Alim:
‘Evet, kabul edilir. Kimse buna mani olamaz. Falan yere git, insanlar orada Allah’a ibadet ediyorlar, sen de onlara katıl ve ibadet et! Ayrıca ülkene de bir daha dönme! Çünkü senin ülken kötü bir ülkedir’ dedi.
Bunun üzerine adam yola revan oldu. Henüz o ülkeye varmadan yolun ortasında ölüm gelip ona yetişti. Onun hakkında rahmet melekleri ile azap melekleri tartıştılar.
Rahmet melekleri dediler ki:
‘Onun canını biz alacağız. Çünkü bu adam tevbekâr olup tam bir ihlas içinde Allah’a ibadet edilen yere gidiyordu. Suçsuzdur.’
Azap melekleri ise aksini iddia edip şöyle dediler:
‘O şimdiye kadar hiçbir hayır yapmamıştır.Nasıl olur da iyi bir adam olabilir. Bu nedenle onun ruhunu biz kabzedeceğiz.’
Derken adam kılığında bir melek çıkageldi. Onu aralarında hakem tayin ettiler.O şöyle dedi:
‘Siz iki ülke arasını ölçün. Hangisi daha yakınsa bu adam oraya ait olur.’
İki ülke arasını ölçtüler ve adamın gitmek üzere olduğu ülkeye daha yakın olduğunu tesbit ettiler. Bunun üzerine onun ruhunu rahmet melekleri aldı.”[104]
ALLAH İLE DOSTLUK NASIL KURULABİLİR…
Giriş
Öncelikle şunu belirtelim ki Allah’ın, hiçbir şekille kullarının dostluğuna ihtiyacı yoktur… Bu dostluktan çıkarı olan ancak ve ancak insandır. [105]
• Allah’ın İstediği Bir Şekilde!
Her ne kadar da kendisine dost olmaya çalışırken çeşitli vesileler arasak da, kendisinin onaylamadığı tüm girişimlerimiz sonuçsuz kalır…
Bunun için önce sağlam bir akide sonra da kendisiyle kuracağımız dostluk girişimimizi Kur’an ve Sünnete onaylatmak…
Çünkü Allah’a giden yolları kuşkusuz kendisi daha iyi bilir… İşte bu yüzden atacağımız her adıma çok dikkat etmeliyiz. [106]
1. Allah’ı Gereği Gibi Tanıyarak
Bu başlığımızı, ‘Allah ile dostluğun önündeki engeller’ bölümünde kısaca değinmiştik. Şimdi de Allah ile dostluk nasıl kurulabilir başlığı altında inceleyelim.
Allah’ı gereği gibi tanımak dostluğu sağlayan en büyük etkenlerden biridir. Çünkü Allah’ı tanımak demek; rızasını ve gazabını kazandıracak amelleri bilmek demektir. Edinilen bu bilgi[107] ile insan gerekli tedbirini alarak[108] dostluğunu perçinleştirir.