ceylannur
Yeni Üyemiz
Reddü´l Muhtar / Ariyet
ARİYET KİTABI
METİN
Musannıf, ariyet bahsini emanet (vedia) bahsinden sonraya bırak-mıştır. Çünkü emanet olmak
bakımından her ikisi müşterek olmakla bir-likte ariyette menfaati temlik vardır. Bu yönüyle birisi
müfred. diğeri mürekkeptir ve müfred olan mürekkepten önce gelir.
Ariyetin güzel yanı, zaruret halindeki kimsenin istek ve ihtiyacını ALLAH adına yerine getirmektir. Zira
ariyet karz gibi ancak muhtaç kim-seye verilir. Bu yüzden sadakanın sevabı bire on ise, karzın
sevabı bire onsekizdir.
Ariyet sözlükte, ister şeddeli, ister şeddesiz okunsun, birşeyi iğreti vermektir. Kamus. Bir terim
olarak ise, birşeyden yararlanma hakkını meccânen temlik etmektir. Bu temlik kelimesi diğer
akitlerde olduğu gibi yalnız fiil ile olmuş olsa bile, icab ve kabulü ifade eder.
Ariyetin hükmü emanettir. Şartı ise, kullanılmak üzere iğreti verilen şeyin yararlanmaya elverişli
olması ve ivaz (karşılık) şartının bulunma-masıdır. Çünkü karşılık (ivaz) şart koşulursa kira akdi olur.
İmâdiye adlı eserde, ortak malın iğreti verilmesi, vedia edilmesi ve satılmasının caiz olduğu
açıklıkla zikredilmiştir. Zira birşeyin aynının meçhul olması, gereklilik ifade etmemesi sebebiyle
anlaşmazlığa yol aç-maz.
Fakihlere göre ariyet olarak verilen, bir hayvan ise onun yemi ari-yet alana aittir. Eğer köle ise, onun
nafakası da böyledir. Fakat kölenin elbisesi sahibine ait olur. Ariyet alan eğer onların emanet
verilmesini taleb ederse onların nafakası yine kendisine, kölenin elbisesi ise mâlike aittir. Taleb
olmadan mâlik. «Şu kölemi al çalıştır.» demiş olsa, nafakası mâlike aittir. Çünkü bu köle emanet
olur.
İZAH
«Şeddeli ilh...» Şeddeli okunduğunda ayıp (ar) kelimesine nisbet edilir. Çünkü ariyeti taleb etmek
bir âr´dır. Sahhâh.
Nihâye´de Sahhâh´ın bu görüşü reddedilir. Şöyle ki, eğer birşeyi ari-yet olarak istemek ar olsaydı.
Resûlullah (S.A.V.) bunu yapmazdı. Onun Muğrib´ten olan kavline göre ariyet kelimesi iâret
kökünden gelen bir isimdir. Onu almanın ayıp olduğunu söylemek yanlış olur.
Mebsut adlı eserde şöyle denilir: «Ariyet, teâvür kökünden gelir. Teâvür ise, Bahır adlı eserde
olduğu gibi, nöbetleşmek anlamına gelir.»
«Şeddesiz ilh...» Cevheri, «Ariyet kelimesi âr´a nisbet edilir» demiş-tir. Râgıb Cevherî´nin bu
sözünü, «Ar kelimesi yaî bir kelimedir. Ariyet ise vavî´dir.» diyerek reddeder.
Mebsût´ta da şöyle denir: «Ariyet kelimesi aryet kelimesinden alın-mıştır. Aryet ise semerelere
karşılıksız olarak temlik etmektir.»
«Temlik etmektir ilh...» Musannıf bu sözü ile Kerhî´nin, «Ariyet baş-kasına kullanmayı - mubah
kılmaktır.» sözünü reddetmektedir. Bu redde ariyetin bizzat temlik kelimesi ile akdedilmesi de
şahitlik eder. Buna kul-lanmakla değişmeyen şeyin ariyet verilmesi de şahadet eder. Bir kimse
kendisine mubah olanı başkasına mubah edemez. Ariyet akti mubah kı-lınma sözü ile de yapılabilir.
Çünkü bu lâfız temlik için istiare edilmiştir. Bahır.
«Fiilen dahi olmuş olsa ilh...» Yani teati gibi. Kûhistânî´de olduğu gi-bi. Bu, kabulün mübalâğası
içindir. İcab ise fiil ile sahih değildir. Aşağı-da gelecek olan kölenin efendisinin, «Şunu al ve
istihdam et.» sözü bu-nun ayrıntılarından olur. Hindiye´den nakledilenden maksat da budur.
Ariyet vermenin rüknü ise icabın, mal sahibinden olmasıdır. Ariyet olanın kabulü ise Ebû Hanîfe ve
arkadaşlarının görüşlerine göre şart değildir. Yani açıklıkla «kabul ettim.» demek şart değildir.
Bundan dolayı Tatarhâniye´de, «Ariyet vermek susma ile sabit olmaz.» denilmiştir. Eğer susma ile
sabit olsaydı, ariyet alanın onu almasının kabul sayılması gere-kirdi.
«Ortak (muşa) malın iğreti verilmesi caizdir ilh...» Yani nasıl olur-sa olsun taksim edilmeyen
birşeyin ister ortaklardan, ister ecnebiden ariyet verilmesi caizdir. Yine iki kişinin birşeyi ariyet
olarak vermesi hisseleri belirtmeden versinler, ister ikide bir veya üçte bir gibi taksim yaparak
ariyet versinler, caiz olur. Kınye.
«Satılması iih...» Yukarıda geçtiği gibi onu karz olarak vermek de caizdir. Ortak malın yabancıdan
değil, ortaktan kiralanması da caizdir, Ebû Yusuf´a göre, ortak olan birşeyi vakfetmek de caizdir.
İmam Muhammed de, taksimi kabil olan bir ortak malın vakfedilmesinin Ebû Yusuf´a aykırı olarak
caiz olmadığını söylemiştir. Ama eğer taksimi kabil değilse vakfı caizdir. Bu bahsin tamamı Bahır´ın
Hibe bahsinin başlarındadır. Oraya bakınız.
«Meçhul oluşu ilh...» Bu görüş ifade ediyor ki, bilinmezlik ariyet ak-tini fasit kılmaz.
Bahır adlı eserde şöyle denilmiştir: «Burada bilinmezlikten maksat, ariyet verilen şeyin bilinmezliği
değil, temlik edilen yararlanmanın bilin-mezliğidir. Bunun delili de Hülâsa adlı eserde olan şu
ifadedir: «Biri di-ğerinden bir merkeb ariyet almak istese, merkeb sahibi, «Tavlada iki merkebim
var, birisini al.» dese ve o da birisini alsa, helak olduğu tak-dirde zamin olur. Çünkü malın aynı
meçhuldür. Fakat, «İkisinden dile-diğini al.» demiş olsaydı, zamin olmazdı.»
«Vediadır ilh...» Yani mâlik ona o vedia ile intifayı mubah kılmıştır.
METİN
Ariyet akdi, «Sana bu malı ariyet olarak verdim.» demekle geçerli olur. Çünkü bu ifade açıktır.
«Sana tarlamı ifam ettim.» demekle de ari-yet verme sahih olur. Çünkü burada tarla zikredilmekle
birlikte maksat tarla değil, tarlanın menfaatidir. Bu lâfız da mecazen açıktır.
«Sana elbisemi verdim.» veya «Sana şu cariyemi verdim.» veya «Şu hayvanıma seni bindirdim.»
denildiğinde bu sözlerden kasıt hibe değilse ariyet olur. Çünkü bu sözler hibeden açıktırlar. O halde
bu sözler, hibe kastedilmediği takdirde niyetsiz olarak ariyeti ifade eder. Niyet ile de bu sözlerle
verilen şey mecazen hibe olur.
«Kölemi sana istihdam ettim.», «Bu binayı bir aylığına meccanen sana kiraladım.» veya «Evimi
sana ömür boyu oturman için verdim.» sözleri ile de ariyet geçerli olur.
Ariyete gerek kalmadığı takdirde âriye veren dilediği zaman ariyeti geri alır. Ariyeti geçici olarak
verse veya onda bir zarar ortaya çıksa, ariyet ibtal edilir. Ancak ariyet olan ayn, emsalinin ücreti ile
ariyet ala-nın elinde kalır. Nasıl ki, adam çocuğunu emzirmesi için bir cariyeyi ari-yet olarak alsa,
çocuk ona, onun memesinden başka meme almayacak biçimde alışsa, o zaman çocuk sütten
kesilene kadar çocuğun babası cariyeye ecr-i misil verir. Bu meselenin tamamı Eşbâh´tadır.
Eşbâh´ta, Kınye´ye dayanılarak şöyle denilir: «Bir kimse komşusu-nun duvarını, merteğini koymek
için iğreti alsa ve merteğini koysa, daha sonra duvar sahibi duvarı satsa, duvarı alan kimsenin
onun merteklerini duvardan kaldırma hakkı yoktur. Bazı âlimler de kaldırabileceğini söy-lemişlerdir.
Ancak duvarın sahibi satarken mertekleri kaldırmamayı şart koşarsa, kaldıramaz.»
Ben derim kî: Hülâsa, Bezzâziyye ve bunlardan başka kitaplarda da «kıyl»kavli ile zikretmişlerdir.
Bezzâziyye´yi haşiye yapan, Tenvirü´l-Besâir de bu görüşe itimad etmiş, Musannıfın oğlu bunu
araştırmamıştır. Öyle sanıyorum ki, ona razı olmuştur. Hatırda tutulsun.
ARİYET KİTABI
METİN
Musannıf, ariyet bahsini emanet (vedia) bahsinden sonraya bırak-mıştır. Çünkü emanet olmak
bakımından her ikisi müşterek olmakla bir-likte ariyette menfaati temlik vardır. Bu yönüyle birisi
müfred. diğeri mürekkeptir ve müfred olan mürekkepten önce gelir.
Ariyetin güzel yanı, zaruret halindeki kimsenin istek ve ihtiyacını ALLAH adına yerine getirmektir. Zira
ariyet karz gibi ancak muhtaç kim-seye verilir. Bu yüzden sadakanın sevabı bire on ise, karzın
sevabı bire onsekizdir.
Ariyet sözlükte, ister şeddeli, ister şeddesiz okunsun, birşeyi iğreti vermektir. Kamus. Bir terim
olarak ise, birşeyden yararlanma hakkını meccânen temlik etmektir. Bu temlik kelimesi diğer
akitlerde olduğu gibi yalnız fiil ile olmuş olsa bile, icab ve kabulü ifade eder.
Ariyetin hükmü emanettir. Şartı ise, kullanılmak üzere iğreti verilen şeyin yararlanmaya elverişli
olması ve ivaz (karşılık) şartının bulunma-masıdır. Çünkü karşılık (ivaz) şart koşulursa kira akdi olur.
İmâdiye adlı eserde, ortak malın iğreti verilmesi, vedia edilmesi ve satılmasının caiz olduğu
açıklıkla zikredilmiştir. Zira birşeyin aynının meçhul olması, gereklilik ifade etmemesi sebebiyle
anlaşmazlığa yol aç-maz.
Fakihlere göre ariyet olarak verilen, bir hayvan ise onun yemi ari-yet alana aittir. Eğer köle ise, onun
nafakası da böyledir. Fakat kölenin elbisesi sahibine ait olur. Ariyet alan eğer onların emanet
verilmesini taleb ederse onların nafakası yine kendisine, kölenin elbisesi ise mâlike aittir. Taleb
olmadan mâlik. «Şu kölemi al çalıştır.» demiş olsa, nafakası mâlike aittir. Çünkü bu köle emanet
olur.
İZAH
«Şeddeli ilh...» Şeddeli okunduğunda ayıp (ar) kelimesine nisbet edilir. Çünkü ariyeti taleb etmek
bir âr´dır. Sahhâh.
Nihâye´de Sahhâh´ın bu görüşü reddedilir. Şöyle ki, eğer birşeyi ari-yet olarak istemek ar olsaydı.
Resûlullah (S.A.V.) bunu yapmazdı. Onun Muğrib´ten olan kavline göre ariyet kelimesi iâret
kökünden gelen bir isimdir. Onu almanın ayıp olduğunu söylemek yanlış olur.
Mebsut adlı eserde şöyle denilir: «Ariyet, teâvür kökünden gelir. Teâvür ise, Bahır adlı eserde
olduğu gibi, nöbetleşmek anlamına gelir.»
«Şeddesiz ilh...» Cevheri, «Ariyet kelimesi âr´a nisbet edilir» demiş-tir. Râgıb Cevherî´nin bu
sözünü, «Ar kelimesi yaî bir kelimedir. Ariyet ise vavî´dir.» diyerek reddeder.
Mebsût´ta da şöyle denir: «Ariyet kelimesi aryet kelimesinden alın-mıştır. Aryet ise semerelere
karşılıksız olarak temlik etmektir.»
«Temlik etmektir ilh...» Musannıf bu sözü ile Kerhî´nin, «Ariyet baş-kasına kullanmayı - mubah
kılmaktır.» sözünü reddetmektedir. Bu redde ariyetin bizzat temlik kelimesi ile akdedilmesi de
şahitlik eder. Buna kul-lanmakla değişmeyen şeyin ariyet verilmesi de şahadet eder. Bir kimse
kendisine mubah olanı başkasına mubah edemez. Ariyet akti mubah kı-lınma sözü ile de yapılabilir.
Çünkü bu lâfız temlik için istiare edilmiştir. Bahır.
«Fiilen dahi olmuş olsa ilh...» Yani teati gibi. Kûhistânî´de olduğu gi-bi. Bu, kabulün mübalâğası
içindir. İcab ise fiil ile sahih değildir. Aşağı-da gelecek olan kölenin efendisinin, «Şunu al ve
istihdam et.» sözü bu-nun ayrıntılarından olur. Hindiye´den nakledilenden maksat da budur.
Ariyet vermenin rüknü ise icabın, mal sahibinden olmasıdır. Ariyet olanın kabulü ise Ebû Hanîfe ve
arkadaşlarının görüşlerine göre şart değildir. Yani açıklıkla «kabul ettim.» demek şart değildir.
Bundan dolayı Tatarhâniye´de, «Ariyet vermek susma ile sabit olmaz.» denilmiştir. Eğer susma ile
sabit olsaydı, ariyet alanın onu almasının kabul sayılması gere-kirdi.
«Ortak (muşa) malın iğreti verilmesi caizdir ilh...» Yani nasıl olur-sa olsun taksim edilmeyen
birşeyin ister ortaklardan, ister ecnebiden ariyet verilmesi caizdir. Yine iki kişinin birşeyi ariyet
olarak vermesi hisseleri belirtmeden versinler, ister ikide bir veya üçte bir gibi taksim yaparak
ariyet versinler, caiz olur. Kınye.
«Satılması iih...» Yukarıda geçtiği gibi onu karz olarak vermek de caizdir. Ortak malın yabancıdan
değil, ortaktan kiralanması da caizdir, Ebû Yusuf´a göre, ortak olan birşeyi vakfetmek de caizdir.
İmam Muhammed de, taksimi kabil olan bir ortak malın vakfedilmesinin Ebû Yusuf´a aykırı olarak
caiz olmadığını söylemiştir. Ama eğer taksimi kabil değilse vakfı caizdir. Bu bahsin tamamı Bahır´ın
Hibe bahsinin başlarındadır. Oraya bakınız.
«Meçhul oluşu ilh...» Bu görüş ifade ediyor ki, bilinmezlik ariyet ak-tini fasit kılmaz.
Bahır adlı eserde şöyle denilmiştir: «Burada bilinmezlikten maksat, ariyet verilen şeyin bilinmezliği
değil, temlik edilen yararlanmanın bilin-mezliğidir. Bunun delili de Hülâsa adlı eserde olan şu
ifadedir: «Biri di-ğerinden bir merkeb ariyet almak istese, merkeb sahibi, «Tavlada iki merkebim
var, birisini al.» dese ve o da birisini alsa, helak olduğu tak-dirde zamin olur. Çünkü malın aynı
meçhuldür. Fakat, «İkisinden dile-diğini al.» demiş olsaydı, zamin olmazdı.»
«Vediadır ilh...» Yani mâlik ona o vedia ile intifayı mubah kılmıştır.
METİN
Ariyet akdi, «Sana bu malı ariyet olarak verdim.» demekle geçerli olur. Çünkü bu ifade açıktır.
«Sana tarlamı ifam ettim.» demekle de ari-yet verme sahih olur. Çünkü burada tarla zikredilmekle
birlikte maksat tarla değil, tarlanın menfaatidir. Bu lâfız da mecazen açıktır.
«Sana elbisemi verdim.» veya «Sana şu cariyemi verdim.» veya «Şu hayvanıma seni bindirdim.»
denildiğinde bu sözlerden kasıt hibe değilse ariyet olur. Çünkü bu sözler hibeden açıktırlar. O halde
bu sözler, hibe kastedilmediği takdirde niyetsiz olarak ariyeti ifade eder. Niyet ile de bu sözlerle
verilen şey mecazen hibe olur.
«Kölemi sana istihdam ettim.», «Bu binayı bir aylığına meccanen sana kiraladım.» veya «Evimi
sana ömür boyu oturman için verdim.» sözleri ile de ariyet geçerli olur.
Ariyete gerek kalmadığı takdirde âriye veren dilediği zaman ariyeti geri alır. Ariyeti geçici olarak
verse veya onda bir zarar ortaya çıksa, ariyet ibtal edilir. Ancak ariyet olan ayn, emsalinin ücreti ile
ariyet ala-nın elinde kalır. Nasıl ki, adam çocuğunu emzirmesi için bir cariyeyi ari-yet olarak alsa,
çocuk ona, onun memesinden başka meme almayacak biçimde alışsa, o zaman çocuk sütten
kesilene kadar çocuğun babası cariyeye ecr-i misil verir. Bu meselenin tamamı Eşbâh´tadır.
Eşbâh´ta, Kınye´ye dayanılarak şöyle denilir: «Bir kimse komşusu-nun duvarını, merteğini koymek
için iğreti alsa ve merteğini koysa, daha sonra duvar sahibi duvarı satsa, duvarı alan kimsenin
onun merteklerini duvardan kaldırma hakkı yoktur. Bazı âlimler de kaldırabileceğini söy-lemişlerdir.
Ancak duvarın sahibi satarken mertekleri kaldırmamayı şart koşarsa, kaldıramaz.»
Ben derim kî: Hülâsa, Bezzâziyye ve bunlardan başka kitaplarda da «kıyl»kavli ile zikretmişlerdir.
Bezzâziyye´yi haşiye yapan, Tenvirü´l-Besâir de bu görüşe itimad etmiş, Musannıfın oğlu bunu
araştırmamıştır. Öyle sanıyorum ki, ona razı olmuştur. Hatırda tutulsun.