El-Hadi cc
EL-HADİ cc
el-Hâdî, kullarının rubûbiyetlerini ikrâr etmeleri için onlara marifetullah yolunu öğreten, lütufla ve güzellikle yol gösteren, hayra erdiren, murâda yaklaştıran, doğru yola davet eden, her mahluku, bekâsı ve vücudunun idâmesi hususunda gerekli olan hususlara yönelten demektir.
Bu ism-i latîf aynı zamanda yarattığı her mahlûku yaradılış gayesine uygun şeyleri yapmaya sevk eden anlamını da taşımaktadır.
Tâ-Hâ sûresi (20), 49, 50: "Firavun: "Ey Musa! Sizin Rabbiniz kimdir?" dedi. Musa: "Bizim Rabbimiz her şeye şeklini veren, sonra da yolunu gösterendir." dedi."
Â'lâ sûresi (87), 1-3: "Rabbinin yüce adını tesbih et. Yaratıp düzene koyan O'dur. Takdir edip hidayeti gösteren O'dur."
"İnsan" olmanın farklılığının ve insan olarak nelerle donatılarak, yeryüzüne gönderildiğinizin farkında mısınız dostlar?
Başıboş bırakılmadığınızın, vücut adlı şahane makinenin akıl ve gönül libasıyla giydirilerek, adeta süslendiğinin farkında mısınız?
Daha doğarken, sonuca kilitlendirildiğimizin, "Elest" meclisinde yaşadığımız o nâmütenâhî güzelliklerin ruhumuza işlendiğinin ve şu kısacık dünya hayatında da, o güzellikleri arama kabiliyeti verilerek, ahirete endekslendiğimizin farkında mısınız?
Sanki O Yüceler Yücesi Padişah, kuluna kopya vermiş sevgiyle! Ruh, onun için hep huzuru aramakta, akıl, onun için mantıklı olanı bulunca sakinleşmekte, yürek, sevgiyi hissedince yücelerek, mutmain olmakta dostlarım.
İşte, o muhteşem sevgi kaynağının sırrı bu.
Siz, yavrunuzun zor işlerini kolaylaştırmaz mısınız? Ona yollar gösterip, başarması için, vazifesine, yardımcı olmaz mısınız? Yardımcı olursunuz değil mi?
Siz, "yaratılmış" iken böyle yaparsınız da, ya O, Yaradan, yüreğinize sevgiyi işleyen Yüce Yaradan ne yapar kullarına, nasıl gösterir rahmetini?
İşte böyle! Dünyayı, imtihan yeri kılar! Kulları için dayar döşer, binbir nimetle donatır.
Fıtratına onu yönetecek güzellikler kodlar.
Sonra da akıl verir; yolların dikenlerini ayıklayacak, iyiyi kötüden ayıracak, doğru yolu bulduracak akıl verir kuluna!
Hz. İbrahim, Kur'ân-ı Kerîm'de "akıl" nimetini kullanmanın en muhteşem örneği olarak sunulur bizlere dostlar.
Hz. İbrahim'i çok iyi tanımalı, O'nun "Halîlullah" oluşundaki sırrı çok iyi kavramalıyız.
En'âm sûresi (6), 75-77: "Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun. Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü: "Bu mu Rabbim?" dedi. Yıldız batınca da: "Ben batanları sevmem" dedi. Ay'ı doğarken gördü: "(Sizin iddianıza göre) Rabbim budur" dedi. O da batınca: "Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum" dedi."
Hz. İbrahim, yıldızı, 'ay'ı ve güneşi izlemiş, bunların battığını görünce akıl nimetini kullanarak; "Ben batanları sevmem" demişti, dostlarım!
el-Hâdî olan Allah, hidâyete ulaştıracağı kullarına akıl nimetini böyle kullandırır...
Yüce Allah, kelâm-ı kerîminde, pek çok âyette: "Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? Hiç akıl etmez misiniz? İnsanların çoğu akıl etmiyorlar" diye seslenir kullarına.
En'âm sûresi (6), 88: "İşte bu, Allah'ın hidayet yoludur. Kullarından dilediğini (dileyeni de) o (hidayet yolu) ile hidayet eder. Eğer onlar Allah'a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi."
el-Hâdî'dir O!
Kuluna, bir hidâyet rehberi göndererek, kulunun yolunu sırat-ı müstakîme çevirmesini sağlayandır O!
Yûnûs sûresi (10), 57: "Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, mü'minlere bir hidayet ve rahmet geldi."
Âl-i İmrân sûresi (3), 138: "Bu (Kur'ân) insanlar için bir açıklama, Allah'tan gereğince korkanlar için doğru yolu gösterme ve bir öğüttür."
el-Hâdî'dir O!
Kullarının içinden, kendileri gibi bir insan seçerek, O'nu elçisi kılarak, yaşantısını, örnek bir hayat haline getirerek, kullarının kendisine varmasını kolaylaştırır O Yüce Yaradan.
Nahl sûresi (16), 9: "Doğru yolu göstermek Allah'a aittir..."
Nahl sûresi (16), 125: "(Ey Resûlüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir."
Hidâyet Allah'tandır dostlar.
Kulunun, Kendisinden başkasını "hidayete eriştirici" kabul etmesini şirk olarak adlandırır Yaradan! Peygamberini, Habibini, âlemlere rahmet olarak gönderdiği Kulunu teselli eder; doğruyu görmemekte ısrar edenler karşısında:
Kasas sûresi (28), 56: "(Resûlüm!) Sen sevdiğini hidayete eriştiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete erecekleri en iyi O bilir."
İsrâ sûresi (17), 15: "Kim doğru yola gelirse sırf kendi iyiliği için gelir. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü çekmez. Biz bir Peygamber göndermeden hiç kimseye azab edeciler değiliz."
Bakara sûresi (2), 272: "(Ey Peygamber!) onları hidayete erdirmek senin işin değil, zira ancak Allah dilediğini hidayete erdirir. Ve yalnız Allah'ın rızasını kazanmak için harcamanız şartıyla başkalarına her ne iyilik yaparsanız bu kendi yararınızadır. Çünkü yapacağınız her iyilik size, olduğu gibi tam olarak verilecek ve siz haksızlığa uğratılmayacaksınız."
İşte, sırât-ı müstakîm üzere yaşamanın insana kazandırdığı hayat felsefesi budur.
Dünyaya gelmek, kendini bilmek, Rabbini bilmek, bu bilinçle ve Allah rızası gözeterek helâlden kazanıp, hayra sarf etmek, "ben" değil, "biz" diyerek yaşayabilmek, iyiliklerin mükâfatını Allah'tan alacağını bilmek ve de her zorluğu imanla göğüslemektir bu felsefenin özü.
Bu hayat felsefesi, "hidayet" bulmakla hayata taşınır.
Hidayetin zıddı, "dalâlet"tir dostlar.
Hidayetin sonu izzet, ihsan ve nimet iken; dalâletin sonu zillet, hüsran ve azaptır.
A'râf sûresi (7), 186: "Allah kimi saptırırsa onu yola getirecek bir kimse yoktur. O, onları kendi hâllerine bırakır ve kendi azgınlıkları içinde yuvarlanıp giderler."
Zümer sûresi (39), 23: "Allah, kelâmın en güzeli olan (Kur'an)ı, icaz, hikmet ve belağatte, âyetleri birbirine benzer, kıssa ve öğütlerle dolu bir kitap halinde indirdi. Rablerinden huşû ile korkanların derileri, ondan ürperir. Sonra, derileri de kalpleri de Allah'ın zikrine dönerek (rahmet âyetleriyle) yumuşar. İşte (bu kitap) Allah'ın rehberidir. Allah, onunla dilediğine rahmet eder, hidâyet verir. Kimi de saptırırsa, artık ona hidâyet edecek yoktur."
el-Hâdî'dir O!
O, yarattığı her mahlûkunu, yaratılış gayesini ona ilham ederek dünyaya getirtir.
İneğe süt verdiren, arıya bal yaptıran, ağaçkakana ağaç kabuklarını deldiren, kunduzlara baraj yapımını öğreten, memeli hayvanların yavrularına, doğar doğmaz annelerinin göğsünü emmeyi öğreten, ilham eden O'dur.
Bir anda, hidayet kavramının ruha verdiği huzurla sukûnete erdiniz, değil mi dostlar?
Haydi, şimdi şükretmenin tam zamanı! Açın ellerinizi, yüreğinizin bütün gücüyle dönün Rabbinize! "Allahım, beni insan olarak yarattığın için, bana akıl nimeti bahşederek yolunu kavramayı kolaylaştırdığın için, beni müslüman coğrafyada dünyaya getirip İki Cihan Serverine ümmet eylediğin için, beni Kur'ân-ı Kerîm'e muhatap kılarak, kelâmınla şereflendirdiğin için, Müslüman bir anne-babayı ebeveynim kıldığın için, kısacası, beni hidâyet üzere yaşattığın için Sana sonsuz şükürler ediyorum Rabbim" deyin.
Hidayet üzere olmanın sorumluluğunu düşünmeyi de sizlere bırakıyorum dostlar.
Her nimet, şükrü gerektirir. Minicik bir arı, bir âyete muhatap olmanın şükrünü asırlardır bal yaparak ödüyor...
6666 âyetin muhatabı olan insan ne yapmalı? Bunun cevabını size bırakıyorum dostlarım!
EL-HADİ cc
el-Hâdî, kullarının rubûbiyetlerini ikrâr etmeleri için onlara marifetullah yolunu öğreten, lütufla ve güzellikle yol gösteren, hayra erdiren, murâda yaklaştıran, doğru yola davet eden, her mahluku, bekâsı ve vücudunun idâmesi hususunda gerekli olan hususlara yönelten demektir.
Tâ-Hâ sûresi (20), 49, 50: "Firavun: "Ey Musa! Sizin Rabbiniz kimdir?" dedi. Musa: "Bizim Rabbimiz her şeye şeklini veren, sonra da yolunu gösterendir." dedi."
Â'lâ sûresi (87), 1-3: "Rabbinin yüce adını tesbih et. Yaratıp düzene koyan O'dur. Takdir edip hidayeti gösteren O'dur."
"İnsan" olmanın farklılığının ve insan olarak nelerle donatılarak, yeryüzüne gönderildiğinizin farkında mısınız dostlar?
Başıboş bırakılmadığınızın, vücut adlı şahane makinenin akıl ve gönül libasıyla giydirilerek, adeta süslendiğinin farkında mısınız?
Daha doğarken, sonuca kilitlendirildiğimizin, "Elest" meclisinde yaşadığımız o nâmütenâhî güzelliklerin ruhumuza işlendiğinin ve şu kısacık dünya hayatında da, o güzellikleri arama kabiliyeti verilerek, ahirete endekslendiğimizin farkında mısınız?
Sanki O Yüceler Yücesi Padişah, kuluna kopya vermiş sevgiyle! Ruh, onun için hep huzuru aramakta, akıl, onun için mantıklı olanı bulunca sakinleşmekte, yürek, sevgiyi hissedince yücelerek, mutmain olmakta dostlarım.
İşte, o muhteşem sevgi kaynağının sırrı bu.
Siz, yavrunuzun zor işlerini kolaylaştırmaz mısınız? Ona yollar gösterip, başarması için, vazifesine, yardımcı olmaz mısınız? Yardımcı olursunuz değil mi?
Siz, "yaratılmış" iken böyle yaparsınız da, ya O, Yaradan, yüreğinize sevgiyi işleyen Yüce Yaradan ne yapar kullarına, nasıl gösterir rahmetini?
İşte böyle! Dünyayı, imtihan yeri kılar! Kulları için dayar döşer, binbir nimetle donatır.
Fıtratına onu yönetecek güzellikler kodlar.
Sonra da akıl verir; yolların dikenlerini ayıklayacak, iyiyi kötüden ayıracak, doğru yolu bulduracak akıl verir kuluna!
Hz. İbrahim, Kur'ân-ı Kerîm'de "akıl" nimetini kullanmanın en muhteşem örneği olarak sunulur bizlere dostlar.
Hz. İbrahim'i çok iyi tanımalı, O'nun "Halîlullah" oluşundaki sırrı çok iyi kavramalıyız.
En'âm sûresi (6), 75-77: "Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun. Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü: "Bu mu Rabbim?" dedi. Yıldız batınca da: "Ben batanları sevmem" dedi. Ay'ı doğarken gördü: "(Sizin iddianıza göre) Rabbim budur" dedi. O da batınca: "Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum" dedi."
Hz. İbrahim, yıldızı, 'ay'ı ve güneşi izlemiş, bunların battığını görünce akıl nimetini kullanarak; "Ben batanları sevmem" demişti, dostlarım!
el-Hâdî olan Allah, hidâyete ulaştıracağı kullarına akıl nimetini böyle kullandırır...
Yüce Allah, kelâm-ı kerîminde, pek çok âyette: "Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? Hiç akıl etmez misiniz? İnsanların çoğu akıl etmiyorlar" diye seslenir kullarına.
En'âm sûresi (6), 88: "İşte bu, Allah'ın hidayet yoludur. Kullarından dilediğini (dileyeni de) o (hidayet yolu) ile hidayet eder. Eğer onlar Allah'a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi."
el-Hâdî'dir O!
Kuluna, bir hidâyet rehberi göndererek, kulunun yolunu sırat-ı müstakîme çevirmesini sağlayandır O!
Yûnûs sûresi (10), 57: "Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, mü'minlere bir hidayet ve rahmet geldi."
Âl-i İmrân sûresi (3), 138: "Bu (Kur'ân) insanlar için bir açıklama, Allah'tan gereğince korkanlar için doğru yolu gösterme ve bir öğüttür."
el-Hâdî'dir O!
Kullarının içinden, kendileri gibi bir insan seçerek, O'nu elçisi kılarak, yaşantısını, örnek bir hayat haline getirerek, kullarının kendisine varmasını kolaylaştırır O Yüce Yaradan.
Nahl sûresi (16), 9: "Doğru yolu göstermek Allah'a aittir..."
Nahl sûresi (16), 125: "(Ey Resûlüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir."
Hidâyet Allah'tandır dostlar.
Kulunun, Kendisinden başkasını "hidayete eriştirici" kabul etmesini şirk olarak adlandırır Yaradan! Peygamberini, Habibini, âlemlere rahmet olarak gönderdiği Kulunu teselli eder; doğruyu görmemekte ısrar edenler karşısında:
Kasas sûresi (28), 56: "(Resûlüm!) Sen sevdiğini hidayete eriştiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete erecekleri en iyi O bilir."
İsrâ sûresi (17), 15: "Kim doğru yola gelirse sırf kendi iyiliği için gelir. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü çekmez. Biz bir Peygamber göndermeden hiç kimseye azab edeciler değiliz."
Bakara sûresi (2), 272: "(Ey Peygamber!) onları hidayete erdirmek senin işin değil, zira ancak Allah dilediğini hidayete erdirir. Ve yalnız Allah'ın rızasını kazanmak için harcamanız şartıyla başkalarına her ne iyilik yaparsanız bu kendi yararınızadır. Çünkü yapacağınız her iyilik size, olduğu gibi tam olarak verilecek ve siz haksızlığa uğratılmayacaksınız."
İşte, sırât-ı müstakîm üzere yaşamanın insana kazandırdığı hayat felsefesi budur.
Dünyaya gelmek, kendini bilmek, Rabbini bilmek, bu bilinçle ve Allah rızası gözeterek helâlden kazanıp, hayra sarf etmek, "ben" değil, "biz" diyerek yaşayabilmek, iyiliklerin mükâfatını Allah'tan alacağını bilmek ve de her zorluğu imanla göğüslemektir bu felsefenin özü.
Bu hayat felsefesi, "hidayet" bulmakla hayata taşınır.
Hidayetin zıddı, "dalâlet"tir dostlar.
Hidayetin sonu izzet, ihsan ve nimet iken; dalâletin sonu zillet, hüsran ve azaptır.
A'râf sûresi (7), 186: "Allah kimi saptırırsa onu yola getirecek bir kimse yoktur. O, onları kendi hâllerine bırakır ve kendi azgınlıkları içinde yuvarlanıp giderler."
Zümer sûresi (39), 23: "Allah, kelâmın en güzeli olan (Kur'an)ı, icaz, hikmet ve belağatte, âyetleri birbirine benzer, kıssa ve öğütlerle dolu bir kitap halinde indirdi. Rablerinden huşû ile korkanların derileri, ondan ürperir. Sonra, derileri de kalpleri de Allah'ın zikrine dönerek (rahmet âyetleriyle) yumuşar. İşte (bu kitap) Allah'ın rehberidir. Allah, onunla dilediğine rahmet eder, hidâyet verir. Kimi de saptırırsa, artık ona hidâyet edecek yoktur."
el-Hâdî'dir O!
O, yarattığı her mahlûkunu, yaratılış gayesini ona ilham ederek dünyaya getirtir.
İneğe süt verdiren, arıya bal yaptıran, ağaçkakana ağaç kabuklarını deldiren, kunduzlara baraj yapımını öğreten, memeli hayvanların yavrularına, doğar doğmaz annelerinin göğsünü emmeyi öğreten, ilham eden O'dur.
Bir anda, hidayet kavramının ruha verdiği huzurla sukûnete erdiniz, değil mi dostlar?
Haydi, şimdi şükretmenin tam zamanı! Açın ellerinizi, yüreğinizin bütün gücüyle dönün Rabbinize! "Allahım, beni insan olarak yarattığın için, bana akıl nimeti bahşederek yolunu kavramayı kolaylaştırdığın için, beni müslüman coğrafyada dünyaya getirip İki Cihan Serverine ümmet eylediğin için, beni Kur'ân-ı Kerîm'e muhatap kılarak, kelâmınla şereflendirdiğin için, Müslüman bir anne-babayı ebeveynim kıldığın için, kısacası, beni hidâyet üzere yaşattığın için Sana sonsuz şükürler ediyorum Rabbim" deyin.
Hidayet üzere olmanın sorumluluğunu düşünmeyi de sizlere bırakıyorum dostlar.
Her nimet, şükrü gerektirir. Minicik bir arı, bir âyete muhatap olmanın şükrünü asırlardır bal yaparak ödüyor...
6666 âyetin muhatabı olan insan ne yapmalı? Bunun cevabını size bırakıyorum dostlarım!