Esmau'l-Hüsna anlamları ve açıklamaları, En güzel isimler Allah'ındır.

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Hayy cc

EL-HAYY cc
el-Hayy, hayatı, ezelî ve ebedî olarak sarmalayan, bütün hayatların kaynağı olan, ezelî ve ebedî olarak ölmeyen, diri olan demektir.
He surrounds the life eternally, He is the source of all lifes, eternally never dying, alive.

37EL-HAYYcc_zpsc4bc60ef.jpg
Bugün, bir ölümlü, fânî, âciz ve fakir bir kulun olarak kâinatı seyrederek, el-Hayy ismini tefekkür etmeye çalıştım Rabbim. "Dinle beni" dercesine âyete'l-kürsî açıldı önüme:
"Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima (Hayy) diridir, (Kayyum) bütün varlığın idaresini yürütendir. O'nu ne uyuklama alır ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onların her ikisini de koruması O'na ağır gelmez. O çok yücedir, çok büyüktür." (Bakara sûresi (2), 255.)
Yaratılmış her şey, enerjisini, canlılığını, Senin Kudretinden almış, yaşamını sürdürüyor Allah'ım. Ve her can sahibi, Senin kudretini anlatmak için, Senin sanatın olan arz yüzüne çıkmış, hâl lisanı ile "bana bakın", "beni Yaradan'ı görün" diyor, seyredenlere!
Ben de bugün zevkle kâinatı seyrettim Allah'ım. Sabah olunca güneş, bir kırmızı ateş topu gibi yükseldi ufuktan, haykırdı adeta semalardan:

"-Bir gün daha başlıyor ey insan, zaman akıp gidiyor, Hayy'dan geldin, Hû'ya gidiyorsun, gafletten uyan."

Işıl ışıl gülümsedim güneşe, uyarısı için teşekkür ettim, hayatımın bu muhteşem takvimine.

Akşam dolunay vardı, bakıştık uzun uzun gecenin sessizliğinde. Zarif bir eda ile yıldızlarla raks ederken ay:

"-Gecelerinin hayırlı olması için duadayım ey insan! Bağrımdaki vuslat saatini sakın kaçırma, ömür trenin hızla yol alıyor. Sevgili ile buluş, halleş ki dünyayı omuzlayabilesin gündüzün zorlu vakitlerinde. Hayy'den gelip Hû'ya gidiştir bu yolculuğun adı" dedi, bana sevgiyle. Ben de bir avuç sevgiyi üfledim gökyüzüne, her gece bana eşlik eden yıldızlar kapışsınlar diye.
Toprağın kara bağrından, nâzenin başını çıkarmış, bana gülümseyen çiçeği okşadım sevgiyle:

-"Nasıl beceriyorsun bunu, koca arzı delip incecik yapraklarını zedelemeden nasıl çıkabiliyorsun yeryüzüne?" diye, sordum.

"-Hayy'dan geliyor, Hû'ya gidiyorum ben. İçimde öyle bir enerji taşıyorum ki koca arzı delebiliyorum, bunu göstermek için çıktım yeryüzüne," dedi usulca.

Ağaçlara çevirdim gözlerimi Allah'ım. Kayaları delmiş, senin kudretinin tellâllığını yapmak üzere semalara uzanan, devasa ağaçlara baktım Allah'ım! İlâhî rahmetinin eseriyle, her canlı senden bir ders almış; onu tesbih ediyor ya Allah'ım, ağaçlar da yüzlerce el mesabesindeki dallarını dergâh-ı ilâhiyene uzatmış, muhteşem bir ibadet vaziyeti alarak, duadalar sanki. Yaprakları, rüzgârların 'Hû' sedalarıyla cezbeye gelmiş salınırken Allah'ım, kendisini seyredenlere latîf ve ulvî zevkler yaşatıyor ve "Hayy olanın emriyle geldik, Hû olanı anlatıyoruz" diyorlar.
Yörüngesinde Mevlevî misali dönen atom, mikro dünyadaki en küçük canlıdan, makro dünyadaki en büyük gezegene kadar yaratılmış her şey, aşkın Hayy perdesinde en hassas tellere dokunup, ses veriyor Allah'ım!
Eşya ve yaratılmış tüm canlılar, tesbihat ile Sâni-i Zülcelâl'in isimlerinin tecellisine mukabele eden bir naz-niyâz manzumesi adeta.

Kalbim, her biri bir âyet hükmündeki yaratılmışlardan tevhid dersini almış; nefsim, yaşadığı ilhamlarda ebedî zevki fark edip, dünyayı terk etmenin gereğini anlamış, aklım, her şeyde gördüğü yaratılış intizamını ve hizmetli nakışları seyredip, kâinatın tesbihine kulak vermiş... Hayal dünyam ise muhteşem bir kâinat korosuna iştirak etmiş, Mevleviler misali havanın Hû zikrine katılarak, Hayy diyor, raks ediyor ve Allah'ı anıyor... Gönlüm secdelerde "Hayy'dan geldim, Hû'ya gidiyorum." diyor.
Ey Yüceler Yücesi Rabbim! Sevdalısı olduğum Kur'ân-ı Kerîm'inde:

"Daimî bir hayat sahibi ancak O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. Onun için dini halis kılarak O'na, hep O'na yalvarın. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur." buyuruyorsun. (Mü'min sûresi (40), 65.)
Furkân sûresi (25), 58: "Sen, ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak O yeter."

Sana inanıyor, Sana dayanıyorum Rabbim... "Zaman"ı düşünüyorum Rabbim. Hayat dediğimiz şey, sadece içinde şu an yaşamakta olduğumuz dakikanın adı. O dakikadan evvel yaşanan her şey ve içindekiler "mâzî" olup ölüyor.
O dakikadan sonra yaşanacak her şeyin ve içindekilerin adı ise "istikbâl"... İstikbâl, yani yokluk... Henüz ondan haberim bile yok. Yani benim bütün dayanağım, şu, yaşamakta olduğum bir dakika, yani şu içinde olduğum an!
Ey, el-Hayy olan Rabbim! Öylesine sarmala ki beni Hayy isminle, mazim, hayatım ve istikbâlim, Hayy isminle dirilsin, ölümsüzleşsin! Sana, dolu dolu gelenlerden, Hayy isminle yaşayıp, yanına geleni diriltenlerden, ebedî âleme, varlığına şahit olarak göçenlerden ve şehit mertebesiyle ölümsüzleşenlerden eyle bizi. Âmîn.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Kabıd cc

EL-KABID cc

el-Kâbız, imtihan için sıkan, rızkı belli bir ölçüde tutan ve o ölçüyle veren, ölüm anında kullarının can emanetini geri alan;
el-Kâbız means depressing for testing, keeping the food at a certain level and suppliying the food at that level, taking back from His servants the consignation of life at the moment of death.

38EL-KABIDcc_zps69459518.jpg


el-Bâsıt, açan, genişleten, bollaştıran, zaman zaman kulunu imtihan etmek, ya da bir sıkıntıdan kurtarmak, rahmet etmek için hazinelerinin kapılarını açan, kulunu darlıktan çıkarıp, huzura erdiren, kulunun yaptığına, bire bir değil, fazlasıyla, artırarak, karşılık veren demektir.

Bu iki isim, birlikte çalışılmalı, "Kâbız" ve "Bâsıt" isimleri arasındaki dengeye çok dikkat edilmelidir dostlar! İslâm inancı "denge" üzerine kurulmuş olup, İslâm'ın ortaya çıkardığı insan tipi, "dengeli" insan tipidir! Elinde varlığı olunca azmayan, şaşırmayan, varlık elinden alınınca, "Mülkün Gerçek Sahibine" olan inancından dolayı sarsılmayan insan tipi yetişir, İslâm'ın muhteşem terbiye metoduyla.

Ruh, "havf" ve "recâ", yani korku ve ümit arasında dengelenirken, "inanan" insan bilir ki, varlığı "kudret elinde" olan Yüce Yaradan, kulunu, Kâbız ve Bâsıt isimlerinin tecellileriyle sınayacak; yeri gelecek madden ve manen daraltacak, yeri gelecek madden ve manen bollaştıracak, engin rahmetiyle huzura erdirecektir.

Ve dostlar, Yüce Allah (cc), Sebe sûresi (34), 39. âyetinde şöyle buyurur: "De ki: Rabbim kullarından dilediğine rızkı genişletir, dilediği kimseninkini de daraltır."

İşte, "inancın" insanı, itminanın, yani manevi doygunluğun doruğuna yükseltişinin sırrı buradadır dostlarım!

Zümer sûresi (39), 67: "Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Hâlbuki bütün yer kıyamet günü O'nun avucundadır. Gökler de O'nun sağ elinde dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından münezzeh ve çok yüksektir."

Yarattığı koca kâinatı, bir anda kudretiyle dürüverecek olan "Rakipsiz Güç"tür O!

el-Kâbız'dir O!

Her şeyin bir eceli vardır. Kâinatın ecelinin adı da kıyamettir!

Kıyâmet sûresi (75), 7-12: "Ne zaman ki o göz şimşek çakar, ay tutulur, güneş ve ay bir araya toplanır. İşte o gün insan, "kaçacak yer neresi?" der. Hayır, hayır, yok bir siper. O gün varılıp durulacak yer, ancak Rabbinin huzurudur."

Dönüş, el-Kâbız olan Yüceler Yücesine dostlar! Bunu iyi bilmeli ve dönüş hazırlığımızı en iyi şekilde yapmalıyız! Dünyanın imtihan dünyası olduğunu bilmeli, elimize verilmiş her fırsatı anında değerlendirmeli, ahirete yatırım yapmalıyız. Zaman, varlık ve sağlık elimizde iken, kullanmalıyız, dostlar!

Bakara sûresi (2), 155-157: "Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri! Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: "Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz." derler. İşte onlar var ya, Rablerinden, mağfiretler ve rahmet onlaradır. İşte hidayete erenler de onlardır."

O, 'Kâbız'dir, O, 'Bâsıt'tır dostlar!

Yeri gelir kısar, yeri gelir açar hazinelerini ardına dek, genişletir imkânlarını kulunun!

Marifet, imtihanları başarı ile vermek, mal, huzur ve sağlık verildiğinde azmamak, yokluk, hastalık ve sıkıntı geldiğinde ümitsiz olmamaktır!

Bunun diğer adı: "O'ndan bir an bile gafil olmamaktır!"

Gül Nebi Muhammed Mustafa (s.a.s.) ne güzel buyurur:
"Mü'minin işine şaşarım, çünkü onun işleri tamamen kendisi için hayırdır. Bu da ancak mü'mine özgüdür. Çünkü o, sevindirici bir şeyle karşılaşınca şükreder, bu kendisi için hayır olur. Zararlı ve üzücü bir şeyle karşılaşınca sabreder, bu da kendisi için hayır olur." (Müslim, Zühd, 64.)

Mü'min "denge"nin insanıdır! Bilir ki onu halk eden, el-Kâbız'dir! Dilediği an, maddî ve manevî sıkıntılarla imtihan edecektir kulunu!
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Kadir cc

EL-KADİR cc

el-Kaadir, her şeye gücü yeten, ölçen, tanzim eden, plânlayan, hükmeden, takdir eden, tam bir kudret sahibi olan ve istediğini, dilediği şekilde yapmaya gücü yeten demektir.His power is enough for everything, measures, organizes, plans, governs, decides, He has full power and His power is enough to do everything however he wishes.

39EL-KADiRcc_zpscd7a5702.jpg
el-Kaadir ve el-Muktedir isimlerini birlikte incelemek gerekir. el-Muktedir ismi Kur'ân-ı Kerîm'de 3 yerde geçer dostlar.

Kamer sûresi (54), 41, 42: "Şüphesiz Firavun ailesine de uyarıcı peygamberler geldi. Lakin onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli bir yakalayışla yakaladık..."
Kamer sûresi (54), 54, 55: "Takva sahipleri cennetlerde ve nehir kenarlarındadır. Güçlü padişahın (Allah'ın) huzurunda doğruluk koltuklarındadırlar."

Kehf sûresi (18), 45: "(Ey Muhammed!) Sen onlara dünya hayatının misalini ver. Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkileri (her renk ve çiçekten) birbirine karışmış, nihayet bir çöp kırıntısı olmuştur. Rüzgârlar onu savurur gider. Allah her şeye muktedirdir."
Yüce Allah, insanoğlunun hem etrafını çevreleyen dünyayı dikkatle incelemesini, hem de kendi yaradılışı üzerinde uzun uzun düşünerek, kudretini görmesini ve bilmesini istemektedir dostlar. Çünkü bu bilinç, insanı Rabbine ulaştıracak ve başka kapılar çalma yanlışından koruyacaktır.
Gâşiye sûresi (88)'nde (18-20): "Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiş? Bakmıyorlar mı dağlara, nasıl dikilmiş? Yere bakmıyorlar mı, nasıl yayılmış?" buyrularak, insan aklı düşünmeye sevk edilmiştir.
İnsanoğluna, Kıyâme sûresi (75)'nde (36-40): "İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır? O, dökülen erlik suyundan bir damla (sperm) değil miydi? Sonra bir alaka (embriyon) oldu da Rabbi onu biçime koydu, sonra şekil verdi. Ondan da iki cinsi; erkek ve dişiyi var etti. Peki, bunu yapanın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?" diye sorularak, bu muhteşem kâinatı elinde tutan kudreti görerek, sadece O'na ibadet etmesi istenmektedir.
Etrafına dikkatle bakan ve Rabbini tanımak isteyen her inanmış gönül, sebepler dünyasında kanunlarla, kurallarla ve sebep-sonuç ilişkileriyle bağlanmıştır.
Etrafına dikkatle bakan ve Rabbini tanımak isteyen her inanmış gönül, her yerde, adeta mühür vurulmuşçasına, işleri kontrolünde tutan Kudret elini hisseder dostlar!
Âkil olan insan, hiçbir gücü ve ağırlığı olmayan minicik bir tohumun, yüzlerce kiloluk bir ağaca dönüşmesini görür. Âkil olan insan, bir damla sudan, eli ayağı olan, milyarlarca hücreden teşekkül eden bebeği halk edeni düşünür. Âkil olan insan, insanın tüm yaradılış programını DNA ve RNA sarmallarına şifreleyen o emsalsiz güce, "Sen Kadîr'sin Allah'ım. Sen, her şeye muktedirsin Allah'ım" diyerek, teslim olur. Hakk'a teslim olan kurtuluşa erer.
Mâide sûresi (5), 17: "Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye kâdirdir..."

Nûr sûresi (24), 45: "Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki yağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür... Allah dilediğini yaratır; Muhakkak ki Allah her şeye kâdirdir."
Furkân sûresi (25), 54: "O (hakir) sudan, bir insan yaratıp ona bir neseb bahşeden ve sıhriyet bağı ile akraba yapan O'dur. Rabbinin her şeye gücü yeter."

Yâ-Sîn sûresi (36), 81: "Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir."
Bilmek, sevgiyi getirir dostlar!

Rabbinin sonsuz kudret sahibi olduğunu bilmek, O'nu tanımak, O'nun kusursuz, eksiksiz sanatına şahit olmak, zayıf, aciz insanın imanını kuvvetlendirir ve o güçsüz, zayıf insan, bu iman gücü ile kâinata meydan okuyabilir hale gelir.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Kahhar cc

EL-KAHHAR cc

el-Kahhâr, yenilmeyen, yegâne galip gelen, güç sahibi, her şeye istediğini yapacak sûrette gâlip ve hâkim olan demektir.

40EL-KAHHARcc_zps83d066d0.jpg
En'âm sûresi (6), 18: "O, kullarının üstünde tam hâkimdir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır."

İnsanoğlunu yaratan, ona ruhen ve bedenen en mükemmel şekli veren, takdir ettiği belli bir ömür süresince yaşatan ve sonra da öldürerek, kendi katına alacak olan Allah, kulunun kendisini tanıması ve kulluğunu tam anlamıyla yapabilmesi için. Hz. Âdem'den bu yana peygamberler ve kitaplar göndererek, insanlara mesajını ulaştırmıştır.

Allah'ın son kitabı ve bozulmamış tek vahyi olan Kur'ân-ı Kerîm'in büyük bir bölümünü "geçmiş kavimlerin haberleri" oluşturur dostlar!

Böylece, vahyin ilk muhatabı olan Habîb-i kibriyâsını teselli eder O Yüce Dost! "Üzülme Habibim, senden önceki ümmetler de peygamberlerini yalanladılar, üzüldüler hepsi de! Ama sen, onları hidayete ulaştıracak olan, Sen değilsin! Sen, onları sadece korkutmak, haber vermek için gönderildin!" buyurur, Sevgili Peygamberine.

Vahyin son muhatabı olan, biz ahir zaman ümmetine de geçmiş nesillerin akıbetlerini bildirerek, ders almamızı ve hakkında şüphe olmayan gün gelmeden önce, amellerimizi düzelterek, kulluk bilinci içinde yaşamamızı diler, Yüce Yaradan!

O Kahhâr'dır dostlar!

Kendisine inanmayıp, âyetlerinden yüz çevirenleri Kahhâr ismiyle cezalandırandır O!

Hz. Mûsa ve kavmini, Firavun'un zulmünden kurtarıp, Firavun ve yandaşlarını suya gark eden, nesillerini kesen ve onların dünyada bıraktıkları zenginliklere, "inananları" mirasçı kılandır O!

Duhân sûresi (44), 29: "Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi."

Bu dünya, birbirinden güzel insanları da ağırladı, sayısız zalimleri de ağırladı dostlar! Dünya, o müstekbir, acımasız, vahye yüz çevirmiş insanların azgınlıkları ile kirlenmeye başladıkça, Allah'ın "Kahhâr" ismi imdada yetişir ve dünyayı o zulümlerden temizleyerek, yeniden yaşanır hale getirir! Tarih, bunun örnekleri ile doludur.

950 yıl irşad vazifesini sürdüren Hz. Nûh ile alay eden kavminin anlatıldığı Nûh sûresi'nde, Hazreti Nûh'un halini Rabbine arz edişi şöyle anlatılır dostlar;

Nûh sûresi (71), 5, 6: "Nûh dedi ki: "Ey Rabbim! Ben kavmimi gece gündüz davet ettim." "Fakat benim çağırmam, onların sadece kaçmalarını artırdı."

Nûh sûresi (71), 26, 27: "Nûh dedi ki: "Yeryüzünde kâfirlerden bir tek kişi bırakma." "Zira sen onları bırakırsan kullarını yoldan çıkarırlar ve sadece ahlâksız ve kâfir çocuklar doğururlar."

Ve Allah'ın helâki yetişti dostlar!

Gökler ve yerler Allah'ın emriyle tüm sularını boşalttı, tufan gerçekleşti!

"el-Kahhâr"dır. O!

950 yıllık irşada cevap vermeyen, âlî bir peygamber ile alay eden, ona tuzaklar kuran, insanları putlara tapmaya davet edenler için "Kahhâr" ismiyle mukabelede bulunan Tek Hükümdardır O!

Cenneti "lûtfuyla", cehennemi "kahrıyla" yaratandır O!

Şu kısacık ömrümüzde ne ibret verici olaylarla karşılaşırız dostlar! Nice insanlar görürüz, suçludur, katildir, ama insanların kendi elleriyle kurdukları düzendeki bozukluklar ve boşluklar sayesinde, ceza görmezler de, bir de üstüne üstlük, ellerini kollarını sallayarak, gezerler toplum içinde. Paranın "put" olduğu ortamlarda bu kimselerin, zorbalıklarıyla insanları tesirsiz kıldıklarına şahit oluruz. Ve o zaman içimizden, "İyi ki cehennemi yarattın Allah'ım! İyi ki mizan kurulacak ve herkes tüm yaptıklarından sorguya çekilecek!" deriz, dostlar!

Dünyada yaşadığımız pek çok olayı, O'nun "Kahhâr" ismine havale eder ve "İyi ki varsın Allah'ım!" diye, serinleriz imanlarımızla.

Biz, Hz. Muhammed'in (s.a.s.) ümmetiyiz. Bütün eksikliklerimize, Asr-ı Saadet'ten kopukluğumuza rağmen, isyanlarımızın cezasını, diğer ümmetler gibi helâk olunarak çekmeyeceğimizin müjdesi ile müjdelenmişiz! Ama bize düşen, Rabbimizin "Kahhâr" ismindeki kudreti bilmek, O'na kullukta kusur etmemektir!

Bize düşen, O'nu tek bilip, hayatımızı, inançlarımızı "şirk"ten temizlemektir.

Ra'd sûresi (13), 16: "De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır". De ki: "Allah'tan başkalarını, o kendi kendilerine ne bir fayda, ne de bir zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı ediniyorsunuz?" De ki: "Hiç kör ile gören bir olur mu? Hiç karanlıklarla aydınlık bir olur mu?" Yoksa Allah'a, O'nun gibi yaratan birtakım ortaklar buldular da, bu yaratış kendilerince birbirine benzer mi göründü? De ki: "Allah, her şeyi yaratandır. O, birdir. Her şeye üstün ve kahredicidir."

Ey Kahhâr olan Rabbim!

Sana inanıyor ve iman ediyorum! Bu inancımla, Kahhâr ismine iltica ediyor ve sana, bu isminin tecellileriyle, yaşamıma şekil vermen için dua ediyorum.

Yeryüzündeki azılı şakîleri, Kahhâr isminle helâk ettiğin gibi, benim ruh ve beden ülkemin azılı şakîsi olan nefsimi, yıllardır başımın belâsı olan şeytanımı, Kahhâr isminle kahreyle Rabbim!

Nazargâhın olan kalbimi perişan eden, Rabbânî tecellileri almamı engelleyen mâsivâdan Kahhâr isminle kurtar beni ya Rabbi!

Ufkumu saran karanlıkları ve zulmeti "Kahhâr" isminle kaldırıp, ruh dünyamı aydınlıklara gark et Allah'ım!

Sen, Yüceler Yücesi Rabbim! Sen dilersen, kalbimi, zâtının nurlarını alacak şekilde temizler, nefsimin ıslâhını kolaylaştırır, aklımı, mirâcıma Burak eylersin! Sana inanıyor ve isimlerinle sana dua ediyorum Rabbim! Beni bana bırakma! Tut ellerimi Rabbim!

Son nefesime dek… Sana varıncaya dek inşaallah!
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Kaviyy cc

EL-KAVİYY cc
Very powerful, very strong, He has an absolute strength, He is never helpless, certain winner, He has enough power for everything.
El-Kaviyy, pek güçlü, pek kuvvetli, tam bir kudret sahibi, hiçbir zaman aczin yol bulamadığı mutlak gâlip, her şeye gücü yeten demektir.


41EL-KAViYYcc_zps7b4adbc7.jpg
Zâriyât sûresi (51), 58: "Şüphesiz Allah'ın kendisi, rızık verendir, sağlam olan, kuvvet sahibi olandır."

el-Kaviyy ismi, Kur'ân-ı Kerîm'deki istimâliyle, fizîkî ve manevî kuvveti, haricî desteği ve ilâhî kudreti içine alan geniş bir anlam zenginliği ile Allah'ın, kendisi için hiçbir acziyetin söz konusu olmadığı, tam ve mükemmel bir kudretin sahibi olduğunu anlatır, dostlar.

Hz. Âdem'den bu yana, Allah, kullarına peygamberler göndermiş, doğru yolu göstermiş, yalnız kendisine kulluk edilmesini istemiştir. Hz. Allah, zaman içinde, yeryüzünde iktidar, güç ve servet sahibi olduklarını görerek büyüklenen ve yoldan çıkan kavimleri de, o "üstün gücü" ile yakalayarak, cezalandırmıştır.

Hz. Allah, dilerse bir fırtına ile tüm varlıklarını yerle bir edeceğini; dilerse sellerle ekinlerini helâk edebileceğini, minicik bir mikropla pek çok sayıda insanın yok olabileceğini göstermiştir dostlar.
Enfâl sûresi (8), 52: "Tıpkı Firavun'un izinden gidenlerle onlardan öncekilerin gidişâtı gibi onlar da Allah'ın âyetlerini tanımadılar, Allah da kendilerini günahları yüzünden yakalamıştı. Çünkü Allah Kaviyy (çok kuvvetli) ve azabı çok çetin olandır."
Hûd sûresi (11), 66: "Ne zaman ki, azap emrimiz geldi, Salih'i ve beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtardık, üstelik o günün perişanlığından da kurtardık. Hiç şüphesiz Rabbin Kaviyy (çok kuvvetli), mutlak üstündür."
Mü'min sûresi (40), 22: "Bunun sebebi şuydu: Onlara peygamberleri apaçık delillerle gelmişlerdi. Ama onlar inkâr ettiler. Allah da bu yüzden kendilerini yakalayıverdi. Çünkü O, Kaviyy (çok kuvvetli)'dir, azabı şiddetlidir."
el-Kaviyy isminin, inkâr edenlere bakan yüzü bu, dostlar.

Yüce Yaradan, sonsuz bir gücün sahibidir. İnkâr edenleri o güçle yakalar ve cezalandırır.

Bu ismin, mü'minlere bakan yüzünde ise, ışıl ışıl bir sevgi; dağlar gibi bir destek, muhteşem bir güç ve kuvvetin, mü'min kulun yüreğine yansıttığı güven duygusu vardır dostlarım. Mü'min kul her zaman Hz. Allah'a (cc) güvenerek, "Benim Rabbim güçlüdür. Beni kimsenin eline bırakmaz. O, benim tek desteğim" der.
Ahzâb sûresi (33), 25: "Hem Allah, kâfirleri herhangi bir hayra ulaşmadan hınçlarıyla defetti. Bu şekilde Allah, mü'minlere savaşta kâfi geldi. Allah Kaviyy (çok güçlüdür), çok üstündür."
el-Kaviyy'dir O, dostlar!

Hz. Allah, savaş meydanlarında olduğu gibi, mü'min kulunun "hayat savaşında" da, nefsiyle tutuştuğu iç savaşında da kulunun yanında ve yardımında olandır.

O, muhteşem kelâmında, "Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsiniz." (Âl-i İmrân sûresi (3), 139) buyurarak, kuluna inancın gücünü öğretir.

Bakara sûresi (2), 165: "İnsanlardan kimi de Allah'tan başka şeyleri O'na eş tutuyorlar da onları, Allah'ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı."
Ey güçlü olan Allah'ım!

Bizleri, el-Kaviyy isminin tecellisiyle, bu dünyada düşmanlarımıza karşı güçlü kıl; imanımızın gücüyle, iman neşesiyle yaşamayı nasip ve müyesser eyle.
Âmîn.
 
Son düzenleme:

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Kayyum cc

EL-KAYYUM cc
Never declining constant, the manager of universe, the most supreme one which all the creations are belong to, He is the only one who is enough for himself, He keeps the earth and ground still, He is never belong to anyone or anything.
el-Kayyûm, zeval bulmayan dâim, kâinatın yöneticisi, bütün varlıkların kendisine bağlı olduğu en yüce varlık, kendi kendisine yeten tek varlık, gökleri ve yeri ayakta tutan, hiçbir kimseye ve hiçbir şeye bağlı olmayan demektir.



42EL-KAYYUMcc_zpsee9e8dff.jpg
el-Kayyûm ism-i şerîfi Kur'ân-ı Kerîm'de üç âyette, Hayy ismi ile bir arada kullanılmıştır.

Bakara sûresi (2), 255: "...O Hayy/daima diridir, Kayyum/bütün varlığın idaresini yürütendir..."

Âl-i İmrân sûresi (3), 2: "Allah, kendisinden başka ilâh olmayan, Hayy ve Kayyûmdur."

Tâ-Hâ sûresi (20), 111: "Bütün yüzler (Allah'ın dışındaki herkes) Hayy/daima diri olan ve Kayyûm/bütün yarattıklarını gözetip duran Allah'a baş eğmiştir..."

Ebû Ümâme (ra)'den rivâyetle Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır:

-"Allah'ın duada şefaat kılındığı takdirde, o duayı kabul ettiği İsm-i Âzam'ı şu 3 sûrededir: Bakara, Âl-i Imrân ve Tâ-Hâ." (Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, I, 510. Hadis no: 1030.)

Ebû Ümame Hazretleri, "Peygamber Efendimizin (s.a.s.) bu hadisi üzerine bu üç sûreyi aradım ve Hayy ve Kayyûm isimlerini buldum" demiştir.

Dostlar, İsm-i A'zam, Allah Teâlâ'nın en yüce ismidir ve onunla edilen duaların kabul edileceği hadislerle bildirilmiştir. Bu isim, Esmâ i Hüsnâ içinde gizlenmiştir. O, Yücelerden Yücedir Dostlarım. O, Hayy ve Kayyûm'dur.
Ölmeyen, ezelden beri diri olan, ebediyen diri olacak olan ve gökleri, yeri, bütün kâinatı varlığıyla ayakta tutandır O!

Her şey, O'nun varlığıyla var olmuştur. Hayat, Allah'ın kudretinin, en nurlu ve en güzel ispatıdır. Tek başına hayat ve devam etmesi, Hayy ve Kayyûm isimlerinin açıklamasıdır dostlarım.
"Hayat" öyle bir çekim gücüne sahiptir ki, "rızkı", "yardımı", "hikmeti ve rahmeti" de beraberinde sürükler. "Hayat", bir cismin bedenine girince "Hakîm" ismi tecelli eder. Hikmetle o cisme, can bahşedilerek, yuvası tanzim edilir. Kerîm isminin tecellisi ile yuvası, ihtiyacına uygun bir şekilde tertip edilir, süslenir.
Hayat, Rahîm olan Allah'ın merhametini de beraberinde getirir dostlar ve Rahîm isminin tecellisiyle, o hayatın devamının ve gelişiminin sağlanması için bin türlü ihsan yağar o canlıya. Rezzâk isminin tecellisiyle de o hayatın devamı için ihtiyaç duyulan rızık, hiç beklenmeyen yerlerden temin edilir; gelişim için gerekli maddî ve manevî gıdalar gönderilir.
Hayat adeta bir odak noktasıdır. Hayat baştanbaşa ilimdir, kudrettir, hikmettir ve de rahmettir dostlar. Dolayısıyla, Hayy ve Kayyûm olan yüce Allah, her şeyi hayat etrafında toplamış ve her şeyi ona hizmetkâr kılmıştır.
Hayatınız çok kıymetlidir, unutmayınız! Ve bu dünya hayatı da çok kıymetli olup, adeta hazine hükmündedir. Bu dünyadan ne kazanırsak onu götüreceğiz!

Her şeyden önce, bizi ruhundan ruh üfleyerek yaratanı, bize hayat bahşedeni, bize kendisine kul olmayı lütfedeni ve kendisine kulluğumuzu ispat etmemiz için bu muhteşem kâinatı yaratıp, her şeyi kudretiyle elinde tutanı, O, Hayy ve Kayyûm olanı tanımalıyız.
O'nu tanımak, sevmeyi getirecek hayatımıza. Hiç tanımadan bir kimseyi sevebilir misiniz dostlar? Sevmeden, bir dostunuzun isteklerini yerine getirebilir misiniz? Yapamazsınız değil mi?
Evet, öyledir, yapamazsınız!

Rabbimizi de tanımadan, yeteri kadar sevemeyiz. Yeteri kadar sevmeyince de emirlerine yeterince uyamayız. Halimiz bu değil mi zaten? Hâlbuki sevmek...
"Sevmek", itaati getirir. Sevmek, kulluğu getirir, sevmek, sevdiğinde yok olmayı getirir. Severseniz, ne yapacağınızı şaşırırsınız sevdiğiniz için. Her şeyi o, sizi beğensin diye yaparsınız. Ondan korktuğunuz için değil: onu kaybetmemek için, gülüşüne bir kez nail olabilmek için yaparsınız.
Gerçek sevgi, kemâlâtı yani ilerlemeyi de beraberinde getirir dostlar. Sevgiye ulaşınca rûhen inkişâf edersiniz, gelişirsiniz. Sevgiye nail olunca, dünya adlı merdivenin, uhrâya uzanan basamaklarını hızla çıkmaya başlarsınız. Son basamak, sevgilinin "vuslat"ı olur.
Sevgiye ulaşılınca, herkesin korktuğu, bucak bucak kaçtığı ölüm, sevene, "düğün günü" olur.

Yüce Allah, Hayy ve Kayyûm'dur, dostlarım.

Ebedî diri olan ve her şeyi kudretiyle elinde tutandır O!

Bakara sûresi (2)'nin 255'inci âyeti (âyete'l-kürsî) O, Yüce Yaradanın muhteşem kelâmıyla biz kullarına verdiği kimlik kartlarından biridir. Ne olur, bu âyeti ezberleyin ve anlamını öğrenin... Efendimiz, İki Cihan Serveri Muhammed Mustafa (s.a.s.) şöyle buyuruyor: "Yâ-Sîn sûresi Kur'ân'ın kalbidir. Fâtiha sûresi Kur'ân sûrelerinin en faziletlisidir. Âyete'l-kürsî, Kur'ân âyetlerinin efendisidir. İhlâs sûresi Kur'ân'ın üçte birine denktir." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 26.)

Bakara sûresi (2), 255: "Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima (Hayy) diridir, (Kayyum) bütün varlığın idaresini yürütendir. O'nu ne uyuklama alır ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onların her ikisini de koruması O'na ağır gelmez. O çok yücedir, çok büyüktür."
Ey, benim yüreğimin canı, canımı kudret elinde tutan Rabbim, tek kapım!

Şimdi Sana, Esmâ-i Hüsnâ ile yalvarıyorum:

Hayy ve Kayyûm, isimlerinin yüzü suyu hürmetine, Rahmân ve Rahîm isimlerinin yüzü suyu hürmetine, Vâhid ve Samed isimlerinin yüzü suyu hürmetine, Kuddûs ve Selâm isimlerinin yüzü suyu hürmetine, bu satırları yazmayı nasip ettiğin âciz kuluna ve bu satırları okumayı nasip ettiğin her kuluna, önce, Senin o güzel isimlerine lâyıkıyla bir ayna olmayı, sonra da imanla Sana kavuşmayı nasip eyle.
Rabbim! Kavuşmamız öyle güzel olsun ki, en son günümüz en güzel günümüz; en son amelimiz en makbul amelimiz olsun!

Rabbim! Sana yürüyüşümüze gökte melekler, yerde insanlar gıbta etsin! Âmîn.​

 
Son düzenleme:

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Kebir cc

EL-KEBİR cc
He is so great and supreme at each issues that non of His slaves can understand, He is certain supreme that each supreme gets small by His greatness, His unique greatness could be realised everywhere.

el-Kebîr, her hususta hiçbir kulun kavrayamayacağı kadar büyük ve ulu olan, ululuğu yanında her büyüğün küçüldüğü Mutlak Büyük, kâinattaki o eşsiz büyüklüğü her yerde hissedilen demektir.

43EL-KEBiRcc_zps6b36a27a.jpg


Ra'd sûresi (13), 9: "O, (Allah) görünmeyeni de bilir, görüneni de. O, çok büyüktür ve yücelerden yücedir."

Allah (cc) o kadar büyüktür ki dostlar, O'nu idrak edebilmek için, ancak yarattıklarına bakıp "tefekkür" edebiliyor ve "Bir saat tefekkür, altmış senelik ibâdetten daha hayırlıdır." (Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr, Hadis no: 5897.) hadîs-i şerîfinin müjdesiyle, Rabbimizin büyüklüğünü hissederek, secdelere kapanıyoruz!

Çünkü O, öyle bir Sultan'dır ki, kâinata hükmetmektedir, eşsiz kudreti ile "güneş"i yeryüzünde yaşayan canlılar için bir hizmetkâr, bir lâmba ve dev bir ocak kılmıştır, arz yüzeyini, insanlara beşik, yurt ve ticaret merkezi eylemiştir.

O Yüce Sultan, "ateş"i her yerde hazır bir aşçı ve dost kılarak, insanın emrine vermiştir.

O Yüce Sultan, Bulutları süzgeç; dağları mahzen ve ambar; havayı canlılar için bir nefes; suyu âb-ı hayat dağıtan bir şerbetçi; rüzgârı da yelpaze eylemiştir.

Söyler misiniz, hangi akıl bu büyüklüğü, ululuğu tam anlamıyla kavrayabilir dostlarım?

Yâ-Sîn sûresi (36), 80, 81: "Size o yeşil ağaçtan bir ateş yapan O'dur. Şimdi siz ondan tutuşturmaktasınız. Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir."

Hacc sûresi (22), 63: "Görmedin mi Allah'ın gökten indirdiği su ile yeryüzü (nasıl) yemyeşil oluyor? Gerçekten Allah çok lütufkârdır, her şeyden haberdardır."

Fussilet sûresi (41), 10: "O, yerin üstünde sabit dağlar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi..."

Zuhruf sûresi (43), 10: "O, yeryüzünü sizin için bir beşik yaptı ve doğru gidesiniz diye orada sizin için yollar meydana getirdi."

Mü'min sûresi (40), 79: "Kimine binesiniz, kimini de yiyesiniz diye sizin için o yumuşak başlı hayvanları yaratan Allah'tır."

Yâ-Sîn sûresi (36), 37: "Gece de onlara bir delildir. Biz ondan gündüzü soyar çıkarırız, bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlar."

Yâ-Sîn sûresi (36), 40: "Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler."

Söyler misiniz dostlar, akıl, aciz akıl, zavallı akıl, bu gücü yeterince kavrayabilir mi?

O, el-Kebîr olandır! O, Yücelerden Yücedir!

Ebû Hüreyre (ra)'dan rivâyetle, Resûlullah (sav), bir hadîs-i kudsîyi şöyle aktardı: "Kibriyâ ridam, azâmet izârımdır. Kim bu ikisinden herhangi birinde benimle çekişirse onu cehenneme atarım." (Müslim, Birr, 136; Ebû Dâvûd, Libâs, 25; İbn Mâce, Zühd, 16.)

Allah Teâlâ: "Vücudunuzu örtmek için kullandığınız izâr (belden aşağısını örten parça) var ya, işte "izzet" yani yücelik ve kudret sıfatım beni öylesine sarmıştır ve bu özellik sadece bana mahsustur!" buyurur, dostlarım!

Yüce Allah bir kudsî hadiste mealen şöyle buyurur: "Sizin bir hırka gibi vücudunuzun üst kısmına giydiğiniz "rida", nasıl vücudunuzun belden yukarısını örtüyorsa "kibir" yani büyüklük" sıfatım da beni öylesine sarmıştır ve bu sıfat da sadece bende vardır. Kim kalkıp da kendisinde yücelik, üstünlük, kudret ve büyüklük varmış gibi davranırsa, kendinde asla olmayan bu özelliklere sahipmiş gibi ululanırsa, işte o zaman bana ortaklık taslamış olur ki, benimle boy ölçüşmeye kalkanı, ben, perişan ederim!"

O, el-Kebîr olandır dostlar! O, Yüceler Yücesidir!

Dünya, görebilen gözlere, sırtında "ilâh"lık taslayanların acı sonlarını anlatır dostlarım!

Kasas sûresi (28), 38-40: "Firavun: "Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh tanımıyorum. Ey Hâmân, haydi benim için çamur üzerine ateş yak (ve tuğla imal et), bana bir kule yap ki, Musa'nın ilâhına çıkayım; ama sanıyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir." dedi. O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar. Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Bir bak, zalimlerin sonu nice oldu!"

Duhân sûresi (44), 29: "Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi."

Allah (cc), el-Kebîr'dir dostlar!

O'nun yüceliğine, ululuğuna sığınmalı ve merhametini dilemeliyiz. Kul olarak elimizden geleni yapmalı, O'nun gibi bir Yüce Sultan'a "yakışır" kullar olma gayreti içinde bulunmalıyız.

Dostlarım, "Sadece Rabbini yücelt." (Müddessir sûresi (74), 3.) emrini hayatımıza geçirmeli, sadece ve sadece O'nun rızasını ve hoşnutluğunu kazanmak için yaşamalıyız.

Müddessir sûresinde (74), 3-7: "Sadece Rabbini büyük tanı! Elbiseni temiz tut, kötü şeyleri terk et! Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma, Rabbinin rızasına ermek için sabret..." buyuran Rabbim! Sana inanıyor, buyruklarını başımda taşıyor ve "Allahü ekber" diyorum.

Sen, el-Kebîr'sin Rabbim!

Allahü ekber...

Yücelerden Yücesin Allah'ım!

Allahü ekber...
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Kerim cc

El-KERİM cc
His grace, help and courtesy are endless, He gives without waiting any response,granting, He is the one at generosity and openhandedness, He is the owner of all kinds of honour and goodness.

el-Kerîm, keremi, yardımı ve ikramı sonsuz olan, hiçbir karşılık beklemeden veren, ihsan eden, cömertlikte, eli açıklıkta tek olan, her türlü iyiliğin, faziletin sahibi olan demektir.


44EL-KERiMcc_zps09203042.jpg


Neml sûresi (27), 40: "...Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbim müstağnîdir (hiç bir şeye ihtiyacı yoktur), Kerîm'dir (çok kerem sahibidir)."

el-Kerîm'dir O, dostlar!

Yardımı, ikramı, cömertliği sonsuz olandır O!

Kullarını yaratıp, onlara sonsuz nimetlerle ikramda bulunandır O! Mâlik'el-Mülk'tür O!

Mülkünde ağırlayan, ruhundan ruh üfleyen, can veren, mülkünden mülk vererek, insanların dünya hayatlarını, ahiretlerine en büyük vasıta kılandır O!

Ve dostlar, öyle bir hükümdardır ki O, rahmetiyle kuluna, bu dünyayı nasıl geçirmesi gerektiğini de gösterendir O!

Kur'ân-ı Kerîm'deki muhteşem hayat şifrelerine kulak verin dostlar. Yüreğinizle dinleyin, el-Kerîm olan "Dost"u.

O zaman tanıyacaksınız Rabbinizi.

O zaman gerçekten ibadet edeceksiniz O, "tek olan" Allah'a. O zaman aşkla koşacaksınız seccadelere!

O zaman, "Çok mu geç kaldık Allah'ım, Seni tanımada" diye yanacaksınız.

Hayır dostlar! Henüz yaşıyorsak hiçbir şey için "geç" değil. Henüz "şahadet" âlemindeyiz, ecel gelmedi henüz. Vakit var daha, bilmediklerimizi öğrenebilir, bunları hayatımıza geçirebilir, O'nun rızasına ulaşabiliriz.

Sahabe boyutunda örnekler var bizim için! Kelime-i şahadet getirdikten bir süre sonra, bir vakit namaz kılamadan, harp meydanında şehit olup, Gül Nebi'nin (s.a.s.) şahadetiyle cennete göçenler var.

Biz de, hayat savaşının, nefis savaşının savaşçılarıyız. Öğrenmeye çalışıyoruz, çok zor ulaştık bu günlere. Ama öğreniyoruz, bu yolda "öğrenciyiz" ya! Dinleyin bakın:
Tevbe sûresi (9), 111: "Allah, mü'minlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır: Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler."

Kur'ân-ı Azîmüşşan'ı hep yüzünden okuduk, geçtik dostlarım. Manasını anlayınca, sevdalanıyorsunuz "kitabınıza". Yüreğiniz yanıyor, okudukça.

İşte, Tevbe sûresi'nin bu müjdesi, yüreği, yangınlara sürükleyen âyetlerden biridir. Keremi, cömertliği, verişin namütenahiliğini hissedersiniz bu âyette.

Sizi yaratan O! Ruhundan ruh üfleyerek var eden O! Bedeninizi en güzel şekilde yaratan O!

İsrâ sûresi (17), 70: "Andolsun ki biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Karada ve denizde taşıtlara yükledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık."

Mülkünden mülk veren, sizi varlık sahibi de yapan O! Ve yarattığı, "halifem" dediği kuluna sevgiyle bakıyor ve ona bu dünyayı nasıl yaşaması gerektiği hakkında şifre veriyor Hakk Teâlâ Hazretleri:
"Haydi, güzel kulum, can emanetini, beden emanetini, mal emanetini, hepsini ben verdim sana. Onların hepsi emanet sana! Şimdi, o emanetlerin hepsini Bana sat... Sat ki, senin için muhafaza edeyim, dünya hayatının bitiminde, ebedî hayatında, sana daha çok lâzım olacak olan, o, ebedî hayatında sana iade edeyim... Hem sen, bu ticaretle hep kârlı çıkacaksın, çünkü sana emanet olarak verdiğim her şeyi, bu dünyada da zaten kullanacaksın... Emanetlerini bana satmazsan, zaten kimsenin elinde kalmıyor ki bunlar, adı üstünde, "emanet" hepsi. Ölüm gelince hiç kimse "canımı vermem, malımı vermem, bunlar benim" diyemiyor, sessiz sedasız malını arkada bırakıp, canını meleklerime teslim edip, Bana dönüyor. O halde gel, Bana sat emanetlerini ve bu kârlı alış verişle geçir ömrünü, güzel kulum" diyor O, "Kerîm" olan "Dost".

Bu alışverişteki sözleşmenin adı "mîsak" ya da "iman"dır dostlar.

Kârınız ise şunlar olacak;
Fânî, yani ölümlü olan, ölümsüzlük, yani ebediyet kazanır. Allah yolunda sarf edilen ömrün her dakikası geçip giderken, "tohum misali", zeval bulup, zahiren kaybolup ölürken, ahiret âleminde açan bin çiçek olur.

Bu fânî ömrün fiyatı olarak "cennet" baha biçilmiştir, bu alışverişte.

Zira O, el-Kerîm'dir!

O Rab'tır, uludur... Şanınca verir O.

Fânî bir ömre cenneti bahâ biçer, çünkü öylesine Rahmân ve Rahîm'dir ki O, dostlarım, kullarını öylesine sever ki O, Cenneti vermek için "baha" değil; "bahane" arar O!

el-Kerîm'dir O!

Hazinesinden vermek için, kulunu bekleyendir O!

Madden ve manen vermek için bekleyendir O!

Gül Nebî (s.a.s.) ne güzel buyurmuş: "Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ, her gece, gecenin son üçte biri kaldığında dünya semâsına rahmetiyle iner de: Bana kim dua eder ki onun duasına icâbet edeyim! Benden kim isteyecek ki ona dileğini vereyim! Benden kim mağfiret diler ki onu mağfiret edeyim!." (Buhârî, Teheccüd, 14; Müslim, Müsâfirîn, 168.)

Hakk Teâlâ, bizlerle alış-veriş yapmak istemektedir. Bu alışverişteki kâr, her âza ve duyu organının kıymetinin, birden 1000'e yükselmesidir.

Emanetçi olduğumuzu idrak ederek, daha yolun başında, "Tamam Sultan'ım, Sen benim tek Sahibim, Efendimsin. Bana verdiğin her şeyi, aslında Senin olan lütuflarını, bu dünyada Senin malın olduğunu bilerek ve Senin hesabına kullanacağım." dersek, bütün azalarımızın kıymetini, birden bine çıkarmış oluruz.

Zira, O Sultan'ın nezdindeki değerlendirmenin bize fısıldanan en küçük oranı bu! Hakk Teala'nın "Lütfumla karşılayacağım" dediklerinin oranını bilmiyoruz bile...

Mesela akıl nimeti! Bu nimeti, Cenâb-ı Hakk yolunda tasarruf etmeyip, nefsin hesabına kullanırsan, sana korkunç acılar çektirir, hatalarda, günahlarda istimal edersin onu. Hâlbuki "sahibine" satarsan onu, şu kâinattaki sonsuz rahmet hazinelerini açan tılsımlı bir anahtara dönüşür ve senin ruh dünyanın huzurla dolmasına sebep olan bir nimet olur "akıl".

Bu alışverişin en kârlı tarafı da hayatının "ibadete" dönüşmesidir. Uykun bile ibadet olur; helâl rızk arayışın bile ibadet olur dostum...

Emanetlerini verdiğin Sultan, büyük bir kerem sahibidir. O'nun nezdinde, "gülümsemek" sadaka olur, bir güzel söz söylersin, sadaka olur, selâm verirsin sadaka olur!

Üç defa "İhlâs" sûresini okursun, bir hatim sevabı alırsın; Kâbe'de bir rekât namaz kılarsın, yüz bin rekât namaz sevabına nail olursun.

Ravza'da bir rekât namaz kılarsın, namazın bine katlanır! Kadir gecesini ihya edersin, yaşabileceğin bin aydan hayırlı olur o gecen!

Bir karz-ı hasende bulunursun; Rabbine "borç" verirsin, karşılığı, O'nun "fazlından" ödenir.

Daha da bizim bilmediğimiz nice ikramları, özel kulları için saklar O Sultan, dostlar.

el-Kerîm'dir O!

Secde sûresi (32), 15-17: "Bizim âyetlerimize öyle kimseler iman eder ki, onlarla kendilerine öğüt verildiği zaman secdelere kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler de büyüklük taslamazlar. Onların yanları yataklardan uzaklaşır, korku ve ümid içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayıra sarf ederler. Şimdi hiç kimse kendileri için, yaptıklarına karşılık gözler aydınlığı olacak şeylerden neler gizlenmiş olduğunu bilemez."

Ey "kerem sahibi", "cömert" ve "sonsuz rahmet sahibi efendim", bizleri "el-Kerîm" isminin tecellileriyle "veren eller"den eyle! Mal emanetini senin yolunda harcayanlardan; "Kim bir iyilik getirirse ona ondan daha üstün karşılık vardır..." (Kasas sûresi (28), 84.) âyetinin gölgesinde yaşayanlardan eyle!

Gül Nebi Muhammed Mustafa (s.a.s.):
"Her sabah gökten iki melek iner. Birisi: "Allahım! İnfak edene karşılığını ver"; diğeri: "Allah'ım! Cimrilik edene de telef ver (malını yok et), diye dua ederler." (Buhârî, Zekât, 27; Müslim, Zekât, 57.)

Allah'ım, bizi Habibinin yolunda yürüyenlerden eyle.

Allah'ım, Sen bizi her kuluna gülümseyebilenlerden, hep "güzel söz" söyleyebilenlerden, insanları, "Sen yarattın" diye sevenlerden, malını, Senin yolunda seve seve infak eden cömertlerden eyle. Âmîn.​




 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El-Kuddüs cc

EL-KUDDÜS cc
el-Kuddûs isminin sözlük anlamı, hatadan, gafletten, her türlü eksiklikten ve noksanlıktan münezzeh; pâk, temiz olan, bütün kemâl sıfatları üzerinde toplamış olan ve ne kadar övülürse övülsün tüm övgülerin üstünde olan demektir.

45EL-KUDDUScc_zps2b98b8a4.jpg


Haşr sûresi (59), 23: "O Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur. Melik (mülkünde istediği gibi tasarruf eden)tir, Kuddûs (her noksanlıktan münezzeh olan)dür, Selâm (her kusurdan ve âfetten sâlim olan)dır, Müheymin (her zaman gözetip, koruyan)dir, Aziz (kudreti daima üstün gelen)dir, Cebbâr (dilediğini yaptıran)dır, Mütekebbir (büyüklük ve yücelik kendisine mahsûs olan)dir. Allah, müşriklerin şirk koştuklarından münezzehdir."

Makro ve mikro âlemde, görebildiğimiz ve göremediğimiz her şeyin yaratıcısı olan Yüce Allah, kâinatı akıllara durgunluk verecek bir intizam ile yaratmıştır. İlim sahibi her insan, bu muhteşem nizam ile âlemin sürekliliğini müşahede eder. Âlem, adeta, muhteşem bir orkestra gibi işlemekte, etrafa yayılan musiki, her nesneyi sarmakta, mest etmektedir! Her olay, bir kanun çerçevesinde cereyan ederek, sebep-sonuç ilişkileri ile insanoğluna bu kâinat sarayının sahibini anlatmaktadır.

Bu dünya fabrikasının O Yüce Mühendisi, her şeyi öylesine güzel işler hale getirmiştir ki, bir taraftan "üretim" yapılmakta, diğer taraftan da "atıklar" olağanüstü mekanizmalar ile temizlenmektedir.

Etrafını, tefekkür ile seyreden her göz, doğadaki temizliği fark eder. Hayvanlar âleminde, yarattığı her canlıya temizliği öğretmiştir Kuddûs olan Yaratan! Kimi yalanarak, kimi binbir metotla yıkanarak, kimi de kendinden küçük yaratıkları âdeta "temizlikçi" gibi kullanarak vücutlarını tertemiz tutarlar.
Yeşil her ağaç, tabiatın ciğerleri hükmünde soluk alıp verirken, havadaki "oksijen ve karbondioksit" dengesini düzenler ve havayı temizler.

el-Kuddûs'tür O!
Bu muhteşem düzen, Kuddûs isminin tecellileri ile olur dostlar! Çevre kirliliğinin bütün sebebi, bu düzeni kendi lehine bozmaya çalışan insanoğludur!

Beşerin "bulaşık eli" karışmamak şartıyla, doğadaki bu harika dengenin bozulması mümkün değildir.

Allah'ın Kuddûs ismini tefekkür eden her insan, secdelere kapanır, çevreyi ve doğal dengeleri korumak için elinden geleni yapar. Müslüman bilir ki, o kâinat ile aynı inancı paylaşmakta, O Yüce Yaradan'a farklı boyutlarda kulluk etmektedir.

İnsanlar ve ağaçlar kıyamdadır.

Hayvanlar rukûdadır.

Sular ve yerdekiler secde halindedir.

O, Zât-ı Mukaddes (cc), toprağı yaratmış, Kuddûs isminin tecellisi ile ona, içine aldığı her şeyi sevgiyle kucaklayıp, öğütüp, temizleme emri vermiştir.

el-Kuddûs olanın emriyle 'çöp' gömersiniz toprağa, 'gül' biter onun bağrından! Settâr isminin tecellilerini de sergiler toprak, bakana dostlar! Örter, tüm çirkinlikleri…

Seyretmeyi bilene, ölümü sevdirir toprak! Ana kucağı gibi, bağrını açar insana ve haşre kadar ağırlar her gelen misafirini, "kabir" adlı bekleme salonlarında.

O Kuddûs olan Sâni-i Zü'l-celâl, suyu yaratmıştır ve her şeyin bileşimine bu mucizeyi yerleştirmiş, suyu adeta "hayat" kılmıştır. Ve ona da temizleme gücü vermiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.):
"Sizden birinizin kapısı önünden bir ırmak geçse, günde beş defa o ırmakta yıkansa bedeninde kir kalır mı? Kalmaz. İşte su nasıl kiri giderirse, namaz da günahları öyle giderir" (İbn Mâce, İkâme, 193; Ahmed b. Hanbel, I, 72; Müslim, Mesâcid, 283.)

Sen, Yüce Rabbim, kulunu, sular ile maddi kirlerden arıtan, namaz ile de manevi kirlerden temizleyensin!

Tövbe kapılarını ecele dek açık tutup, gözyaşlarıyla yıkanan ruhları Tevvâb isminle sarmalayansın!

Her türlü noksanlıktan uzak, pak ve temiz olansın!

Hata bizden, gaflet bizden, af ve mağfiret Senden Rabbim!

İnsan unutkandır, yanılır, yanlışlara düşer. Her konuda acz içindedir. Yeri gelir, bir minicik virüse yenilir, yataklara düşer... Uykusuz, susuz, aç kalamaz, yalnız hiç yaşayamaz!
Ama Sen, Yüce Rabbim!
Sen, Allah'sın, Senden başka ilâh yok!
Sen, dirisin, ölümsüzsün!
Seni uyku ve uyuklama tutmaz!
Göklerde ve yerde ne varsa her şeyin sahibisin!
İlmin her şeyi kuşatmıştır,
Sen en Yüce olansın, Alîm'sin, Mütekebbir'sin!
Seyyiâtımızı, hasenâta çevirerek,
Bize, Kuddûs isminle muamele et Allah'ım!
Temizle bizi Allah'ım! Âmin.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
El - Latif cc

EL-LATİF cc

He has endless grace and kindness, He knows all events until the very small details, He penetrates deeply everything, He knows all needs of his creations until the very small details and fulfils perfectly, he gives some benefits to His slaves with sensitive imperceptible ways.
el-Latîf, sonsuz lütuf ve kerem sahibi, bütün işleri en ince teferruatına kadar bilen, her şeyin derinliğine nüfuz eden, mahlûkatının ihtiyaçlarını en ufak detayına kadar bilen ve en mükemmel şekilde karşılayan, ince, sezilmez yollarla kullarına çeşitli faydalar ulaştıran demektir.
46EL-LATiFcc_zps841c2aba.jpg



En'âm sûresi (6), 102: "Gözler O'nu (ihata edip) kuşatamaz, O ise bütün gözleri (ihata edip) kuşatır. O, lûtuf sahibidir, her şeyden haberdardır."

Dostlar, görebildiğimiz, elle tutup, varlığını hissettiğimiz, bir makro dünya, bir de göremediğimiz, ancak mikroskop, elektron mikroskobu, röntgen, ultrason gibi aletlerle görünür hale getirebildiğimiz bir mikro dünya var! Bir de, can, akıl, ruh, sevgi, acı, ızdırap gibi nitelendirdiğimiz, fakat hiçbir şekilde görülemeyen bir his dünyamız da var değil mi? Son derece kompleks, ama kompleks olduğu kadar karmaşık, birbirine bağlı bir yığın alet ve edevatın çalıştığı bir fabrika sanki vücudumuz! O yüce sanatkâr "Latîf" ismiyle de her birimizi özel biçimlerde, özel ruh yapılarıyla donatarak da sanatının inceliklerini göstermiş bizlere!

Ve bütün kâinat, her şeyi derinliğine nüfuz ederek yaratmış ve yarattığı her yaratığının da ihtiyacını en ince teferruatıyla karşılamış, onu her türlü silâhla donatmış bir Yüce Kudrete şahadet etmektedir dostlar!

Kâinat, el-Latîf olan Allah'ın varlığını gösterir, görene, hissedene ve de arayana!

Lokmân sûresi (31), 16: "(Lokmân, öğütlerine devamla şöyle söylemişti) "Ey yavrucuğum, yaptığın (iş, iyilik ve kötülük) bir hardal tanesi kadar bile olsa ve bu bir kayanın içinde bile olsa veyahut göklerde ya da yerin derinliklerinde bile bulunsa, yine de Allah onu, karşına getirir. Doğrusu Allah, Latîf'tir (en ince işleri görüp bilmektedir) ve her şeyden haberdardır!"

Sadece, bu âyeti okumak ve onun gölgesinde yaşamak, insana huzur verir, ruh dünyasındaki bütün çalkantıları sona erdirir dostlar! Göklerden inen rahmetin toprak tarafından emilip, en ince noktalara nüfuz edişini gören, incecik kökler vasıtasıyla, o rahmetle yoğrulmuş topraktan gıda çeken ve onları tâ yapraklarına kadar uzatan ağaçları seyredebilen, güneş ısısının hücreler tarafından nasıl emildiğini bilen ve de kendi iç yapısındaki o latîf dokuma tezgahlarında her gün, kaç bin hücrenin yenilenip, yaşamını devam ettirdiğini bilen bir insan, hiç dünyalık üzüntülerle ömrünü boşa geçirir mi dostlar? O, Latîf ismi ile, her gün yüreğine latîf dokunuşlar yağdıran "Rabbini hisseden" insan, bu dünya hayatını boşa geçirir mi?

Ve de, kendisini gören, sinesindekileri bilen Rabbinin, yaptığı hiçbir şeyi boşa götürmeyeceğini bilen bir insan, aciz olanlardan bir şey bekler mi sizce?

"el-Latîf" olan Allah'a güvenen, "huzur insanı" olur dostlar!

Ve bu, iç âleminden dışarı yansır, Latîf isminin tecellisi ile…

Hacc sûresi (22), 63: "Görmedin mi Allah'ın gökten indirdiği su ile yeryüzü (nasıl) yem-yeşil oluyor? Gerçekten Allah çok lütufkârdır, her şeyden haberdardır."

el-Latîf'tir O!

Kulunun günahlarını, "tövbe" rüzgârları ile silip süpüren, "gözyaşı" yağmurlarıyla onun ruhuna nüfuz ederek, ruhunu yeşerten, binbir çiçeği, gönül bahçesinde açtırandır O!

Kulunun sıkıntılarını, acılarını, beklentilerini, sevinçlerini, mutluluklarını en iyi bilendir O!

Herkes, bir insanı, ancak dışarıdan görebildiği, iç haline ancak vâkıf olduğu kadar tanırken, O, kulunu yaratan Yüce Allah, onun her haline vâkıftır dostlar!

Mülk sûresi (67), 14: "O, yarattığını bilmez mi? O, Latîf'tir (en ince işleri görüp bilmektedir) ve her şeyden haberdardır."

Kuluna, Kur'ân-ı Kerîm'i gönderip, peygamberi vasıtasıyla öğütlerini ulaştırıp, kendisini tanıtarak lütufların en büyüğüne gark edendir. O!

Ahzâb sûresi (33), 34: "Oturun da evlerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmeti (Sünnet'i) anıp düşünün. Şüphe yok ki Allah Latîf'tir (lûtuf sahibidir) ve her şeyden haberdardır."

Bütün yorgunlukları ve imtihanları ile hayatı, "yaşanır ve mutlu olunabilir" kılan, "inanç"tır dostlar! İnancımızı en güzel şekilde yaşamak da, Kur'ân'a ve Sünnet'e dayanmakla olur! O'nu tanımakla da dünya, daha ölmeden "cennet" olur dostlarım!

Ey bana, benden yakın olan, gönlümdekini, kalbimdekini bilen ve sırların kendinden gizlenemediği Rabbim!

Yaratılmış her şey, Senin nurunla hayat bulmuş! Denizlerde inciler, Latîf ismine mazhar olmuş! Rahme düşen bir damla su, yakışıklı bir delikanlı olmuş! Kuru dallar, Seni anlatmak için kırmızı güllerle dolmuş! Kudret eli, kâinatı "sıbgatullah" ile boyamış; Seni arayan, görmek isteyen kullara sunmuş!

Seni övebilmekten âcizim Rabbim! Seni, yarattığın zerreler adedince hamd ile tesbih ederim! Bizi, Latîf ismine mazhar olup, lütuflarını takdir edebilen ve şükrünü edâ edebilenlerden eyle! Âmîn.
 
Son düzenleme:
Üst Alt