G.H > İsLami Fıkıh AnsikLopedisi..

ceylannur

Yeni Üyemiz
HAKKU'L-MECRÂ( SU GEÇİRME HAKKI)

Su geçirme hakkı
Sulanacak akarı, suyun geçtiği yerden uzak olan kimsenin, komşu akarlardan kendi akarına kadar suyu geçirme ve akıtma hakkı Tarım ürünlerini sulamak için başkasının arazisi üzerinden kanal açarak, boru veya künk döşeyerek sulama suyunun geçirilmesi irtifak haklarından birisidir
Hz Peygamber (sas) "insanlar üç şeyde ortaktırlar; su, ateş, ot" buyurmuştur (Zeylaî, Nasbu'r-Râye, IV, 294) Suyun sahibi veya suyun geçirileceği arazının sahibi suyun kullanılmasını engellerse, gerekirse silah kullanarak sudan yararlanılır Hz Ömer (ra)'in uygulaması böyledir (Ebû Yûsuf, Kitâbü'l-Harac, s 97; Mevsılî, İhtiyâr, III, 71),
Eğer suyu geçirecek şahsın kendi arazisi ile su arasında kalan arazide hakkı varsa ortaklık hakkına dayanarak suyu geçirebilir Şayet bir ortaklığı yok ise irtifak hakkı ile suyu araziden geçirir, arazi sahibi veya komşu arazi sahipleri bunu engelleyemez
Dahhâk b Halîfe, el-Ureyz mevkiinden bir kaynak suyu çıkartır Suyunu Muhammed b Mesleme'nin arazisinden geçirerek kendi arazisini sulamak ister: Muhammad b Mesleme izin vermeyince Hz Ömer (ra)'a başvururlar Hz Ömer Muhammed b Mesleme'ye kendisi için de yararlı olacak olan bu suyun kullanılmasına niçin izin vermediğini sorar Muhammed b Mesleme yemin ederek bu suyun geçmesine izin vermeyeceğini söyleyince; Ömer şöyle der: "Yemin ederim ki, karnının üzerinden geçmesi gerekse bile o suyu oradan geçiririm" (Mâlik b Enes, Muvatta', II, 218) Suyun geçtiği yol (mecrâ) birkaç kişi arasında ortak ise bunlardan birisi, diğerlerinin sulamasını engelleyecek şekilde suyu kapatamaz Ancak nöbetleşe su kullanılsa kendi nöbetinde suyun mecrâsını tamamen tarlasına çevirebilir Ortak mecrâ hakkında, ortaklardan birisinin arazisini sulaması için mecranın önünü kapatıp su biriktirmesi gerekiyor ise ihtiyacım görecek, diğerlerine zarar vermeyecek şekilde suyun önünü kapatabilir
Bütün irtifak haklarının kullanımında olduğu gibi burada da şart, suyun üzerinden geçtiği hâdım akara önemli zarar vermemektir (Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku" III, 128)
Mecrâların bakım ve temizliğini devlet veya hususî şahıslar üstelenecektir Bu cihetten mecrâlar üçe ayrılır:
a) Bakım ve temizlik masrafı devlete âit olan mecrâlar; Fırat, Dicle gibi büyük nehirler
b) Masrafı hususî şahıslara âit olup bakımı ihmal edildiğinde devletin zorlama hakkı olan mecrâlar Belirli beldedeki insanların istifade ettiği akarsu ve ırmak kolları Bunların ıslahı, temizlenmesi faydalanan kimselere âittir
c) Masrafı hususî şahıslara âit olup ihmal edilme durumunda cebir bahis mevzûu olmayan mecrâlar Nehr-i hass denilen hususi akarsular Bu sular on kişiye, kırk kişiye veya bir köye âit sular diye tarif edilir Ancak hangi suyun hususî akarsu sayılebileceği hâkimin kararına bağlıdır (Ali Haydar, Duraru'l-hukkâm fi Şerh-i Meceletti'l-Ahkâm, III, 499, 1224 maddenin şerhi)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HAKKU'L-MESÎL(BAŞKASINA AİT ARSA)

Başkasına âit arsa, bahçe veya araziden, kullanılmış veya ihtiyaç fazlâsı suyun geçeceği kanal veya kanalızasyon geçirme hakkı Bir kimsenin ev, bahçe veya arazisindeki ihtiyaç fazlası saçak, tuvalet ve benzeri yerlerin temiz veya pis sularını, ev veya fabrikasının sıvı artıklarını kendi mülkü dışına akıtma hakkı vardır Bu sıvıların en kolay geçebileceği komşu gayr-i menkul sahipleri buna katlanmak zorundadır Artık sulan geçirme, ya toprak zeminine açılacak kanalla, ya dâ toprak altına döşenecek boru, kanalızasyon gibi altyapı tesisleriyle olur Bu, bir gayr-i menkul lehine, diğer gayr-i menkul aleyhine bir irtifak hakkıdır
Su geçirme hakkı (hakku'l-mecrâ) ile bunun arasındaki fark şudur: Birincisi, içme, kullanma veya araziyi sulamaya elverişli suyu bir boru veya kanalla başkasının gayri menkulûnden geçirmeyi; mesîl hakkı ise kullanılmış suları ve pis sıvı artıkları, başkasının mülkünden geçirip dışarı akıtmayı ifade eder Kanalızasyon, bazan yararlanana âit özel mülk olur, bazan içinden geçtiği komşu arazi sahibine âit bulunur, bazan da umuma âit olabilir Kanalızasyon geçirme hakkı sâbit olunca, açık bir zarar söz konusu bulunmadıkça komşu gayr-i menkul sahibi bunu engelleyemez Bu hak, gayr-i menkulün tarım arazisi iken, ev veya fabrika arazisine dönüşmesi gibi yollarla niteliği değişse bile devam ederMesîl hakkı eskiden beri geliyorsa, umûmî veya husûsî maslahata zarar vermedikçe eski hâli üzere kalır Başkasına zarar veriyorsa bu zarar kaldırılır Zararın eskiden beri gelmesi sonucu etkilemez Çünkü zarar kadîm olmaz
Kanalızasyonun tamir masrafları, yararlananın mülkü olsun veya üçüncü bir şahsın mülkü bulunsun yararlanana âittir Ancak, umûma âit yerlerdeki kanalızasyonların onarım masrafları devlete âittir (ez-Zühaylî, 'el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletühu, IV, 65, V, 606, 607; Fahri Demir, İslâm Hukukunda Mülkiyet ve Servet Dağılım, 1981, s 46, 47)
Mecelle de mesîl hakkı şöyle düzenlenmiştir:: "Birinin arsasından, diğer kimsenin kanal veya su yolu normal olarak akarken, arsa sahibi bundan sonra akıtmam diye alıkoyamaz Bunlar onarıma muhtaç olduğunda mümkünse sahibi kanala girerek bunları onarır Fakat o arsaya girmedikçe onarımları mümkün olmadığı taktirde, sahibi arsasına girmeye izin vermezse, hâkim tarafından kendisine; ya arsana girmek üzere izin ver veya kendin onar, diye mecbur edilir" (madde, 1228) "Bir evde, normal olarak akan bir pis su borusu dolup yahut yarılıp da ev sahibine fâhiş zararı olsa pis su borusunun sahibi bu zararı ödemeye zorlanır" (madde, 1233, bkz madde, 1229-1232)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HAKKU'L-MÜRÛR(GEÇİŞ HAKKI)

Geçiş hakkı
Mürûr, merre fiilinin mastarı olup, geçmek, gitmek ve uğramak demektir Mürûr hakkı, bir kimsenin kendi ev, arsa, bahçe ve arazi gibi gayr-i menkulüne ulaşabilmek için, başkasına âit bir gayri menkuldeki yoldan geçiş hakkını ifade eder Bu yol, ya umûmî, ya da kendisine veya üçüncü şahsa âit özel bir yol olabilir Geçiş hakkı, irtifak haklarından olup, bir gayr-i menkul lehine başkasına âit bir gayr-i menkul üzerinde kurulmuş bir yararlanma hakkıdır (bk Hakku'l-İrtifâk)"
Geçiş hakkının esası İslâm hukukçularınca şöyle açıklanır: Bir kimse ölü (mevât) bir araziyi ihyâ etse, daha sonra başkaları bu arazının dört yanını ihyâ ettiği için, geçiş yolu kalmasa, en son ihyâ edilen arazının geçiş hakkı tanıması kesinleşir Çünkü ortada kalan arazının giriş-çıkış yolunu en son kapatan bu arazidir (İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, V, 303; Fahri Demir, İslâm Hukukunda Mülkiyet ve Servet Dağılımı, İstanbul 1981, s 46)
Geçiş hakkı, yolun umûmî veya husûsî oluşuna göre bazı özellikler arzeder
a) Umûmî yollar: Herkesin bu yollardan yararlanma hakkı vardır Bu, geçiş olabileceği gibi, yola karşı pencere veya çıkmaz aralık açma, balkon ve benzeri çıkıntılar yapma şeklinde de olabilir Ayrıca yolun kenarına otomobil, traktör vBulletin araçlar konulabilir Yararlanma iki durumda sınırlanabilir: Birincisi, başkalarına zarar vermek Çünkü hadiste, "zarar ve zarara karşılık zarar vermek yoktur" buyurulur İkincisi de yetkili makamların iznidir Yoldan geçenler veya yararlananlar, geçişi engellemek gibi başkalarına zarar verirlerse men olunurlar Yoldan yararlananın fiilinde bir zarar yoksa, Ebû Hanife'ye göre hâkimin izniyle intifa câiz olur Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre ise izin şart değildir Şâfiîlere göre de bu durumda yetkililerden izin şartı aranmaz Çünkü hadiste; "Mübah bir şeyi başkalarından önce kullanan kimse, onda daha fazla hak sahibidir" (Ebu Dâvûd, İmâre 36) buyurulur Şâfiî'ye göre, yol kenarlarına yoldan geçenlere zarar verecek şeyler yapılamaz Çünkü hak bütün müslümanlara âittir Mâlikîler umûmî yola tecavüz eden yapı, eklenti vBulletin şeylerin engellenmesi gerektiğini söylerler (İbnü'l-Hümâm, Tekmiletü Fethi'l-Kadîr, VIII, 330 vd; Zeylaî, Tebyînü'l-Hakâik, el-Emîriyye, VI, 142 vd; İbn Âbidîn, age, V, 3I9 vBulletin)
b) Husûsî yollar: Başkasının arsa, bahçe veya arazisinden geçirilen özel yoldan, yalnız, geçiş hakkı sahibi, onun aile fertleri veya ortakları yararlanabilir Bunlardan başkası, özel yola doğru, izinsiz olarak kapı veya pencere açamaz Umûmî yolda trafik çok sıkıştığı zaman, herkesin husûsî yollardan da yararlanma hakkı doğar Hak sahipleri, toplumun bu hakkına saygı göstererek, husûsî yolu kapatma veya kaldırma cihetine gidemezler Geçiş hakkı sahiplerinden hiçbirisi, diğer hak sahiplerinin izni olmadıkça, özel yol tarafına; oda, balkon, oluk vBulletin şeyler yapmak gibi, örfe uygun kullanım dışı irtifak hakkı kuramaz (İbnü'l-Hümâm, age, VIII, 330 vd; Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletuhu, V, 607, 608; Mecelle, madde, 1224-1227)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HALİFE NASIL SEÇİLİR?
İslam'da halifenin seçilişi üç yoldan birisiyle meydana gelir

1- Müslüman, mükellef, adil –yani büyük günahlardan sakınıp, küçük günahlarda ısrar etmeyen- ve kendisini şüphelerden koruyan ve şahsi menfaatını ön planda tutmayan, bilgili, şahsiyetli ve müslüman halkın ileri gelenlerinden birini müslümanların tayin etmesi Hazreti Ebubekir al-Sıddık'ın halife olarak seçilişi bu yolla olmuştur
2- Adil halifenin henüz vefat etmeden önce adil ve bu işe layık olan bir kimseyi tayin etmesi Hz Ebubekir al-Sıddık hz Ömer'i (ra) bu yolla tayin etmiştir Hz Ebubekir vefat etmeden evvel şöyle buyurdu: ben Ömer bin Hattab'ı size amir olarak tayin ettim İyilik eder ve adelete bağlı kalırsa zaten benim bilgim ve görüşüm de hakkında budur Zulüm eder ve durumu değiştirirse ben gaybı bilmem Ben istedim Herkes ne kazanırsa kendisine aittir Durum öyle olmakla beraber ehli hal ve akdin muvafakatıda şarttır Bunların muvafakatı olmazsa o hilafet hilafet değildir
3- Hilafetin şartlarına haiz bir kimsenin zor kullanmak suretiyle kendini seçtirmesi (Nihayetü'l-Muhtac)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HALİFENİN BELİRLENMESİ Hz Peygamber (sas) hayatta olduğu sürece peygamberlik görevinin yanısıra devlet başkanlığını da şahsında toplamıştı Bu nedenle Hz Peygamber hayatta iken, kurulan ilk Islâm devletinin başkanını belirlemek gibi bir problem ile karşılaşılmış değildi Diğer taraftan Hz Peygamber (sas) kendisinden sonraki halifeyi belirleyen herhangi bir söz de söylememişti Durumun böyle olması nedeniyle Hz Ebu Bekir (ra) halîfe seçilene kadar bazı farklı görüşlerin ortaya çıktığını görüyoruz Ancak bu durumlar geçici ve oldukça kısa bir süre için sözkonusu olmuş; bir müddet sonra unutulup gitmiştir Yani bu görüş ayrılıkları Hz Peygamber (sas)'in vefatından sonra Hz Ebu Bekir halife seçilinceye kadar devam etmiş ve onun seçilmesiyle tam anlamıyla son bulmuştur
Ancak daha sonraki dönemlerde Hz Ali (ra)'ın halifeliği zamanında başlayan ve gittikçe yayılan karışıklıklar sonucunda ondan önceki halifelerin halifelikleri tartışma konusu yapılmıştır Bu tartışmalar, Hz Peygamber'in, Hz Ali'yi vasiyet ettiği iddiasıyla başlatılmış; pek çok yanlış görüşlerin, düşünüşlerin, Islâm dünyasında yayılmasına neden olmuştur Geçmiş dönemlerin kapatılmış sahifeleri tekrar aralanmış, ileri-geri, doğru-yanlış pek çok fikirler ortaya atılmıştır
Aslında Hz Peygamber (sas)'in kendisinden sonraki halifenin kim olacağına dair açık hiç bir tavsiyede bulunmadığı hususu, başta Hz Ali (ra) olmak üzere pek çok sahabinin açıkça ifade ettiği bir husustur (Müslim, Vasiyye 18,19; Edâhi 43; Tirmizî, Fiten, 48; Nesâî, Vesaya, 2; Ibn Mace, Cenâiz 64; Vesaya 1; lbn Kuteybe, el-Imame ve's-Siyâse, I, 6)
Sahabiler söz birliği halinde böyle bir tavsiyenin olmadığını ifade etmişlerdir Çünkü öyle birşey olsaydı, onları bu tavsiyenin dışına çıkıp önceleri Ensar'ın, Sa'd b Ubâde'yi seçmek istemeleri ve sonradan da hep birlikte Hz Ebu Bekir (ra)'in halifeliğinde karar kılmaları mümkün olmazdı Böyle bir şeyi kabul edecek olursak onarın hep birlikte Hz Peygamber'in emirlerine aykırı hareket etmiş olduklarını da kabul etmemiz gerekecektir Bu ise imkansızdır
Imamın özelliklerinin en çok Hz Ali'de toplandığı iddiasını ileri sürenler ise, büyük bir ihtimalle Hz Peygamber'in Hz Ali hakkındaki övücü sözlerinden hareket ederler Oysa Hz Peygamber'in pek çok sahabe hakkında övücü sözler söylediği bilinen bir husustur Bu tür hadislerin hepsini de hilafet için bir gerekçe olarak kabul etmek mümkün değildir Bu tür hadislerin pek çoğu özel nedenlere bağlı bulunmaktadır Bunları imamet konusunu da içine alacak şekilde genişletmek doğru olmaz Hadislerin maksatlarına ters düşer (Müslimin Fedâilu's-Sahâbe 31'de zikrettiği ve Hz Peygamber'in Hz Ali'ye "Sen bana Harun'un Musa ya yakınlığı kadar yakınsın" hadisinin, onu halifeliğe aday göstermek anlamına gelemeyeceğine dair açıklamalar için bk Ibn Hazm, el-Fisal, IV, 94-95; Kurtubî, Tefsir, I, 267-268; Tecrid-i Sarıh Tercümesi, IX, 363)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HALVET VE MAHREMLİK Bir erkeğin, yabancı ve hür bir kadınla, bir evde başbaşa kalmaları, harama yakın mekruhtur (Bazı fıkıh kitaplarında ise "Haramdır" denilir Bak Ibn Nüceym, el-esbah ve'n-Nezâir (Hamevi şerhi ile birlikte) M Âmire; N/lll) Ancak bulundukları odaların araları kesikse ve herbirinin ayrı ayrı kilidi varsa; ya da kilidi yoksa da aralarında duvar ve perde gibi bir engel olup, erkek de güvenilir birisi ise veya kadının yanında bir mahremi, ya da cinsel ilişkide bulunamayacak, ancak saldırıyı önleyebilecek derecede yaşlı bir kadın varsa, veya erkek o derece (yaşlı kadın gibi) yaşlı ise veya yanında bulunduğu kadın borçlu olup, erkek onu takip için orada bulunuyorsa, halvet haram değildir(Alâuddin Abidin, el-Hadıyy·e'l-Alâiyye, (1984) s 243-44; Resülullah: ‚Biriniz, mahremi olmayaan bir kadınla başbaşa kalmasın" , "Bir erkekle bir kadın başbaşa kaldıklarında, üçüncüleri mutlaka şeytan dır" buyurmuştur (Buhârî, Nikah, 111-ll2; Müslim, Hac 424; Tirmizi, Radâ', 16)) Erkeğin, mahremi olan kadınla halvette bulunmasında ise, şehvetten emin olunması halinde mahzur yoktur Ancak süt kız kardeş, genç kayınvalide ve eşinin başka kocadan olan kızı gibiler bunlardan istisna edilmiştir (Alâuddîn - Abidin, age 244) Erkek, yabancı kadınlarla, birden çok olsalar da bir arada bulunamaz (Kadızâde Efendi, Netâicü'l-Efkâr, N/122) Bu yüzden erkeğin; içlerinde başka erkek ya da kendi hanımı ve annesi gibi bir mahremi bulunmayan kadınlara, ev gibi bir yerde imam olup namaz kıldırması, mekruh görülmüştür Ancak bunun camide olması halinde mekruhluk ortadan kalkar (Serahsî, age N/166) Serahsî'nin bu ifadesine dayanarak bazıları; bir erkekle bir kadının halveti, yabancı da olsa, bir başka erkeğin bulunmasıyla önlenmiş olur, ancak mahremi ve güvenilir bir yaşlı kadın dışındaki yabancı kadınlarla ortadan kalkmaz ve erkeğin birden çok yabancı kadınla başbaşa kalması da, harama yakın mekruh olur demişlerdir (Bak Ibn Abidin, age VI/368-69; Hamid Mirzâ Fergâni, el-Fethur-Rahmanî, Kahire 1396, N/212)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HAMELE-İ ARŞ (ARŞI TAŞIYAN MELEKLER)

Arşı taşıyan melekler Allahu Teâlâ'nın Arş'ı taşımakla vazifelendirdiği sekiz müvekkel melek Arşın mahiyetini bilmediğimiz gibi bu meleklerin arşı taşıma keyfiyetini de bilemiyoruz "Gök yarılmış ve o gün bitkin bir hale gelmiştir Melekler onun çevresindedir Ve o gün Rabbının Arş'ını, onların da üstünde sekiz tanesi yüklenir" (el-Hâkka, 69/16,17) Bu âyette anlatılan olay müteşâbihdir Nasıllığı hakkında izahlar, sahih rivâyetlerin ötesinde fazla bir kıymet taşımaz Bu melekler "Subhanallahi ve bihamdihi" diyerek Arş'ı tavaf ederler
Hz Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: "Size arşı taşıyan meleklerden bahsetmem konusunda bana izin verildi Onlardan her birisinin kulak memesi ile boynunun arasındaki mesafe yedi yüz yıldır" (Ebû Dâvûd Sünne,18): Abdullah b Amr "Arş'ı taşıyan melekler sekiz tanedir" der Sa'id b Cübeyr âyetteki "sekiz melek" ifadesini sekiz saf melek olarak tefsir etmiştir Bu meleklere Allahu Teâlaya yakın ve meleklerin efendileri olmalarından dolayı Kerûbiyyûn melekleri denilir İbn Abbâstan nakledilen bir rivâyete göre Kerûbiyyûn melekleri, sekiz bölümdür Onlardan her bir cinsinin insan, cin, şeytan ve melek gücü kadar gücü vardır (İbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm, VIII, 239)
"Arşı taşıyanlar ve çevresinde bulunanlar Rablarını hamd ile tesbih ederler, O'na inanırlar ve mü'minlerin bağışlanmasını isterler Rabbımız ilim ve rahmetle herşeyi kuşattın; tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla ve onları Cehennem azabından koru" (el-Mü'min, 40/7) Bu âyetin tefsirinde İbn Kesîr "Allahu Teâla, Arş'ı taşıyan dört mukarrebûn melek ile onların çevresindeki "Kerûbiyyûn melekleri'nin Allah'ı tesbihle Rablerine hamdettiklerini haber verir" der Bu âyete dayanılarak meleklerin sayısının dört olduğu iddia edilmiştir (İbn Kesîr, age VII, 120)
Hasan-ı Basrî, Hamele-i Arş meleklerinin sayısının sekiz mi sekiz bin mi olduğunun ancak Allah tarafından bilinebileceğini söyleyerek meseleyi Allah Teâla'nın ilmine havale eder Sa'lebî'nin rivâyet ettiği bir hadîste Hz Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur
"Hamele-i Arş şu anda dörttür, Kıyamet günü Allah onları bir dört melekle daha kuvvetlendirir, böylece sekiz olur" (Kurtubî, el-Cami'u fî-Ahkâmi'l-Kur'ân, XII, 266)
İbn Sina " Melâike" risalesinde Arş'taki meleklerin tesbih ve tahmid ile Rablerine kulluk ettiklerini ve mü'minler için istiğfar ve duada bulunduklarını kaydeder Erzurumlu İbrahim Hakkı (ö1780) "Allah dört büyük melek yaratmıştır, bunlar Arş'ı taşır, Hamele-i Arş denilen bu meleklere Kerûbiyyûn da denilmiştir Allah'ın yanında bütün meleklerden daha üstün ve faziletlidirler İsrafil de bu meleklerdendir, İsrafil diğer üçünden daha üstündür" der (bk Tecrîd-î Sarîh tercemesi, IX, 7)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HACC-I İFRÂD

Umreye niyet etmeksizin yapılan tek hac
Mikat'ta Mekke'nin dışından gelen kimsenin yalnız hac niyetiyle ihrama girip, kudûm tavafını yaptıktan sonra hac ile ilgili menasik (ameller) bitinceye kadar Mekke'de ihramlı olarak kalmasıdır Bu hacda umre bulunmayıp, tek bir hac yapılmış olduğundan, hacc ı müfrîd ve hacc-ı ifrat diye adlandırılır
Hace-ı ifrat yapmak isteyenler şöyle niyet ederler:
(Allahümme innî ürîdü'l-hacce feyessirhü lî ve tekabbelhü minnî)
"Allah'ım senin rızanı kazanmak için haccetmek istiyorum O'nu ifa etmeyi benim için kolaylaştır ve benden kabul eyle" diyerek yalnız hacca niyet eder Gerekli temizlik yapıldıktan sonra ihrama girer, sonra iki rekât namaz kılar Birinci rekâtla Fatihadan sonra Kâfirûn: İkinci rekâtta ise Fatihadan sonra İhlas suresinin okunması efdaldır İhrama girildikten sonra şöyle telbiye getirilir:
"Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk İnne'lhamde ve'n-ni'mete leke ve'l-mülk Lâ şerîke lek"
"Tekrar tekrar icabet sana yâ Rabbi, tekrar icâbet sana tekrar icabet sana senin ortağın yoktur Tekrar icabet sana Hiç şüphe yok ki hamd ve nimet sana mahsustur Mülk de senindir, senin ortağın yoktur" Erkekler bunu yüksek sesle söylerler ve bu arada Peygamber (sas)'e alçak sesle salâvat getirirler Kadınlar ise, telbiye, diğer dua ve zikirlerde seslerini yükseltmezler, hafif sesli olarak yaparlar Artık niyet ve telbiyenin yapılmasıyla ihrama girilmiş ve ihramın yasakları başlamış demektir Bundan böyle ihramdan çıkıncaya kadar ihramlıya yasaklanmış olan fiil ve davranışlardan sakınmak gerekir
İfrat veya Kırân haccı yapmak üzere Mekke'nin haricinden gelenler Kudûm tavafı yaparlar Bu Mekke'ye varış tavafı demektir Sadece umre veya temettû haccı yapanlar ile Mîkat sınırları içerisinde bulunanlar kudûm tavafında bulunmazlar Bu, uzaktan gelenler için sünnet olup Mekke'lilere sünnet değildir Hacc-ı ifrâd yapan kişinin kudûm tavafından sonra efdal olan hemen sa'y etmemesi, bunu ziyaret tavafından sonraya bırakmasıdır
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HACC-I KIRÂN

Hacc ile umrenin bir ihramla yerine getirilmesi
Kırân, sözlükte iki şeyi biraraya getirmektir Bir terim olarak; hacc ile umrenin ihramını birleştirmek, yani ikisi için birden ihrama girmek, demektir
Kırân haccı yapacak kimse, mîkatta veya daha önce umre ile hacca birlikte niyet edip, iki rekât namaz kılar; sonra "Allah'ım, ben umre ile hacc yapmak istiyorum; bunları bana kolay kıl, bunları benden kabul buyur" diye dua eder, telbiyede bulunur ve ihram yasaklarına uyar Mekke'ye girince, önce umresini yapar, Beytullah-ı tavaf eder, Safâ ile Merve arasında sa'y eder Sonra ifrat haccı yapan kimse gibi farz haccın menâsikine başlar Kudûm tavafı, Arafat'ta vakfe, ziyaret tavafı, sa'y ve veda tavafı gibi ibâdetlerle hacc ve umre tamamlanır Kur'an-ı Kerîm'de, "Hacc ve umreyi Allah için tamamlayınız" buyurulur (el-Bakara, 2/ 196) Ayette, kırân haccı yapanla başkaları arasında bir ayırım yapılmaksızın, başlanan hacc ibadetinin tamamlanması istenmiştir Sabiy b Ma'bed iki tavaf ve iki sa'y ile hacc yapmış, Hz Ömer kendisine, "Resulullah (sas)'in sünnetine giden doğru yolu buldun" demiş (Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III,109); Hz Ali de kırân haccı yapan bir kimseye, "Hacc ve umre için yüksek sesle telbiyede bulunduğun zaman, ikisi için iki tavaf ve iki sa'y yap" diye açıklamada bulunmuştur (Zeylâî, age, III, 111)
Hanefiler dışındaki mezhep imamlarına göre ise, kırân haccı yapan kimseye her iki hacc için tek tavaf ve tek sa'y yeterlidir "Kim hacc ve umre için ihrama girerse, ona bu ikisinden birlikte ihramdan çıkıncaya kadar tek tavaf ve tek sa'y yeterli olur" (Zeylâî, age, III,108) Fakat kırân haccı yapan kimse, ifrat haccı yapan gibi ifada tavafından önce kudûm tavâfı yapar; kudûm tavafından sonra sa'y yapmamışsa, ifada (ziyaret) tavafından sonra sa'y yapar
Kırân haccı yapan, temettü haccında olduğu gibi bir şükür olarak cemreleri veya yalnız akabe cemresini taşladıktan sonra, saçlarını tıraştan veya kestirmeden önce bir kurban keser Bunun hükmü vaciptir Bu kurbanı bulup kesemeyecekse, Arefe gününde bitmek üzere üç gün oruç tutar; yedi gün de bayram günleri çıktıktan sonra dilediği vakitte tutar ki, toplam on gündür Bunlar ayrı vakitlerde de tutulabilir Kur'an'da şöyle buyurulur: "Hacc zamanına kadar umre yapana gücünün yettiği bir kurban gerekir Kurban bulamayan kimseye hacc sırasında üç gün, döndüğünüzden sonra da yedi gün oruç tutması gerekir" (el-Bakara, 2/196) Eğer kurban bayramı günlerinden önce üç gün oruç tutmazsa, iki kurban kesmesi kesinleşir Birisi şükür kurbanı, diğeri vaktinden önce ihramdan çıktığı için ceza kurbanı (İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 469, 476-478; İbn Rüşd, Bidâyeti,i'l-Müctehid, I, 357; el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', II, 159; İbn-i Âbidin, Reddü'l-Muhtâr, Terc A Davudoğlu, İstanbul 1983, V, 33-46)

__________________
a
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
HACC-I TEMETTÜ

Hac mevsiminde hac ile umrenin iki ihramla ayrı ayrı yerine getirilmesi Temettü; ihtiyacını giderecek şekilde bir şeyden faydalanma; Umreyi veya umrenin ekseri şartlarını hac aylarında eda etmektir Kişi şartların bir kısmını hac aylarında yapar ve o senede haccını eda ederse hacc-ı temettü yapmış olur Yani hac aylarında (ve aynı yıl içerisinde) iki ihramla umre ve haccı eda etmeye hacc-ı temettü denilir
Temettü haccı yapan kimseye mütemetti denir Kelime anlamından da anlaşılacağı üzere temettü yapan kimse hem umre yaparak onun sevabından faydalanmış olur, hem de umre yaptıktan sonra ihramdan çıkarak ihramın yasaklarından kurtulur Böylece bazı kolaylıklardan faydalanmış olur Temettü haccı hacc-ı ifraddan efdaldır (Fetâvây-i Hindiyye, Beyrut 1400, I, 238, Meydânî, el-Lübab, 1400, I, 199)
Hacc-ı Temettu yapmak isteyen kimse Mikat'ta ihrama girerken "Ya Rabbi, ben umre yapmak istiyorum, onu bana kolay kıl ve benden onu kabul et" diye niyet eder "Lebbeyk" duasını okur, iki rekât namaz kılar Mekke'ye girince umre için Kâbe'yi usûlüne göre tavaf eder Tavaftan sonra iki rekât namaz kılar Sonra Safâ ile Merve arasında sa'y yapar Saçlarını kestirdikten sonra ihramdan çıkar, günlük elbisesini giyer Arafat'ta vakfe yapmak üzere Mekke'den ayrılıncaya kadar günlük elbisesiyle ibadetlerini yapar
Zilhicce'nin sekızınci günü Mekke'de tekrar ihrama girer "Ya Rabbi, ben hac yapmak istiyorum Onu bana kolaylaştır ve onu benden kabul et" diye niyet eder Yalnız hacca niyet etmiş olan kimse gibi hac menâsikini (hacla ilgili yapılması gereken işleri) yapar (bk Hacc-ı İfrat) Hac ile Umreyi birlikte eda etmeye muvaffak olduğundan dolayı, şükür olmak üzere bir kurban keser Bu kurbanı kesmek vacibtir, Akabe cemresi (halk dilinde şeytan) taşlandıktan sonra ve tıraştan önce Kurban bayramı günlerinden birisinde kesilir Kurban kesmeye gücü yetmeyen kimse üç gün, Arefe gününde bitmek üzere, hac esnasında, yedi gün de bayram günleri çıktıktan sonra veya memleketine döndükten sonra oruç tutar Bu da vacibtir
Temettü Hacc-ı ile ilgili hükümler Kur'an-ı Kerîm'de Bakara suresinin 196 ayetinde bildirilmiştir:
"Allah için haccı ve umreyi tamamlayın Eğer (düşman veya hastalık gibi bir engelle) çevrilmiş olursanız kolayınıza gelen kurbanı (gönderin) Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin İçinizden hasta olan, ya da başından bir rahatsızlığı bulunan (bundan ötürü tıraş olmak zorunda kalan) kimse, oruçtan, sadakadan veya kurbandan (biriyle) fidye (verir) güvene kavuştuğunuz zaman, hac (zamanın)a kadar umre ile faydalanmak isteyen kimse kolayına gelen kurbanı keser Kurbanı bulamayan kimse üç gün Hacda, yedi gün de döndüğünüz zaman olmak üzere tam on üç gün oruç tutar Bu, ailesi Mescid-i Haram (civarın)da oturmayanlar içindir Allah'tan korkun ve Allah'ın cezasının çetin olduğunu bilin" (el-Bakara 196)
Bu ayetten anlaşıldığına göre: Temettü Hacc'ını, ailesi Mescid-i Haram'da (Mekke ve Mikat dahilinde) bulunmayanlar yani âfâkîler yapabilir Temettü haccını yapan kimseye kurban kesmek vacibtir Kurban kesmeye gücü yetmeyen kimse üç günü hacda, yedi günü de hac dönüşü olmak üzere on gün oruç tutar
Temettü Haccı tatbikatı hakkında peygamberimiz ve ashabından rivayetler vardır:
İbn Abbâs'a Temettu Haccı hakkında sorulduğunda O şöyle cevap vermiştir: "Muhâcirler, Ensâr, Peygamber (sas)'in hanımları Veda Haccı'nda hacca niyet ettiler Biz de niyet ettik Mekke'ye gelince Resulullah (sas) şöyle buyurdu: "Niyetinizi hacla beraber umre için yapınız Ancak kurban (hedy) götürmüş veya belirlemiş olan kimse (böyle yapmasın) " İbn Abbâs diyor ki: "Kâbe'yi tavaf ettik, Safâ ile Merve arasında sa'y ettik (Traş olduktan sonra elbiselerimizi giyerek ihramdan çıktık, kadınlarımızla beraber bulunduk Peygamber (sas) buyurdu ki: "Yanında kurban götüren kimseye, o kurbanı yerine ulaştırıncaya (Mina'da kesinceye) kadar (ihramın yasaklarından) birşey helâl olmaz " Sonra bize Terviye günü (Zilhicce'nin sekızınci günü) akşamı hacca niyet etmemizi emretti Hac menâsikini bitirince geldik Kâbe'yi tavaf ettik Safâ ile Merve'yi sa'y ettik ve bize kurban vâcib oldu" (Mansur Ali Nasıf, et-Tâc II, 123)
Câhiliye devrinde Araplar hac mevsiminde umre yapmayı en kötü bir amel olarak görürlerdi Hz Peygamber (sas) hem onların bu tatbikatına muhalefet etmek hem de Mekke dışından hacca gelenlere kolaylık ve ruhsat olmak üzere temettü haccı tatbikatını bize böylece öğretmiştir
 
Üst Alt