Günün Hadisi

MURATS44

Özel Üye
resimli-hadisler-7.jpg
 

Okyay

ÖZEL ÜYE
İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız. (Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu'l-Kıyâme, 56)
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Ya Eba Abdillah hanımlarla niye oturdun?
عَنْ خَوَّاتِ بْنِ جُبَيْرٍ قَالَ : نَزَلْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - مَرَّ الظَّهْرَانِ قَالَ : فَخَرَجْتُ مِنْ خِبَائِي ، فَإِذَا نِسْوَةٌ يَتَحَدَّثْنَ ، فَأَعْجَبَنِي ، فَرَجَعْتُ فَاسْتَخْرَجْتُ عَيْبَتِي ، فَاسْتَخْرَجْتُ مِنْهَا حُلَّةً فَلَبِسْتُهَا
، وَجِئْتُ فَجَلَسْتُ مَعَهُنَّ ، فَخَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - فَقَالَ : " أَبَا عَبْدِ اللَّهِ " . فَلَمَّا رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - هِبْتُهُ وَاخْتَلَطْتُ ، قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، جَمَلٌ لِي شَرَدَ وَأَنَا
أَبْتَغِي لَهُ قَيْدًا ، فَمَضَى وَاتَّبَعْتُهُ ، فَأَلْقَى إِلَيَّ رِدَاءَهُ وَدَخَلَ الْأَرَاكَ ، كَأَنِّي أَنْظُرُ إِلَى بَيَاضِ مَتْنِهِ فِي خُضْرَةِ الْأَرَاكِ ، فَقَضَى حَاجَتَهُ وَتَوَضَّأَ ، وَأَقْبَلَ وَالْمَاءُ يَسِيلُ مِنْ لِحْيَتِهِ عَلَى صَدْرِهِ ، فَقَالَ : " أَبَا عَبْدِ اللَّهِ ،
مَا فَعَلَ شِرَادُ جَمَلِكَ ؟ " . ثُمَّ ارْتَحَلْنَا ، فَجَعَلَ لَا يَلْحَقُنِي فِي الْمَسِيرِ إِلَّا قَالَ : " السَّلَامُ عَلَيْكَ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ ، مَا فَعَلَ شِرَادُ ذَلِكَ الْجَمَلِ ؟ " . فَلَمَّا رَأَيْتُ ذَلِكَ تَعَجَّلْتُ إِلَى الْمَدِينَةِ ، وَاجْتَنَبْتُ الْمَسْجِدَ وَمُجَالَسَةَ
النَّبِيِّ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - فَلَمَّا طَالَ ذَلِكَ تَحَيَّنْتُ سَاعَةَ خَلْوَةِ الْمَسْجِدِ ، فَخَرَجْتُ إِلَى الْمَسْجِدِ ، وَقُمْتُ أَصَلِّي ، وَخَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - مِنْ بَعْضِ حُجَرِهِ ، فَجَاءَ فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ
خَفِيفَتَيْنِ ، وَطَوَّلْتُ رَجَاءَ أَنْ يَذْهَبَ وَيَدَعَنِي ، فَقَالَ : " طَوِّلْ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ مَا شِئْتَ أَنْ تُطَوِّلَ فَلَسْتُ قَائِمًا حَتَّى تَنْصَرِفَ " . فَقُلْتُ فِي نَفْسِي : وَاللَّهِ لَأَعْتَذِرَنَّ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - وَلَأُبَرِّئَنَّ
صَدْرَ رَسُولِ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - فَلَمَّا انْصَرَفْتُ قَالَ : " السَّلَامُ عَلَيْكَ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ مَا فَعَلَ شِرَادُ جَمَلِكَ ؟ " . فَقُلْتُ : وَالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ مَا شَرَدَ ذَلِكَ الْجَمَلُ مُنْذُ أَسْلَمْتُ ، فَقَالَ : " رَحِمَكَ اللَّهُ " -
ثَلَاثًا - ثُمَّ لَمْ يَعُدْ لِشَيْءٍ مِمَّا كَانَ .
رَوَاهُ الطَّبَرَانِيُّ مِنْ طَرِيقَيْنِ ، وَرِجَالُ أَحَدِهِمَا رِجَالُ الصَّحِيحِ ، غَيْرَ الْجَرَّاحِ بْنِ مَخْلَدٍ وَهُوَ ثِقَةٌ

Havvat b. Cübeyr anlatır:

Peygamberimizle beraber Merri Zahrân denen yerde konakladık. Çadırımdan çıkınca baktım kadınlar oturmuş konuşuyorlar.

Çok hoşuma gittiler. Hemen geri dönüp elbisemi değiştirip geldim ve kadınların yanına oturdum.

Rasulullah da çadırından çıkıp geldi ve bana "Ya Eba Abdillah hanımlarla niye oturdun?" dedi.

Ben korkup "Ya Rasulullah devem ürküp kaçtı da onu bağlayacak bir ayak bağı arıyorum." diye yalan söyledim.

Abdest bozmaya gidip geldi. Dönüşünde bana "Devenin ürkmesi nasıl oldu?" buyurdu sonra yol boyunca beni her görüşünde bana bu sözleri tekrarladı.

Dönüşte mescitte namaz kılıyordu. Peygamberimiz geldi iki hafif rekat kıldı. Ben de o gitsin diye namazı uzatıyordum.

Bana: "Ya Eba Abdullah uzatabildiğin kadar uzat ben ayakta değilim(seni bekleyeceğim)" dedi. Ben de özür dileyeyim diye yanına vardım.

Bana "Devenin ürkmesi nasıl oldu?" buyurdu.

Bende : Ya Resulallah! Müslüman olduğumdan beri devem hiç kaçmadı dedim.

Efendimiz de 3 defa "ALLAH sana merhamet etsin." buyurup bundan sonra bana bu konuda hiçbir şey söylemedi.

Taberani, Kebir 4/203, 204 h. No 4146 yg8 İbni Sa'd 7/477


رَوَاهُ الطَّبَرَانِيُّ مِنْ طَرِيقَيْنِ ، وَرِجَالُ أَحَدِهِمَا رِجَالُ الصَّحِيحِ ، غَيْرَ الْجَرَّاحِ بْنِ مَخْلَدٍ وَهُوَ ثِقَةٌ

Taberânî nakletmiştir.2 yoldan nakletmiştir.Sika(güvenilir) olan Cerrah b. Mahled dışında bir yoldan gelen rivayetin ravileri sahihtir(güvenilirdir)
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Mü'minlerin emîri Ebü Hafs Ömer ibni Hattab radıyallahu anh, Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken dinledim, dedi:

"Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah'a ve Resülü'ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah'a ve Resülü'ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir."[1]

Açıklamalar :

"Yapılan işler niyetlere göre değerlenir" hadisi, insanın kazanacağı sevap ve günahlar ile yakından ilgili ve son derece önemlidir. Ahmed İbni Hanbel, Ebü Davud, Tirmizî, Darekutnî gibi büyük alimler, bu hadisle, İslamiyet'in üçte birini anlamanın mümkün olduğunu söylemişlerdir. İmam Şafiî, bu hadisin yetmiş ayrı konuyla ilgisi bulunduğunu, bu sebeple de onu din ilminin yarısı saymak gerektiğini belirtmiştir. İmam Buharî ise, kitap yazanlara bir nasihatte bulunarak, eserlerine bu hadisle başlamalarını tavsiye etmiştir.

Şimdi niyetin ne olduğunu görelim:

Niyet, bir işi Allah rızası için yapmayı kalbden geçirmektir. İş ya kalble, ya dille veya diğer organlarla yapılır. Kalbimizle yaptığımız işler, niyet ve düşüncelerimizdir. Dilimizle yaptıklarımız konuşmalarımızdır.

Organlarımızla yaptığımız işler de fiil ve davranışlarımızdır. Sözler ve davranışlar çoğu zaman niyete bağlı olduğu için, iyi niyet bazan başlı başına bir ibadet olur.

Ameller yani yapılan işler niyete göre değer kazanır sözü, çoğu zaman organlarımızla yaptığımız işleri kapsar. Yoldaki bir taşı, insanlara zarar vermesin düşüncesiyle ve sevap kazanmak ümidiyle kaldırıp atmak bir ibadet sayılır. Birinin malım meşru olmayan yollardan elde etmeye karar vermişken, Allah korkusuyla bu düşünceden vazgeçmek de aynı şekilde sevap kazanmaya vesile olur.

Kalbden geçen düşünceler, iyi niyete dayandığı zaman Allah katında değer kazanır. Bu esnada kalbin uyanık ve şuurlu olması gerekir.

Dil bir şeye niyet ederken kalb bu düşünceye katılmazsa, niyet makbul olmaz. Çünkü Allah Teala bizim şeklimize, kalıbımıza değil, kalblerimize bakar, niyetlerimize değer verir.

Abdullah İbni Ömer'in alim ve zahid oğlu Medine'nin yedi fakihinden biri olan Salim, halife Ömer İbni Abdülaziz'e yazdığı mektupta şöyle demişti:

"Şunu iyi bil ki, Allah Teala'nın kuluna yardımı, kulun niyeti kadardır. Kimin niyeti tam olursa, Allah'ın ona yardımı da tam olur. Niyeti ne kadar azalırsa, Allah'ın yardımı da o kadar azalır."

Herkesin yaptığı işin karşılığını niyetine göre alması şu gerçeği vurguluyor: Yapılan bir ibadet ve herkesin takdirini kazanan bir hizmet görünüş bakımından kusursuz olabilir; ancak o ibadet ve güzel hizmetin samimi bir niyetle ve sadece Allah'ın rızasını kazanmak maksadıyla yapılması şarttır. İnsanların takdir ve teveccühünü kazanmak veya hem Allah rızasını hem de insanların takdirini kazanmak düşüncesiyle yapılan ibadet ve hizmetlerin Allah katında hiçbir kıymeti yoktur. Yapılan işleri Allah katında değerli kılan bizim ihlas ve samimiyetimiz, yani o işleri sadece Allah rızası için yapmış olmamızdır. Mesela insanlar beni görsün ve takdir etsin diye namaz kılmak, zekat vermek şirk derecesinde büyük bir günahtır. Fakat gösterişi aklından geçirmeyen bir mü'minin, başkalarını o ibadeti yapmaya teşvik etmek niyetiyle herkesin göreceği bir yerde namaz kılıp zekat vermesi faziletli bir davranıştır. Böyle bir mü'min hem görevini yapmış hem de iyi niyetinden dolayı ayrıca sevap kazanmış olur.

İyi niyete dayanmayan, sadece gösteriş için yapılan ibadetlerin ve güzel davranışların Allah katında hiçbir değeri bulunmadığını Peygamber Efendimiz ibretli bir misalle ortaya koymuştur. Bu hadis-i şerife göre kıyamet gününde ilk defa bir şehid hakkında hüküm verilecek. Allah Teala ona ne yaptığını sorduğunda:

- Senin uğrunda çarpıştım, sehid edildim, diyecek. Fakat Cenab-ı Hak ona:
- Yalan söyledin. Sana cesur adam desinler diye çarpıştın, buyuracak ve o adam yüz üstü sürüklenerek cehenneme atılacak.
Daha sonra ilim öğrenip öğreten ve Kur'an okuyan bir kimse getirilecek. Ona da ne yaptığı sorulacak.
- İlmi öğrendim ve öğrettim. Senin rızanı kazanmak için Kur'an okudum, diyecek. Allah Teala ona:
- Yalan söyledin. İlmi, sana alim desinler diye öğrendin. Kur'anı ise, güzel okuyor desinler diye okudun. Nitekim öyle de denildi, buyuracak. O adam da yüz üstü sürüklenerek cehenneme atılacak.
Hadis-i şerifin devamında zengin bir kimsenin huzura getirileceği, onun da malını Allah rızası için harcadığını söyleyeceği, ona, "cömert adam" desinler diye malını sarfettiği söyleneceği ve diğerleri gibi onun da cehenneme atılacağı belirtilmektedir.[2]

Bu niyet hadisinden şöyle bir sonuç da çıkmaktadır:

Aslında ibadet olmayan bazı işler, iyi niyetle yapıldığı takdirde ibadete dönüşebilir. Mesela yemek yiyen kimse, bu gıdalardan elde edeceği kuvvetle ibadet edeceğini düşünürse, yemek yerken bile sevap kazanmış olur. Normal ticaretini yapan kimse, işini en iyi şekilde yaparak insanlara hizmet etmeyi, onları aldatmamayı düşünürse, hem para hem de sevap kazanabilir.
Hadis-i şerifimizde "Kimin niyeti Allah'a ve Resülü'ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah'a ve Resülü'ne hicret sevabıdır" buyuruluyor. Hicret, bir şeyi terketmek demektir. Allah Teala'nın yasak ettiği şeyleri terkedip yapmamak da genel manada hicret sayılmaktadır. Bu sebeple Peygamber Efendimiz:

"Muhacir, Allah'ın yasakladığı şeyleri bırakan kimsedir" buyurur.[3]

Hadiste sözü edilen hicretten maksat, kafirlerin elinde bulunan vatanı bırakıp İslam yurduna göçmek demektir. Hz. Peygamber ile ashabı, Mekke'den Medine'ye bu maksatla göçmüşlerdir. Resül-i Ekrem sallallahu aleyhi ue sellem'in söylemek istediği şudur:

Bir adam hicret ederken dünyevî bir çıkar düşünmemiş, sadece Allah'ın rızasını kazanmayı ve Resülullah'ı hoşnut etmeyi hedef almışsa, hicreti makbul olmuştur; Allah ve Resulü'ne hicret etme sevabını elde etmiştir. Kim de hicret ediyor görünse bile, aslında bir dünyalık elde etme veya bir kadınla evlenme arzusuyla yola çıkmışsa, onun hicreti makbul sayılmaz ve hiçbir sevap kazanamaz. Bu gerçeği Allah Teala şöyle belirtmiştir:

"Kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını çoğaltırız. Dünya kazancını isteyene de dünyalık veririz; ama onun ahirette bir nasibi olmaz". [4]

Bu hadis-i şerifin söylenmesine şöyle bir olayın sebep olduğu anlatılır:

Sahabîlerden biri, Ummü Kays adlı bir hanımla evlenmek ister. Fakat o günlerde Ümmü Kays Medine'ye hicret etmeyi düşünmektedir. Kendisiyle evlenmek isteyen sahabîye, niyeti ciddi ise Medine'ye hicret etmeyi ve orada evlenmeyi teklif eder. Mekke'deki kurulu düzenini terketmeyi henüz düşünmeyen o sahabî Ümmü Kays'la evlenmek arzusuyla Medine'ye hicret etmek zorunda kalır. Bu durumu bilen sahabîler, Ümmü Kays'ın muhaciri anlamında "Muhaciri Ümmü Kays" diye takıldıkları o zatın, hicret sevabı kazanıp kazanmadığını tartışmaya başlarlar. İşte o zaman Peygamber Efendimiz, bu hadis-i şerifle meseleye açıklık getirerek herkesin niyetine göre sevap kazanacağını belirtir.

Hadisten Öğrendiklerimiz:

1.
Yapılan işlerden sevap kazanabilmek için o işlere iyi niyetle başlamak gerekir.
2. Niyetin kalben yapılması önemli olduğu için, bunu ayrıca dille söylemek şart değildir.
3. Allah rızası gözetilmeden yapılan işlerden sevap kazanılamaz.
4. İnsan göründüğü gibi olmalı, dünyevî bir çıkar için dini kullanmamalıdır.
5. İhlas, niyet sağlamlığı demektir.

[1] Buharî, Bed'ü'1-vahy l, İman 41, Nikah 5, Menakıbu'l-ensar 45, İtk 6, Eyman 23, Hiyel l; Müslim, İmaret 155. Ayrıca bk. Ebü Davud, Talak 11; Tirmizî, Fezailü'l-cihad 16; Nesaî, Taharet 60; Talak 24, Eyman 19; İbni Mace, Zühd 26
[2] Müslim, İmare 152
[3] bk. 1569 nolu hadis
[4] Şura süresi (42), 20
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Şu iki kişiye gıpta etmek caizdir:
Biri, Allah'ın kendisine verdiği hikmetle hükmeden ve bunu başkasına da öğreten hikmet sahibi.
Diğeri de Allah'ın kendisine verdiği malı hak yolda sarfeden zengindir.
(Müslim, 816)
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

MURATS44

Özel Üye
Ama günümüzde tam tersi. Tam da üzerinde düşünülecek konu . Çok önemli ama anlayan var mı acaba? Hakkıyla anlayıp yerine getiren var mı acaba? Varsa da çok çok azdır.
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Adiy b. Hatem de der ki:
"Boynumda haç asılı olduğu halde Rasulullah (s.a.v.)'e gittim. Rasulullah (s.a.v.):
"Ey Adiy! Şu putu boynundan çıkar at." buyurdu. Tevbe Suresini okuyordu:
"Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rabler edindiler..." ayetine gelince:
"Ey Allah'ın Rasulü! Biz onlara ibadet etmedik" dedim. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Hayır, dediğin gibi değil. Allah'ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram kıldıklarında siz de bunlara itaat etmiyor muydunuz?"
"Elbette" dedim.
"İşte bu, onlara ibadet etmektir." dedi.

Kaynak: Tirmizi Tefsir: 3094, İbni Cerir et-Taberi: 14/210, . Suyuti ed-Dürrü'l-Mensur: 3/230.

Ebu Bahteri de şöyle diyor:

"Onlar halka, Allah'ı (c.c.) bırakıp da kendilerine ibadet etmelerini emretselerdi, halk onlara itaat etmezdi. Ancak onlar, Allah'ın (c.c.) helal kıldıklarını haram ve haram kıldıklarını helal kıldılar, halk da onlara itaat etti. İşte bu da onları rab edinmektir."
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Peygamberimiz (s.a.v) Hz.Ali ye şöyle dedi:
Ya Ali Beş Şeyi Yapmadan Yatma !
1- Kuranın hepsini okumadan yatma,
2- Dört bin dirhem sadaka vermeden yatma,
3- Kabe yi ziyaret etmeden yatma,
4- Cennette yerini hazırlamadan yatma,
5- Küs olduğun biriyle barışmadan yatma,
Hz. Ali (R.A) bu nasıl olur ya RASULALLAH dedi..?
Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurdu;
Bilmiyor musun ki ;
1- (3 kere) İhlas Suresi Kuranın hepsine eşittir.
2- (4 kere) Fatiha Suresi 4.000 dirheme eşittir.
3- (10 kere) Lailahe İllallahu Vahdehu La Şerikeleh * Lehül Mülkü Ve Lehül Hamdü Yuhyi Ve Yümiyt * Ve Hüve Ala Külli Şey’in Kadiyr * demende KABE'yi ziyarete eşittir.
4- (10 kere) La Havle Vela Kuvvete İlla Billahil Aliyyil Aziym * demen cennette yerini hazırlamana vesiledir.
5- (10 kere) Estağfirullah El Aziym Ellezi Lailahe İlla Hu El Hayyul Kayyum Ve Etübü İleyh demen dargın ve husumetli olduğun insanlarla barışmış derecesinde ecre vesiledir... (Tirmizİ)
 
Üst Alt