Hz.Mevlana (Divan-ı kebir)

nefsimutmainne

Aktif Üyemiz
120. Kader terzisi!

Mefa'îliin, Fe'ilatiin, Mefa'îlün, Fa'iliin
(c.1, 216)

• Yann olsun da, ben uzun kaftanımı giyerek ve yanıma da binlerce arşın "sevda" alarak aşıklar terzisinin dükkanına gideyim.

• O öyle bir usta terzidir ki, yaptığı elbise ile seni senden ayırır, başka bir kışı ıpar. Oraya Yezid olarak girersin, Zeyd olarak çıkarsın.

• Sen birisine tam manasıyla gönül verdin de ona bağlandın mı, o görünmez makasıyla "înin oradan!" emriyle o dostluğu keser, seni ondan ayırır.

"Bakara SOresi. 2/38."

• Deli gönlün halden hale girişi gibi, onun değişmesine yani bir araya getirişine, sökülüşüne, dağılışına, perişan edilişine şaştım kaldım. 0 dilediğını saglamlaştırr, dilediğini söker atar.

• Gönül toprakla dolu tahta bir kap, bir teneke. 0 da gönlün mühendisı. 0 toprağa ne şekiller verir! Neler çizer! Ne rakamlar döker! Ne hakîkatler yazar.ne adlar kaydeder!

• Seni sayı gibi alır, bir başkasına çarpar. Bu çarpıştan ne sonuçlar meydana gelir!

• Çarpmayı gördün ya, şimdi de pay edişi seyret! Denize bak nasıl dalgalar bağışlamada!
 

nefsimutmainne

Aktif Üyemiz
121. Ben onun güverciniyim, beni kovsa bile evinin damının çevresinde uçarım.

Mefa'îliin, Fe'ilatün, Mefa'îliin, Fe'ilün
(c.I, 226)

• Sevgili beni bırakıp gitti. Ondan armağan olarak bana "ah"lar ve sapsarı olmuş bir yüz, yaşlarla dolu iki göz kaldı.

• Cenab-ı Hakk da beni can aleminden sürüp çıkardı, dünyaya sürgün etti. Ama ona; "Neden beni o alemden bu aleme sürdün?" diyebilir miyim? Haddime mi düşmüş.

• Ezelde Cenab-ı Hakk: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorduğu zaman biz, "Evet!" demedik mi? îlahî aşka düşerek bu Evet!" dememize aşk şahit olduğu içindir ki aşkta yüz binlerce bela vardır.

• Başa gelen bela inci gibidir. înci elde etmek seni sevindirir, kuvvetlendirir. daha da tez canlı eder. Hele onun denizden gelen, o denizin bulunmaz incisi, essız incisi olursa, ne hale gelirsin, onu sen düşün!

• Ben onun güverciniyim. Beni kovsa bile evinin damının çevresinden başka nereye uçabilirim?

• O 'nun gölgesine sığındım da dünyaları aydınlatan güneş oldum. Devlet kuşunun gölgesi kimin başına düşerse, o padişah olur.

• Yeter artık, sözü bırak da duaya başla! Hz. îsa bile dördüncü kat göğe dua ile uçtu.

 

nefsimutmainne

Aktif Üyemiz
122. Yamalı hırka giymekle insan derviş olmaz!

Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstefiliin
(c. I, 15)

•Ey bizim canımızı tatlılaştıran, bize bizi sevdiren, kendinde olanı, kendini neni kendinden geçir, kendine yabancı kıl! Kendinden geçeni kendine ! Şu dervişe, şu yoksula da bir şey ver!

•Aşıkları şereflendir! Ufukları nürunla aydınlat! Herkesin ilaç sandığı tiryakı, nefsanî arzuları zehir haline getir! Şu dervişe de bir şey ver!

• Ay gibi nurlu ve güzel yüzünle, tesirli gözlerinle seni sevenlere bakmak lutfunda bulun! Bizi kendine yol arkadaşı edin! Şu dervişe de bir şey ver!

•Dervişliğin nişanesi, belirtisi nedir? Herkese elinden geldiği kadar iyiliklerde bulunan, yardımcı olan, etrafa inciler saçan cömert kişi; tatlı dilli olup kimseyi incitmeyen, değerli sözler söyleyen seçkin insan derviştir. Yoksa herkesi aldatmak için yüz parçadan dikilmiş yamalı hırka giyen kişi derviş dir. Sen şu dervişe, yoksula birşeyler ver

Şeyh Sadî Hazretleri:

"Tarikat, dervişlik insanlara hizmet etmekten, yararlı olmaktan başka bir şey değil. Tesbih çekmekle, namaz kılmakla, hırka giymekle insan derviş olmaz." diye buyurmuştur

•Ey aziz varlık! Acılar seninle tatlılaşır. Küfür senin yüzünden din olur, dikende; nesrin, ağustos gülü haline gelir. Sen bu dervişe bir şeyler ver!63

Eski şairlerden birisi:

"Senin güzel yüzünü yüz yaşındaki rahip görürse; "Ben Allah'a inanırdım!" der. Saçını, zünnarını ateşe atar." demiştir.

• Ey benim canım, sevgilim, küfrüm, imanım, padişahlarımın padişahı! Şu dervişe, yoksula bir şey ver!

• Fanî olan bedene, maddî güzelliğe gönül verdiği için bir türlü huzur bulamayan, hüzünler içinde kalan kişi! Bedenle uğraşıp durma, bedene bakma! Şu dervişe, yoksula bir şey ver!

• Ey benim mum gibi nürlar saçan, karanlığı aydınlatan sevgilim! Ben bugün birşey yapacağım. Senin alevinin etrafında pervane gibi dolaşacağım ve senin aşk ateşine canımı vereceğim. Sen şu dervişe, şu yoksula bir şey ver!

 

nefsimutmainne

Aktif Üyemiz
123. Aşkın içi, özü anlatılacak, açıklanacak bir şey değildir!

Fa'ilatiin, pa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 264)

• Öyle bir sevgilim var ki, sevgisi içimi yakıyor, kavuruyor. îstiyorum o, benim yiizümü ayakları altına alsın, gözlerimin üstünde yürüsün! Başka bir yerde yürümesin!

• 0 benim her şeyimdir. 0 benim ekmeğimdir, suyumdur, havamdır. Ama bütün bunlar da onunla beraber bulunduğumuz günün içinde gizlenmiştir. Bu yüzdendir ki rızkım, gıdam onunla bulunduğum gündür. Asıl benim günüm de o gündür. 0 gün ne hoştur! Onun gıdası da ne hoştur!

• 0 bizi yok edip giderse ne olur? Allah'a yemin ederim ki, onun beni yok etmesine razıyım. Allah dilediğini yapar!

• Onun dikeni güllere sermayedir. Hakîkati bizden gizleyen perdeleri açmakta lütuflar, ihsanlar sahibidir.

• Her ne söylediysen, ne duyduysan, onların hepsi de kabuk gibidir, manasız sözlerdir. Çünkü aşkın içi, özü açıklanacak, anlatılacak bir şey değildir!

• Hakîkati hisseden, tecellîlere mazhar olan özlü kişi deriye, kabuğa bakarmı?
 

nefsimutmainne

Aktif Üyemiz
124. Onun can alışı, bedenimin bütün zerrelerini mest eder.

Fe'ilatiin, Fe'ilatün, Fe'ilatiin, Fe'ilün
(c. I, 263)

•Sevgili şeker gibi tatlı bir gülüşle, canımı alırsa ben aşk şehidi olurum da, Allah benim gönlümü ebedî olarak ona kavuşturur.

•Canımı o alırsa üzülmek şöyle dursun, işte o zaman neşelenirim. Işte o zaman canım gülmeğe başlar. Onun can alışı bedenimin bütün zerrelerini mest . Her tarafım manevî bir zevk içinde, mutlu bir halde ölümü karşılar.

•Ölüm haberi ile bedenimde bulunan her zerrenin özü, onun lütfu ile mest olurda; "Sevgilim ne kadar da güzel, ne kadar da üstün bir varlıktır!" diye oynamaya başlarlar.

•İçinde bulundukları o mutlu güne seslenirler de; "Ey gün, sen ne hoş bır ömrün uzun olsun!" derler. Benim bu ölüm günüm, sevgili ile buluşma günüdür. Eğlence günüdür, şarap içme günüdür. Çeşitli nimetleri yeme günü, şikayetlerden kurtulup, Allah'dan razı olma günüdür.

•Allah küpe benzeyen bedenimi aşk şarabı ile yoğurdu. Rabbim bana lütuf da bulundu. Benim hakkımda ne de güzel bir takdirde bulunmuş; takdiri ne güzel çıktı!

•Ben öyle tesirli bir aşk şarabı içtim ki, dünya küpüne sığamıyorum. Dokuz gök bile benim köpüğüme, benim coşkunluğuma dayanamaz.

 

nefsimutmainne

Aktif Üyemiz
125. Aşk şarabı!

Mefülü, Fa'liin, Mef'Olü, Fa'lün
(c.I, 265)



• Herkesin istediği, can da derman da onda olan aşk şarabının özlemini ne zamana kadar çekeceğiz? Ey sakî! Kalk, özlemini çektiğimiz o şarabdan bize sun!

• 0 şarapta sevginin, sevgilinin sırrı vardır. Sevgilinin nazı vardır. Sesi vardır. Ey sakî! Kalk o şaraptan bize sun!

• Aşk yolunda Allah bizi korur. Bizim sakîmiz, gölge bir varlık olan insan değildir. Bizim sakîmiz saadet, kutluluktur. Saadet hanımla buluşmak ne kadar da hoştur; ne kadar da güzeldir! Onun verdiği şarap mideye gitmez. Haydi ey sakîmiz, ey kutluluğumuz; o şaraptan sun!

• Ben her ne kadar sevgilinin yanında isen de, sevgili beni kucaklıyorsa da kararım yok. Ona kavuştuğum halde huzursuzum. Onu kaybederim diye içimde bir korku var. Ne olursa olsun, haydi kalk ey kutluluğumuz bize açk şarabı sun!

Şirazlı Hafız merhum

"Bir bülbül gagasına güzel renkli bir gül yaprağı almış, o vuslat nimetine eriştiği halde yine hazin hazin, tatlı tatlı feryada koyulmuştu. Ona dedim ki: 'Vaslına eriştiğin halde bu deryada, bıı figana sebeb ne?' Dedi ki: 'Sevgilinin cilvesî bizi bu işe düşürdü. bu hale getirdi.' Seyyid Nesîmî de: "Vasl erişince canıma, hüzün ve melal içindeyim" demişti. Rabi'a Hatun namına yazılan bir şiirde; "Ben ta senin yanında dahi hasretim sana demişti.

• Bize şarap sunan mutluluk diyor ki: "Ben size üzüm şarabı değil de, aşk şarabı sunduğum için pek memnunum, pek hoşum. Fırsatı kaçırmayın, bu şaraptan bol bol için!" diyorsa da biz dünya işlerine dalmışız, birbirimizle çekişip duruyoruz. Ama ey mutluluk! Sen yine bize o şaraptan sun!

 

nefsimutmainne

Aktif Üyemiz
126. Rüzgar aşık olmasaydı böyle esip durmazdı.

Fe'ilatün, Fe'ilatün. Fe'ilatiin, Fe'ilün
(c. 7, tercî' 4)

• Ne yazık ki gece geldi. Hepimiz ayrı düştük. Ne mutlu o kişiye ki gece i herkes uykuda iken Allah ona dosttur, arkadaştır.

• Geceleyin hepsi uyudular. Hepsi de cansız birer varlık gibi yerlere serildi yataklara düştüler. Ey bizim dostumuz! Ey cihanın padişahı! Aman sen uyuma.

• Bu beden toprağını kaldırıp gezdiren, oradan oraya götüren ruh rüzgarıdır.İnsan uykuya dalınca o ruh rüzgarı toprak bedenden muvakkat bir zamançekilince, beden düşüp yere serilir

•Fakat rüh rüzgarı geceleyin bu toprak bedenden büsbütün el çekmez. Eli üstündedir. Çünkü o toprak bedenle sevişmektedir. Ayrı ayrı yerden oldukları halde, birisi topraktan, birisi rüh aleminden geldikleri halde, Allah muakkat bir zaman için onlan birbirine dost kılmıştır.

•Rüzgar sebatsızdır. Bir yerde durmaz. Bu sebeple onun vefası yoktur. ene karşı duyduğu aşk, onu vefasız hale sokmuştur. Rüzgar aşık olmalı, böyle esip durmazdı. Bir yerde karar kılardı.

Mevlana bir Mesnevî beytinde şöyle buyurur:

"Çihanın bütün zerreleri o ezelî hüküm dolayısı ile çift çift; her çift birbirine aşıktır. Gökyüzü yeryüzüne; 'Merhaba!' der. 'Seninle ben kehribarla saman çöpü gibiyiz, birbirimizi viyoruz.'" Mesnevî, c. III, nr. 4401; Divan-ı Kebîr'm başka bir yerinde:
"Dünyanın her cüzü, her şey aşıktır. Her şey sevgili ile buluşmak için çırpınır durur."Divan-ı Kebîr, c. VI, nr. 2674.) diye buyunır.

 

nefsimutmainne

Aktif Üyemiz
127. Dilenciden bir şey dilenmek akıl karı değildir.

Mefulü, Fa'ilStü, Mefa'îlii, FS'ilat
(c. 7, tereî' 7)

• "Ne duruyorsunuz? Nevrüz geldi, bahar geldi." diye aşıklık, gençlik, mestlik, bir de sevgilimiz, bizi çağırıyor.

• Dünyanın gözü şimdiye kadar böyle güzel bir bahar görmedi. Dağlardan, ovalardan hayat fışkırıyor, kimya bitiyor.

• Her ağaç iyi bahtlı bir huri kızını kucaklamış, bağrına basmış, onunla sevişiyor, onu kimseye göstermek istemiyor. Eğer sen onun mahremi isen, eğer sende onu görecek göz varsa, kaçamak olarak gizlice o hüri kızını seyret!

• Çiçekler tas tas can şarabı içmede. Onlara dikkatle bak; onlar seni de çağırıyorlar. "Miskinliği üstünden at, gel can şarabı iç de canlan!" diyorlar.

• Şarabın nasıl içildiğini görmedinse, bilmiyorsan, hiç olmazsa sarhoş olmuş çiçeklerin hafif hafif sallanışlannı seyret! Ey çiçekler! Ey güzel varlıklar; can aleminden gelip bahar mevsiminde topraktan baş kaldıran peri kızları, var olun, yaşayın, merhaba, merhaba ey can şarabı, merhaba.

• Süsen, goncaya; "Niçin derin uykuya dalmışsın? Haydi kalk, gözünü aç, etrafına bir bak.. bak da kurulmuş muhteşem içki sofrasını, yanan mumları, içilen şarapları, fitne koparan güzelleri gör!" der.

• Reyhanlar, laleler şarap kadehlerini ellerine almışlar, içip duruyorlar. Bu ikramlar, bu lütuflar, bu bağışlar, bu ziyafetler, bu şaraplar kimden? Kim veriyor bunları, bu kadar masrafa kim giriyor? Bütün bunlar Allah'tan başka kimden olabilir?

• Dikkatle etrafına bakarsan görürsün ki Allah ganîdir, yani çok zengindir. Herkes ona nazaran fakir, herkes kederli, dertli, herkesin suratı asık. Hayat şartları herkesi perişan etmiş, didinmeler, çırpınmalar, çekişmeler, boş yere kavgalar hayatı zehir etmiş; zengin ve neşeli gördüğün insanların yüzleri gülüyor ama hırslarından içleri kan ağlıyor.

• Dilenciden birşey dilenmek akıl karı değildir. Dünya bir dilencidir. Sen de asıl padişahı unutuyor, dünyadan bir şeyler istiyorsun. Zavallı dünya! 0 da yüksek bir şarap içmiş de mest olmuş bir yerde duramıyor, dönüp duruyor.

• Bülbül gülün kulağına eğildi de birşeyler söyledi. Gizlice ona; "Şükret, Allahıın lütfu, ihsanı asla bizden eksilmesin." dedi.
 

nefsimutmainne

Aktif Üyemiz
128. Aşkının ateşi benim bütün sabrımı, kararımı yaktı.

Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. 7, tereî' 5)

•Gönlümün derdinden neler çektiğimi gördün ya, gel ey güzel sevgilim! gel, tez gel, tez gel!

•Sermayem, kazancım giderse gitsin, korkmuyorum. Yeter ki sen kal, sen le! Çünkü sen benim ömrümsün, hayatımsın. Her kazancın sermayesi sin. Gel, gel, sensiz ben ne yaparım?

• Canımın canı! Ey gönlümün dostu! Senin yüzünü görmeden evvelce ben sabırlı bir kişiydim. Senin aşkının ateşi benim bütün sabrımı, kararımı yaktı. sevgili gel! Sensiz ben yaşayamam, gel!

•Benden ayrılmak ve uzaklara gitmekle düşmanı sevindirmek istiyorsan, bana karşı olan soğuk davranışlarında düşman sevindi, için rahat etsin! Artık dara gitmeye gerek yok. Boş yere beni üzme, gel!

•Sen her ne kadar hissiz, taş yürekli isen de bu davranışların bana karşıdır. iki cihanın da çok değerli bir incisisin. Taşın içinden fışkırıp çıkan rahmet suyu gibi gel!

•Canın ve gönlün iniltilerine senden başka mahrem yoktur. Benim gönlüm dağ gibidir. Haydi sen bu dağa bir Davud (a.s.) gibi, bunu seslendir.

•Ey Tebrizli Şems! Ayrılık ezelden gelen bir kaza ve kaderdir. "Alın yazımız böyleymiş!" deme! Sen öyle bir hükmü istiyorsan, o oldu demektir. Haydi bir kaza ve kader olarak gel!
 

nefsimutmainne

Aktif Üyemiz
129-Sevgili geldi, hiç bir su ile sönmeyecek aşk ateşini gönlümüze düşürdü.

Mef'ulü, FS'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. I, 310)

• Feleğin, gökyüzünün, rüyada bile görmediği o ay yüzlü sevgili yine geldi. Hiç bir su ile sönmeyecek aşk ateşini yine gönlümüze düşürdü.

• Sen benim bir beden evime bak, bir de canıma bak! Beden aşk şarabıyla mest olmuş. Can ise o şaraba dayanamamış, yıkılmış, yerlere serilmiş.

• Şarap evinin, meyhanenin sahibi gönlümle dost olunca, kanım aşk şarabı oldu; damarlarımda dolaşmağa başladı. Ciğerim de aşk ateşinde kebap oldu.

• Gözüm onun güzel hayali ile dolunca ona bu lütfu verdiği için; "Ey kadeh, sen ne tesirlisin, ne güzelsin? Ey şarap var ol, aferin sana!" diye sesler geliyor.

• Gönül aşk denizini görünce beni yalnız bırakarak birden bire içten fırladı, kendini o denize attı ve bana: "Haydi, elinden geliyorsa ara da beni bul bakalım!" diye seslendi.

• Doğunun güneşi ve Tebrîz şehrinin kendisi ile iftihar ettiği Şemseddin'in yüzünün parlak güneşinin ardısıra bulutlar gibi aşık gönüller koşuşup duruyor.
 
Üst Alt