On Beşinci Söz

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Zîrâ, farz-ı muhâl olarak, Kur'ân kelâmullah olmazsa, Arştan düşse, ortada kalamaz; belki, yerde yalancı birinin malı olduğunu kabul etmek lâzım gelir. Bu ise, ey şeytan, yüz derece, sen, katmerli bir şeytan olsan, bozulmamış hiçbir aklı kandıramazsın ve çürümemiş hiçbir kalbi iknâ edemezsin.
Şeytan döndü, dedi: "Nasıl kandıramam? Ekser insanlara ve insanın meşhur âkıllerine Kur'ân'ı ve Muhammed'i inkâr ettirdim."
Elcevap:
Evvelâ: Gayet uzak mesafeden bakılsa, en büyük şey, en küçük şey gibi görünebilir; bir yıldız, bir mum kadar denilebilir.
Sâniyen: Hem, tebeî, sathî bir nazarla bakılsa, gayet muhâl birşey, mümkün görünebilir. Bir zaman, bir ihtiyar adam, Ramazan hilâlini görmek için semâya bakmış. Gözüne bir beyaz kıl inmiş; o kılı ay zannetmiş, 'Ayı gördüm' demiş. İşte, muhâldir ki, hilâl, o beyaz kıl olsun. Fakat, kasden ve bizzat aya baktığı, ve o saçı tebeî ve dolayısıyla ve ikinci derece göründüğü için, o muhâli mümkün telâkkî etmiş.
Sâlisen: Hem, kabul etmemek başkadır, inkâr etmek başkadır. Adem-i kabul bir lâkaydlıktır, bir göz kapamaktır ve câhilâne bir hükümsüzlüktür. Bu sûrette, çok muhâl şeyler onun içinde gizlenebilir; onun aklı onlarla uğraşmaz. Ammâ inkâr ise, o adem-i kabul değil, belki o, kabul-ü ademdir, bir hükümdür. Onun aklı hareket etmeye mecburdur. O halde senin gibi bir şeytan, onun aklını elinden alır, sonra inkârı ona yutturur. Hem, ey şeytan, bâtılı hak ve muhâli mümkün gösteren gaflet ve dalâlet ve safsata ve inad ve mugâlâta ve mükâbere ve iğfal ve görenek gibi şeytânî desîselerle, çok muhâlâtı intâc eden inkâr ve küfrü, o bedbaht insan sûretindeki hayvanlara yutturmuşsun.
Râbian: Hem, Kur'ân'ı kelâm-ı beşer farz etmek; lâzım gelir ki, âlem-i insaniyetin semâvâtında yıldızlar gibi parlayan asfiyâlara, sıddîkînlere, aktablara bilmüşâhede rehberlik eden ve bilbedâhe mütemâdiyen hak ve hakkâniyeti, sıdk ve sadâkati, emn ve emâneti umum tabakât-ı ehl-i kemâle tâlim eden ve erkân-ı imâniyenin hakâikıyla ve erkân-ı İslâmiyenin desâtiriyle iki cihânın saadetini temin eden ve bu icraatının şehâdetiyle bizzarûre hak ve hâlis ve sâfî hakikat ve gayet doğru ve pek ciddî olmak lâzım gelen bir kitâbı, kendi evsâfının ve tesirâtının ve envârının zıddıyla muttasıf tasavvur edip-hâşâ, sümme hâşâ-bir sahtekârın tasnîât ve iftiralarının mecmûası nazarıyla bakmak, Sofestâîleri ve şeytanları dahi utandıracak ve titretecek şenî bir hezeyân-ı küfrî olmakla beraber; izhâr ettiği din ve şeriat-ı İslâmiyenin şehâdetiyle ve müddet-i hayatında gösterdiği bilittifak fevkalâde takvâsının ve hâlis ve sâfî ubûdiyetinin delâletiyle ve bilittifak kendinde görünen ahlâk-ı hasenenin iktizâsıyla ve yetiştirdiği bütün ehl-i hakikatin ve sahib-i kemâlâtın tasdikiyle en mûtekid, en metîn, en emîn, en sâdık bir zâtı- hâşâ, sümme hâşâ, yüz bin kere hâşâ-itikadsız, en emniyetsiz, Allah'tan korkmaz bir vaziyette farzetmek, muhâlâtın en çirkin ve menfur bir sûretini ve dalâletin en zulümlü ve zulmetli bir tarzını irtikâb etmek lâzım gelir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Elhâsıl: On Dokuzuncu Mektubun On Sekizinci İşaretinde denildiği gibi, nasıl kulaklı âmî tabakası, i'câz-ı Kur'ân fehminde demiş: 'Kur'ân, bütün dinlediğim ve dünyada mevcud kitaplara kıyas edilse, hiçbirisine benzemiyor ve onların derecesinde değildir." Öyle ise, ya Kur'ân umumunun altındadır veya umumunun fevkınde bir derecesi vardır. Umumun altındaki şık ise, muhâl olmakla beraber, hiçbir düşman, hattâ Şeytan dahi diyemez ve kabul etmez. Öyle ise, Kur'ân umum kitapların fevkındedir; öyle ise mu'cizedir.
Aynen öyle de, biz de ilm-i usûl ve fenn-i mantıkça sebr ve taksim denilen en kati bir hüccetle deriz:
Ey Şeytan ve ey Şeytanın şâkirdleri! Kur'ân ya Ârş-ı Âzamdan, İsm-i Âzamdan gelmiş bir kelâmullahtır, veyahut - hâşâ, sümme hâşâ, yüz bin kere hâşâ - yerde, sahtekâr ve Allah'tan korkmaz ve Allah'ı bilmez, itikadsız bir beşerin düzmesidir. Bu ise, ey Şeytan, sâbık hüccetlere karşı bunu sen diyemedin ve diyemezsin ve diyemeyeceksin. Öyle ise, bizzarûre ve bilâşüphe, Kur'ân Hâlık-ı Kâinatın kelâmıdır. Çünkü ortası yoktur ve muhâldir ve olamaz. Nasıl ki katibir sûrette ispat ettik; sen de gördün ve dinledin.
Hem, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, ya resûlullahtır ve bütün resûllerin ekmeli ve bütün mahlûkatın efdalidir; veyahut - hâşâ, yüz bin defa hâşâ - Allah'a iftira ettiği ve Allah'ı bilmediği ve azabına inanmadığı için, itikadsız, esfel-i sâfilîne sukut etmiş bir beşer farz etmek Haşiye lâzım gelir ki; bu ise, ey İblis, ne sen ve ne de güvendiğin Avrupa feylesofları ve Asya münâfıkları bunu diyemezsiniz ve diyememişsiniz ve diyemeyeceksiniz ve dememişsiniz ve demiyeceksiniz. Çünkü, bu şıkkı dinleyecek ve kabul edecek, dünyada yoktur. Onun içindir ki, güvendiğin o feylesofların en müfsidleri ve o Asya münâfıklarının en vicdansızları dahi diyorlar ki: "Muhammed-i Arabî (a.s.m.) çok akıllı idi, çok güzel ahlâklı idi."
Mâdem, şu mesele iki şıkka münhasırdır. Ve mâdem ikinci şık muhâldir ve hiçbir kimse buna sahip çıkmıyor. Ve mâdem kati hüccetlerle ispat ettik ki, ortası yoktur. Elbette, bizzarûre, senin ve hizbü'ş-şeytanın rağmına olarak, bilbedâhe ve bihakkalyakîn, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm Resûlullahtır ve bütün resûllerin ekmelidir, bütün mahlûkatın efdalidir.

b708.gif



Melekler, insanlar ve cinler adedince ona salât ve selâm eyle. (Duâ)

Haşiye: Kur'ân-ı Hakîm, kâfirlerin küfriyâtlarını ve galîz tâbirâtlarını, iptal etmek için zikrettiğine istinâden, ehl-i dalâletin fikr-i küfrîlerinin bütün bütün muhâliyetini ve bütün bütün çürüklüğünü göstermek için, şu tâbirâtı farz-ı muhâl sûretinde titreyerek kullanmaya mecbur oldum.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
şeytanin ikinci küçük itirazi

ŞEYTANIN İKİNCİ KÜÇÜK İTİRAZI
Sûre-i
b709.gif
-1- i okurken

b710.gif

Şu âyetleri okurken şeytan dedi ki: "Kur'anın en mühim fesahatını, siz onun selasetinde ve vuzuhunda buluyorsunuz. Halbuki; şu âyette nereden nereye atlıyor? Sekerattan tâ kıyamete atlıyor. Nefh-i Sur'dan muhasebenin hitamına intikal ediyor ve ondan Cehennem'e idhali zikrediyor. Bu acib atlamaklar içinde hangi selaset kalır? Kur'anın ekser yerlerinde, böyle birbirinden uzak mes'eleleri birleştiriyor. Böyle münasebetsiz vaziyetiyle selaset, fesahat nerede kalır?"

Elcevap: Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın esâs-ı i'câzı, en mühimlerinden belâgatından sonra îcâzdır. İcâz, i'câz-ı Kur'ân'ın en metîn ve en mühim bir esâsıdır. Kur'ân-ı Hakîm'de şu mu'cizâne îcâz, o kadar çoktur ve o kadar güzeldir ki, ehl-i tetkik, karşısında hayrettedirler. Meselâ,

b711.gif
-3-
kısa birkaç cümle ile, tûfan hâdise-i azîmesini netâiciyle öyle îcâzkârâne ve mu'cizâne beyân ediyor ki, çok ehl-i belâgatı, belâgatına secde ettirmiş.



1- Kaf. Şerefi pek yüce olan Kur'ân'a yemin olsun. (Kaf Sûresi: 1.)
2- •İnsanın ağzından hiçbir söz çıkmaz ki, yanında onu yazmaya hazır, gözetleyici bir melek olmasın.
• Derken ölüm sarhoşluğu gerçekten geliverir. İşte senin kaçıp durduğun şey budur.
• Ve Sûr'a üfürülür. Vaad olunan gün işte budur.
• Herkes yanında bir sevk eden, bir de şâhidlik eden melekle beraber gelir.
• And olsun ki sen bundan gâfildin. Şimdi gözünden perdeyi kaldırdık. Bugün bakışın pek keskindir.
• Yanındaki melek "İşte onun defteri bende hazırdır" der.
• Atın Cehenneme, her bir inatçı kâfiri! (Kaf Sûresi: 18-24.)
3- Ve denildi ki: "Ey yer, suyunu yut. Ey gök, suyunu tut." Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cûdî Dağına oturdu. Ve "Zâlimler gürûhu Allah'ın rahmetinden uzak olsun" denildi. (Hûd Sûresi: 44.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Hem meselâ:

b712.gif
-1-
İşte, Kavm-i Semûd'un acib ve mühim hâdisatını ve netâicini ve sû'-i akibetlerini, böyle kısa birkaç cümle ile îcaz içinde bir i'câz ile selasetli ve vuzuhlu ve fehmi ihlâl etmez bir tarzda beyân ediyor.
Hem meselâ:

b713.gif
-2-
İşte
b714.gif
-3- kelimesinden
b715.gif
-4- cümlesine kadar çok cümleler matvîdir. O mezkûr olmayan cümleler, fehmi ihlâl etmiyor. Selasete zarar vermiyor. Hazret-i Yûnus Aleyhisselâm'ın kıssasından mühim esasları zikreder. Mütebâkisini akla havale eder. Hem meselâ: Sûre-i Yûsuf''ta
b716.gif
-5- kelimesinden
b717.gif
-6- ortasında yedi-sekiz cümle îcaz ile tayyedilmiş. Hiç fehmi ihlâl etmiyor, selasetine zarar vermiyor. Bu çeşit mu'cizane îcazlar Kur'anda pek çoktur. Hem pek güzeldir. Amma, Sûre-i Kaf'ın âyeti ise; ondaki îcaz pek acib ve mu'cizanedir. Çünki; kâfirin pek müdhiş ve çok uzun ve bir günü elli bin sene olan istikbaline ve o istikbalin dehşetli inkılabatında kâfirin başına gelecek elîm ve mühim hâdisata birer birer parmak basıyor. Şimşek gibi fikri, onlar üstünde gezdiriyor. O pek çok uzun zamanı, hâzır bir sahife gibi nazara gösterir. Zikredilmeyen hâdisatı hayale havale edip, âli bir selasetle beyân eder.


1- • Semud kavmi azgınlığı yüzünden peygamberini yalanladı.
• Onların en azgını baş kaldırdığı zaman,
• Allah'ın Resûlü kendilerine, 'Allah'ın bir mu'cize olarak yarattığı şu deveye dokunmayın; onun su içmesine mâni olmayın' demişti.
• Onlar peygamberlerini yalanlayıp deveyi öldürdüler. Rableri de günahları yüzünden onları azabla kuşatıp, hepsini birden helâk etti.
• Allah onları cezalandırmaktan çekinecek değildir. (Şems Sûresi: 11-15.)
2- Balığın yuttuğu Yunus'u da hatırla ki, öfkelenerek kavmini terk etmiş ve Bizim de kendisini bu yüzden bir sıkıntıya sokmayacağımızı sanmıştı. Sonra karanlıklar içinde kaldığında niyaz etti: "Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum. (Enbiyâ Sûresi: 87.)
3- Bizim de kendisini bu yüzden bir sıkıntıya sokmayacağımızı. (Enbiya Sûresi: 87.)
4- Sonra karanlıklar içinde kaldığında niyâz etti. (Enbiyâ Sûresi: 87.)
5- Beni gönderiniz (Yûsuf Sûresi: 45.)
6- Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi. (Yûsuf Sûresi: 46.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
b718.gif

İşte ey Şeytan, şimdi bir sözün daha varsa söyle.
Şeytan der: "Bunlara karşı gelemem. Müdâfaa edemem. Fakat, çok ahmaklar var, beni dinliyorlar; ve insan sûretinde çok şeytanlar var, bana yardım ediyorlar; ve feylesoflardan çok Firavunlar var, enâniyetlerini okşayan meseleleri benden ders alıyorlar. Senin bu gibi sözlerin neşrine sed çekerler. Bunun için, sana teslim-i silâh etmem."


Kur'ân okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki, rahmete erişesiniz. (A'râf Sûresi: 204.)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt