P İsLami Fıkıh AnsikLopedisi (Alfabetik)

ceylannur

Yeni Üyemiz
PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV)'İN BAZI SÜNNETLERİNİ BUGÜN YAŞAYAMIYORUZ BUNDAN NE ÖLÇÜDE SORUMLU OLURUZ? MESELÂ SAÇLARIMIZA ZEYTİNYAĞI SÜRMEK, YA DA SÜRME ÇEKMEK GİBİ BUGÜNÜN SANAYİ ZEYTİNYAĞI VE ECZANELERDEKİ SÜRMEYLE BU SÜNNET YERİNE GETİRİLMİŞ OLUR MU? Gerçekten de Allah Rasulü Efendimiz (sav)'in: "Zeytinyağı yiyin ve onunla yağlanın, çünkü o mübarek bir ağaçtandır" (Tirmizi, atime 43; Ibn Mace, at'ime 43; Darimi, at'ime 20) buyurduğu sahih hadis kitaplarımızda geçmektedir Bazı kitaplarda: "Çünkü o hoş ve mübarektir Çünkü onda yetmiş derde deva vardır, cüzzam da bunlardan biridir" "Basura iyi gelir" (Hindî, Kenz, X/48) gibi ilaveler de vardır Sürme hakkında ise "Sürmenizin iyisi Ismid'den olandır O gözü cilalar, tüyü bitirir" (Ebu Davud, libas 13, Tip 14; Tirmizi, libas 22,23; Ibn Mâce, tip 25) buyurulmuştur Anlaşılacağı gibi, her ikisi de tibbî birer tavsiye niteliğindedirler Yani zevâid sünnetten sayılırlar Bu yüzden terkeden, eğer hafife alarak terkediyor değilse, günah işlemiş sayılmaz Sadece tibbî faydalarını düşünerek kullanan, tibbî faydasından yararlanmış olur Nitekim modern tıp, hem "ismid" denen taştan yapılan sürmenin göze faydalarını, hem de zeytinyağının saç dibi hücrelerini ve cildi besleyici özelliğini tesbit etmiş durumdadır Bunları bir sünnet olarak düşünüp tatbik edenler ise hem tıbbî faydalarından istifade ederler, hem de sünnet sevabı alırlar
Zeytinyağı tabi zeytinyağı olduktan sonra modern sanayı tesislerinde yapılmış olması bir şey değiştirmez Sürmeye gelince, bugün bir kozmetik aksesuarı olarak eczanelerde satılan sürmeler "ismid" olmadığı ve göze ve cilde faydadan çok zarar verdiği için, ona aynı şeyi söyleyemeyiz O safi bir süs aracıdır Sağlıga zararlı ise mekruhtur Değilse niçin kullanıldığına bakılır: Eşi için kullanmışsa müstehap olur (Al- lah'u a'lem)
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
PEYGAMBERİ ZİYARET İÇİN MEDİNE-İ MÜNEVVERE'DE SEKİZGÜN KALMAK İCAB EDER Mİ? Peygamberi ziyaret için Medine-i Münevvere'de sekizgün kalmak icab etmez Ziyaret, bir defa Ravza-yı Mutahhara'ya gidip Peygambere selam vermekle hasıl olur Ancak Mescid-i Nebevi (Peygamberin Mescidi) nin fazileti hakkında bir çok hadis varid olmuştur Ez cümle Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: "Mescidü'l-Haram (Mekke-i Mükerreme'deki mescid) müstesna, şu mescidimde kılınan bir namaz başka bir mescidde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır" (Buhari)
Bir başka hadiste de şöyle buyuruyor: "Ara vermeden şu mescidimde kırk namaz kılan kimse için ateşten ve azabdan beraet yazısı yazılır Ve nifaktan da kurtulmuş olur" Ahmed bin Hanbel, Taberani,Tirmizi) Demek ki kırk namaz (ki sekizgünün namazıdır) ın fazileti meselesi Peygamberin ziyaretine değil, Mescid-i Nebevi'nin ehemmiyetine ma'tuftur
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
PEYGAMBERİMİZİN (AS)'IN GİYİM - KUSAM BİÇİMİ Sonraları Hz Ali'ye giydirdigi "es-Sehâb= Bulut" adında bir sarığı vardı Sarığın altından takke (kalensuve) giyerdi Takkeyi sarıksız, sarığı da takkesiz giydiği olurdu Sarık giydiği zaman ucunu iki omuzu arasından sarkıtırdı Nitekim Müslim "Sahih"inde ‚Amr b Hurays'ten şunu nakleder: "Allah Resûlünü minberde, başında siyah bir sarık varken gördüm Sarığın iki ucunu iki omuzu arasına sarkıtmıştı" Yine Müslim'in Câbir b Abdillah'tan bir rivayeti de söyledir: "Allah Resulü Mekke'ye, başında siyah bir sarık varken girdi"
Câbir hadisinde sarığın sarkan ucunun (zü'abe) zikredilmemesi, Allah ve Resulü'nün onu her zaman omuzları arasında sarkıtmadığını gösterir
"Mekke'ye girdiğinde üzerinde harp levazımatı (ühbetü'1- kitâl) ve başında migferi vardı" rivayetleri de vardır ki, bu da her yerde, oraya münasip şeyler giydiğini gösterir
Üstadımız Ebu'l-Abbas b Teymiyye (kr) sarığın sarkan ucu için çok ilginç bir şey anlatırdı:
"Allah Resulü bunu, Medine'de rüyasında Rabbü'1-Izzet'i gördüğü gecenin sabahında uygulamıştı Rüyası şöyle idi:
"Allahü Tealâ bana, "Yâ Muhammed, Mele-i A'lâ hangi konuda münakaşa ediyor biliyor musun?" diye sordu "Bilmiyorum" dedim Bunun üzerine elini iki omuzum arasına koydu, ben de yerle gök arasında olup bitenleri bildim"
Hadis Tirmizî'dedir Buhari'ye sorulduğunda sahih olduğunu söylemiştir
Iste Allah Resulünün, sarığının ucunu omuzları arasından sarkitması bu yüzdendir ve bu, cahillerin dillerinin kabule yanasmadığı ilimler cümlesindendir Ancak, sarığın ucunu sarkıtma konusunda bu faydanın ondan başkası için geçerli olduğunu sanmıyoruz

Uzun gömlek (kamîs) giydi En çok sevdiği elbise de gömlekti Gömleğinin yeni bileğine kadardı
Cübbe ve yırtmaçlı kaftan (ferrûc) ve ferâce giydi Kapama tabir olunan) kaftan da giydi
Seferde yenleri dar bir cübbe giydi
Peştemal(izar- fota) ve üstlük (rida) giydi

Vâkidî: "Ridâsının ve hırkasının (bürd) (Ibnü'l-Kayyim el-Cevziyye'nin "Zâdü'l-me'âd" adlı eserinin I/135-I47 arası çevirisidir) ebadı, altı zira'a üç zira' ve bir karış idi Izân "Umman dokuması ve dört zira' bir karış uzunluğunda, iki zira' bir karış genişliğinde idi" der
Kırmızı bir hulle (alt üst takım) giydi Hulle izâr ve ridâdan ibarettir ve ancak iki elbiseye birden verilen isimdir Fakat bu hullenin, başka renginin karısımadığı, sade kırmızıdan olduğunu zannedenler yanılmışlardır Bu "Kırmızı Hulle" diğer Yemen hırkaları gibi kırmızı siyah çizgiler halinde dokunan iki Yemen hırkasından ibarettir Üzerinde kırmızı çizgilerin bulunması itibariyla bu adla bilinmektedir Yoksa sade kırmızı, son derece yasaklanmıştır Buhari'nin "Sahih'inde:
"Allah Resulü kırmızı atkıları (Meyâsir) yasakladı" rivayeti vardır Ebu Davud'un "Sünen"inde ise şunlar mevcuttur:Abdullah b Amr'dan: "Allah Resulü üzerimizde usfurla kırmızıya boyanmış tek en bir örtü (rayta) gördü de, "Nedir bu üzerindeki rayta?" dedi Hoşlanmadığını yüzünden hemen anladım Derhal aileme gittim Fırını yakmışlardı Onu fırına atıverdim Sonra ertesi gün geldiğimde Allah Resulü, "Abdullah, o örtüyü ne yaptın?" dedi Yaptığımı anlatınca, "Keşke onu hanımlarından birine giydirseydin, çünkü onu kadınların giymesinde mahzur yoktur" buyurdular" Müslim'in "Sahih"inde de yine aynı raviden şu rivayet mevcuttur:
"Allah Resulü, üzerimde usfurla boyanmış iki elbise gördü de "Bu, kâfirlerin elbiselerindendir, bunları giyme" buyurdular
Yine Müslim'in "Sahih"inde Hz Ali'den şu rivayet vardır:
"Allah Resulü usfurla boyanmış elbiseyi yasakladı" Usfurla ancak kırmızı boyanın yapılacağı bilinen bir şeydir
"Sünen'lerin birinde de şu rivayet vardır:
Ashab bir seferde Allah Resûlü ile beraber bulunuyordu Develerinin üzerlerinde kırmızı yollu elbiseler gördü de, "Bu kırmızının size hakim olmasını uygun görmüyorum" buyurdu Biz de Allah Resûlü'nün bu sözü üzerine öyle çabuk kalktık ki, bazı develerimiz ürktü, hemen o elbiseleri onlardan soyup çıkardık (Ebu Davud)
Kırmızı elbise, çuha ve benzeri şeyler giymenin câiz olduğu tartışma götürür Mekruh oluşu ise çok kuvvetlidir Artık nasıl olur da Allah Resulü'nün saf kırmızı giydiği düşünülebilir? Halbuki Allah O'nu bundan kurtarmıştır Allah'u a'lem bu fikir, "Kırmızı Hulle" denen elbisesinin varlığından kaynaklanmaktadır
Desenli ve sade aba (dikdörtgen siyah elbise, hamîsa) giydi Siyah elbise giydi
Etegi simli atlasla (sündülüs) geçilmiş kürk giydi Imam Ahmed ve Ebu Davud, kendi senetleriyle Enes b Mâlik'ten yaptıkları nakilde şunu kaydederler:
"Rum Kralı, Allah Resulüne ince atlastan uzun yenli bir kürk (mesteka) hediye etti O da giydi Ellerinin açık kaldığını görür gibiyim"
el-Esma'î, "mesteka"ların uzun yenli kürkler olduğunu söyler el-Hattâbî: "Bu (mesteka), eteği ince atlasla geçilmiş olanlara benzemeli; çünkü kürk ince atlastan olmaz" der
Bir başka bölüm
Donlar (sirval) satın aldı Ifadenin zâhirine bakılırsa, giymek için satın almıştır Bir çok hadiste don giydiği nakledilmektedir Sahabe de O'nun izniyle don giymişlerdi

Mest giydi
"Tâsûme" adı verilen ayakkabı giydi

Yüzük taktı Ama yüzük sağ elinde mi idi, yoksa sol elinde mi idi? Bu konudaki hadisler muhteliftir Ancak hepsinin senedi sahihdir "Hûze" dedikleri çelik başlık(beyda-esk) ve "zerdiyye" (örme zırh) giydi
Uhud günü üstüste iki zırh giydi
Müslim'in "Sahih'indeki bir rivayette: "Ebubekir'in kızı Esmâ, "Şu, Allah Resûlü'nün cübbesidir" dedi ve yumuşak atlas ilaveli, Kisralarınki gibi taylasan cinsinden bir cübbe çıkardı Yırtmacının iki yanı atlasla şeritlenmişti "Bu, ölünceye dek Aişe'nin yanında idi" dedi "O ölünce ben aldım Allah Resûlü bunu giyerdi Biz bunu hastalar için yıkıyoruz ve bundan şifa umuyoruz"
Allah Resulü'nün iki yeşil hırkası vardı Siyah bir kısâsı (elbise), kırmızı keçe bir kısâsı bir de tiftikten bir kısâsı vardı
Gömleği pamuktandı; boyu ve yenleri kısa idi Kabarık bulutlar gibi bu geniş ve uzun yenlere gelince, bunları ne O giydi, ne de kesinlikle sahâbeden birisi giydi Bunlar O'nun sünnetine muhaliftir ve câiz olmaları tartışma götürür Çünkü bunlar gösteriş cinsinden şeylerdir
En çok sevdigi elbise, uzun gömlek (kamîs) ve yol yol işlemeli hırka idi (Hibara) Bu sonuncusu, bir nevi hırka olup, renginde kırmızılık vardır
En çok sevdigi renk beyazdı "En iyi elbiseniz budur, bunu giyin; ölülerinizi de bununla kefenleyin" buyurdu
Hz Aişe'den gelen sahih bir haber şöyledir:
"Aişe, keçe bir kisâ (elbise) ve kaba bir izâr (peştemal) çıkardı ve: "Allah Resulü'nün ruhu, bu iki elbisenin içinde iken kabzedildi" dedi"
Altın yüzük taktı; sonra bunu attı ve altın yüzük kullanmayı yasakladı Sonra da gümüş yüzük edindi ve onu yasaklamadı Fakat Ebu Davud'un rivayet ettiği ve: "Allah Resulü bir takım şeyleri yasakladı" diye başlayıp, bunlar arasında "Sulta sahibi olanlardan başkasının yüzük takması"ni da ihtiva eden hadisin ne durumunu biliyorum, ne de yönünü, Allahu alem
Yüzüğünün taşını, el ayası tarafında tutardı Timizi, helâya girdiğinde yüzügünü çıkardığını zikreder ve bu haberi sahih sayar Ebû Davud ise münker görür
Taylasan'a (sal) (Taylasan: Alemi iki parmak genişliğinde uzun yollar olan bir kışlık elbise (Ahmed Davudoğlu 9/425) Basa ve boyna sarılan Sal (Develioğlu)) gelince, ne kendisinin, ne de ashabında birinin giydiği hakkında herhangi bir nakil vardır Aksine Müslim'in "Sahih'inde, en-Nüvvâs b Semân hadisi mevcuttur ki, söyledir:
"Allah Resulü, Deccâl'ı andı ve buyurdu ki, "Onunla beraber, üzerlerinde taylasanlar olan yetmiş bin Isfahan Yahudisi de çıkacaktır"
Enes de, üzerlerinde taylasanlar olan bir gurup görmüş ve
"Hayber Yahudilerine ne kadar da benziyorlar" demiştir Bu noktadan hareketle, ayrıca Ebu Davud'da ve Hakim'in "Müstedrek' inde Ibni Ömer'den rivayet edilen, "Kim hangi kavme benzerse onlardandır" hadis-i şerifi ile, Tnmizi'deki, "Bizden başka bir kavme benzeyen bizden değildir" hadis-i şerifini de göz önünde bulundurarak seleften ve haleften bazıları taylasan giymeyi mekruh saymışlardır
"Hicret" hadisinde ifade edilen, "Öğle sıcağında Allah Resûlü başörtüye bürünmüş olarak Ebubekir'e geldi" meselesi ise, Allah Resûlü bunu ihtiyaca binaen o saatte korunmak gayesiyle yapmıştır, şeklinde anlaşılmalıdır Yoksa başörtü bağlamak O'nun âdetinden değildi Ancak Enes de Allah Resulü'nün başörtüyü çokça kullandığını zikreder Bu da, Allahu a'lem, sıcak ve benzeri şeylerden ötürü ihtiyaca binaen yapılmış olmalıdır Hem başörtü kullanmak; taylasan giymek demek değildir
Kendisinin ve ashabının çoğunlukla giydikleri pamuklu dokumalardı Yünden ve ketenden dokunanları da giydikleri vardır
Ebû Ishak el-Isfehânî, Câbir b Eyyûb'den sahih bir isnadla şunları zikreder:
"es-Salt b Râsit, üzerinde yünden mamul bir cübbe, bir izar ve bir de sarık olduğu halde Muhammed b Şirîn'in yanına girdi Muhammed tiksintili bir ürperişle, "Zannediyorum bir takım insanlar Meryem oğlu Isa giydi diye yün giyiyorlar Benim bizzat gördüğüm kimseler bana, Allah Resûlü'nün keten, pamuk ve yün giydiğini anlattılar Bizim peygamberimizin sünneti uyulmaya daha lâyıktır" dedi
Ibnü Şirîn'in bundan kastı şu idi: Bazı gruplar yün giymenin daima başka şeyler giymekten efdal olduğu görüşünü taşıyorlar ve onu diğerlerine tercih edip, başka şey giymeyi kendilerine yasaklıyorlardı Keza, elbise çesidi olarak tek bir tipi yeğliyor, bir takım görünümleri, vaziyetleri ve şekilleri seçerek, onlardan çıkmayı münker sayıyorlardı Halbuki münker, onlara bağlı kalmak, onları korumak ve onlardan ayrılmayı kabul etmemekti
Doğrusu, yolların en efdali, Allah Resulü'nün sünnet kıldığı, emrettiği, teşvik ettiği ve devamlı üzerinde bulunduğu yoldur O da: Bazen yünden, bazen pamuktan, bazan da ketenden olmak üzere mümkün olanı giymesi şeklindeki uygulamasıdır
Yemen hırkaları (Bürd-i Yemânî) giydi Yeşil hırka giydiCübbe, kaftan (kaba kapama), gömlek, don (sirval), izâr, ridâ, mest ve ayakkabı giydi Sarığının ucunu bazan arkadan sarkıttı, bazan sarkıtmadı
Sarığını çenesi altından doladı
Yeni bir elbiseye kavuşunca, onu kendi adıyla söyler ve: "Ya Rab! Bu gömlegi, ya da ridâyi veya sarığı bana Sen giydirdin Senden bunun ve kendisi için yapıldığı şeyin hayrını istiyorum Bunun ve kendisi için yapıldığı şeyin şerrinden de Sana sığınıyorum" derdi
Gömleğini giydiği zaman sağından başlardı
Siyah tiftik giydi Nitekim Müslim "Sahih"inde "HzAişe'den şunu nakleder: "Allah Resûlü, üzerinde siyah tiftikten yollu bir aba (murtun murahhal) varken çıktı"
"Iki Sahih"te de Katade'den şu rivayet vardır:
Enes'e Allah Resulü'nün en çok sevdigi elbise hangisidir?" dedik "Hibarâ"dır (Yemen malı bir nevi hırka) cevabını verdi Çünkü onların elbiselerinin çoğu Yemen dokumalarındandı Zira Yemen onlara yakındı
Zaman zaman Şam'dan gelen elbiseler, Mısırdan gelen ketenden mamul ve Kıptîler'in dokuduğu Kubatî gibi elbiseler giydikleri de olmuştur
Nesaî'nin "Sünen"inde Hz Aişe'nin Allah Resulü'ne yünden bir hırka yaptığı O da onu giydiği ve terleyince yün kokusu duyduğundan çıkarıp attığı" rivayeti mevcuttur O güzel kokuyu severdi
Ebu Davud'un "Sünen'inde Abdullah b Abbas'ın: "Allah Resûlü'nün çok güzel bir hulle (takım izâr-ridâ) ile gördüm" dediği, Nesai'nin "Sünen"inde Ebu Ramse'nin, "Allah Resulü'nü üzerinde iki yeşil hırka varken hutbe irad ettiğini gördüm" dediği nakledilir "Yeşil Hırka" üzerinde yeşil çizgiler bulunandır Tıpkı "Kırmızı Hulle'nin kırmızı çizgili olduğu gibi Binaenaleyh, bu "Kırmızı Hulle"den sade kırmızıyı anlayanın, bu "Yeşil Hırka"dan da sade yeşili anlaması gerekir Halbuki bunu kimse söylememiştir
Yastığı, içi hurma lifi dolu bir deri idi Binaenaleyh, Allah'ın mubah kıldığı giyecekleri, yiyecekleri ve nikâhları zühd olsun, ibadet olsun diye kendilerine yasak edenler ile, bunların tam karşısında, sadece lüks elbiseler giyen, sadece en nefis yemekler yiyen, katı ve sert yiyecek ve giyecekleri, tekebbür ve gururundan ötürü yemeyen ve giymeyen bir grup Her iki tâifenin yolu da, Allah Resulü'nün yoluna muhaliftir Bu yüzdendir ki, seleften bazıları elbisenin şöhrete varacak iki ucunu hoş görmezlerdi: En üstünü ve en alçağını
"Sünen"de Ibni Ömer'in, Allah Resulü'ne ref ettiği şu rivayet mevcuttur:
"Kim şöhret elbisesi giyerse, Kıyamet Günü Allah ona horluk elbisesi giydirir, sonra da onun içerisinde ateşe atılır" Bu, o kimsenin bununla kibir ve gurur kastettiğindendir Allah da bunun zıddıyla onu cezalandıracak ve horlayacaktır Tıpkı, elbisesini böbürlenmek için uzatanı yere batırıp, orada Kıyamete dek çırpınmakla cezalandıracağı gibi
"Iki Sahih"te Ibni Ömerin şöyle dediği nakledilir: "Allah Resûlü buyurdular ki, Kim böbürlenerek elbisesini sürütürse, Kıyamet Günü Allah ona (rahmetle) bakmaz"
es-Sünen'de yine ondan şu rivayet mevcuttur: "Kim izârını, gömleğinin ve sarığının bir bölümünü, kibirlenerek sarkıtırsa, Kıyamet Günü Allah ona (rahmetle) bakmaz"
es-Sünen'de yine Ibni Ömer'in şöyle dediği nakledilir: "Allah Resûlü'nün izâr için söyledigi, uzun gömlekte de aynen geçerlidir" Adı elbiseler de bir yerde övülür, bir yerde yerilir Şöhret ve kibir için olduğu yerde yerilir Tevazu ve alçak gönüllülük için giyildiğinde de övülür Nitekim yüksek elbiselerde kibirlenme, övünme ve ululanma için giyildiğinde yerilir Güzelleşme (tecemmül) ve Allah'ın nimetine izhar için giyildiğinde de övülür Müslim'in "Sahih"inde Ibnü Mes'ud'un şöyle dediği nakledilir: "Allah Resulü buyurdular ki, "Kalbinde hardal tanesi ağırlığınca kibir bulunan, Cennet'e giremeyecektir Kalbinde hardal tanesi ağırlığınca iman bulunan da, Cehennem'e girmeyecektir" Bir adam, "Ey Allah'ın Resulü! Ben elbisemin güzel olmasını, ayakkabımın güzel olmasını isterim Bu da kibirden midir?" dedi "Hayır, Allah güzeldir, güzelliği sever Kibir, ancak büyüklenerek hakkı kabul etmemek ve insanları küçük görmektir" buyurdular
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
PEYGAMBERİN (SAV) CENAZE NAMAZI KILINMIŞ MIDIR? KILINMIŞ İSE KILDIRAN KİMDİR? Peygamberimizin cenaze namazı kılınmıştır Ancak müslümanların halifesi olmadığı için cemaat halinde değil, münferiden kılınmıştır Önce Hazret-i Ebubekir (ra) Peygamberin huzuruna girerek cenaze namazını kıldı Sonra sıra ile Hazret-i Ömer (ra), arkasından Hazret-i Osman (ra) onun arkasından Hazret-i Talha, sonra Hazret-i Zübeyr, sonra peyderpey müslümanlar namazı kılmışlardır
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
PEYGAMBER (SAV)'İN TERAVİH NAMAZINI YALNIZ SEKİZ REK'AT OLARAK KILDIRDIĞI SÖYLENİYOR BİZ NEDEN YİRMİ REK'AT KILIYORUZ?
Teravih namazı sünnet-i müekkededir Azı iki çoğu yirmi rek'attır Ancak Medine halkının Ömer b Adülazız'in zamanında otuz altı rek'at teravih namazı kıldığı rivayet ediliyor
Buhari şöyle rivayet ediyor: Peygamber (sav) –Ramazan-ı şerifte- bir gece çıkıp namazı –teravih namazını- kıldı Birkaç kişi ona uyarak namaz kıldılar Sabah olunca cemaat durumu birbirine anlattı Üçüncü gece cemaat daha fazlalaştı Yine onlara namaz kıldırdı Dördüncü gece cemaat öyle çoğaldı ki camii onlara dar geldi
Peygamber (sav) ise ancak sabah namazına çıktı, namazı kıldırınca cemaata döndü ve kelime-i şehadeti getirerek dedi ki : Durumunuzu biliyordum, ancak terravih namazı size farz olacağından ve sizin de altından kalkamayacağınızdan korktum Daha sonra Peygamber (sav) cami'de teravih namazını kıldırmadan vefat etti Çeşitli Hadislerden anlaşıldığına göre Peygamber (sav) teravih namazını yalnız sekizrek'at olarak kılmıştır Fazlasını ne kılmış ne de emretmiştir BuhariAişe'den şöyle rivayet ediyor: Peygamber (sav) Ramazan-ı şerif'in içinde ve dışında (nafile olarak) onbir rek'attan fazla kılmazdı Dört rek'at namaz kılardı Ne kadar uzun ve güzel olduğunu sorma Bir daha dört rek'at kılardı Ne kadar güzel ve uzun olduğunu sorma Sonra üç rek'at kılardı
Müslümanlar o zaman cami'de cemaat halinde teravih namazı kılmazlardı Amma herkes evinde kılmasına devam ediyordu Bu durum Hazret-i Ömer'in Hilafetine kadar devam etti Hz Ömer (ra) dağınık olarak Teravih namazını eda eden müslümanları bir araya getirerek onlara bu namazı kıldırttı
Abdurrahman b Abdulkari şöyle diyor: Ramazan-ı şerifin bir gecesinde Ömer b Hattab'la birlikte camiye gittim Cemaat düzensiz bir halde namaz kılardı Kimi tek başına, kimi de birkaç kişi ile birlikte namaz kılardı Bunun üzerine Ömer (ra) bunlara iyi okuyan bir kimseye uymalarını emretti Sonra başka bir gecede kendisiyle birlikte çıktım Cemaat, kndilerine ta'yin edilen imama uymuşlardı Bunun üzerine Ömer (ra) buyurdular ki: Bu, iyi bir bid'attır (Buhari)
Übey b Ka'b'ın kıldırdığı namazın kaç rek'at olduğu kesin değildir Bazı rivayetlere göre sekiz, bazılarına göre yirmidir İmam Malık'in, Muvatta'da al-Saib b Yezid'den rivayet ettiğine göre on bir rek'at idi (Yani sekizrek'at teravih, üçrek'at da vitirdi) Ubey her kıyamda ikiyüz ayet kadar okuyordu
İmam Malık, Yezid b Huzayfa tarikiyle yine Saib'de Ubey'in kıldırdığı teravih namazının yirmi rek'at olduğunu rivayet ediyor
Hülasa Peygamber (sav) yalnız sekizrek'at teravih namazı kılmıştır Fazlasınıda emretmemiştir Ancak Hz Ömer'in zamanında yirmi rek'at kılınmış ve ondan sonra böyle devam etmiştir Ömer'in yolu Peygamber'in yoludur O peygamberin yoluna ters düşen bir şeyi bilerek yapmazdı Peygamber (sav): "Benim sünnetime ve benden sonra gelen Hulefa-i Raşidin sünnetine yapışınız” buyurmuştur Ancak bizim yirmi rek'at kılmamız şart değildir Yalnız iki rek'at kılmak caiz olduğu gibi yirmi rek'at da caizdir
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
PEYGAMBERLERİNE İMAN Peygamberler, Allah'ın insanlar arasından seçtigi ve özel olarak egitip yetiştirdigi seçkin insanlar ve elçilerdir Peygamberlik çalışmakla elde edilecek bir makam değildir Onlar eylemlerinin çoğunu Allah'ın emri ve özel mesajı (vahiy) ile yaparlar Bir insan olarak kendiliklerinden yaptıkları işlerde yanıldıkları, ya da işin en doğrusuna isabet edemedikleri olursa, bunu Allah (c:c) kendilerine derhal bildirir ve onlara mutlaka en doğru olanı yaptırır
Peygamberlerin bütün yaptıkları Allah tarafından kontrol edilip düzeltildiği için, onların bütün hayatları din adına birer örnek haline gelmiş ve dinin canlı misalini oluşturmuştur
Ilk insan, aynı zamanda ilk peygamber olan Hz Adem(as)'dir Son Peygamber ise Hz Muhammed (s:as)'dir Bu ikisi arasında sayıları yüzbinleri aşkın peygamber gönderilmiştir Kur'ân-ı Kerîm, bunların hepsinin isimlerinin bize bildirilmediğini haber verdiği için, bizim onların sayılarını öğrenip ona inanmamız şart değildir Sadece peygamber olarak gönderilen her insanın Allah'ın elçisi olduğunu söyler ve öyle inanırız
Bazı peygamberlerin isimleri Kur'ân-ı Kerîm'de zikredilmekte ve hayat hikâyelerinden bölümler verilmektedir Onları da anlatıldığı gibi kabul eder ve inanırız Kur'ân'da isimleri zikredilen peygamberler şunlardır:
Âdem, Idris, Nûh, Hûd, Sâlih, Lût, Ibrahim, Ismail, Ishak, Yakub, Yûsuf, Şuayb, Hârûn, Mûsâ, Dâvûd, Süleyman, Eyyûb, Zülkifl, Yûnus, Ilyas, Elyesa, Zekeriyya, Yahya, Isâ ve Muhammed (Allah'ın salât ve selâmı üzerlerine olsun)
Bütün peygamberler Allah tarafından gönderildiği için hepsi aynı temel inanç esaslarını getirmiş ve öğretmişlerdir Hepsinin öncelikle yaptıkları iş; "Tevhid" e, yani yalnız Allah'a inanıp O'nun dışındaki ilâhları inkâra çağırmak olmuştur Onların hepsi bu işi yapmış ve insanları canlı veya cansız ilâhlara kul olmaktan kurtarmaya, yani özgürlüğe çağırmıştır
Peygamberler, peygamberliklerini mûcizelerle isbatlarlar Mûcize; peygamberlerin, Allah'ın gücüne dayanarak başkalarının yapamayacağı harika işler yapmalarıdır Allah her peygambere özellikle kendi zamanında çok ileri giden bilim ve tekniğe göre bir mûcize vermiştir Meselâ Hz Mûsâ zamanında sihirbazlık çok gelişmiş ve Allah ona mûcize olarak sihirleri boşa çıkaran bir asa (baston) vermiş, Hz Isâ zamanında tıp çok ilerlemiş, Allah da ona mûcize olarak körleri gördürme, alaca hastalığını iyileştirme, hattâ ölüyü diriltme kabiliyeti vermiş Hz Muhammed zamanında da edebiyat çok ilerlemis, Allah da ona mûcize olarak Kur'ân-ı Kerim'i göndermiştir Öyle ki, en büyük edebiyatçılar bile onun en küçük sûresine dahi benzer bir metin yazamamışlardır Önceki peygamberlerin, peygamberlikleri gibi mûcizeleri de geçici iken, Hz Muhammed'in en büyük mûcizesi olan Kur'ân-ı Kerîm'in mûcizeliği de onun peygamberliği gibi süreklidir Peygamberlere verilen mûcizeler böyle birer taneden ibaret değildir Onlar her istendiğinde Allah'ın yardımıyla mûcize gösterebilirlerdi Meselâ, Hz Muhammed'in daha yüzlerce mûcizesi vardır
Peygamberleri diğer insanlardan ayıran bazı özellikler vardır:

a) Onlar Allah tarafından yetiştirilir ve terbiye edilirler, insanlar ise akılları ve çabalarıyla bilgi edinirler,
b) Peygamberlerin gayesi Allah'ın emirlerinin yerine getirilmesidir, insanlar ise bilgi ve becerileriyle başka şeyler, meselâ şöhret isteyebilirler,
c) Peygamberler Allah'tan getirip öğrettiklerini kendi hayatlarında tastamam yaşayan insanlardır

Peygamberler hiç yalan söylemeyen, yaratılıştan, üstün anlayış ve ahlâk üzere olan, son derece güvenilen, hiç günah işlemeyen ve Allah'tan aldıkları bilgileri tastamam insanlara aktaran ve ulaştıran insanlardır (Ismet, emanet, fetanet, sıdk, tebliğ)
Peygamberler'in peygamberlikleri arasında bir fark yoktur, hepsini peygamber olarak kabul eder ve inanırız Ancak yerine getirdikleri görev bakımından aralarında derece farkı vardır ve Hz Muhammed, hem bütün peygamberlerin hem de bütün insanların en üstünüdür Ondan sonra diğer peygamberler, sonra büyük melekler, sonra diğer insanların iyileri, sonra da diğer melekler gelir
Hz Muhammed son peygamberdir Peygamberlik zinciri onunla tamamlanmıştır Onun getirdiği din bütün insanlığa gelmiş son dindir Artık ne başka peygamber, ne de başka din gelecektir O, cinlerin de peygamberidir Halbuki, ondan önceki peygamberler belli bölgelere ve belli milletlere gönderilen ve getirdikleri din, dünyada bulunan herkesi ilgilendirmeyen peygamberlerdi
Hz Isâ Allah'ın büyük peygamberlerinden biridir ve Hz Adem'in topraktan yaratıldığı gibi, o da Babasız olarak Allah'ın dilemesiyle Hz Meryem'den doğmuştur Annesi de iffetli bir kadındır O, -hâşâ- hiristiyanların dediği gibi Allah'ın oğlu değildir Onların iddia ettikleri gibi öldürülüp çarmıha gerilmemiştir Allah onu öldürüp kendi katına çıkardığını haber vermektedir Indirilişi nasıl olacaktır, bilmiyoruz ama, sonra da dünyaya indirilecektir
Aklımıza, peygamberlerin gönderilmesine ne lüzum vardı? diye bir soru takılabilir Aslında bunu,Allah'ın büyük bir lûtfu ve iyıliği saymamız gerektiğini hatırlamalıyız Sonra:
l Insanlar hem dünyaları, hem de sonları için, kendi çıkarlarına ve faydalarına olan şeyleri sırf akıllarıyla bulamazlar Bunu çok basit konularda bile insanların, çok değişik şeyler düşündüklerinden anlıyoruz Işte peygamberler akılların çözemediği ya dâ çözmekte zorluk çektigi noktalarda, Allah'ın öğretmesiyle insanlara rehberlik yaparlar

2 Daha önce muazzam bir makineye benzettiğimiz insanların, nasıl hareket etmeleri gerektiğini bildiren broşürler durumundaki kitapların anlaşılmalarını sağlar ve deyim yerinde ise, bu konuda bir teknisyen görevi yaparlar
3 Allah'ın gönderdiği emirlerin canlı bir uygulayıcısı olmakla, yanlış anlayış ve uygulamalara yer bırakmazlar

Bütün bunları Allah bizzat kendisi yapsaydı, doğru ve eğriyi herkese kendisi söyleseydi de, bir takım insanları peygamber yapmasaydı ne olurdu? diye de düşünülebilir Buna cevap olarak denilebilir ki, o zaman herkes Allah'ı duyularıyla hisseder ve algılardı Böyle algılanan bir şeyin, meselâ Güneşin olup olmadığı konusunda tartışmaya girmek anlamsız olduğu gibi, onun varlığını kabul etmenin de hiçbir özelliği olmazdı, kimse güneş vardır dediği için bir değer kazanmış olmaz Allah da herkesle konuşsaydı, inanma-inkâr etme mücadelesi olmazdı Kısaca imtihan, özelliğini kaybederdi Dolayısı ile Cennet ve Cehennem anlamsızlaşırdı
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
PEYNİR MAYASI VE İTHAL PEYNİRLER Dış ülkelerden peynir ithal ediliyor Bu peynirlere domuz yavrularının mayası katıldığı söyleniyor Bunlara karşı tavrımız ne olmalıdır "Başkalaşım" var diye yiyebilirmiyiz?
Islâm ümmeti domuz etinin her parçasının haram olduğunda ittifak etmiştir (Ibnü'l-Arabî, Ahkâm I/54) Dolayısı ile domuzdan bir şeyin karıştığı bilinen hiçbir şey yenmez, ya da içilmez Ancak pis olmayan kimyevî maddelerden elde edilen, ya da ehli kitabın (Yahudi ve hiristiyanların) boğazladığı eti yenen hayvan yavrularının kursaklarından yapılan maya ile mayaladıkları eti yenen hayvan sütünün peyniri yenebilir Hatta Hz Ömer'e ölmüş hayvan (meyte) kursağı mayası katılarak yapılan peynirin durumunu sorduklarında : "Siz Bismillah deyip yiyin" demiştir (Ibn Kudâme, el-Mugnî VNI/6l2; Kal'acî, Mevsü'atü-fıkhı Ömer 616 ) Aynı kaynakta vaktiyle müslümanların, mecûsilerin yaptığı peynirleri de yedikleri anlaşılıyor Ebu Hanife de ölü (meyte) yavrunun mayasının temiz olduğu kanaatindedir Ancak Şafiî "Meyte (ölü hayvan) size haram kılındı" (K Bakara (2) 173) ayetinin şumûlüne bakarak bu tür mayaların pis olduğunu söyler (Her iki görüş için bk Kurtubî I/220)
Gerçi; Rasulûllah Efendimizin (sa) ve ardından gelen müslümanların Acem diyarından gelen peynirleri yedikleri, halbuki mecusî olan bu acemlerin kestiklerinin meyte (ölü) olduğu, buna rağmen ilk müslümanların yedikleri peynirlerin mayasının boğazlanmış ya da meyte olan hayvan kursağından kurutulduğuna aldırmadıkları rivayeti vardır (Bk Kurtubi I/221) Ancak bu iki şekilde izah edilmiştir Bir: Peynir yapılan süte katılan kursak mayası, peynire oranla çok azdır Bu kadar az bir pislik ise "çok sıvı" içerisinde bağışlanmıştır Ya da bu İslam'ın ilk yıllarında olan bir durumdur Yoksa sahabenin, Acem Diyarından gelen peynirleri yediklerini kimse söyleyemez Çünkü peynir Arapların gıda maddelerinden değildi Müslümanlar Acem beldelerini fetihle bunu öğrendiler Binaenaleyh, Rasulüllah'ın (sa) ve sahabenin değil Acemlerden gelen ve onların boğazladıkları hayvanların mayalarıyla yapılmış peynirleri yediklerini, herhangi bir peynir yediklerini dahi söyleyemeyiz (agk; Kurtubi böyle diyor ama Ibnü'l-Kayyim Rasülullah'a (sa) Tebük'te peynir taktim edildiğini onun da bir bıçak isteyip besmele ile kesip yediğini kaydeder (Zâdü'1-me'ad IV/296 Terc V/28) Sahebenin de Irak ve Şam'da yediklerini söyler (agk))
Hatta Ebu Ömer: "Putperestlerin, mecusilerin ve diğer kitapsızların boğazladıkları dışındaki yemekleri yenir Peynir şeri boğazlamaya ihtiyaç duyurur, çünkü o kursaktan yapılan maya ile mayalanır" der (agk)
Keza bir başka rivayette de Hz Ömer; ehli kitabın yaptığından başka peynirlerin yenmemesini, çünkü peynirin kuzu kursağıyla mayalandığını, onun da ancak ehli kitabın ya da müslümanın kesmesiyle temiz olacağını, başkası keserse pis sayılacağını söyler (Kal'acî, agk (Beyhakî, Sünen X/6; Nevevî, Mecmû IX/96'dan))
Netice olarak :

1 Domuz mayasından olduğu bilinen peynir yenmez
2 Yahudi ve Hiristiyanların dinlerine uygun olarak boğazladıkları eti yenen hayvan kursaklarıyla, ya da pis olmayan kimyasal maddelerle mayalanan peynirler yenebilir (Ibn Abbas'ın görüşü de budur bk Kal'acı, Mevsûatü fıkhı Ab Abbas I/306 (Abdurrezzâk IV/547; Nevevî, Mecmû IX/70'ten)) Ancak özellikle gıda konusunda müslümanlar titiz davranmalı ve başkalarına bağımlı olmamalıdırlar İç alemleri (letaifleri) ancak bu sayede duyarlı olabilir
3 Eti yenen hayvanların meytelerinden (boğazlanmadan ölenlerinden) alınan maya ile yapılan peynirler de Imam Azam'a göre temizdir, Imam Şafiî'ye göre ise pistir
4 Içerisine çözücü olarak alkol katılan sun'i peynir mayaları da şuruplar hükmünde olduğundan Hanefilere göre (Allah'u a'lem) kullanılabilirler Tâ müslümanlar bunun alternatifini buluncaya dek

__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
PİSLİKLER VE TEMİZLEME YOLLARI Temizliği ve temizlenmeyi kanunlaştıran, İslâm'dan başka bir sistem tanımıyoruz Islâm, temizliği bütün ibadetlerin şartı saymış ve temizliğin imandan olduğunu söylemiştir Bu gün sadece teknikte gelişen Avrupa bile, daha çok yakın zamana kadar, ne helâ, ne de hamam tanıyordu Avrupa'nın bazı şehirlerinde, kenarlarında evler bulunan yolların üzerine konan trafik işaretlerinden biri de, ters çevrilmiş kova idi Bu "dikkat! camdan pislik boşaltabilirler" anlamını veriyordu Onlar birçok şey gibi, hamamı da müslümanlardan öğrendiler O aralarda bize rehavet çöktü Bildiğimizi de unuttuk Sonra geri kalışımızın, Islâm'dan olduğunu zannettik İslam'ın önce bizi, bütün dünyada öne geçirdiğini düşünmedik Nankörlük de ettik
Islâm'da pislikler hakikî ve hükmî, yani gerçekten ve hükmen olmak üzere ikiye ayrılır Hakîkîlerin neler olduğunu ileride görecegiz Hükmen olan ise, abdestsizlık ve cünüplük halıdır Yani ibadet yapmak isteyen insanın, yıkanmak ve abdest almak suretiyle, sanki manevî pisliklerden de temizlenmesi istenmiştir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
PİS OLAN BİR YERDE HAPSEDİLEN KİMSE TEMİZ BİR SERGİ BULAMAZSA NAMAZINI NASIL KILACAKTIR?
Müteneccis bir yerde hapsedilen kimse dinen temiz sayılan bir sergi bulamazsa namazını kılmaz, terkeder, bilahare kaza eder Yalnız Şafii mezhebinde göre vaktin hürmeti için namaz kılar, bilhare namazını iade eder
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
PİYANGO BİLETİ ALMAK CAİZ MİDİR? Piyango, kumarın bir çeşidi olduğundan, piyango biletini alıp oynamak kesinlikle dinen haramdır Onun yoluyla kazanılan mal da gayr-i meşru'dur Cahiliyye döneminde piyango kumarına benzer bir kumar vardı Şöyle ki: Kumar oynayanların onbir tane okları vardı 1-Fesben üzerine bir işaret 2-Tev'em üzerine iki işaret, 3-Rakib üzerine üç işaret, 4-Hils üzerine dört işaret, 5-Nafis üzerine beş işaret, 6-Müsbil üzerine altı işaret 7-Mu'alla üzerine yedi işaret Bir işaret birer paya işaret ediyorduKalan dört okun üzerinde ise işaret yoktuBunlar da; musaddar,muzaaf ,menih ve sefih'tirOynayanlar bunları boş torbaya kor ve karıştırırlardı,sonra her ikisi birer ok çekerdi,ok üzerindeki işarete göre pay alırdıÜzerine işaret olanı çıkmasa üzerine oynadıkları şeyin parasını oyuncu verirdi
__________________
 
Üst Alt