Nisa suresi ayet 60

ceylannur

Yeni Üyemiz
Enam suresi ayet 54
Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı ki, içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse şüphesiz, O, bağışlayandır, esirgeyendir.

Ey Muhammed, sana, âyetlerimize İman edip, delillerimizi kabul edenler gelir de daha önce işlemiş oldukları günahları hususunda senin yol göstermeni isterlerse sakın onları ümitsizliğe düşürme. Ve onlara de ki: Allahın selamı sizin üzerinize olsun. Rabbiniz, yarattıklarına karşı merhametli davranmayı kendisine yazmıştır. Sizden kim günah işler sonra da günahından tevbe edip amellerini düzeltirse şüphesiz ki Allah, tevbe edenleri affeden ve kullarına merhametli davranandır.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Araf suresi ayet 143
Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi Onunla konuşunca: Rabbim, bana göster, Seni göreyim dedi. (Allah
smile.gif
Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de beni göreceksin. Rabbi dağa tecelli edince, onu param parça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: Sen ne yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim dedi.

Hz. Musa, Allah Teâlânın, sonunda kendisiyle konuşacağını vaadettiği kırk günü tamamlayınca, kardeşi Harunu yerine bırakıp Allah ile konuşmak için Tür dağına gitmiş ve orada Allah Teâlâ kendisiyle konuşmuştur. Kendisini konuşmanın havasına kaptıran. Hz. Musa, Allah Teâladan, kendisini göstermesini istemiştir. Allah Teâlâ da ona cevap vererek: Sen bu dünya hayatında beni asla göremezsin. Fakat sen şu dağa bak. Eğer o dağ, beni görmeye tahammül edip yerinde durabilirse sen de beni görebilirsin. demiştir. Allah, dağa görününce onu yele bir etti. Musa da bayılıp yere düştü. Ayilınca dedi ki: Ey Allahım, ben seni, dünyada herhangi bir kimsenin görebileceğinden tenzih ederim. Seni görmek istememden dolayı sana tevbe ederim. Ben, İsrailoğullanndan, senin, dünyada görülemeyeceğine iman edenlerin ilkiyim. dedi.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Araf suresi ayet 153
Kötülük işleyip bunun ardından tevbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan (tevbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir.

Büyük olsun küçük olsun, herhangi bir günahı işleyerek veya imana girdikten sonra buzağıya tapanlar gibi herhangi bir şeye tapıp inkâra düşerek kötü amel işleyenler, yaptıklarına pişman olur, Allahın razı olacağı amelleri yapar ve Allahın tevbe edenlerin tevbesini kabul edeceğine iman edecek olurlarsa, şüphesiz ki Allaha onîarın yaptıkları kötü amelleri örter, onları rezil etmez ve onlara merhamet eder.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Enfal suresi ayet 33
Halbuki sen onların içinde iken Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir.

Onların dua şeklinde bu meydan okumalarına karşılık verilen cevap işte budur. Onlara Hz. Peygamber (s.a) içlerinde yaşarken Mekke döneminde bir azap gönderilmeyeceği söylenmektedir. Çünkü Allah, insanlara, Peygamber onları Hakka davet ettiği sürece kendilerini düzeltmeleri için süre verir ve henüz verdiği süre bitmeden azap göndererek onları düzelme ve doğru yola uyma fırsatından mahrum bırakmaz. İkinci sebep ise, Allah bir topluluğa, içinde eski günahlarına ve sapıklıklarına tevbe eden ve yollarını düzeltmeye çalışan bazı kimseler olduğu sürece azap indirmez.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Tevbe suresi ayet 3
Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allahtan ve Resûlünden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, Onun Resûlü de Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allahı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkâr edenleri acı bir azabla müjdele.

Hacc-ı Ekber terimi burada Yevmun-Nahr olarak da bilinen Zilhiccenin onuna delalet eder. Bunun böyle olduğu bir sahih hadiste izah edilmiştir. Son hacc sırasında Zilhiccenin onunda Hz. Peygamber (s.a) ashabına, Bugün günlerden nedir? diye sordu. Ashab, Kurban günüdür şeklinde cevap verdiler.
Hz. Peygamber (s.a) Bugün Hacc-ı Ekber günüdür dedi. Burada Hacc-ı Ekber (büyük Hacc) tabiri, Arapların umre için kullandıkları Hacc-ı Asgarın (küçük Hacc) mükabili olarak kullanılmıştır. Bundan dolayı, Zihiccenin belli günlerinde yapılan hacc, Hacc-ı Ekber diye isimlendirilir.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Tevbe suresi ayet 5
Haram aylar (süre tanınmış dört ay) sıyrılıp-bitince (çıkınca) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekatı verirlerse yollarını açıverin. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

Burada hacc veya umre ibadetlerinin yapılabilmesi için savaşın yasaklandığı dört ay değil, aksine ikinci ayetle müşrikler için mühlet olarak garanti altına alınan ve müslümanlar için müşriklere herhangi bir hücumun yasaklandığı dört ay kastedilmektedir.

Yani, Sadece küfür ve şirkten dönüp tevbe etmekle mesele bitmez, dahası, onlar namaz kılmak ve farz olan zekatı vermek mecburiyetindedirler. Bunlar yapılmaksızın onlar, küfrü bırakmış ve İslamı kabul etmiş sayılmazlar.
Hz. Ebu Bekir (r.a)
Hz. Peygamberin (s.a) vefatından sonra, farz zekat vermeyi reddetmiş olsalar bile namaz kılmalarından dolayı İslamı reddetmiş sayılmayacaklarını iddiaya kalkan mürtedler konusunda verdiği hükmü bu ayete dayandırdı.
Bu hüküm genel olarak Ashab-ı Kiramın zihninde bu kimselerle savaşmaya hakları olup olmadığı konusunda tereddütlere yol açtı.
Fakat Hz. Ebu Bekir, Beşinci ayeti kerime bize, şirkten tövbe edip dönmek, namaz kılmak ve zekatı ödemek şartlarını yerine getirenlerin yollarını serbest bırakmamızı emreder, onlar bu üç rükünden birini yerine getirmediklerinden dolayı onlara taviz vermeyiz diyerek Ashabın tereddütlerini giderdi.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Tevbe suresi ayet 11
Eğer onlar tevbe edip namazı kılarlarsa ve zekatı verirlerse, artık onlar sizin dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız.

Burada da, namaz ve zekat farzlarını yerine getirmeyen kimselerin sadece tövbe etmekle imanda müslümanların kardeşi sayılmayacağı, böyle bir vasıf kazanamayacağı açıkça ifade edilmiştir.
Fakat eğer tövbe eder, namazı kılar ve zekatı verirlerse, (ancak o zaman) dinde sizin kardeşleriniz olurlar. Ayetin bu kısmı Eğer bu şartları yerine getirirlerse o zaman onların sadece canları ve malları haram olmaz, aynı zamanda onlar, İslam toplumunda sizinle eşit haklara(da) sahip olurlar. Sosyal, kültürel, yasal ve siyasal haklar konusunda bunların diğer müslümanlardan hiçbir farkı yoktur.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Tevbe suresi ayet 15
Ve kalblerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Bu, ültimatomun ilanından sonra, fiilen meydana gelecek hadiseye çok ince bir işaretti. Ve Allah yüreklerinin öfkesini (gayzını) gidersin. O dilediğinin tövbesini kabul eder. Bu, ültimatomun bir sonucu olarak kanlı bir savaşın çıkacağı konusunda endişe ve beklenti içinde olan müslümanların yanlış düşünce ve anlayışlarını gidermek içindi. Onlara, düşmanlardan bir kısmına Allahın tövbe nasip edeceği ve İslamı kabul edecekleri vakıası da anlatıldı. Bu husus, bir açıdan da müşriklere karşı yapılan uyarının şiddetini azaltmasın diye bütünüyle açıklanıp izah edilmedi. Uyarı şiddetinin azalması, müşriklerin, neticede kendilerini İslamı kabul etmeye iten kritik durumu ciddi ciddi düşünmelerine mani olmuş olabilirdi.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Tevbe suresi ayet 27
Bunun ardından Allah, dilediği kimseden tevbesini kabul eder. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

Allah dilediğine tövbe etmeyi nasip eder (Allah bunun ardından yine dilediğinin tövbesini kabul eder) ..." ifadesi, daha önce sergiledikleri düşmanlığa rağmen, Huneyn zaferinden sonra Hz. Peygamber'in (s.a) kendilerine gösterdikleri merhamet ve alicenaplığın bir sonucu olarak İslam'ı kabul eden çok sayıdaki kafirlere atıfta bulunur. Müşriklere karşı ilan edilen ültimatomun bir sonucu olarak bütün müşrik yakınlarının kılıçtan geçirileceği konusunda yeni müslümanların taşıdığı endişeyi ortadan kaldırmak ve yatıştırmak üzere bu husus zikredildi. Bu duygu içinde olanları, bu müşriklerin "cahiliye" düzeni için isyan etme hususunda ne bir ümit, ne de onu desteklemek için bir gücün kalmamış olduğunu anladıkları zaman, İslam'ı kabul etmek mecburiyetinde kalacağı hususunda, daha önceki tecrübelerin de gösterdiği gibi, umutlu olmaları anlatılmıştır.
 
Üst Alt