Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
20. Onunla gizli gizli konuş, bütün sırlarını, dileklerini çekinmeden söyle!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îliin, Mefa'îliin
(c.I, 58)
• 0 padişah geldi, o padişah geldi. Eyvanı (terası) süsleyen, o Kenan güzeli-nin güzelliğine hayran olarak bileklerinizi bile kesin!
• Canın canının canı gelince, canın adını anlarnak yersizdir. 0 padişahın önünde can, kurban edilmekten başka bir işe yaramaz.
• Ben aşksız kalınca yolumu kaybetmiştim, şaşırıp kalmıştım. Birden bire aşk karşıma çıkıverdi. Sevinçten kendimi dağ gibi hissettim, sonra onun güzelliği ile eridim. Aşk padişahının atı için bir saman çöpü oldum.
• İster Türk olsun, ister Tacik, her kul ona bendedir. Hem de canın bedene yakın olduğu gibi ona yakındır. Yakındır ama, beden canı asla göremez.
• Haydi dostlar, baht geldi, tali' geldi, devlet geldi. Elinde ne varsa dağıtıp duruyor, herkese mutluluklar bağışlıyor. Sanki şeytanı azletmek, kovmak için bir Süleyman geldi, tahta oturdu. Ondan yararlanın!
• Ne duruyorsun? Haydi sıçra, yerinden kalk, elin, ayağın yok değil ya! Süleyman'ın sarayının yolunu bilmiyorsan, hüdhüdü bul, yolu ondan sor!
• Orada, onunla gizli konuş, bütün sırlarını, dileklerini çekinmeden söyle;Süleyman bütün dilekleri kabul eder. 0 kuşların bile dillerini bilir.
• Ey kul! Söz rüzgar gibidir. Gönlü dağıtır, perişan eder, fakat Şems; "Dağınık şeyleri, topla!" diye buyuruyor, bunu da bil !.
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
21. Bahar mevsimi gül bahçesine canları davet etti.
Mefa'îlün, Mefa'îliin, Mefa'îliin, Mefa'îlün
(c. I, 62)
• Bahar geldi, bahar geldi, Hakk aşıkı ile mest olanlara, ötelerden, güzeller peygamberinden selamlar getirdi.
• Süsen sakîden, aşk şarabı ile mest olanların kerametlerine dair bir şeyler duymuştu. Onlan selviye söyledi. Selvi bunları duyunca mest olan aşıklara saygı gösterdi. Ayağa kalktı ve adından ötürü bir daha oturmadı.
• Lalenin aşıklara kadeh sunduğunu gördü de bahçe onca Hakk aşıklanna çiçekler saçtı, sonra mezeler ikram etti.
• Sonra nisan bulutunun ağlayışından, kış mevsiminin soğuk, dondurucu nefesinden bir çok masallar söyledi. Hilelere baş vurdu. Sonunda bahçe aşıkları kandırdı.
• Ayrılık soğuğu, aşıkları nezle ettiği için, bahçe gönül buhurdarında öd ağacı ile üzerlik yaktı. Etrafa güzel kokular yaydı.
• Sonra sakîye seslendi: Ey sakî, dedi. Gülleri asla solmayan, ölmezliğin gül bahçesine gel, daha sonra hakîkat madeninin damına çık. Çünkü görünmez gizlilik aşıkları evlerinden de çıkardı.
• Ey sakî, bahar mevsimi güzellere çok değerli paha biçilmez elbiseler giydirdi. Bahçeye gir de onlan seyret!
• Bahar mevsimi bu gül bahçesine canları davet etti. Bizi de eşsiz sevgilinin güzel yüzü çağırdı. Sen şimdi dikkatle bak da gör: Aşıklara bahçe bu devletlerden, bu armağanlardan, hangisini getirdi?
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
22. Sana Firavun'a yakışan debdebe, yücelik gerekse; aşkı geri ver!
Mefa'îlün, Mefa-îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. I, 59)
• Sen, hor görülmekten şikayet ediyorsun, ağlayıp duruyorsun, sızlanıyorsun, hor görülüşteki lütufları, ihsanları göremiyorsun. Ya Hakk'tan yardımlar, ihsanlar isteme, yahut az şikayette bulun!
• Sana, Firavun'a yakışan debdebe, yücelik gerekse, sana yakışmayan aşkı ver, Fıravun gibi vilayetler al, malını, mülkünü artır, ihtişamlı bir hayat sür!
• 0 can ne mutlu candır ki, sonunda bahta, mutluluğa erişmek için daha önceden hor görülmeyi, aşağı görülmeyi alır da öper, başına kor.
• Pek büyük olan, kıyısı kenarı bulunmayan o hiddet denizinden binlerce kol ayrılır, her tarafa rahmet ırmakları akar. 0 ırmaklar, merhameti sonsuz olan Allah'ın iyi, kötü bütün kullarının can bahçelerine ulaşır, her canı suya kavuşturur. 0 hiç kimseyi mahrum bırakmaz.
" Ey gönül, sen o dereye bakma! 0 dere ile yetinme; için daralır, o derelerin önune çıktıkları kaynağa, sonra hep orada birleşeçekleri asla, vahdet deryasına bak!
• Bir domuz misk içinde, bir insan da pislik içinde doğsa, her biri rızık bakımından da aslına gider, her bakımdan da aslına varır.
• Hakk kapısının uyuz köpeği bile dünyadaki bütün arslanlardan iyidir, değerlidir. Çünkü o Hakk'ın aşkını söyler ve o kapıyı gözetme ve bekçilik yapma usullerini bilir.
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
23. Ben ilahî tecellî ile yerinden kopmuş,
parçalanmış bir dağ gibiyim.
• Bu nefisten, heva ve hevesden kurtuldum. Bunların dirisi de bela, ölüsü de bela. Halbuki ben, ister diri olayım, ister ölüp gideyim, yerim, yurdum Allah'ın lütfundan başka bir yer değildir.
• Ey susmak! Benim özüm sensin, sevdiğimin perdesi de sensin. Susmanın en değersiz lütfu, insandan korkunun da, recanın da yok olup gitmesidir. însan kaderin getirdiklerine karşı susarsa, şikayet etmezse, onda ne korku kalır, ne de reca...
• Beni kederlerle, belalarla yıkmadıkça, harap etmedikçe Allah, bendeki gizli hazîneyi hiç bana verir mi? Beni coşkun bir sele kaptırmadıkça, nasıl olur da beni çeker, ihsan denizine götürür?
• Ben aynayım, ben aynayım. Ben gevezelik eden, söz söyleyip duran kişi değilim. Ben sustuğum için siz benim gönül feryadımı duyamazsınız. Ancak kulaklarınız göz kesilirse benim perişan halimi görür, anlarsınız.
•Rüzgarda el sallayıp duran ağaç gibi el sallamaktayım. Gökyüzünde dönüp dolaşan ay gibi çarh etmedeyim. Yeryüzünde yaşadığım için çarhım, yeryüzü kokuyor, yeryüzü rengindeyim ama ben topraktan yaratılmış olsam da, bende ilahî em'anet bulunduğu için benim çarhım, gökyüzünün çarhından daha temiz, daha hoş....
•Ey söyleyen arif, söyle, söyle de hakîkati söylediğin için sana dua edeyim. Cünkü her seherde dua vakti gelince güzelleşirim, hoş, neşeli bir hal alırım. Adeta mest olurum.
• Ben abamı, hırkamı senden esirgemem, padişahtan ne gelirse, padişah ne lütfederse yarısının yarısı benimdir.
• Hakîkat kadehi, sonsuzluk kadehi, bana padişahın kendi eliyle sunulmaktadır. 0 şarabın bir yudumunu içen dilenci güneş çeşmesi kesilir de nüra susamış olanlara nür suları ikram eder.
• Benim boğazım hasta, konuşamayacağım, ben sustum. Ey güzel sözler söyleyen arif! Sen söyle! Çünkü sen Davud seslisin, bense ilahî tecellî ile yerinden kopmuş, parçalanmış bir dağ gibiyim.
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
24. Sen benim canımsın, ben cansız nasıl yaşarım?
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c.1, 69)

• Ne olur, sevgilim yarın gelse de elimi tutsa, yahut pencereden bakışını uzatsa, ayın ondördü gibi parlak olan yüzünü bana gösterse...
• O canıma canlar katan sevgili, kapıdan içeri girse de, insafsız ayrılığın bağladığı ellmi. ayağımı çözse, beni kurtarsa
• Ona derim ki: "Ey benim canım, ey benim hayatım, senin canına yemin ederim ki, sensiz hayat pek tatsızdır, pek manasızdır. Sensiz işret hoşuma gitmiyor. Beni sevindirmiyor, şarap bile sen olmayınca beni mest etmiyor.
• Nazlanır da; "Git, benden ne istiyorsun? Senin sevdan bana bulaşır da ben de sevdalanırsam diye senden korkuyorum." derse,
• Ben de kılıcı, kefeni alır önüne korum. Yere kurbanlık koyun gibi yatar, boynumu uzatırım da, derim ki: "Eğer seni rahatsız ediyorsam, başını ağrıtıyorsam, kılıcı al, hiç acımadan için rahat olarak boynumu kes gitsin..."
• Sevgilim, sen çok iyi bilirsin ki, ben sensiz yaşamak istemiyorum, ölüyü dirilten Allah'a yemin ederim ki, ölüm bana ayrılıktan daha tatlıdır, daha hoştur.
• Benim seni nasıl sevdiğime inanmıyor musun ki, benden yüz çevirdin? Sana her zaman "Düşmanların sözleri asılsızdır, iftiradır." demiyor muydum?
• Sen benim canımsın, ben cansız nasıl yaşarım? Sen benim gözümsün, ben gözsüz nasıl görebilirim?

 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
25.Gerisin geriye git, bizi de beraber götür!
Mef'ülü, Mefa'îliin, Mef'ulü, Mefa'îliin
(c.I, 85)
• Ey sevgili; Allah rızası için olsun, bana acı da, altın gibi sararmış olan yüzüme bir bak! Bizi, senden ayrı bırakma, nereye gidersen bizi de beraber götür!
• Eğer tenezzül eder de gelir, gönlümüze girersen, eteğini topla, içeri öyle gir ki, eteğin gönül kanına da değmesin, kirlenmesin.
• Ey sevgili, senin güzelliğini görmeyen, ay yüzlülerin körlüklerine rağmen bir doğ da, ayın yüzüne siyah bulutlarla bir perde çek, böylece ay görünmez olsun, senden başka gökte ay kalmasın.
• Sevgili; "Sizlere selamlar olsun!" deyince, bu ses bütün alemi tuttu. Neşeden gönül secdeye kapandı, can da beline gayret kemerini kuşandı.
• Mum gibi her gece yanardım, seher vakti gelince söndürülürdüm. Fakat gevgili, bu gece senin aşkınla öyle kendimden geçtim ki, gece ile gündüzü fark edemiyorum.
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
26. Üzüm şarabı îsa ümmetinindir,
Mansur şarabı da Muhammed ümmetine mahsustur.
Mefulii, Mefa'îlün, Mef'ulii, Mefa'îlün
(c.I, 81)

• Ey can sakîsi! Kadehi, yıllanmış eski şarapla doldur da bize sun!... 0 şarap gönlün yolunu keser, insanı fanî güzellere gönül vermekten kurtarır, din yoluna düşürür, Hakk'a kılavuzluk eder.
• 0 şarap herkesin bildiği üzüm şarabı da değildir. 0 şarap gönülden kaynağını alır, gelir ruhla karışır, coşar köpürür. Can şarabı olur. Her şeyde Hakk'ın kudretini gören, Hakk'ın sanatını müşahede eden aşıkın gözü şarapla mahmurlaşır.
• Herkesin bildiği üzüm şarabı İsa ümmetinindir. Mansur şarabı da Muhammed ümmetine mahsustur. Bu şarabın kadehi yoktur. Kadehsiz içilir.
• Üzürn şarabından mahzenlerde küpler dolusu vardır. Bu şaraptan da küpler olusu var. Var ama bu küpü kırmadıkça, yani bedene ait nefsanî duyguları dürmedikçe, Mansur şarabını tadamazsın.
• Üzüm şarabının bir damlası bile seni senden alır, bütün işlerini altına döndürür benim şu altına benzeyen kadehe, canım feda olsun...
• Mansur şarabı üzüm şarabı gibi herkese her zaman sunulmaz. Mansur şarabı ançak ,yatağını, yastığını devşirip kaldıran, gecesini uyku ile öldürmeyen Hakk aşıkına seher vaktinde sunulur.
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
27. Sen yaralara merhemsin, dertlere dermansın.
Mefulü, Mefa'îliin, Mef'ülü, Mefa-îliin
(c.I, 87)
• Ey sevgili, başın hakkı için, bizi böyle perişan bir halde bırakma! Ey salına salına yürüyün selvi, bize o boyu, posu, o edayı göster!
• Zulümlerle, haksızlıklarla, günahlarla gizlenmiş olan şu yeryüzünü, güzel ve parlak yüzünle neşelendir, sevindir, şu gök kubbeye başka bir güneş göster!
• Canları yol bilir, yol gösterir bir hale getir. Madenleri altınlarla doldur. Bir zelzele ile, uyuyan denizi uyandır, onu aşka düşür, coştur, köpürt!
• Sen öyle yüce bir varlıksın ki, güneş bile senin devletinin, ikbalinin gölgesine sığınır, devlet kuşunun gölgesi ne işe yarar?
• Sen hem Allah'ın rahmetisin, hem yaralara merhemsin, hem dertlere dermansın; bir hekim olarak şu aşk hastasına bir ilaç ver!
• Sen aşk bahçesinin bülbülüsün, hayırlı temiz kişilere ilahî aşk şarabı sunarsın, sen canların canı olduğun için başsızsın, ayaksızsın.
• Ya Rabbi, sende neler var! Ne kudret var! Ne güç var! Sen lütfunla bır bahar gibisin, granit taşlarını, kayaları bile işe güce sokarsın...
• Bazen bir nür parlatırsın, gözleri kamaştırırsın, bazen de, yüzlerce tufanın söndüremediği, yatıştıramadığı bir fitne koparırsın, insanları perişan edersın; hikmetinden sual olunmaz.
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
28. Ben göklere bile aşk ateşi attım, onları tutuşturdum.
Mefulü, Mefa'îlün, Mef'Olü, Mefa-îlün
(c.I, 89)
• Herkese rezil olmak istemiyorsan, benim şu öğüdümü dinle: "Ben insan seklinde bir afyon küpü gibiyim, sakın benim ağzımı açma!
• İstersen beni ateşlere at, ateş bana ne yapabilir? Ben değil gönüllere, göklere bile aşk ateşi attım, onları tutuşturdum, yaktım, yandırdım. Oralarda yüzlerce kavga, yüzlerce gürültü çıkardım.
• Gökyüzü tamamıyla baş, yeryüzü de tamamıyla ayak olsa, ben ne gökyüzüne baş korum, ne de yeryüzüne ayak basarım. Çünkü ben bunların her ikisinden de değilim; ben başka bir yerdenim, başka bir alemdenim.
• Ey bizim efendimizin, sahibimizin gönüldeki saf şarabından bize şaraplar sunan sakî! Bize bir kadeh daha sun! Bu lütuflara nail olduğumuz için şükretmek bize daha çok yakışır.
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
29. Senin sevgini idrak hususunda bizler çocuklar gibiyiz.
Ey can gel de bizi çocukluktan kurtar.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü. Mefa'îlün
(c.1, 88)
•Ey ay yüzlü sevgili; hoş geldin, sefalar getirdin! Ey cana neşeler veren gül varlık, neşelerle gel, dünya hayatının bize getirdiği üzüntülerden, kederlerden bizi kurtar. Sen zaten hep böyle idin, neşeler getirirdin, neşeler bağışlardın, Dilerim sağ oldukça hep böyle ol!
• Ey her neşenin süreti, şekle, bedene bürünmüş hali; sen baştan başa neşesin, gönlürnüzde bir yadsın, bu yüzden seni yad ettiğimiz zamanlar, gönlümüz neşe ile dolar, içimiz rahatlar. Sen, yalnız, neşenin sureti değil, aynı zamanda,
Allaha duyulan aşkında suretisin. Hakk'ın güzelliği sende tecellî ettiği ,için seni seven dolayısıyla Hakk'ı sevmiş olur. Bu yüzden daima, gönlümüzde ol gönlümüzde yaşa!
• Ey can; senin sevgini idrak hususunda bizler çocuklar gibiyiz." Ey cangel de bizi çocukluktan kurtar! Çocuk olduğumuz için dadıya muhtacız, onun sevgisi ile, onun ihtimamıyla yaşıyoruz. Gel de bizi dadıya, ona buna muhtaç olmaktan kurtar! Bizi olgunluğa ulaştır da, seni idrak edelim, yalnız seninle senin aşkın ile yaşayalım.
"Şu hadîse işaret var: "Seni şanına layık bir şekilde tam bir irfan ile idrak edemedik, bilemedik."
• Biz kendimizi tamamıyla dünya işlerine verdik. Bir çok isteklere, emellere düştük. Hep dünya için çalışıyoruz; servet, şöhret, yüksek mevki hırsıyla didinip duruyoruz. Bu yüzden de kederden, sıkıntıdan kurtulamıyoruz. Gamlardan, kederlerden kurtulmak için eşe, dosta sarıldık. Eğlencelere kapıldık. Ey def! Sen bizim şu halimize candan, gönülden feryat et! Ey ney sen de ağla, inle!
• Ey gönül! Sen güzelsin, o Hüsrev'in yüzünden büsbütün güzelleş, eğer hoş bir Hüsrev'sen, o güzel Şirin'in Hüsrev'iysen gerçek aşka düş de Ferhat ol!
" Ferhat dağları delerek su yolları yapmakta mahir bir mühendis, aynı zamanda, bir hükümdarın yeğeni olan Şirin adlı güzel bir kıza gönül vermiş meşhur aşıktır. Şirin'e, Ferhat'tan başka, bir hükümdarın oğlu olan Hüsrev-i Perviz de aşık olmuştur. Bu kızı elde etmek için Ferhat akıl almaz gayret sarf etmiş, dağları delmiş, kayaları oymuş. Ferhat ile Şirin doğu edebiyatında Leyla ile Mecnun gibi meşhur olmuş, bir çok şairler bunların aşk hikayelerini anlatan kitaplar yazmışlardır. Faruk Nafiz merhum da Çoban Çeşmesi adlı şiirinde bu konuya temas etmiştir:"
"Gönlünü Şirin'in aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca
0 hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmaya çoban çeşmesi." ,
Mutasavvıflar bu hikayeden başka manalar çıkarmışlardır. Onlara göre, Ferhat Hakk aşığıdır, sevgilisi uğruna deldiği dağlar, benlik, enaniyet dağıdır.
 
Üst Alt