Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
40. Seni görmediğimiz halde, nasıl oluyor da seni seviyoruz?
Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'uliin
(c.l, 115)

• Ey can! Ey bütün canlann, can oluşuna sebep olan, ey canlara kanat verip, onları ötelere uçuran azîz varlık!
• Seninle beraber olunca ziyandan korkulur mu? Ey bütün ziyanları kara döndüren sevgili!
• Ey elimize çalışma anahtarı veren ve onunla bütün dünya kapılarını açtıran dost!
• Sen bizim aramızda, bizim gönlümüzde değilsen, o çalışma gücünü bize vermiyorsan, biz ne sebeple dünya işlerine kendimizi vermişiz, didinip duruyoruz?
• Nişanı, izi olmayan, kadehsiz sunulan şarabı içmemiş olsaydık, bu nişanlar, belirtiler, bu duygular, bu sezişler nereden gelecekti?
• Allah'ım, sen bizim vehmimizin, şüphelerimizin dışındasın, ama, bu şüpheleri, bu vehimleri veren kimdir?
•Sen dünyamızdan gizliysen, gözümüze görünmüyorsan, etrafımızda gördüğümüz güzellerin güzelliklerin, güzel eserlerin yaratıcısı olduğun için sana karşı duyduğumuz hayranlık duygusunu kimin yüzünden hissediyoruz? görmediğirniz halde neden seni seviyoruz? Ey yok gibi görünen azîz varlık!. biz birer gölge varlığız, biz yokuz; var olan, eserleri ile kendini hissettiren ebedî ve sonsuz varlık sensin!
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
41. Ölüm buraya yol bulup gelemez!
Mef'ulii, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c.I, 118)
• Ay yüzlü sevgili, burada bize vefalı oldu, cefa etmedi. Bu yüzden ben burayı bırakıp asla başka yere gidemem.
• Can, hayatın ne olduğunu, yaşamanın zevkini burada tattı.
• Ayağımız balçığa burada saplanıp kaldı. Ayağımızı buradan nasıl kurtarabilıriz?
• Yemin ederim ki, biz buraya gönül verdik, Allah'ım buradan kimseyi sürüp çıkarma
•Ölüm buraya yol bulup gelemez. Asıl ölüm, buradan ayrı düşmektir.
• Sen güneş gibi buradan doğdun, burada, sen bizi aydınlattın, nürlara gark ettin. ben burayı nasıl bırakır giderim.
• Can, burada neşeli, şad, mutlu, ter ü taze bir hale gelir. Ölümsüzlüğü can, burada bulur.
•Bir kerre daha örtüyü kaldır, güzelliğini bize göster! Bir kere daha burada doğ.
• Zevalsizlik şarabı buradadır; ey sakî, o şarabı kadehlerimize burada dök!
• Burada akan şu çeşme, ab-ı hayat çeşmesidir. Ey sakî su kabını burada doldur!
• Gönüller burada kol kanat buldu, ötelere yükseldi. Akıl da havalandı.
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
42. Sevgilinin yüzü.
Mefulü, Mefa'iliin, Fe'uliin
(c.I, 122)
• Gül bahçesine benzeyen, güzel yüzünü gördüm. însanı büyüleyen o yüz, nurun kaynağı, nurun nüru gibi parlaktı.
• 0 yüz, can kıblesi idi, canların secde ettikleri yerdi. 0 yüze bakınca insan, kendini emniyette hissediyor. îfade edilmez manevî zevkler, safalar dııyuyordu.
• Bu hali görünce gönül coştu da; "0 yüze canımı vereyim, o yüze canını kurban olsun, onun uğrunda varlığımı, benliğimi feda edeyim." dedi.
• Can da heyecana kapıldı, sema'a, dönmeğe başladı. 0 hem dönüyor, hem de durmadan ellerini çırpıyordu.
• Akıl ise, oraya geldi. Bu durumu görünce; "Ben bu tali'i, bu yüce mutlu' luğu nasıl anlatayım; nasıl öveyim? Bu güzellikler karşısında ben aciz kalıyorum, bir şey söyleyemeyeceğim, susacağım." dedi.
• Sevgilinin yüzünün gül bahçesinden gelen koku, ihtiyarlıktan beli ikiye bükülmüş her boyu, selvi boylu yapıyordu.
•Aşk çok güçlüdür, her şeyi değiştirir, Ermeni'yi bile Türk yapıverir.
• Ey can; sen güzelliğin tesiri ile, canlar canına ulaştın, ey beden; sen de eridin, yok oldun, bedenlikten çıktın can oldun...bütün güzelleri, güzellikleri yaratan büyük yaratıcıyı, o eşsiz, benzersiz, tek olan azîz varlığı bulmak istiyorsan gönül evine gir, gönülde oturmayı adet edin; çünkü o göklere, yerlere sığmadı, geldi gönle girdi.
• Güzellerden, güzelliklerden duyulan manevî zevki, gönülde ara, dışarıda arama. Şunu bil ki, o lezzetli ölümsüzlük şarabını da, ancak gönül evinde inzivaya çekilmiş kişiye sunarlar.
• Sus, susma zevkine var, susma hünerini elde et, edebiyat yapma, hünerlerledolu lafları bırak!
• Bırak da, imanını, inancını gönlünde sakla! Çünkü gönül, aynı zamanda iman yurdudur.
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
43. Ey insan, talihlisin, Allah seni çok seviyor, başkalarna vermediğini sana vermiş.
Mef'ulii, Mefa'ilün, Pe'uliin
(c.I, 120)

• Ne zamana kadar, imansızlığa doğru geri gideceksin? Küfre varma, ileriye gel artık, dine, imana gel.
• Sen zehri şifalı bir şerbet gibi gör; bu yüzden zehre sarıl! Sonunda sen, nereden geldiğini düşün de aslının aslına gel!
• Maddî varlığınla, bedeninle yeryüzüne bağlısın, burada dünyaya geldin doğdun. Burada yiyor, içiyor, dolaşıyorsun. Fakat sen, yeryüzünde yaşıyorsun, ama mana bakımından gökyüzünde yaşayanlardansın. Gerçek inancın incilerinin dizildiği iplik gibisin. Bütün güzellikler, hoşluklar, üstünlükler sende mevcuttur.
• Hakk'ın nür mahzeni sana verilmiş, sana emanet edilmiştir. Sen, ne olduğunu nereden geldiğini düşün de, aslının aslına gel!
• Kendinden, kendi maddî variığından, bedene ait nefsanî arzulardan kurtulmadan, kendini, kendi gerçek varlığını bulamazsın. Bu yüzden kendinden geçersen, kendi maddî varlığından kurtulmuş olursun.
• 0 zaman yeryüzünde senin için kurulmuş olan, şehvet, hiddet, şöhret gibi binlerce tuzaktan sıçramış, kurtulmuş olursun. Aklını başına al da nereden geldiğini düşün, aslının aslına gel!
• Sen, padişahlar padişahının halîfesi Hz. Adem soyundan geldin. Günahlarla, kötülüklerle, zulümle dolu şu kirli dünyada gözünü açtın.
• Sen nereden geldiğini, nereye gideceğini düşünmüyorsun da, şu dünya hayatından memnün, pek neşeli görünüyorsun. Yazıklar olsun sana! Aklını başına al da, şu alçak dünyaya gönül verme, aslının aslına gel!
• Sen, her ne kadar bu dünyanın zübdesi, özü, tılsımıysan da, şen içyüzünle çok kıymetli paha biçilmez bir madensin.
• Mezarda toprakla dolacak olan şu iki baş gözünü kapa; gizli olan gönül gözünü aç, hakîkati gör de aslının aslına gel!
• Celal sahibinin kulusun, çok talihlisin. Allah, seni çok seviyor, sana iltimas etmiş, başkalarına vermediğini sana vermiş.
• Dünya malına tapıyorsun, çok zengin olmanın yollarını arıyorsun. Şehvet ve şöhret peşinde koşuyorsun. Yüksek mevkîlere çıkmak, baş olmak, ona buna hükmetmek istiyorsun. Istediğini elde edemediğin zaman, yahut elde ettıgini kaybedince üzülüyorsun, harap oluyorsun. Bu hal, bu didinme, bu sızlanrna bu inleme, bu gözyaşları ne vakte kadar sürecek? îçine düştüğün acıklı halı anla da, aslının aslına gel!
• Sen, sert, kaba kayalar arasında bir la'lsin. Ama biz seni anlayamıyoruz. Senin değerini bilemiyoruz. Ne zamana kadar bizi yanıltacaksın?
• Ey dost; gizleniyor sandığın senin gözüne apaçık görünmede ama sen idrak edemiyorsun. Aklını başına al da hakîkati gör ve aslının aslına gel!
• İşte Tebrizli Şems, o hakîkat padişahı karşısında sana ölümsüzlük şarabıyla dolu bir kadeh sunuyor.
•Sübhan
allah.jpg
, ne de saf şarap, hiç tereddüt etmeden o şarabı al, iç de aslının aslınagel!
"Bu şiirin aslı gazel deyil de murabba-ı mükerrere; dördüncü mısraları tekrarlanan 8 dörtlükten ibaret nazım şekli" Fuzulinin "Perîşan halin oldum sormadın hal-i perîşanım" mısrasıyla" başlayan murabba şeklinde Fuzulî'nin murabbaında tekrarlanan dördüncü mısra;" Gözüm canım, efendim, sevdiğim, devletlü sultanım."
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
44. Ey zamanenin Nuh'u! Şu demir atmış tabiat gemisini yürüt de, ezilenleri kurtar!
Mef'ulü, Mefa'iliin, Fe'Olün
(c.I, 129)

• Senin gönlünü kazanmak isteyenin gönlünü kırma, artık cefa yolunda yürümekten vazgeç!
• Ey gonül, beni fazla üzerek zayıflatma, bana acı! Ben aşk kurbanı olmak istiyorurn. Şerîatte zayıf hayvanı kurban etmek istemezler
.•Ben" senın mahmürunum. 0 cevher gibi parlayan saf şarab kadehini bana ver
•Bana bir nasiihatta bulun, o mahmür bir nergis gibi olan gözlerini savaşa deyil barışa çağır, savaşla bir şey elde edilemez.
•Büyüçü hintliler gibi bakışları ile insanları büyüleyen gözlerine emir ver,..büyücülüğü pek ileri götürmesinler.
• Aşık altı kapılı, yani altı yönlü dünya hapishanesine düştü. Bu hapishanenin kapısını kır da aşıkı kurtar!
• Ey aşk, kardeşincesine yakına gel, bize candan gönülden yaklaş! Yabancılar gibi uzaktan selamı bırak!
• Ey can sakîsi! Hakk kapısında şarap sunarken haksızlık yapma, kardeslilkhakkını gözet!
• Ey zamanenin Nuh'u, şu demir atmış tabiat gemisini artık yürüt, yürüt de şu haksızlıklaıla dolu, zulümle dolu dünyada ezilen, huzursuz olan Hakk aşıklarını, imanlı kişileri, hadiselerin tufanında boğulmaktan kurtar!
• Ey Hz. Mustafa'nın varisi olan velî, imanlarını kaybetmiş olanları, imana getirmek için o büyük kevser kadehini döndür!
• Senin Sur'un ne zaman üfürüleceğinden haberin vardır. Haydi zamanı geldi. Paygamberlik dudağını aç, Sür'u üfür! Üfür de ölmüş kalmış gönülleri dirilt!
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
45. 0 şarabı sun da sakî, sen bizi değil canımızı mest et!
Mef'ulii, Mefa'iliin, Fe'ülün
(c.I, 124)

• Sakî, üzümden yapılmayan, insanı anlatılamaz bir şekilde mest eden "imkansızlık şarabı"nı, nişansız, izsiz olan, ne olduğu bir türlü bilinemeyenin adın' dan bir nişan olarak, onun adı ile anılan "ilahî çarabı";
• Birbiri üstüne çokça sun! Çünkü sen, o şarapla canımıza can katıyorsun O şarabla, sen, bizi değil canımızı mest et, mest et de canımız, kendini tamamıyla bizden kurtarsın, ötelere gitsin
• Ey saki; her saki o ilahî şarabı sunamaz, sen, gel de sakilere, hakîkatevhanesinde sakilik nasıl olurmuş göster!
• Ey Hakk aşığı, gel, o şaraptan iç de taşın gönlünden, kaynak gibi coş! bedenin de canın da testilerini kır! Çünkü o şarabın kadehe de testiye de ihtiyacı yoktur. 0 şarap kadehsiz sunulmaktadır.
• Şarap aşıklarına neşe ver, zevk ver, midelerine düşkün olanları, ekmek isteyenleri de, şarap içmedikleri için hasrete düşür, ekmeksiz bırak!
• Ekmek, beden hapishanesinin yıkılan yerlerini tamir eder. Çünkü o, beden mimarıdır. Halbüki şarap, can bahçelerine yağan ilahî bir yağmurdur. 0 can bitirir. Can yetiştirir.
• Ben, bedenleri besleyen yeryüzü sofrasının üstünü örttüm. Ey saki, sen gökyüzü sofrası kur! Gök şarabı küpünün kapağını aç, Hakk aşıklarına durmadan birbiri üstüne şarap sun!
• Ey Hakk aşığı, sen de, insanlann ayıplarını gören iki gözü kapa da, öteki alemi (=gayb alemi) gören gönül gözlerini aç!
• Gönül gözlerini aç da ne mescit kalsın, ne de puthane. Bunu da tanımayalım, onu da tanımayalım. Yalnız O'nu arayalım, yalnız O'nu tanıyalım.
• Artık sus! 0 susma dünyası, bu dünyayı seslerle doldurur. Ama o sesleri duyan kulak nerede?
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
46. Güneş de, güneş gibi binlercesi de sana hasret çekmektedir.
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'üliin
(c.I, 125)
• Dedın ki:"Sen bizim üstümüze bir dost seçtin!" Aman bu sözü bir daha söyleme, böyle bir şey asla olamaz,
• Sen, bizim muhtaç olduğumuz şeyi gör! Delil getirmeye kalkışma, vereceğini yarına bırakma, hemen peşin ver!
•Ey hurma ağacı; beni bırak da senin gölgende bir güzelce uyuyayım.
• Ey aşık, helvanın içinde bal ile şeker nasıl birbirleri ile birleşirse, sen de gönlümde, gönlüm ile öyle birleştin.
• Elim, güneşe erişmese bile, sen benim güneşimsin. Hiç olmazsa bana, uzaklardan olsun görün!
• Güneş de, güneş gibi binlercesi de sana hasret çekmede, seni istemede!
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
47. Benlik dikenlerini gönlün ayağından çıkar da içindeki gül bahçelerini seyret!
Fa'ilatün, Pa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 132)
• Aşkın gül bahçeleri kan perdeleri arasında olduğu için, ölümü göze almayan, oraya varamaz. Bu sebepledir ki, ne olduğuna akıl erdirilemeyenin aşkı-nın güzelliği ile, aşıkların çok işleri vardır. Gerçekten de Hakk'ın aşkının güzelliğini kim kolayca görebilir? Bu yüzden Hakk aşıklarının çok imtihanlar vermeleri gerekmektedir.
• Akıl der ki: "Varlık aleminin altı tarafı da manilerle, engellerle çevrilmiştir' bu engelleri aşarak dışan çıkmaya yol yoktur!" Aşk akla der ki: "Sen aldanırsın. Yol vardır, ben, defalarca o yolu aştım, dışarı çıktım."
• Akıl bir pazar gördü de, orada pazarlığa, alış verişe girişti. Halbuki aşk, akıl pazarlannın ötesinde de nice pazarlar gördü.
• Nice gizli Mansurlar aşkın canına güvendiler de kürsüleri, minberleri bıraktılar, dar ağacına çıktılar. ;
• Mansur şarabı içen aşıkların, iç alemlerinde inkarlar vardır. Gönülleri kararmış akıllıların ise, iç alemlerinde inkarlar vardır.
• Akıl diyor ki; "Yokluğa ayak atma ki, orada dikenler vardır." Aşk ise "Dikenler orada değil, dikenler sende, senin içindedir!" diyor.
• Kendine gel, sus da varlık, benlik dikenlerini gönlün ayağından çıkar;içindeki gül bahçelerini seyret!
• Ey Tebrizli Şems! Sen, harf bulutu altında gizlenmiş bir güneşsin. Senin güneşin doğunca, sözler yok olur, dağılır, gider.
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
48. Meyve zamanında bahçeye gel de, yüzlerce Hallac'ı darağacında asılı gör!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. 1, 133)
• Senin aşkının gamzesi, bakışı taç, taht sahibi bir padişaha bile bir arpa kadar değer vermez. Bir ihtiyaç sahibini, aşka susamış birini görünce onu gönlüne alır.
• Aşık, sevgilinin ayakları altına atlaslar, ağır ipekli kumaşlar döşemek için ciğerinin kanı ile atlas yaygılar, ipek kumaşlar dokur.
• Aşk, güzellik padişahının damına çıkılacak bir merdivendir. Sen gel de Miraç hikayesini aşığın yüzünden oku!
"Mirac hikayesi, Elmalılı Merhumun tefsirinin 3151. sayfasında geçen şu beyti hatırlattı: Renk aleminden mücerret olan Mi'rac hikayesini, ben bî-dile, yani vecde müstağrak olmuş b ayılmış olan bana sorma. Katre derya oldu. Bilmem ki, peygamber ne oldu? Ancak bu makam tefekkür edilirken hulul ve imtihan şaibelerinden sakınmak tenzihinden asla gaflet etmemek gerek."
• Meyve, nasıl ağaçta biter, olgunlaşırsa, aşık da asılma ile, ölümle yaşar. 0nun ıçın meyve zamanında bahçeye gel de yüzlerce Hallac'ı darağacında asılmış gör
"Muhakkak ki, ölümde hayat vardır." Hallacde böyle söylemişti."
• Aşk, gönül şehrini her zaman yağma eder durur da aşık onun için dağınık, sözler söyler.
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
49. Siz yoksanız, içtiğim şarabın neşesi de, zevki de olmasın!
Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 138)
• Siz olmadıktan sonra yüzümüze altın dalgası vurulsun, sararıp solalım. Siz olmadıktan sonra gönül denizinin dibinde inci de olmasın.
• Neşe bahçesinde yetişen ağaçların dalları çok kuvvetli, yeşil yapraklarla süslenmiş, ter ü taze. Fakat siz olmazsanız, dallar kurusun, yeşermesin.
• Gönül devlet kuşu, size gölge düşüreceği yerde geldi, gölgenize sığındı, orada karar kıldı. Fakat siz olmazsanız, o, ateşler içine düşsün, yansın.
• Elest şarabını içtikten sonra, yüz binlerce can, kendinden geçti, feda olu. gitti. Akıl diyor ki: Siz yoksanız başımda o şarabın neşesi de, zevki de olmasın
• Güzel yüzünü hemen görmem için, gözümde nurdan yüz tane kanat var' Siz olmazsanız, iki gözümde de yüz değil tek bir kanat bile olmasın
 
Üst Alt