MURATS44
Özel Üye
Bilhâssa lisân ve edebiyyât sâhasında büyük ihtisâs sâhibi olan Prof. Leon, (Isle) mecmû’asında (İnsan lügat etimolojisi) isminde neşriyyâtı ile bütün dünyânın dikkatini üzerine celb etmişdi. Amerikadaki Potomac Üniversitesi bu neşriyyât üzerine kendisine (İlmler Masteri = Master of Sciences) ünvânını verdi. Prof. Leon, aynı zemânda bir geoloji mütehassısıdır. Birçok tanınmış müesseselerin da’vetlisi olarak, bu sâhalarda da kıymetli konferanslar vermişdi. 1875 de kurulmuş olan (Milletler Arası Lügat, İlm ve Güzel San’atlar = Société İnternationale de Philologie, Science et Beaux-Arts) Cem’ıyyetinin umûmî kâtibliğine seçildi. (The Philomeths) isminde mecmû’a çıkarmağa başladı. Prof. Leona, Sultan İkinci Abdülhamîd, Îran Şâhı ve Avusturya İmperatoru tarafından birçok nişanlar verilmişdir.)
İslâm dîninin en mükemmel esâslarından biri, bu dînin müslimânlardan hiç bir zemân aklın ermediği bir şeyi taleb etmemesidir. İslâmiyyet temâmen akla ve mantığa uygun olarak teblîg edilmiş bir dindir. Diğer dinler ise, insanlardan bir dürlü anlıyamadıkları, akllarına sığmayan, inanamadıkları i’tikâdları zorla kabûl etmelerini istemekdedir. Hıristiyanlıkda bu husûsda ancak kilisenin otoritesi, hâkimiyyeti müessir olmakdadır. Hâlbuki müslimânlara, her şeyi akl ile araştırması ve ancak ondan sonra îmân etmesi emr olunmakdadır. Muhammed aleyhisselâm, şöyle buyurmakdadır: (Allahü teâlâ, akla ve mantığa muvâfık olmayan hiç bir şey yaratmamışdır). Diğer bir hadîs-i şerîfde ise şöyle buyurmakdadır: (Ben size kat’î olarak söylüyorum ki, herhangi bir insan nemâz kılsa, oruc tutsa, zekât verse, hacca gitse de ve dînin îcâbı bütün husûsları yapsa bile, ancak Allahü teâlânın ona ihsân etdiği akl ve mantığı kullanma derecesine göre mükâfâtlandırılır.)
Îsâ aleyhisselâmın neşr etdiği temiz dinde de, buna benzer kâ’ideler vardı. Meselâ, (Her şeyi önce tercibe et! Ancak iyi olanı kabûl et) gibi. Fekat zemânla bunlar unutuldu. Kur’ân-ı kerîmde “Cum’a” sûresinin beşinci âyetinde meâlen, (Kendileri Tevrâtı öğrenmek ve mûcibi ile amel etmeğe me’mûr oldukları hâlde, onun ile amel etmiyen kimselerin hâli, sırtına kitâb yüklenmiş merkebin hâli gibidir) buyurulmakdadır.
Alî “radıyallahü anh” şöyle buyuruyor, (Dünyâ karanlıkdır. İlm nûrdur! Fekat, doğru olmıyan bilgi ancak gölgedir.)
Müslimânlar, (İslâmiyyet, hakîkatin tâ kendisidir) diye îmân etmekde, İslâmın nûrunun ancak ilm ve mantık sâyesinde parladığını, bu bilginin ancak hakîkat ile meydâna geldiğini, bu hakîkati ise, insanların ancak Allahü teâlânın vergisi olan akl-ı selîm ile meydâna çıkardıklarını söylemekdedirler.
İslâm dîninin en mükemmel esâslarından biri, bu dînin müslimânlardan hiç bir zemân aklın ermediği bir şeyi taleb etmemesidir. İslâmiyyet temâmen akla ve mantığa uygun olarak teblîg edilmiş bir dindir. Diğer dinler ise, insanlardan bir dürlü anlıyamadıkları, akllarına sığmayan, inanamadıkları i’tikâdları zorla kabûl etmelerini istemekdedir. Hıristiyanlıkda bu husûsda ancak kilisenin otoritesi, hâkimiyyeti müessir olmakdadır. Hâlbuki müslimânlara, her şeyi akl ile araştırması ve ancak ondan sonra îmân etmesi emr olunmakdadır. Muhammed aleyhisselâm, şöyle buyurmakdadır: (Allahü teâlâ, akla ve mantığa muvâfık olmayan hiç bir şey yaratmamışdır). Diğer bir hadîs-i şerîfde ise şöyle buyurmakdadır: (Ben size kat’î olarak söylüyorum ki, herhangi bir insan nemâz kılsa, oruc tutsa, zekât verse, hacca gitse de ve dînin îcâbı bütün husûsları yapsa bile, ancak Allahü teâlânın ona ihsân etdiği akl ve mantığı kullanma derecesine göre mükâfâtlandırılır.)
Îsâ aleyhisselâmın neşr etdiği temiz dinde de, buna benzer kâ’ideler vardı. Meselâ, (Her şeyi önce tercibe et! Ancak iyi olanı kabûl et) gibi. Fekat zemânla bunlar unutuldu. Kur’ân-ı kerîmde “Cum’a” sûresinin beşinci âyetinde meâlen, (Kendileri Tevrâtı öğrenmek ve mûcibi ile amel etmeğe me’mûr oldukları hâlde, onun ile amel etmiyen kimselerin hâli, sırtına kitâb yüklenmiş merkebin hâli gibidir) buyurulmakdadır.
Alî “radıyallahü anh” şöyle buyuruyor, (Dünyâ karanlıkdır. İlm nûrdur! Fekat, doğru olmıyan bilgi ancak gölgedir.)
Müslimânlar, (İslâmiyyet, hakîkatin tâ kendisidir) diye îmân etmekde, İslâmın nûrunun ancak ilm ve mantık sâyesinde parladığını, bu bilginin ancak hakîkat ile meydâna geldiğini, bu hakîkati ise, insanların ancak Allahü teâlânın vergisi olan akl-ı selîm ile meydâna çıkardıklarını söylemekdedirler.