Biri sağında, biri solunda, ötekiler tetikde olarak içeri girdi. Cebrâîl “aleyhisselâm”, dahâ önce, Ömerin îmân etdiğini, yolda olduğunu haber vermişdi. Resûlullah, Ömeri tebessüm buyurarak karşıladı ve (Bırakınız, yanından ayrılınız) buyurdu. Bırakdılar. Resûlullahın önünde diz çökdü. Resûlullah, Ömerin kolundan tutup, (Îmâna gel yâ Ömer!) buyurdu. O da temiz kalb ile kelime-i şehâdeti söyledi. Eshâb-ı kirâm, sevinçlerinden yüksek sesle tekbîr getirdi. O zemâna kadar gizli îmâna gelirlerdi. Hazret-i Hamzanın ve üç gün sonra hazret-i Ömerin müslimân olması ile, müslimânlar kuvvetlendi. Ömer “radıyallahü anh” (Kardeşlerimiz ne kadardır?) dedi. (Seninle kırk olduk) dediler. (Öyle ise, ne duruyoruz? Haydi çıkalım, Harem-i şerîfe gidelim. Açıkça okuyalım!) dedi. Resûlullah kabûl buyurdu. Önde Ömer, sonra Alî, ondan sonra Resûlullah, sağında Ebû Bekr, solunda Hamza, arkasında öteki Sahâbîler yürüyerek Harem-i şerîfe gitdiler. Kureyşin ileri gelenleri, orada Ömerden müjde bekliyorlardı. Ömer Muhammedîleri toplamış getiriyor dediler. Sevindiler. Ebû Cehl, zekî, cin fikrli olduğundan, bu gelişi beğenmedi. İleri varıp (Yâ Ömer! Bu ne?) dedi. Hazret-i Ömer hiç aldırış etmeden (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden resûlullah) dedi. Ebû Cehl, ne diyeceğini şaşırdı. Dona kaldı. Hazret-i Ömer “radıyallahü anh” bunlara dönerek, (Beni bilen bilir. Bilmiyen bilsin ki, Hattâb oğlu Ömerim. Karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak istiyen, yerinden kıpırdasın!) dedi. Hepsi geriye çekilip dağıldılar. Ehl-i islâm, Harem-i şerîfde saf olup, yüksek sesle tekbîr aldı. İlk olarak meydânda nemâz kıldılar. Hazret-i Ömer, o günden sonra, dayısı Ebû Cehle ve kâfirlerin ileri gelenlerine meydân okudu.
Eshâb-ı kirâm, Medîneye gizli hicret etmişdi. Ömer “radıyallahü anh” silâhlarını kuşanarak, açıkca hicret etdi. Medîneye dahâ önce varıp, Resûlullahın teşrîf etmekde olduğunu müjdeledi. Bütün gazâlarda bulundu. Arslan gibi döğüşdü. Uhudda Resûlullahın yanından ayrılmadı. Dâimâ doğru söylediği için (Fârûk) buyuruldu. Resûlullahın vefâtında karışıklık çıkmasını önledi. Halîfeye, her işinde yardım etdi. Halîfe Ebû Bekr, vefât edeceği zemân, Eshâb-ı kirâmın ileri gelenlerini çağırıp, görüşdükden sonra, hazret-i Ömeri halîfe ta’yîn etdi. Onüçüncü yılda halîfe oldu. Emîrülmü’minîn ismini aldı. Az zemânda o kadar çok yer aldı ki, târîhcileri şaşırtdı. Kudüse gidip, adâleti ile rumları hayrân bırakdı. Kadsiye zaferini kazanarak, orduları Azak denizine kadar ilerledi. Tunusa kadar feth olundu.
Dörtbinden ziyâde câmi’, mescid yapıldı. Hazret-i Mu’âviyeyi “radıyallahü teâlâ anh” Şâm vâlîsi yapdı. Kendi de Şâma geldi. Her sene hac yapdı. On buçuk sene ve yedi gün, dünyâda hiç görülmemiş bir adâlet ile halîfelik yapdı.
Eshâb-ı kirâm, Medîneye gizli hicret etmişdi. Ömer “radıyallahü anh” silâhlarını kuşanarak, açıkca hicret etdi. Medîneye dahâ önce varıp, Resûlullahın teşrîf etmekde olduğunu müjdeledi. Bütün gazâlarda bulundu. Arslan gibi döğüşdü. Uhudda Resûlullahın yanından ayrılmadı. Dâimâ doğru söylediği için (Fârûk) buyuruldu. Resûlullahın vefâtında karışıklık çıkmasını önledi. Halîfeye, her işinde yardım etdi. Halîfe Ebû Bekr, vefât edeceği zemân, Eshâb-ı kirâmın ileri gelenlerini çağırıp, görüşdükden sonra, hazret-i Ömeri halîfe ta’yîn etdi. Onüçüncü yılda halîfe oldu. Emîrülmü’minîn ismini aldı. Az zemânda o kadar çok yer aldı ki, târîhcileri şaşırtdı. Kudüse gidip, adâleti ile rumları hayrân bırakdı. Kadsiye zaferini kazanarak, orduları Azak denizine kadar ilerledi. Tunusa kadar feth olundu.
Dörtbinden ziyâde câmi’, mescid yapıldı. Hazret-i Mu’âviyeyi “radıyallahü teâlâ anh” Şâm vâlîsi yapdı. Kendi de Şâma geldi. Her sene hac yapdı. On buçuk sene ve yedi gün, dünyâda hiç görülmemiş bir adâlet ile halîfelik yapdı.