32- Eshâb-ı kirâm kitâbında adı geçenler

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
175 — MUHAMMED ŞEYBÂNÎ: Ebû Abdüllah Muhammed bin Hasen, Hanefî mezhebi imâmlarından olup, büyük müctehiddir. Babası, Şâmlı olduğu hâlde Iraka gidip, Vâsıtda yerleşmiş ve İmâm, 135 [m. 752] de orada tevellüd etmişdir. Bağdâdda imâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin derslerine senelerce devâm etmiş, Ebû Yûsüfün derslerinden de istifâde etmişdir. Birçok kitâb yazmışdır. Hârûn Reşîd kendisine çok hürmet ederdi. Halîfe Horasana giderken, kendisini de berâber götürdü. 189 [m. 805] yılında, Rey şehrinde vefât etdi “rahime-hullahü teâlâ”. Nemâzını Halîfe kıldırdı. İmâm-ı Şâfi’î Bağdâda geldiğinde, halîfenin huzûrunda İmâmla sohbet etdi. İlminin ve zekâsının çokluğuna hayran kaldı. 45, 53, 59, 182, 346.
176 — MÜHELLEB: Tâbi’înin büyüklerindendir. Basrada idi. Aklı ve cesâreti meşhûr idi. Hâricîlerle çok muhârebe etdi. Basrayı bunlardan korudu. 79 da Horasan vâlîsi oldu. 83 [m. 702] de orada vefât etdi “rahime-hullahü teâlâ”. Hazret-i Mu’âviye zemânında, Semerkand fethinde, Sa’îd bin Osmân ibni Affânın kumandasındaki orduda çok kahramanlık göstermiş, bir gözü yaralanmışdı. 62.
177 — MUHYİDDÎN-İ ARABÎ: Şeyh-i ekber Muhammed bin Alî, tesavvuf büyüklerindendir. 560 senesinde, Endülüsde tevellüd, 638 [m. 1240] de Şâmda vefât etdi. Zâhir ve bâtın ilmlerinde kâmil idi. Fıkh ve kelâm ilmlerinde müctehid idi. Konyaya gelip, Sadreddîn Konevînin dul bulunan vâldesini tezevvüc etmiş idi. Zekâsı pekçok, hâfızası hârikul’âde idi. Sultânlardan, vâlîlerden, beğlerden çok saygı görür, pekçok hediyye gelirdi. Hepsini muhtâçlara dağıtırdı. Çok kitâb yazdı. Yazılarını anlıyabilmek için, âlim olmak lâzımdır. (Fütûhât-ı mekkiyye) kitâbı yirmi cilddir. (Füsûs) kitâbı çok meşhûrdur. (Müsâmerat)ı beş cilddir. Beşyüze yakın kitâb yazmışdır “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”. 153, 155, 214, 215.
178 — MURÂD-İ MÜNZÂVÎ: Eyyûb sultân ile Edirnekapı arasında Nişâncı Mustafâ pâşa caddesindeki (Şeyh Murâd) tekkesinde ilm neşr ediyor, halkı irşâd ediyordu. Bu tekkeyi, şeyhül-islâm minkâri zâde Yahyâ efendinin dâmâdı Kengırılı Mustafâ efendi, medrese olarak yapdırmış ve oğlu Ebülhayr efendi 1144 senesinde şeyh-ül-islâm olup, 1154 [m. 1741] de vefât ile tekkede babasının yanına defn edilmişdir. Muhammed Murâd “kuddise sirruh” 1055 de Kâbilde tevellüd edip, yüksek ilmleri öğrendikden sonra hacca gitdi. Sonra Hindistâna gelerek Müceddidî Muhammed Ma’sûm-i Fârûkînin [1007-1079] “kuddise sirruh” kalbleri cilâlıyan sohbet ve teveccühleri altında yükselerek tekrâr hacca ve üç sene sonra Bağdâd, İsfehan, Buhârâ, Belh, Semerkand, Mısr, Şâm ve 1092 de İstanbula gelip, hazret-i Hâlid “radıyallahü anh” civârında beş sene neşr-i ulûm ve tenvîr-i kulûb eyledi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Şâm yolu ile dördüncü haccını yapmış, 1120 de tekrâr İstanbula gelip, Sultân Selîm “rahmetullahi aleyh” civârında, Bacaklı efendi menzilinde yerleşmişdir. 1132 [m. 1719] de vefât ederek Ebülhayr efendi tarafından medresesinin dershânesine defn edilmişdir “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”. Murâd-ı Münzâvî “kuddise sirruh” hakkındaki bilgiyi, (Kâdirî hâne) ismi ile tanınan hânekah-ı İsmâ’îl Rûmî “kuddise sirruh” meşâyih-i kirâmından ve Sultân Abdülhamîd hân-ı sânînin [1258-1336 hicrî, Çemberlitaşda Sultân Mahmûd türbesinde] meclis-i meşâyih reîsi, şerîf Ahmed Muhyiddînin [1327] (İstanbul tekâyâsı) risâlesinden aldık. Büyük zahmet ve fedâkârlıkla hâzırlanmış olan bu risâle, İstanbul halkına asrlar boyunca feyz ve irfân saçan yüzlerle ahlâk ve fazîlet yuvasını ve bunlarda parlıyan binlerle ilm ve nûr kaynaklarını ve bunların kalblerini aydınlatdıkları zemânları güzel bir san’atla göstermekde olup, cidden kıymetli bir târîh hazînesidir. Murâd-ı Münzâvînin “kuddise sirruh” ilmin ve târîhin kıymetli bir âbidesi olan mubârek türbesi yıkılmak üzere iken, 1402 [m. 1982] senesinde, askerî hükûmet tarafından ta’mîr ve tezyîn edilmişdir. 141.
179 — MÜRRE BİN KÂ’B “radıyallahü anh”: Eshâb-i kirâmdandır. Şâmda yerleşdi. Elliyedi [57] senesinde vefât etdi. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yedinci babasının ismi de, Mürre bin Kâ’b idi. Bunun bir oğlundan (Benî Mahzûm), ikincisinden (Benî Teym), üçüncüsünden (Benî Hâşim) kabîleleri hâsıl oldu. Resûlullah üçüncü, Ebû Bekr ikinci, Ebû Cehl birinci kabîledendir. 122.
180 — MÛSÂ KÂZIM: İmâm-ı Ca’fer Sâdıkın oğludur. On iki imâmın yedincisidir. 129 yılında Medînede tevellüd, 186 [m. 802] de Bağdâdda vefât etdi. Kâzımiyye denilen mahallededir. Zühd ve takvâsı, kerem ve cömerdliği ile meşhûrdur. Siyâsete hiç karışmadığı hâlde, halîfe Muhammed Mehdî, kendisini Medîneden Bağdâda getirip habs etdi. Sonra, halîfe Hârûn da habs etdi ve zindanda vefât etdi. Kâzımiyye mahallesi, Bağdâdın on kilometre şimâl garbında, Dicle nehrinden beş kilometre içerdedir. Türbesi çok süslü olup, yanında büyük câmi’ vardır. Dicle kenârında, İmâm-ı a’zamın türbesi vardır. 36, 158, 311, 318, 389.
181 — MÜSEYLEME-TÜL-KEZZÂB: Vakt-i se’âdetde Yemâme tarafından Peygamberlik iddi’a eden bir adam olup, önce islâma gelmiş iken, sonra mürted olup, çok kimseleri kendine bağladı.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Resûlullah efendimize bir mektûb gönderip, kendilerine inandığını, fekat kendisinin de Peygamber olduğunu bildirdi. Arabistânın yarısı senin, yarısı benim olsun dedi. O sırada Resûlullah vefât edince, hazret-i Ebû Bekr, hilâfetinin ikinci yılında, Hâlid bin Velîd kumandasında asker gönderip, şiddetli harb oldu. İki tarafdan, yirmibin kişi öldü. Mürtedler mağlûb ve mahv olup, Müseyleme, Vahşî “radıyallahü anh” tarafından öldürüldü. 117, 312, 323, 387, 408.
182 — MÜSLİM: Ebülhüseyn Müslim bin Haccac Kuşeyrîdir. Hadîs imâmıdır. (Sahîh-i Müslim) kitâbı, Buhârîden sonra, en kıymetli hadîs kitâbıdır. 206 [m. 821] da Nişâpûrda tevellüd, 261 [m. 875] de yine orada vefât etdi. Ahmed ibni Hanbelin talebesi idi. Kitâbında yedibinikiyüzyetmişbeş hadîs-i şerîf vardır. Bunları, üçyüzbin hadîs arasından seçmişdir. İmâm-ı Buhârî ile Nişâpûrda buluşdu. Çok sevişdiler. Buhârî-i şerîfde de yedibinikiyüzyetmişbeş hadîs-i şerîf vardır “rahime-hullahü teâlâ”. 15, 120, 165, 330.
183 — MÜSTAĞFİRÎ: Ebül’ Abbâs (Kitâbülvefâ) yazarıdır “rahime-hullahü teâlâ”. 129.
184 — MÜZENÎ: Ebû İbrâhîm İsmâ’îl bin Yahyâ, Şâfi’î mezhebi fıkh âlimlerindendir. İmâm-ı Şâfi’înin talebesi idi. Fıkh, kelâm ve hadîs ilmlerinde çok üstün idi. Vera’ ve takvâ sâhibi idi. 175 de Mısrda tevellüd ve 264 [m. 878] de Mısrda vefât etdi. Karâfe-tüs-sugrâ kabristânında imâm-ı Şâfi’înin yanındadır. Şâfi’î mezhebi fıkhını toplıyan ve kitâblara geçiren budur. Çeşidli kitâbları vardır. (El-muhtasar) kitâbı meşhûrdur “rahime-hullahü teâlâ”. 59.
185 — NECCÂRZÂDE: Mustafâ Rıdâüddîn efendi, İbrâhîm efendinin oğludur. 1090 senesinde Şebin Karahisârda tevellüd etdi. Küçük iken, pederi vefât etdi. Onyedi yaşında iken, Beşiktaşda Sinan pâşa câmi’i yanındaki medresede müderris oldu. Bu esnâda Üsküdârda Azîz Mahmûd Hüdâyî mescidi imâmı Ya’kûb efendinin babası olan odabaşı Fenâyı efendinin derslerinden feyz alarak cilvetiyye icâzetini ihraz eyledi. Beşiktaş mevlevihânesi imâmı Memiş efendiden Mesnevî okudu. Moskof gazâsına iştirâk edip, zaferden dönerken Edirnede Arabzâde hâcı Muhammed İlmî efendiden 1123 de Müceddidiyye icâzetnâmesi aldı. Arabzâde Muhammed efendi, Ebû Abdüllah Muhammed Semerkandînin talebesi olup 1130 da Edirnede vefât eyledi. Semerkandî de, Ahmed Yekdest Cüryânînin, bu da, Urvet-ül-vüska Muhammed Ma’sûmı müceddidî Serhendînin talebesidir. Bir sene sonra Beşiktaşda Sinan pâşa câmi’i yanında satın aldığı arsaya bir mescid yapdırarak, burada müceddidiyye ma’rifetlerini neşr ve (Tuhfet-ül-irşâd) kitâbını te’lîf eyledi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
1153 de hac ve ziyâret-i haremeyn ile şereflendi. Ahmed Yekdestin talebesinden, Eğrikapıda Karamânî mescidi imâmı tatar Ahmed efendi ile sohbetleri meşhûrdur. Sadr-ı a’zam Hakîmbaşı Nûh efendinin oğlu Alî pâşanın altı-mermerde Cerrâhpâşa hastahânesi karşısındaki câmi’i 1147 de yapılınca, buranın ilk vâ’izi oldu. 1159 [m. 1746] da vefât etdi. Yukarıdaki bilgiler, talebesinden Ömer Nüzhet efendinin (Menkıbe-i Evliyâiyye fî-ahvâl-i Ridâiyye) kitâbından alındı. Yerinde, oğlu Muhammed Sıddîk efendi ilm ve feyz vermeğe başladı. Bunun talebesinden biri Muhammed Agâh efendidir. Bundan, Muhammed Emîn Kerkütî, bundan da, Alî Behçet Konevî, bundan da, hâfız Feyzullah efendi feyz alarak kemâle ermişlerdir. Feyzullah efendi, Murâdiyye mescidi imâmı ve kurrâ hâfızlarının reîsi idi. Çarşambada (Dâr-ül-mesnevî)de mesnevî okuturdu. Bunun da talebesinin meşhûru, Seyyid Muhammed Niyâzi bin Mustafâ efendidir. Bu da, Seyyid Mahmûd Lütfullah bin Muhammede icâzet vermişdir.
Muhammed Sıddîk efendide onbir yaşında iken zuhûr eden fıtık illeti, vefâtına kadar devâm etmişdir. Pederi gibi hârika ve kerâmetleri meşhûr oldu. Rumeli-hisârdaki yalısında va’z ve nasîhat eder. Haftada bir gün Beşiktaşa gelir hatm okurdu. Onbir ay, Azîz Mahmûd Hüdâyî mescidinde de vazîfe ifâ eyledi. Eyyûbdeki Kaşgâri mescidinden biri gelip, hocaları Îsâ efendinin şifâ bulması için düâ istedikde (Selâmet-i hâtimesi için fâtiha okuyalım!) dedi. Îsâ efendinin o sâatda vefât etdiği sonra anlaşıldı. Kendisi 1208 [m. 1794] senesinde Rumelihisârında vefât edip, Sinan pâşa câmi’i şimâl dıvarı önündeki mescidinde, pederinin yanına defn edildi “rahime-hümullahü teâlâ”. Dâmâdı İsmâ’îl Hakkı efendi kâim-i makâmı oldu. Bu bilgiler, (Makalât-i Sıddîkiyye) kitâbından alındı.
Ebû Abdüllah Semerkandînin (Muhtasar-ül-vilâye) kitâbını Rıdâüddîn efendi, fârisîden türkçeye terceme etmişdir. Bu terceme ve (Ahvâl-i Rıdâiyye) risâlesi ve mevlânâ Câmînin gazelinin Arabzâde tarafından türkçeye tercemesi ve Muhammed Sıddîk efendinin (Esfâr-ı erbe’a) risâlesi ve Faik Ömer efendinin (Makalât-i Sıddîkıyye) kitâbı, bir arada olarak matba’a-i âmirede 1272 [m. 1856] senesinde tab’ olunmuşdur.
186 — NESEFÎ: Meymûn bin Muhammed Nesefî kelimesine bakınız. 118.
187 — NEVEVÎ: Yahyâ bin Şeref Muhyiddîn Nevevî büyük âlimlerdendir. Şâfi’î mezhebindendir. Hadîs-i şerîfleri toplaması ve açıklaması ile tanınmışdır. 631 [m. 1233] de tevellüd ve 676 [m. 1277] da Şâm şehrinde vefât etdi “rahime-hullahü teâlâ”.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Şâm kâdılkudâtı olan büyük âlim imâm-ı Subkî [683-756] imâm-ı Nevevînin evini ziyâret etdiği zemân, basmışdır diyerek, yerlere sakallarını sürmüşdür. Çok kitâb yazdı. Hadîs âlimlerinin hâl tercemelerini bildiren (Tehzîb-ül-esmâ), (Uyûn-ül-mesâil), (Hadîs-i erba’în) ve Şâfi’î fıkhını bildiren (Minhâc) kitâbları meşhûrdur. (Minhâc), imâm-ı Râfi’înin (Muharrer) kitâbının muhtasarıdır. 53, 106, 175, 202, 203, 348, 382, 406.
188 — NİŞÂNCI-ZÂDE: Muhammed bin Ahmed bin Muhammed bin Ramezân, meşhûr (Mir’ât-i kâinât) kitâbının sâhibidir. Ramezân zâde emîr Muhammedin torunudur. 962 de tevellüd, 1031 [m. 1622] de Edirne yolunda vefât etdi. Edirne kâdîsı idi. Kitâbları vardır “rahime-hullahü teâlâ”. 9, 247.
189 — NÛH ALEYHİSSELÂM: Elli yaşında Peygamber oldu. Küfr ve şirke dalmış olan kavmini dokuzyüzelli sene doğru yola çağırdı, nasîhat etdi ise de kabûl etmediler. Beşyüz yaşında iken, çoluk çocuğunu ve hayvanlardan birer çift alacak büyüklükde gemi yapması emr oldu. Zâten marangozluk yapardı. Gemiyi yapdı. O zemânın mü’minleri olan zevcesini ve Hâm, Sâm ve Yâfes adındaki üç oğlunu ve bunların zevcelerini ve her hayvandan birer çift alarak gemiye bindi “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”.
Allahü teâlâ, tûfân geleceğini, herkesin boğulacağını, yalnız Nûh “aleyhisselâm” ile çoluk çocuğunun kurtulacağını haber vermişdi. Ken’an adındaki dinsiz olan, inanmıyan oğlunu da gemiye çağırdı. (Gemiye binmiyenler boğulacak) buyurdu. Binmedi. (Ben dağlara çıkar kurtulurum) dedi. Nasîhat ederken, sular kabardı. Bir dalga gelip, Ken’anı götürdü. Boğuldu. Nûh “aleyhisselâm”: (Yâ Rabbî! Çocuklarımı kurtaracağını bildirmişdin. Oğlumu boğdun) dedi. Allahü teâlâ, (Onu sana oğul kabûl etmiyorum. O, inanmadı. Kâfir olan, müslimânın çocuğu sayılmaz!) buyurdu. Yer yüzünü su kapladı. Her canlı boğuldu. Yer yüzü, yüzelli gün su altında kaldı. Geminin ateşi yanıyor, kazanı kaynıyor, dalgalar arasında yüzüyordu. Sular çekilince, gemi Cûdî dağının tepesine oturdu. Karaya çıkdılar. İnsanlar, yeniden bu üç oğlundan türemeğe başladı. Sâmın evlâdından Arablar, Süryânîler, İbrânîler ve Sâmî ırklar, Hâmdan Zenciler, Habeşler, Ken’ânîler, Nemrud kavmi (Âsûrîler), Yâfesden, Acem, Rum, Türk ve Asyalılar meydâna geldi. Amerika ve diğer adalar ehâlisi, hep bunların hicret etmesinden, yayılmasından hâsıl oldu. Bu husûsda yeni edinilen fennî bilgiler, Tam İlmihâl (Se’âdet-i Ebediyye) kitâbında yazılıdır. Lütfen okuyunuz! 23, 29, 95, 192, 256.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
190 — OSMÂN BİN AFFÂN: Osmân bin Affân bin Ebil’âs bin Ümeyye bin Abd-i Şems, Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden, Cennet ile müjdelenen on kişinin üçüncüsü ve Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” dâmâdı ve halîfelerin üçüncüsüdür. Talha ve Zübeyrden önce îmâna geldi. Îmâna gelenlerin beşincisidir. Zevcesi hazret-i Rukayye ile Habeşistâna iki kerre hicret etdi. Medîneye de hicret etdi. Rukayye ağır hasta olduğundan, Bedr gazâsına götürülmedi. Zafer haberi geldiği gün, Rukayye vefât etdi. Resûlullah, ikinci kızı Ümm-i Gülsümü Osmâna verdi. Bunun için, hazret-i Osmâna, zinnûreyn (iki nûr sâhibi) denildi. Rukayyeden, Abdüllah adında bir oğlu olup, hicretin dördüncü yılı, altı yaşında vefât etdi.
Hazret-i Osmân tüccâr idi. Çok zengin idi. Bütün malını ve mülkünü Resûlullah için fedâ etdi. Hadîs-i şerîfler ile medh olundu. Hilmi ve hayâsı pek fazla idi. 24. cü senesinin birinci günü halîfe oldu. Zemânında Horasan, Hindistân, Mâverâünnehr, Semerkand, Kıbrıs, Kafkasya, Afrikanın birçok yerleri ve Endülüs feth edildi. Acem devletini târîhden sildi. Amcası oğlu Mervân bin Hakemi vezîr yapdı. Abdüllah bin Sebe’ adındaki Yemenli bir yehûdî, müslimân şekline girerek, islâmiyyeti içerden parçalamağa, yıkmağa uğraşdı. Medînede çok çalışdı ise de, başaramıyacağını anlayıp Mısrda, fitne, fesâd yaymağa başladı. Câhil ve serseri Mısr çingenelerini aldatarak bir çapulcu alayı Medîneye gelip, 35. ci yılda halîfeyi şehîd etdiler. 82 yaşında, Kur’ân-ı kerîm okurken şehîd oldu. Bakî’dedir “radıyallahü teâlâ anh”. Vehhâbîler, türbesini yıkdı. Orta boylu, kaba sakallı, buğday benizli, şanlı bir zât idi. Hazret-i Ebû Bekrin topladığı Kur’ân-ı kerîmi çoğaltarak vilâyetlere dağıtdı. 13, 17, 18, 21, 22, 23, 28, 44, 49, 60, 61, 62, 63, 66, 71, 73, 75, 76, 77, 79, 82, 111, 118, 120, 121, 122, 123, 124, 129, 163, 166, 167, 174, 175, 177, 179, 180, 185, 189, 201, 203, 205, 206, 207, 208, 209, 211, 220, 223, 224, 238, 246, 250, 251, 252, 258, 259, 266, 279, 304, 309, 323, 325, 326, 330, 340, 341, 353, 354, 355, 383, 397, 408.
191 — OSMÂN BİN ALÎ: Tâc-ü-islâm denir. 124.
192 — OSMÂNLI SULTÂNLARI “rahime-hümullahü teâlâ”: Osmânlı devleti Osmân gâzî tarafından 699 [m. 1299] da Söğüd kasabasında kuruldu. Yeni şehri paytaht yapdı. Oğlu Sultân Orhan tarafından Bursa şehri 726 da rumlardan alınarak paytaht yapıldı. Birinci Murâd hân tarafından 767 [m. 1364] de Edirne ve Fâtih Sultân Muhammed tarafından 857 [m. 1453] de İstanbul paytaht yapıldı. Devletin dîni, (İslâmiyyet) idi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Kanûnlar ve bütün sosyal işler ve ferdlerin güzel ahlâkları, hep islâm dîninden hâsıl oluyordu. Hafta tâtili perşembe günü zevâl vaktinde başlıyor, Cum’a günü gurûb vaktinde temâm oluyordu. Müslimânlar ile berâber başka dinden olanlar da, ibâdetlerini, ticâretlerini serbest yapıyorlar, râhat yaşıyorlardı. İnsan haklarına, adâlete tâm kavuşdukları için, çoğu müslimân oluyordu. Osmânlı sultânları 923 [m. 1517] den i’tibâren bütün müslimânların halîfeleri oldular. Her işlerinde islâmiyyete uydular. Altıyüzyirmiüç sene islâmiyyete hizmet etdiler. Âlûsî, (Gâliyye)nin doksanbeşinci sahîfesinde diyor ki, (Yeryüzünü sâlih kullarıma mîrâs bırakırım) âyet-i kerîmesinin Osmânlı sultânlarını övdüğünü, Abdülganî Nablüsî bildirmekdedir. (Burhân) kitâbı da bunu yazmakdadır. 1326 [m. 1908] de halîfelerin salâhiyyetleri sınırlandı. 1340 [m. 1922] Devletin ve 3 Mart 1342 [m. 1924] de hilâfetin sonu oldu. Osmânlı toprakları üzerinde kurulan küçük arab devletleri, Avrupalıların kontrolü altında kaldı. İkinci cihân harbinden sonra da, başlarına geçen din câhili, sosyalist siyâset adamları, islâmiyyeti içerden yıkdılar.
Mülkiyye-i şâhâne, ya’nî siyasal bilgiler mektebinin müdîri Abdürrahmân Şerefüddîn beğ 1309 [m. 1891] da İstanbulda basılmış olan (Târîh-i devlet-i Osmâniyye) kitâbında diyor ki, (Osmânlı devletinin müessisi olan sultân Osmân, Yeni şehrde son günlerini yaşarken, oğlu sultân Orhân gelip, Bursa şehrinin feth edildiğini müjdeledi ve babasının hayr düâsına ve aşağıdaki nasîhatlarına kavuşdu.
Âkıbet-i kâr budur herkese, Bâd-i fenâ pîr ve civâna ese,
Azm-i beka eylersem ben bu dem, İkbâl ile ol muhterem!
Çünki, senin gibi halef koymuşam, Rıhlet edersem bu cihândan ne gam.
Lîk vasıyyet ederim gûş kıl! Gayrı gam-ı denî ferâmûş kıl!
Ey sâhib-i ikbâl-ü câh! İtmeyesin cânib-i zulme nigâh!
Adl ile bu âlemi âbâd kıl! Resm-i cihâd ile beni şâd kıl!
Râh-ı cihâd içre edip ictihâd, Memleketde kıl adl-ü dâd!
Eyle ri’âyet ulemâya temâm. Tâ-ki bula, Şerî’at nizam!
Her nerede işidesin ehl-i ilm. Göster ona rağbet-ü hilm!
Asker ve mal ile gurûr eyleme! İlm ehlini dûr eyleme!
Şer’dir mâye-i şâhî ve bes! Şer’a muhâlif işe etme heves!
Matlabımız dîn-i Hudâdır! Mesleğimiz râh-i Hudâdır!

Yoksa, kuru mihnet ve gavga değil, Şâh-ı cihân olmağı da’vâ değil!
Nusrat-i din maksad bana. Bu maksadıma kasd yaraşır sana!
Âleme in’âmını âm et! Memleket emrini temâm idegör!
Şâh ki, ihsân ile bî-gânedir, Saltanat ismi ona efsânedir!
Hıfz-ı ri’âyaya çalış rûz-ü şeb! Karîn ola sana lutf-i Rab!
(Tâc-üt-tevârîh)​
Osmân gâzînin bu nasîhati, Osmânlı devletinin Anayasasının çekirdeği oldu. Osmânlı sultânları, tervîc-i ulûmu, teshîr-i memâlikden aşağı tutmadılar. Erbâb-ı ilm-ü kemâli dâima takdîr ve tergîb eylediler. Hattâ, bunları sâir devlet erkânına takdîm eylediler. Devletin hâl ve mesleği îcâbı olarak, en evvel ve en ziyâde mazhar-i rağbet ve teşvîk olan ulûm-i arabiyye ve şer’ıyye idi. Pâdişâhlar, gerek umûr-i harbiyyede ve gerek masâlih-i kanûniyyede ahkâm-ı şer’ı şerîfe tevessül ile yükseldiler ve kuvvetlendiler. Bütün işlerinde ulemâ ile istişâre eylediler. Nizâmât-i devletin vad’ ve tanzîmini onlara havâle eylediler. İdârî mesûliyyetlere onları da teşrîk eylediler. Bunun için, Osmânlı devletinde ulemâ sınıfı bir mevkı’i muhterem ihrâz eyledi. Böylece, korkutmağa dayanmakdan ziyâde, adâleti yerleşdiren kanûnlar yapıldı.
İlk olarak Orhân gâzînin büyük kardeşi Alâüddîn pâşa Bursa kâdîsı ve büyük âlim Çendereli kara Halîl efendi (Osmânlı devleti Kanûn-i esâsîsi)ni hâzırladılar. 729 [m. 1329] senesinde, sultân Orhân ismi ile para basıldı. Askerlik kanûnları yapıldı. Devletin binâsı kuvvetli temeller üzerine kuruldu. Fâtih sultân Muhammed hân altı dil biliyordu. Molla Gürânî hazretleri, Bursa kâdîsı iken Evkafa dâir bir fermâna (İslâmiyyete mugâyirdir) diyerek isti’fâ etdiğinde, Fâtih sultân Muhammed hân, özr dilemişdir. Fâtih âlimlerle istişâre ederek, ahkâm-ı şer’i şerîfe uygun kanûnlar hâzırladı. Bu kanûnlar, Kanûnî sultân Süleymân tarafından ikmâl olunarak, devletin anayasası son şeklini aldı.) Abdürrahmân Şerefüddîn beğin yazısı temâm oldu.
1253 [m. 1837] de hâriciyye nâzırı olan Mustafâ Reşîd pâşa, Londrada elçi iken mason olmuşdu. Mason arkadaşı olan İstanbuldaki ingiliz sefîri Lord Redcliffe ile yeni kanûnlar hâzırladı. Bir kahraman ve başarılı diplomat tanınarak nüfûz sağlamak için, batılı devletlerle sulh ve sükûn havası kurdular. Rus harblerinden ve vehhâbî eşkiyâsının işkencelerinden usanmış olan millet, batıdan esen bu sulh dalgalarına aldandı. (Gülhâne hatt-ı hümâyûnu)nun yaldızlı kelimelerine inandılar.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
26 Şa’bân 1255 [m. 1839] de Gülhâne meydânında Reşîd pâşanın i’lân etdiği bu yeni Anayasa, din kardeşliği yerine başka kardeşliklerin teşekkülüne yol açdı. İslâmın güzel ahlâkı yerine, batının kötü âdetlerini getirdi. İstanbulda ve sonra Selânikde ingiliz, fransız mason locaları açıldı. Buralarda aldatılanların tatlı, yaldızlı sözleri ve bol va’dleri ile milletin aklı, idrâki uyuşduruldu. Böylece, Osmânlılara batının ilk zehrli hançeri saplandı. Koca Osmânlı İmperatorluğunun içerden yıkılması, parçalanması plânlarının birinci ve en te’sîrli adımı atılmış oldu. Yeni cülûs etmiş olan, onsekiz yaşındaki sultân Abdülmecîd hân da, bu mason oyununun içyüzünü anlıyamadı.
1967 senesinde basılmış olan (Yeni Türkiye Târîhi)nin onikinci cildinde, özet olarak diyor ki, (Tanzimât Hattı Hümâyûnu) Reşîd pâşanın eseri olduğu gibi, 1272 [m. 1856] de yayınlanan (İslâhât Hattı Hümâyûnu) da Âlî pâşanın eseridir. Bu yeni fermânı için, çok kimse tarafından tenkîd edildi. Bu târîhe kadar aslâ askere alınmıyan hıristiyan tebe’a da asker olmak hakkını aldı. Zimmîlerden alınmakda olan (Cizye) ismindeki islâmî vergi kaldırıldı. Müslimân millet, bunları fikren kabûl etmemişdi. Âlî, Füâd, Cevdet, Safvet ve Vefîk pâşaları, Mustafâ Reşîd pâşa yetişdirdi. Âlî ve Füâd pâşalar da, kıskançlık veyâ uzağı görememezlik yüzünden [millet hayrına] birşey yapmadılar. İmperatorluğu yıkıma götürdüler. 1284 [m. 1868] Mayıs ayında (Şûrâyı Devlet) ya’nî Danıştay açılırken sultân Abdül’azîz hânın okuduğu nutku Âlî pâşa hâzırlamışdı. Sadr-ı a’zam Âlî pâşanın 1287 [m. 1871] de Bebekdeki yalısında veremden ölmesine, Nâmık Kemâl, Ziyâ pâşa ve Alî Suâvî gibi fikr adamları sevindiler. Ziyâ pâşa, onu hayâtda iken de çok hicv ederdi. Çünki, Ziyâ pâşa sadr-ı a’zam olmak, Nâmık Kemâl de, hâriciyye nâzırı olmak, Âlî ve Füâd pâşalar ekibi yerine imperatorluğu idâre etmek istiyorlardı. (Türkiye târîhi)nden yapılan özetleme temâm oldu.
Âlî pâşanın (İslâhât kanûnu) ve (Şûrâyı devlet)in başına Midhat pâşayı getirmesi, Osmânlı devletinin islâmiyyetden bir mikdar dahâ uzaklaşmasına sebeb olarak, fikrlerin ve nihâyet imperatorluğun bölünmesine yol açdı. 1288 [m. 1872] de Sadr-ı a’zam olan Midhat pâşa, devlet idâresini, hele dış siyâseti hiç bilmiyordu. Üstelik yabancı dile de vâkıf değildi. İngilterede mason yapıldı. Mısr hidivi İsmâ’îl pâşadan yüzelli altın rüşvet alarak, ona Avrupadan borç alabilme hakkını veren bir fermân çıkarması ve açığı olan büdçeyi vâridâtı fazla göstererek pâdişâhı aldatmak istemesi sebebi ile iki buçuk ay sonra azl olundu.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
1293 [m. 1876] son ayında tekrâr Sadârete getirildi. Şûrâyı devlet re’îsi iken Abdülhamîd hân ile anlaşarak hâzırlamış olduğu (Birinci Meşrûtiyyet Kanûn-i esâsîsi)ni, sadâretinin dördüncü günü i’lân eyledi. Midhat pâşanın başkanlığında, Ziyâ pâşanın ve şâir Nâmık Kemâlin de katıldığı bir hey’etin hâzırladığı bu anayasanın ba’zı maddelerini, insan haklarına, devletin hâkimiyyetine uymadığını söyliyerek Abdülhamîd hân haklı olarak, değişdirmişdir.
Hicretin 1293 senesi Zilhicce ayında ve mîlâdın 1876 senesinin son ayında, sultân Abdülhamîd hânın ta’dîl ve tasdîk etdiği (Devlet-i Osmâniyye Kanûn-i esâsîsi), ya’nî anayasası, 1334 [m. 1916] senesi (İlmiyye sâlnâmesi) ya’nî diyânet takvîmi başında yazılıdır. Bu Osmânlı anayasası 121 madde olup, bunlardan ba’zısı şöyledir:
Madde: 1 — Devlet-i Osmâniyye, Memâlik ve Kıta’ât-i hâdırayı ve Eyâlât-i mümtâzeyi muhtevî ve yek-vücûd olmakla, hiçbir zemânda, hiçbir sebeble tefrîk kabûl etmez.
Madde: 3 — Saltanat-i seniyye-i Osmâniyye, hilâfet-i kübrâyı islâmiyyeyi hâiz olarak, sülâle-i Âl-i Osmândan üsûl-i kadîmesi vech ile ekber-i evlâda âiddir. Zât-i hazret-i pâdişâhî hîn-i cülûslarında meclis-i umûmîde ve meclis müctemi’ değilse, ilk ictimâ’ında şer’ı şerîf ve kanûn-i esâsî ahkâmına ri’âyet ve vatan ve millete sadâkat edeceğine yemîn eder.
Madde: 4 — Zât-ı hazret-i pâdişâhî haseb-ül-hilâfe, dîn-i islâmın hâmîsi ve bil-cümle tebe’a-yı Osmâniyyenin hükümdâr ve pâdişâhıdır.
Madde: 5 — Zât-i hazret-i pâdişâhînin nefs-i humâyûnu mukaddes ve gayr-i mes’ûldür.
Madde: 8 — Devlet-i Osmâniyye tabi’ıyyetinde bulunan efrâdın cümlesine, herhangi din ve mezhebden olursa olsun, bilâistisnâ (Osmânlı) tâbir olunur. Osmânlı sıfatı, kanûnen mu’ayyen olan ahvâle göre istihsâl ve idâ’a edilir.
Madde 10 — Hürriyyet-i şahsiyye her dürlü te’arruzdan, masûndur. Hiç kimse, şer’ ve kanûnun ta’yîn etdiği sebeb ve sûretden mâ’adâ bir behâne ile tevkîf ve mücâzât olunamaz.
Madde: 11 — Devlet-i Osmâniyyenin dîni, Dîn-i islâmdır. Bu esâsı vikâye ile berâber, âsâyiş-i halkı ve âdâb-i umûmiyyeyi ihlâl etmemek şartı ile memâlik-i Osmâniyyede ma’ruf olan bil-cümle edyânın serbestîyi icrâsı ve cemâ’at-i muhtelifeye verilmiş olan imtiyâzât-i mezhebiyyenin kemâ-kân ceryânı devletin taht-ı himâyetindedir.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Madde: 21 — Herkes üsûlen mütesarrıf olduğu mal ve mülkden emîndir. Menâfi’i umûmiyye için lüzûmu sâbit olmadıkça ve kanûnu mûcibince değer-i behâsı peşin verilmedikçe, kimsenin tesarrufunda olan mülk alınamaz.
Madde: 118 — Kavânîn ve nizâmâtın tanzîminde, mu’âmelât-i nâsa evfak ve ihtiyâcât-i zemâna evfak ahkâm-i fıkhiyye ve hukûkıyye ile âdâb ve mu’âmelât esâs ittihâz kılınmalıdır.
Madde: 120 — Devlet-i Osmâniyyenin temâmiyyet-i mülkiyyesini ihlâl ve şekl-i meşrûtiyyet ve hükûmeti tagyîr ve kanûn-i esâsî ahkâmı hilâfatında hareket ve anâsır-i Osmâniyyeyi siyâseten tefrîk etmek maksadlarından birine hâdim veyâ ahlâk ve âdâb-i umûmiyyeye mugâyır cem’ıyyetler teşkîli memnûdur.
Midhat pâşa şımarık sözlerle sultâna ve devlet adamlarına hakâret etdiği için ve içki meclislerinde devlet esrârını fâş etdiği için ve şahsına bağlı (Millet askeri) nâmı ile husûsî asker toplaması gibi kanûn dışı hareketlerinden dolayı, 1294 [m. 1877] Şubat ayında sadâretden azl ve İtalyaya nefy olundu. 1295 [m. 1878] Şubat ayında da (Meclis-i Meb’ûsân) kapatılarak birinci meşrûtiyyete son verildi. Hakîkatda, Abdülhamîd hân, irâde-i seniyye ve Meclis-i vükelâ (Bakanlar kurulu) karârı ile meclisi ta’tîle sevk etdi. Meşrûtiyyeti ve Anayasayı ilgâ etmedi. Meclisi ve bu Anayasayı ilgâ etmiş olsaydı belki de haklı ve isâbetli iş yapmış olurdu. Çünki, bu Anayasa, rum, ermeni ve yehûdîleri meclise sokmuş, türk meb’ûsların sayısı yarıyı bulmamışdı. Ba’zı meb’ûslar, kendi dillerinin de resmî dil olmasını istemiş, muhtâriyyet, bağımsızlık isteyenleri de olmuşdu. Alman büyük devlet adamı Bismark, müşîr (Mareşal) Alî Nizâmî pâşaya: (Bir devlet, millet-i vâhideden mürekkeb olmadıkça, parlamentosunun fâidesinden ziyâde mazarratı olur) demiş, millet meclisinin dağıtılmasını yerinde bulmuşdur.
Rus orduları, Yeşilköyde iken, 1295 [m. 1878] Mayıs ayında, şu’ûru avdet etmiş olan beşinci Murâdı tekrâr tahta çıkararak kendi de Sadr-ı a’zam olmak sevdâsı ile, gazeteci Alî Suâvî, Çırağan serâyını basdı. Beşiktaş muhâfızı Hasân pâşa, asâsını Alî Suâvînin kafasına vurarak, onu ve sonra ihtilâlci Balkan göçmenlerinden yirmiüçünü öldürdü. Darbe hareketi iki sâatda basdırıldı.
Osmânlı sultânları otuzaltı aded olup, onüçüncüsünde tavakkuf [duraklama], yirmincisinde inhitât [gerileme] devrleri başlamışdır.
 
Üst Alt