3- İbdâ' ve İllet-i Gâiyye Delîli içinde bulunduğumuz âleme dikkatle bakacak olursak, onun çok güzel ve çok mükemmel olarak ve daha önce bir benzeri olmadan vücuda getirildiğini görürüz Gökyüzü, güneş, ay, hülâsa canlı-cansız her varlık bir amaç için yaratılmıştır Âlemde varolan hiçbir eşya faydasız, maksatsız ve boş yere yaratılmamıştır Bu âlem bir güzellik, gaye ve vesîleler toplumudur Âlemde en değerli varlık olan insan, rastgele vücuda gelmiş, sebepsiz ve gayesiz bir varlık değildir Her azasıyla güzel, mükemmel, faydalı ve maksatlıdır İnsanın yaratılışı güzel ve mükemmel olduğu gibi, yaratılış gayesi de Allah'ı bilmek, tanımak ve O'na ibadet etmektir İnsanın olduğu gibi, canlı-cansız her mevcudun da varlığının bir gayesi, hikmet ve faydası vardır İşte âlemde görülen canlı ve cansız varlıklardaki ibdâ ve gayeler manzumesi; bütün bunları icat edip yaratan bir yaratıcının varlığını, aynı zamanda o varlığın ilim ve kudret sahibi bir ilâh olduğunu isbat eder Her şeyi bir maksada göre yaratan bu varlık, Vâcibu'l-Vücud olan Yüce Allah'tır Kur'an-ı Kerîm'de bu delîli dile getiren bir çok ayet vardır (Bakara, 2/22, Nebe', 78/6-16, )
Netice olarak diyebiliriz ki; inat ve garazdan uzak her sâlim akıl sahibi, Allah'ın kendisine lûtfettiği aklı kullanarak esere bakıp müessiri, binaya bakıp bânîsini, yaratılmışlara bakıp yaratıcısını keşfedebilir Bunun için Allah, Kur'an'ın bir çok yerinde, zatının varlığına delil olabilecek eserlere bakmalarını, onun üzerinde düşünmelerini, akletmelerini istemektedir Aklı delillere ilâveten Allah'ın varlığını isbat eden naklî delillere de kısaca göz atalım
B) Naklî Deliller:
Naklî delillerden kastımız, Allah'ın varlığını dile getiren ve üzerinde düşünmemizi isteyen Kur'an ayetleridir Sayıca bir hayli kabarık olan bu ayetlerden sadece birkaç tanesini zikredeceğiz:
1- "Biz yeryüzünü bir beşik, dağlan da onun için birer kazık kılmadık mı? Sizi çift çift yarattık, uykunuzu dinlenme vakti kıldık, geceyi bir örtü yaptık, gündüzü geçimi sağlama vakti kıldık, üstünüze yedi kat sağlam gök bina ettik, parlak ışık veren güneşi varettik, taneler, bitkiler ve ağaçları sarmaş-dolaş bahçeler yetiştirmek için yoğunlaşmış bulutlardan bol yağmur indirdik" (Nebe', 78/6-16)
2- "Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, insanlara yararlı şeylerle denizde süzülen gemilerde, Allah'ın gökten indirip yeri ölümünden sonra dirilttiği suda, her türlü canlıyı orada yaymasında, rüzgârları ve yerle gök arasında emre amade duran bulutlan döndürmesinde, düşünen kimseler için deliller vardır" (el-Bakara, 2/164)
3- "Allah'ın göğü yedi kat üzerine nasıl yarattığını görmez misiniz? Aralarında Ay'a aydınlık vermiş ve güneşin ışık saçmasını sağlamıştır Allah sizi yerden bir bitki olarak bitirdi Sonra yine oraya geri çevirecek ve tekrar çıkaracaktır " (Nûh, 71/15-18)
4- "Şimdi gördünüz mü attığınız meniyi? "
"Siz mi onu yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz? Aranızda ölümü takdir eden biziz Ve bizim önümüze geçilmiş değildir (Size böyle ölümü takdir ettik) ki sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir biçimde yaratalım Andolsun, ilk yaratmayı bildiniz, (bunu) düşünüp ibret almanız gerekmez mi? Ektiğinizi gördünüz mü? Siz mi onu bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz? Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık, hayret ederdiniz 'biz borçlandık, doğrusu biz yoksun bırakıldık! (derdiniz) İçtiğiniz suya baktınız mı? Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? Dileseydik onu tuzlu yapardık , Şükretmeniz gerekmez mi? Çaktığınız ateşi gördünüz mü? Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz? Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlere bir fayda yaptık Öyleyse Ulu Rabb'inin adını yücelt " (el-Vâkıa, 56/58-74)
5- "Yer ve gökleri yaratan Allah'u Teâlâ'nın varlığında şüphe edilir mi?" (İbrahim, 14/10)
6- "Andolsun onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah" derler, "Hamd Allah'a lâyıktır" de Hayır, onların çoğu bilmiyorlar " (Lokman, 31/25)
7- "Sen yüzünü, Allah'ı birleyici olarak doğruca dîne çevir: Allah'ın yaratma kanununa (uygun olan dîne dön) ki, insanları ona göre yaratmıştır Allah'ın yaratması değiştirilemez işte doğru dîn odur Fakat insanların çoğu bilmezler" (Rûm, 30/30)
Allah'ın sıfatları: İslâm'da iman esaslarının ilk ve en mühim şartı Allah'a imandır Allah'a iman ise; yalnız Allah'ın mücerret zat-ı ilâhisine inanmakla olmayıp, aynı zamanda o yüce varlığın zatı hakkında vacip olan "Kemâl sıfatlarıyla", yüce zatına vasfedilmesi mümkün olmayan "noksan sıfatlara" ve zat-ı ilâhisi hakkında inanılması caiz olan sıfatlara toptan ve tafsilatlı olarak inanmakla olur Zatî ve sübûtî sıfatlar olarak iki bölümde ele alınan bu sıfatlar sırasıyla şunlardır:
Zatî sıfatlar
1-Vücut Bu sıfat, Allah'ın var olduğunu ifade eder Allah vardır ve en büyük varlık O'dur O'nun varlığı, herşeyin varlığından daha belirgindir Allah olmasaydı hiç bir şey var olmazdı Kâinatın varlığı O'nun varlığına en büyük şahittir Âlemde hiçbir şey kendi kendine var olmuş değildir Hiçbir şey ne kendi kendine var olabilir, ne de yok olabilir Halbuki çevremizde sayılamayacak kadar varlık vücuda gelmekte ve yok olmaktadır En ufak çarpıklık olmaksızın, en ince hesaplarla var olan ve varlığını çarpıcı özellikleriyle devam ettiren bu âlemin tesadüflerle ortaya çıkması ve varlığını devam ettirmesi mümkün değildir Bütün bunlar, bu âlemi var eden, yok eden, kuvvet ve hikmet sahibi bir yaratıcının varlığının şüphe götürmez delilleridir
Allah'ın varlığı, başka bir varlık vasıtasıyla olmayıp; ilâhî vücudu, zatının gereğidir Vücudu zatının icabı olduğu içindir ki; Allah'a "Vâcibu'l Vücud" denmiştir Allah'ın zatının ve sıfatlarının hakikatini anlamak; sıfatlarının zatının aynı mı, yoksa ondan ayrı, ona zıt bir şey mi olduğu hususunu kavrayabilmek aklen mümkün değildir Allah'ın ilâhî vücudu ister zatının aynı, ister gayrı olsun, her mükellefe vacip olan husus; Allah'ın var olduğuna inanmaktır O'nun varlığına inanmamızı gerektiren akli ve naklî delilleri yukarıda izah ettik
Vücudun zıddı olan yokluk, Allah için mümkün değildir Yokluk, Allah için muhâl olan noksan sıfatların birincisidir Allah'ın yokluğu ne geçmişte, ne de gelecekte mümkündür
2-Kıdem Allah'u Teâlâ, varlığı, zatının icabı olduğu için kadîmdir ezelîdir Geçmişe doğru ne kadar gidilirse gidilsin, Allah'ın var olmadığı bir zaman düşünülemez Eğer Allah kadîm-ezeli olmasaydı, hâdis- (sonradan var olmuş) olurdu Sonradan var olan her şey, kendisini icat eden bir (muhdise)- yaratıcıya muhtaçtır Aksi takdirde yok olan bir şeyin varlığını yokluğuna tercih eden bir yaratıcı olmadan meydana gelmesi gerekirdi ki; bu durum bütün düşünürlere göre batıldır Allah kadîm olmasaydı, var olmak için kendinden başka bir yaratıcıya muhtaç olurdu Halbuki Allah'ın vücudu, zatının icabıdır Yani varlığı kendindendir Bir şeyin bir anda hem var, hem de yok olması ise mümkün değildir Öyleyse Allah hâdis değil, kadîmdir
Kıdem sıfatının zıddı "Hudûs-sonradan var olma" sıfatıdır Allah kadîm olduğu için O'nun hâdis olması aklen mümkün değildir
3-Bekâ Allah ebedîdir, varlığının sonu yoktur O daima vardır Varlığı kendinden olduğu için O, hem kadîm ve eze!î; hem de bakî ve ebedîdir "O, evvel ve ahirdir" (el-Hadîd, 57/3), "Kâinattaki her şeytani -yok olucudur Celâl ve İkram sahibi olan Rabb'im -zatı bakî'dir- ebedî'dir- " (er-Rahman, 55/27) Bu ayet-i kerimeler, Allah'ın bakî olduğunun delilleridir Allah'ın vücudunu harici bir kuvvet yok edemez Çünkü kadîm olan Allah'ın dışındaki tüm kuvvetler hâdistir (sonradan yaratılmıştır) Hâdis olan bir kuvvet ise, kadîm olan zatın vücudunu yok edemez Zira vacibü'ı-vücud olan Allah, kudret sahibi olup; bütün eksik sıfatlardan uzaktır Varlığını devam ettirememe acizliktir Acizlik ise noksanlıktır Allah noksanlıktan münezzehtir O'nu yok edecek bir kuvvet tasavvur edilemez, öyleyse Allah bakîdir, varlığının sonu yoktur
Bekâ'nın zıddı "fena -(bir sonu olmak)"dır Allah'ın fânî olması ise aklen muhaldır
4-Muhalefetü'n li'l-Havâdis (Sonradan vücut bulan varlıklara benzememe) Allah zat ve sıfatı ile sonradan yaratılmış olan hiçbir şeye benzemez Bu sıfatın zıddı olan benzerlik, Allah hakkında akla aykırıdır, mümkün değildir Sınırlı olan aklımızla Allah'ı nasıl düşünürsek düşünelim, hayâlimizde nasıl canlandırırsak canlandıralım, O, bizim düşündüklerimizden hayal ve tasavvurumuzdan geçirdiklerimizin hepsinden başka ve hiçbirine benzemeyen ilâhî bir varlıktır Hayalimizden geçirdiğimiz bütün varlıklar, yok iken sonradan var olan, varlığı, bir başkasının varlığına muhtaç olan ve sonunda yok olmaya mahkûm, noksan varlıklardır Allah ise her türlü noksanlıklardan uzak mükemmel ve mukaddes bir varlıktır Böyle yüce bir varlık, önce yok iken var olan sonra yine yok olacak hiçbir varlığa benzemez Allah kendi zatını "O 'nun benzeri yoktur O, herşeyi işitici ve görücüdür " (eş-Şûrâ, 42/11)" ayetiyle vasıflandırmıştır Peygamberimiz de (sas), "Allah aklına gelen her şeyden başKadir " buyurmuştur Allah, sonradan olanlara benzeseydi, bu takdirde hâdis yani başkasına muhtaç bir varlık olurdu Kadim ve bakî olan bir varlık ise hâdis olamaz Başkasına benzemeye muhtaç olan bir varlık, benzediği varlığın ve diğer varlıkların yaratıcısı olamaz Allah, tek yaratıcı olduğuna göre, yarattıklarına benzemez ve muhalefetü'n li'l-havâdis sıfatıyla muttasıfdır Bu sıfat aynı zamanda, Allah'ın, diğer varlıklarda bulunan cisimlik, cevherlik, arazlık, parçalardan bir araya gelmek, yemek, içmek, oturmak, uyumak, kederli ve sevinçli olmak gibi sıfatlardan da uzak olduğunu ifade eder" (Fetih, 48/10; er-Rahman, 55/27; Tâhâ, 20/5) ayetlerinde geçen "Allah'ın eli", "Allah'ın yüzü", ''Allah'ın arşı istiva-istilâ etmesi" gibi maddî varlıklara ait sıfatların Allah hakkında kullanılmış olması, Allah'ın başka varlıklara benzediğinin delili değildir Bu kelimelerin hepsi mecazî anlamındadır Allah'ın eli: Allah'ın kudreti; Allah'ın yüzü: Allah'ın zatı manasında kullanılmıştır
5-Kıyâm Binefsihi Her şey, kendi dışında bir varlığın yaratmasına muhtaç olduğu halde, Allah, başka bir zata ve mekana muhtaç olmadan kendi kendine vardır Bu sıfatın zıddı olan "mutlak ihtiyaç" Allah hakkında muhal olan noksan bir sıfattır Âlemde bulunan her varlık, yar olmasında ve varlığının devamında bir yaratıcıya muhtaçtır Hiç bir şey kendi kendine var olmamıştır, varlığı sonradan vücûda gelmiştir Buna mukabıl Allah'ın varlığı kendi zatı'nın gereğidir, var olmasında, kendinin dışında bir başka varlığa muhtaç değildir Zatı düşünüldüğü zaman, vücudu da zatıyla beraber düşünülür Ne zatı vücudundan, ne de vücudu zâtından ayrı tasavvur edilemez Kâinatın var olması, kendinden evvel var olan, ezeli ve ebedî bir yaratıcı sayesindedir, O'da Allah'tır Allah yaratıcıdır, diğer varlıklar ise yaratılandır Yaratıcı, yaratılana muhtaç olamaz
"Ey insanlar! Siz, Allah'a muhtaçsınız Allah ise -her şeyden- müstağnîdir (muhtaç değil), öğünmeye lâyık olandır" (Fâtır, 35/15)
"Şüphe yok ki Allah, bütün âlemlerden müstağnîdir" (el-Ankebut, 29/8)
6-Vahdâniyet Allah'ın her yönden bir olduğunu bildiren vahdaniyet, bir kemal sıfatı olduğu için, bu sıfatın zıddı olan "birden fazla olmak, bir ortağı bulunmak", Allah hakkında mümkün olmayan bir sıfattır Allah birdir, ortağı ve benzeri yoktur Bütün semayı dinlerdeki inanç esaslarının temelini "Allah'ın birliği" sıfatı oluşturur Bu inanca "Tevhîd Akîdesi" denir Tevhid akidesine dayanmayan hiç bir inanç, güzel is, Allah katında makbûl değildir En son ve en mükemmel din olan İslâmiyet de bu inancı temel kabul etmiş ve bütün insanları öncelikle bu temel inanca çağırmıştır Çünkü Allah, bütün âlemlerin, bütün varlıkların ve bütün insanların Rabb'ıdır Her şeyi yaratan, rızkını vererek besleyen, büyüterek kemâle erdiren yalnız O'dur O'nun ortağı, oğlu veya kızı yoktur Doğurmamıştır, doğurulmamıştır Hiç bir şey O'nun eşi ve benzeri olamamıştır Bu inanç ile İslâmiyet insanları Allah'ın dışındaki varlıklara kul köle olmak zilletinden kurtarmış, onlara mutlak istiklâllerini iade etmiş Allah'ın birliği fikrini zedeleyen her türlü kölelik zihniyetini yasaklamış, tabiat kuvvetlerine ibadeti, insanın insana köle ve esir olma despotluğunu ortadan kaldırmış, Allah'tan başkalarını rab edinmeyi en büyük günah ve şirk kabul etmiştir Böylece İslâmiyet, dünyaya akıl, ruh ve ahlâk sahalarında olduğu kadar, fizikî sahada da tam bir özgürlük müjdelemiş; tevhîd akidesiyle bütün insanların tek bir mabûdu olduğunu, dolayısıyla beşeriyetin de bir ana ve babadan meydana geldiğini ifade ederek "beşer ırkında birlik" fikrini telkin etmiştir Her müslüman Allah'ın bir olduğunu söylemeli ve bu inancını Allah'tan başkasına ibâdet etmemekle, ibadetine dolaylı olarak da olsa hiçbir şeyi veya kimseyi ortak koşmamakla ispat etmelidir Bu noktada, sözü ile ibadetindeki birlik ruhu aynı olmalıdır Allah'ın birliğine delil olan ayetlerden bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:
a) "De ki: O Allah birdir Allah Sameddir (Her şey varlığını ve varlığının devamını O'na borçludur Her şey O'na muhtaçtır O, hiç bir , şeye muhtaç değildir Her şeyin başvuracağı, yardım dileyeceği tek varlık O'dur) Kendisi doğurmamıştır ve (başkası tarafından)doğurulmamıştır Hiçbirşey O'nun dengi olmamıştır" (İhlâs, 112/1-4)
b) "De ki: Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam Siz de benim taptığıma tapıcılar değilsiniz Ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz Sizin dininiz size, benim dinim banadır" (Kâfirûn, 109/1-6)
c) "Allah'tan başka bir yaratıcı var mıdır?" (Fâtır, 35/3)
d) "O'nunla birlikte hiçbir ilâh yoktur (Eğer olsaydı) muhakkak ki her tanrı kendi yarattığını kabullenir (ve korur) ve mutlaka kimisi de diğerine galebe ederdi" (Mü'minun, 23/91)
e) "Eğer her ikisinde (yer ve gökte) Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, her ikisi de harap olurdu" (el-Enbiyâ, 21/22)
Allah, zatında, ilâhlığında, mabud ve yaratıcı oluşunda birdir Ondan başka yaratıcı yoktur Kâinatı bizzat yaratmaya, yaşatmaya, yok etmeye gücü yetmeyen bir zat Allah olamaz Bunun içindir ki ikinci bir Allah'ın varlığına imkân yoktur Çünkü iki Allah olduğu farzedilse, bu iki Allah'tan biri kâinatı yalnız başına yaratmaya muktedir ise, diğeri zâid-fazla olmuş olurdu Bunun aksine, yalnız başına kâinatı yaratmaya muktedir değilse, bu durumda da aciz-güçsüz olurdu Aciz ve zâit olan bir zat ise Allah olamaz Bu nedenle Allah vardır ve birdir
Sübûtî sıfatlar
7-Hayat " Allah hayat sahibidir " (Âli İmrân, 3/2) Bu sıfat, Allah'ın zatına vacip olan sıfatlardandır Fakat Allah hakkında vacip olan bu sıfat, mahlûkatta görülen ve maddenin ruh ile birleşmesinden doğan geçici ve maddi bir hayat olmayıp ezelî ve ebedîdir Allah hakkındaki vücut sıfatının kamil olması, O'nun diri olmasıyla mümkündür Hayatın zıddı ölümdür Ezelî olan Allah hakkında ölümü düşünmek, akla aykırıdır Bir varlık hem ezelî, hem de ölümlü olamaz İlim, irade, kudret ve diğer kemâl sıfatlarını zatında bulunduran Allah'ın diri olması zaruridir Çünkü ölünün âlim, her şeye güç yetiren, işitici, görücü olması düşünülemez Ölüm, bir noksanlık sıfatıdır Allah ise noksanlıklardan uzaktır O hâlde Allah'ın hayat sahibi olduğu bir gerçektir Bu sıfat, ancak Allah'ta ezelî ve ebedîdir
"Ölmek şanından olmayan, daima hayat sahibi (olan Allah)'a dayanan " (el-Furkan, 25/58)ayeti ve benzeri ayetler Allah'ın, hayat sahibi olduğunu ifade eder