Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
Hâcetleri muhtelif, ayrı ayrı mürtezık, ona göre davranır, ona da hazırlanır ya cevab-ı red gelir; hem kapı dışarı atar, yüzüne de tükürür.
İnâyet tarafından mâdem buna memurdur; zevkle baştan çıkarma, hem telzîz ile aldatma.
Sonra o da unutur doğru iştihâ nedir. Bir iştihâ-i kâzib gelir, başına çatar. Hatâsı, maraz ile, hem
İlletlerle cezalar gelir. Hakiki lezzet, hakiki iştihâdan çıkar; doğru iştihâ, sâdık bir ihtiyaçtan. Bu lezzet-i kâfide şah, hem gedâ beraber.
Hem bâhemdir bir dinar ve bir dirhem o lezzet berhem-zened. Eleme olur merhem.
Niyet gibi, tarz-ı nazar dahi âdeti ibâdete çevirir
Şu noktaya dikkat et: Nasıl olur niyetle mübah âdât, ibâdât; öyle, tarz-ı nazarla fünûn-u ekvân, olur maarif-i İlâhî,
Tetkik dahi tefekkür. Yani, ger harfî nazarla, hem san'at noktasında "Ne güzeldir" yerine, "Ne güzel yapmış Sâni'; nasıl yapmış o mâhı!"
Nokta-i nazarında kâinata bir baksan, nakş-ı Nakkaş-ı Ezel, nizam ve hikmetiyle lem'a-i kasd ve itkan, tenvir eder şübehi.
Döner ulûm-u kâinat, maarif-i İlâhî. Eğer mânâ-i ismiyle, tabiat noktasında "zâtında nasıl olmuş" eğer etsen nigâhı,
Bakarsan kâinata, daire-i fünûnun daire-i cehl olur. Bîçare hakikatler, kıymetsiz eller kıymetsiz eder. Çoktur bunun güvâhı.
Böyle zamanda tereffühte izn-i şer'î bizi muhtar bırakmaz
Lezâiz çağırdıkça, "Sanki yedim" demeli. "Sanki yedim" düstur eden, bir mescidi yemedi. Haşiye
Eskide ekser İslâm filcümle aç değildi. Tenâuma ihtiyâr bir derece var idi.
Şimdi ise ekseri açlığa düştü kaldı. Telezzüze ihtiyâr izn-i şer'î kalmadı.
Sevâd-ı âzam, hem ekseriyet-i mâsumun maîşeti basittir. Tegaddî besâtetiyle onlara tâbi olmak,
Bin kere müreccahtır, ekalliyet-i müsrife, ya bir kısım sefihe tegaddîde tereffüh noktasında benzemek.
Haşiye: İstanbul'da Sankiyedim nâmında bir mescid var. 'Sanki yedim'diyen adam, hevesinden kurtardığı paralarla bina etmiş.
İnâyet tarafından mâdem buna memurdur; zevkle baştan çıkarma, hem telzîz ile aldatma.
Sonra o da unutur doğru iştihâ nedir. Bir iştihâ-i kâzib gelir, başına çatar. Hatâsı, maraz ile, hem
İlletlerle cezalar gelir. Hakiki lezzet, hakiki iştihâdan çıkar; doğru iştihâ, sâdık bir ihtiyaçtan. Bu lezzet-i kâfide şah, hem gedâ beraber.
Hem bâhemdir bir dinar ve bir dirhem o lezzet berhem-zened. Eleme olur merhem.
Niyet gibi, tarz-ı nazar dahi âdeti ibâdete çevirir
Şu noktaya dikkat et: Nasıl olur niyetle mübah âdât, ibâdât; öyle, tarz-ı nazarla fünûn-u ekvân, olur maarif-i İlâhî,
Tetkik dahi tefekkür. Yani, ger harfî nazarla, hem san'at noktasında "Ne güzeldir" yerine, "Ne güzel yapmış Sâni'; nasıl yapmış o mâhı!"
Nokta-i nazarında kâinata bir baksan, nakş-ı Nakkaş-ı Ezel, nizam ve hikmetiyle lem'a-i kasd ve itkan, tenvir eder şübehi.
Döner ulûm-u kâinat, maarif-i İlâhî. Eğer mânâ-i ismiyle, tabiat noktasında "zâtında nasıl olmuş" eğer etsen nigâhı,
Bakarsan kâinata, daire-i fünûnun daire-i cehl olur. Bîçare hakikatler, kıymetsiz eller kıymetsiz eder. Çoktur bunun güvâhı.
Böyle zamanda tereffühte izn-i şer'î bizi muhtar bırakmaz
Lezâiz çağırdıkça, "Sanki yedim" demeli. "Sanki yedim" düstur eden, bir mescidi yemedi. Haşiye
Eskide ekser İslâm filcümle aç değildi. Tenâuma ihtiyâr bir derece var idi.
Şimdi ise ekseri açlığa düştü kaldı. Telezzüze ihtiyâr izn-i şer'î kalmadı.
Sevâd-ı âzam, hem ekseriyet-i mâsumun maîşeti basittir. Tegaddî besâtetiyle onlara tâbi olmak,
Bin kere müreccahtır, ekalliyet-i müsrife, ya bir kısım sefihe tegaddîde tereffüh noktasında benzemek.
Haşiye: İstanbul'da Sankiyedim nâmında bir mescid var. 'Sanki yedim'diyen adam, hevesinden kurtardığı paralarla bina etmiş.