Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
Her tarafta yükselip hem de hâkim olacak. İ'câzının beyânı zamanı da gelecek. O sâile cevaben dedim: "İ'câz-ı Kur'ânî, yedi menâbi-i külliyeden tecellî, hem yedi anâsırdan terekküb eder.
Birinci menba: Lâfzın fesâhatinden selâset-i lisânı, nazmın cezâletinden, mânâ belâgatinden, mefhumların bedâatinden, mazmunların berâatinden, üslûbların garâbetinden birden tevellüd eden bârika-i beyânı,
Onlarla oldu mümtezic, mizâc-ı i'câzında acîb bir nakş-ı beyân, garip bir san'at-ı lisânı. Tekrarı hiçbir zaman usandırmaz insanı.
İkinci unsur ise, umûr-u kevniyede gaybî olan esasât, İlâhî hakâikten gaybî olan esrardan, gaybî-i âsumânî.
Mâzide kaybolan gaybî olan umûrdan, müstakbelde müstetir kalmış olan ahvâlden birden tazammun eden bir ilmü'l-guyûb hızânı.
Alemü'l-guyûb lisânı, şehâdet âlemiyle konuşuyor erkânı, rumuz ile beyânı, hedef nev-i insanî, i'câzın bir lem'a-i nurânî.
Üçüncü menba ise, beş cihetle hârika bir câmiiyet vardır: Lâfzında, mânâsında, ahkâmda, hem ilminde, makâsıdın mîzanı.
Lâfzı tazammun eder pek vâsi' ihtimâlât, hem vücûh-u kesîre ki, herbiri nazar-ı belâgatta müstahsen, Arabiyece sahih, sırr-ı teşriî lâyık görüyor anı.
Mânâsında, meşârib-i evliyâ, ezvâk-ı ârifîni, mezâhib-i sâlikîn, turuk-u mütekellimîn, menâhic-i hükemâ, o i'câz-ı beyânı
Birden ihâta etmiş, hem de tazammun etmiş delâletinde vüs'at, mânâsında genişlik. Bu pencere ile baksan, görürsün, ne geniştir meydanı.
Ahkâmdaki istiâb; şu hârika şeriat ondan olmuş istinbat, saadet-i dâreynin bütün desâtirini, bütün esbâb-ı emni.
İçtimâî hayatın bütün revâbıtını, vesâil-i terbiye, hakâik-ı ahvâli birden tazammun etmiş onun tarz-ı beyânı.
İlmindeki istiğrak: hem ulûm-u kevniye, hem ulûm-u İlâhî, onda merâtib-i delâlât, rumuz ile işârât, sûreler surlarında cem' etmiştir cenânı.
Makâsıd ve gâyâtta, muvâzenet, ıttırad, fıtrat desâtirine mutâbakat, ittihad, tamam mürâât etmiş, hıfz eylemiş mîzanı.
İşte lâfzın ihâtasında, mânânın vüs'atinde, hükmün istiâbında, ilmin istiğrakında, muvâzene-i gâyâtta câmiiyet-i pürşânı!
Dördüncü unsur ise, her asrın derece-i fehmine, edebî rütbesine, hem her asırdaki tabakâta, derece-i istidad, rütbe-i kabiliyet nisbetinde ediyor bir ifâza-i nurânî.
Her asra, her asırdaki her tabakaya kapısı küşâde. Güyâ her demde, her yerde taze nâzil oluyor o kelâm-ı Rahmânî.
Birinci menba: Lâfzın fesâhatinden selâset-i lisânı, nazmın cezâletinden, mânâ belâgatinden, mefhumların bedâatinden, mazmunların berâatinden, üslûbların garâbetinden birden tevellüd eden bârika-i beyânı,
Onlarla oldu mümtezic, mizâc-ı i'câzında acîb bir nakş-ı beyân, garip bir san'at-ı lisânı. Tekrarı hiçbir zaman usandırmaz insanı.
İkinci unsur ise, umûr-u kevniyede gaybî olan esasât, İlâhî hakâikten gaybî olan esrardan, gaybî-i âsumânî.
Mâzide kaybolan gaybî olan umûrdan, müstakbelde müstetir kalmış olan ahvâlden birden tazammun eden bir ilmü'l-guyûb hızânı.
Alemü'l-guyûb lisânı, şehâdet âlemiyle konuşuyor erkânı, rumuz ile beyânı, hedef nev-i insanî, i'câzın bir lem'a-i nurânî.
Üçüncü menba ise, beş cihetle hârika bir câmiiyet vardır: Lâfzında, mânâsında, ahkâmda, hem ilminde, makâsıdın mîzanı.
Lâfzı tazammun eder pek vâsi' ihtimâlât, hem vücûh-u kesîre ki, herbiri nazar-ı belâgatta müstahsen, Arabiyece sahih, sırr-ı teşriî lâyık görüyor anı.
Mânâsında, meşârib-i evliyâ, ezvâk-ı ârifîni, mezâhib-i sâlikîn, turuk-u mütekellimîn, menâhic-i hükemâ, o i'câz-ı beyânı
Birden ihâta etmiş, hem de tazammun etmiş delâletinde vüs'at, mânâsında genişlik. Bu pencere ile baksan, görürsün, ne geniştir meydanı.
Ahkâmdaki istiâb; şu hârika şeriat ondan olmuş istinbat, saadet-i dâreynin bütün desâtirini, bütün esbâb-ı emni.
İçtimâî hayatın bütün revâbıtını, vesâil-i terbiye, hakâik-ı ahvâli birden tazammun etmiş onun tarz-ı beyânı.
İlmindeki istiğrak: hem ulûm-u kevniye, hem ulûm-u İlâhî, onda merâtib-i delâlât, rumuz ile işârât, sûreler surlarında cem' etmiştir cenânı.
Makâsıd ve gâyâtta, muvâzenet, ıttırad, fıtrat desâtirine mutâbakat, ittihad, tamam mürâât etmiş, hıfz eylemiş mîzanı.
İşte lâfzın ihâtasında, mânânın vüs'atinde, hükmün istiâbında, ilmin istiğrakında, muvâzene-i gâyâtta câmiiyet-i pürşânı!
Dördüncü unsur ise, her asrın derece-i fehmine, edebî rütbesine, hem her asırdaki tabakâta, derece-i istidad, rütbe-i kabiliyet nisbetinde ediyor bir ifâza-i nurânî.
Her asra, her asırdaki her tabakaya kapısı küşâde. Güyâ her demde, her yerde taze nâzil oluyor o kelâm-ı Rahmânî.