K.L > İsLami Fıkıh AnsikLopedisi (Alfabetik)

ceylannur

Yeni Üyemiz
KARI - KOCA ARASINDA HUKUK Başka kadınların çekiciliginden bahsedip, gözü dışarda olan biraz çapkın kocasının kadının uyarması; ona Islâmi nasihatte bulunması uygun olur mu?
Uyarabilir; çünkü uyarmakla erkekler değil, bütün müslümanlar görevlidir Bu durumda olan bir kadın da, kocasının en güzel ve en etkileyici yollarla uyarmalı Bunun en hoşa giden yöntemini bulmalı Onun erkeklik onurunu kırmadan, bunu cilvelerle, sürprizlerle yapmaya çalışmalıdır Çoğu Müslüman,ama cahil kadın, kocasına cazip görünmek için, evinin içinde dahi süslenmeyi, boyanmayı ve kokulanmayı Islâma aykırı sanır Oysa kocanın karısına ta'zir cezası verebileceği konulardan biri de, süslenmesini istediği halde onun süslenmemesidir: Halbuki, Rasûlulah Efendimiz buna çok önem verir Israil kadınları süslenmedikleri için, onların erkeklerinin zinayâ düştüğünü söyler: (el-Hindî, VI/640 (Ibn Asâkir'den)) Uzakta olan bir erkeğin evine gece ansızın dönmemesini, karısının üstünü başını düzenlemesi için ona önceden haber ulaştırılmasını emreder( Buhârî, nikâh 121,122; Müslim, radâ 56 imâret 181,182; Ebû Dâvûd, cihad 163; Dârimî, nikâh 32; Müsned lIl/303, 355 ) Günümüzde olduğu gibi sokaklarda kadınların cicili bicili pazarlandığı bir ortamda müslüman kadınlar da, elbette daha becerikli ve uyanık olmalı, namahremine göstermemek şartıyla, süslenmeli, boyanmalı ve kocanın gözünü sokaktan evine çekmeyi başarabilmelidirler Bu, günâh değil, sevaptır ve erkeklerin bu çapkın nahoşluklarında, karılarının da hatâsı vardır
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KARI-KOCA BİRBİRLERİNE İSİMLERİYLE HİTAP EDEBİLİRLER Mİ? Kocanın karısına ismiyle hitap edemeyeceğine dair bir nas yoktur Fıkıh kitaplarımız, karının kocasına ismi ile hitap etmesinin "mekruh" (nahoş) olduğunu söyler (Tenvîru'I-ebsâr (Ibn Âbidin ile) VI/418) Ama bunu bir âyete ya da hadîse dayandırmazlar Yani bu, zamanın örfüne göre verilmiş bir hükümse, örfün (yani bu alışkanlığın) değişmesiyle bunun da değişmesi gerekir Diğer bir ifade ile, anormal karşılanan beldelerde mekruh olması, normal karşılanan beldelerde ise olmaması gerekir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KARISI GAYRİ MEŞRU BİR HAYAT SÜREN BİR İMAMIN DURUMU NEDİR?
Müftü, vaiz,imam, hacı gibi herhangi bir ünvana sahip kimse insan olduğuna göre günah işleyebilir Yalnız hoca, hacı hakkında daha fazla dedikodu yapılıyor Başkası her haltı işlediği halde hiç dikkat çekmiyor ve hoca, hacı bir günah işlediğine yerin dibine geçiriliyor Oysa onların da hocaya ve hacıya nisbetle çok daha fazla sıkça işledikleri günahları vardır Durum böyle olmakla beraber katil, zani, kumarbaz ve karısı gayrı meşru hayat yaşayan herhangi bir kimsenin arkasında namaz kılmak –eğer bir başkası yoksa- caizdir Şu kadar var ki tenzihen mekruhtur Fakat namazı kıldıracak bir başka kimse olmazsa arkasında namaz kılmakta bir sakınca yoktur Cuma gibi cemaatla kılınması mecburi olan bir namazı bunlar imam da olsa arkasında namaz kılmak lazımdır Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: "Salih olsun fasık olsun hrkesin arkasında namaz kılınız” Diyanetin üst kademelerindeki bazı kimselerin karısının açık saçık gezmesi ve şurada burada çalışmaları meselesine gelince, Diyanette çalışanların İslam'a hizmet etmelerini bekliyoruz ve o nedenle dindar kimselerin bu kademeleri işgal etmelerini temenni ederiz Ancak tarihte çok zaman bu işlerin başına zalım ve fasık kimseler gelmiş olduğu gibi Diyanetin şu veya bu kademesine fasık kimseler gelmiştir ve gelebilir İslam'a göre bir amirin hükmü Allah'ın emrine ters düşüyorsa itaat edilmemelidir Verilen hüküm İslam nazarında uygun olduktan sonra mesele yoktur Hak söz –kim söylerse söylesin- tutulur
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KARISI VE ÇOCUĞUYLA CEMAAT
Önde bey, ortada 8 yaşlarında erkek çocuğu, arkada hanımı olacak, şekilde cemaat olup namaz kılabilir mi?
Kılabilirler Daha doğru bir deyişle öyle kılmaları gerekir Çünkü içlerinde imam olması câiz birisi varken, namaz kılanların aynı farz namazı bir yerde ayrı ayrı kılmaları mekruh, yani çirkindir Birisinin mutlaka imam olması, diğerlerinin de ona uyması gerekir Çünkü cemaat imamdan başka, mümeyyiz bir çocuğun bulunmasıyla da oluşur Saf sırası ise; soruda geçtiği gibi, önce erkekler, arkasından çocuklar, onların arkasından da kadınlar şeklinde olur Ancak erkek bu şekilde kılmakla cemaat sevabını almış olsa bile, camiye gitme sevabını alamaz
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KARISINI DÖVME HAKKI Aile huzursuzluklarında kocanın karısını dövme hakkı var mıdır? Varsa derecesi nedir?
Sıradan âile huzursuzluklarında, kocanın karısını dövme hakkı yoktur Çünkü huzursuzluğun sebebi erkekte de olabilir Hiç birisinin elinde de olmayabilir Kadında olmakla birlikte, basit bir sebep ya da bir yanılma ve bir hatâ da olabilir Eğer erkeğin karısını kayıtsız şartsız dövme hakkı olsaydı, erkeğin güçlü olması, zalimleşmesine sebep olurdu Allah Rasûlü Efendimiz (sav) hanımlarına hiç vurmuş değildir Halbuki, hanımlarının onu üzdügü, kırdığı, hattâ ona karşı birlik olup söz ettikleri vardır O, hanımlarına hiç vurmadığı gibi, onlara sözlede hakaret etmemiş ve ümmetine de hanımlarına iyi davranmalarını emretmiş, onların erkeklere Allah'ın birer emaneti olduklarını hatırlatmıştır Ancak değil dövmeye, âileleri yıkıp parçalamaya kadar giden huzursuzluklar da vardır Böyle durumlarda bazen bir iki tokat işe yarar, evdeki otorite boşluğunu giderir, kadına evin bir hakimi olduğunu hatırlatır ve bir ilâç olarak başvurulan bu çâre, çok büyük felâketlere ve kötülüklere engel olabilir Ancak bu bir ilâçtır Hastalık kangren olmaya yüz tutmadan kullanılmaz ve dozu da fazla kaçırılmaz Aksi halde kötü olan yan etkileri olur Kur'ân-ı Kerimin bu konudaki âyeti ilginçtir: "Allah'ın bazılarını bazılarına üstün yaratması sebebiyle erkekler kadınlar üzerine hakimdirler Bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar Iyi kadınlar itaatli olanlardır Allah'ın (onları) koruması sebebiyle görünmeyeni koruyanlardır Başkaldırmalarından (nüsûz) korktuğunuz kadınlara öğüt verin (Vazgeçmezlerse) onları yataklarında yalnız bırakın (Yine kâr etmezse) döğün Size itaat ederlerse aleyhlerine bir yol aramayın Doğrusu Allah yücedir, büyüktür" (Nisâ (4) 34) Tefsirciler, başkaldırma diye terceme edilen"nüsûz"ü: Eşinden tiksinme, ona isyan etme, yüz çevirme, bugzetme, eşi için kokulanıp süslenmeme, eşinin arzusunu menetme, eşinin evinde oturmayıp başka evde ve başkalarıyla oturma (147 ibn Kesîr N/257; Kurtubî NI/170; Elmalı N/1351; Lisânü'I-Arap "ne-seze" md) diye açıklamışlardır Anlaşılacağı üzere kadının bu duruma gelinceye kadar dövülmesi yasaktır Yüzde bir de olsa, işi bu duruma kadar götüren kadın için aslında başka çâre de yoktur Ya verilen öğütleri tutar, iş biter Ya kocası yatağına girdiği halde ona sırtını döner Ilgilenmez ve bu yolla uslanmasına çalışır Çünkü bu, kadınlar için çok etkili bir çâredir Bu da olmazsa iş boşanmaya kadar gelmiş ve yuva cehenneme dönmüş demektir Ama boşanma daha büyük felâketlere ve yıkımlara sebep olabilir: Onun için dağlama kabilinden, son çare olarak incitmeyecek ve iz bırakmayacak kadar dövmeye başvurulur Çünkü bu duruma düşenlerin bir çoğunu bu hafif dayak yola getirir ve çoğu boşânmaları önler Önlemezse Islâm, yine erkeğin boşamasına izin vermez ve iki tarafın akrabasından seçilecek hakemlerin arabuluculuk yapmasını önerir ( Nisâ (4) 35)
1- Kadının dövülmesini gerektirecek davranışlar çok az görülecek davranışlar olduğu için, kadın dövme Islâm'da hoş karşılanmamış, hele bu sebepler yokken dövmeye cevazı verilmemiştir Allah Resûlü Efendimiz: "Allah'ın kızcağızlarını dövmeyin" (Ibn Kesîr N/258) "Kadınlar hakkında Allah'tan korkun" (Ebû Dâvûd, menâsik 56; Ibn Mâce, menâsik 84; Kurtubî NI/172) "Kadınlar hakkında birbirinize hayır öğütlerde bulunun" (Kurtubî NI/173) " Irzınızı başkalarına çiğnetirlerse onları incitmeden dövün (Mûslim, hac 147; Tirmizî, radâ' 11; Ebû Dâvûd, menâsik 56 -Ibn Kesîr N/258) "Dövdüğünüzde yüzlerine vurmayın" (153) buyurmuştur
2- Sebepleri bulduktan sonra başka çâresi de bulunamayan dövme, kangren olup kesilmeye yüz tutmuş uzvu kesilmekten kurtarmak için bir son çâre ve bir acı ilâçtir Zaruret görülmeden kullanılmamalıdır
3- Kafa kaldıran kadınların bir kısmı mazohisttir; kocasının bir yigit rolünde ve otoriter görmek ister; hattâ dövülmekten hoşlanır ve rahatlar
4- Aslında Islâma bu noktada karşı çıkanların pek çoğu, daha durum, İslamın dövmeye izin verdiği aşamaya gelmeden karılarını döverler, pek çoğu da onlardan boşanırlar Hattâ karılarının kolunu başını kıranlar da olur Islâm bunların hiçbirisine izin vermez Ne sebeple olursa olsun, karısının bir uzvunu kıran, ona diyet ödemek zorunda bırakılır (Konu için ayrıca bk Halebî, Sağîr 395 Kebîr, 621 (Aynı müellife ait bu iki kaynakta kadının namaz kılmaması ve yıkanmayı (guslü) terk etmesi dövülmesini meşru kılan sebeplerden gösterilir); Canan, Terbiye 391)
5- Dövmeye izin verilme noktasına geldikten sonra da; kadının yüzüne vurulmaz; incitici ve iz bırakıci şekilde dövülmez Dövmekten gaye onun çaydırılıcığıdır
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KARISININ GAYR-I MEŞRU OLARAK YAŞADIĞINI BİLEN KİMSE NE YAPMALIDIR, ONU BOŞAMAK MI YOKSA ONU ÖLDÜRMEK Mİ İCAB EDER? Kesin olarak karısının gayr-i meşru olarak yaşadığını bilen kimsenin onu öldürmek veya öldürtmek için teşebbüse geçmesi caiz değildir Çünkü evli olan kadının zina ile hiyanet ettiği zaman bunu tatbik etmek mümkün değildir

1- Her şeyden evvel dört müslümanın, göz ile, zanilerin tenasül organlarının birbirine girift olduklarını görmeleri şarttır Bu da mümkün değildir
2- Cezayı tatbik eden fert veya fertler değil, hükümettir Herkes uygun gördüğü cezayı infaza kalkışacak olursa düzen bozullur, anarşi doğar
3- Günümüzde, bir kimse zina eden karısını öldürmek için teşebbüse geçecek olursa davasını isbat etmek mümkün olmadığı için Allah'ın indinde mes'ul olacağı gibi, kanunen de mesul olup yıllarca haps sefaletini çekecektir Böyle bir olay karşısında boşamadan başka çare yoktur
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KARMA OTURMA Evimizin küçük olması sebebiyle kadın erkek birarada oturuyoruz; bu doğru mudur?
Evde kadınların mahremi olmayan erkekler yoksa, bunun herhangi bir sakıncası yoktur Kocanın erkek kardeşi (kayın); dayısı, amcası dayı ve amca çocukları, ya da daha uzak akrabalar gibi namahremler varsa, kadın tam tesettürüne, oturuşuna kalkışına, gülüşüne,konuşmasına, onların yanında kokulanmamaya ve süslenmemeye, onlarla tek tekine bir odada kalmamaya dikkat etmek şartıyla bir arada bulunabilirler, beraber yemek yiyebilirler Ancak bu durumda kadının ayrıca başını omuzlarıyla beraber örten bir üstlüğü, ya da büyük bir başörtüsü bulunmalı ve elbisesinin süsünü de onunla örtmeli ve ayrıca göğüs ve kalça gibi vücut hatlarını belirten dar elbiseler giymemelidir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KARZ Borç, kredi, ödünç, altın, gümüş, nakit para ve mislî olan şeyleri başkasına ödünç vermek anlamında bir Islâm hukuku terimi Çoğulu kurûzdur Hanefîler dışında diğer mezhepler selem akdi yapılan tüm malların karz olarak verilebileceğini söylerler Onlar böylece, bazı kıyemî malları da tarife alarak kapsamı genişletmişlerdir (el-Kasâni, Bedâyiu's-Sanayı', VII, 394; Ibn Kudâme, el-Muğnî, IV, 313; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, V, 366)
Kur'ân-ı Kerîm'de "Allah'a ödünç vermek" şeklinde ifadesini bulan, fâizsiz ve karşılıksız verilen ödünç para anlamına gelen "karz-ı hasen"i de kapsamına alan altı kadar âyet vardır Bunlardan birisi şöyledir: "Allah'a karz-ı hasen olarak ödünç verecek olan kimdir? Işte o, bunun karşılığını kat kat arttıracaktır Ona, bundan başka çok değerli bir mükâfat da vardır " (el-Hadîd, 57/ 11, konu ile ilgili âyetler; el-Mâide, 5/12; el-Bakara, 2/245; el-Hadîd, 57/18; et-Teğabun, 64/17; el-Müzemmil, 73/20)
Bu konuda Hz Peygamber'in çeşitli hadisleri vardır "Bir müslüman diğer müslümana iki defa ödünç (para) verirse, bir defa tasaddukta bulunmuş gibi olur" (eş-Şevkânî, Neylü'l-Ivtâr, V, 229) Enes b Mâlik'ten şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Allah'ın elçisi şöyle buyurdu: Mirac gecesi bana, cennet kapısında şöyle bir yazı gösterildi Sadaka için on katı, karz-ı hasen için ise onsekizkatıecir vardır Cebrâil'e, karzın niçin sadakadan daha üstün olduğunu sorduğumda, su cevabı verdi: Şüphesiz, dilenci (çoğu zaman) yanında varken ister Ödünç isteyen ise, ancak ihtiyaç sebebiyle ister" (Ibn Mâce, Sadakât, 19; el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, lV, 126)
Karzın rüknü icap ve kabuldür Ödünç verenin teberrua ehil olması gerekir Baba, vasî ve mümeyyiz küçükler, temsil ettikleri kimsenin malınıteberru edemedikleri gibi, ödünç vermeye de ehil değildirler Ödünç vermede, başlangıçta bir ıvaz (karşılık) bulunmadığı için, bir bakıma teberru niteliği vardır Akdin tamamlanması için, ödünç verilecek şeyin karşı tarafa teslim edilmiş olması gerekir Hanefîlere göre, yalnız mislî olan yani ölçü, tartı veya standart olup sayı ile alınıp satılan şeyler karz olarak verilebilir Hayvan veya gayrı menkul gibi kıyemî malları karz akdine elverişli değildir Bunlar ihtiyacı olana kira veya âriyet yoluyla verilebilir Çünkü kıyemî malların misli bulunmadığı için benzerini geri vermek mümkün olmaz Meselâ; iki yaşlarında 700 bin liraya da, 1 milyon liraya da sığır cinsi hayvan bulunabilir Ödünç veren daha iyisini almak isterken, ödünç alan daha ucuz olanını geri vermek isteyebilir Bu durum menfaat çekişmesine yol açar (el-Kâsânî, age, VII, 394; Ibn Kudâme, el-Muğnî, IV, 314; Ibn Abidin, Reddu'l-Muhtâr, IV, 179, 195)
Şafiî, Malıki ve Hanbelîlere göre, kendisinde selem akdi yapılabilen her şeyin karz olarak verilmesi de mümkündür Bu mislî olabileceği gibi kıyemî mallardan da olabilir Hayvan da bunlar arasındadır Ebû Râfi'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Allah Rasûlü, bir adamdan iki yaşlarındaki bir deveyi ödünç almıştı Sonra ona bir takım zekât develeri geldi Bana, ödünç aldığı kimseye iki yaşlarında bir deveyi vermemi emretti" Ben de dedim ki: "Develer arasında altı yaşınıbitirmiş daha güzel olanından başkasını bulamıyorum" Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Onu ona ver, şüphesiz sizin en hayırlınız, ödeme bakımından en güzel olanınızdır" (Müslim, Müsâkât, 118; Ebu Dâvud, Büyû', 110; Tirmizî, Büyu', 73) Hanefîler Ebû Râfi' hadisini mensuh kabul ederler (Sahîh-i Müslim Tercemesi, Terc A Davudoğlu, VIII, 96, 101)
Islâm hukukçularının çoğunluğuna göre, karz akdinde va'de şartı geçerli değildir Aksi halde nesîe ribâsı söz konusu olur Karz başlangıçta teberru niteliğindedir Ödünç veren için bedelini derhal isteme hakkıdoğar Ancak sure belirlenmiş olur ve ödünç veren buna riayet etmiş bulunursa, ödünç alana kolaylık göstermiş ve iyi bir iş yapmış olur Satım ve kira akdi akitlerde ise tarafların tesbit edecekleri va'deler bağlayıcı olur
Imam Mâlik'e göre, karz akdi, va'de belirlenmekle va'deli olur Delil şu hadistir: "Müslümanlar kendi aralarında belirledikleri şartlara uyarlar" (Buhârî, Icâre, 14, 50) Çünkü taraflar karz akdi ile, bunu devam ettirme veya ikâle yapma bakımından tasarrufa mâlik olurlar Bu arada va'deyi uzatma yetkisine sahiptirler (eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 303; Ibn Kudâme, age, IV, 315)
Hanefîlerin meşhur görüşüne göre, ödünç vermenin menfaat celbeden bir tarzda olmaması gerekir Ancak ödünç verenin yararlanması, akit sırasında şart koşmaksızın ve bu konuda örf de bulunmaksızın olmuşsa bunda bir sakınca yoktur Meselâ, ödünç alan kimse, parayı geri verirken ilâve yapsa veya teşekkür olarak evini tercihen ödünç para verene satsa, bunda bir sakınca bulunmaz Câbir b Abdillâh'tan şöyle dediği nakledilmiştir: "Benim Rasûlüllah (sas) da bir hakkım (alacağım) vardı Bana bunu ziyade ederek ödedi" (Müslim, Müsâkât, 120; ea-şevkânî, age, V, 231)
Aslında, menfaat celbeden karz yasağı ez-Zeylaî'nin Nasbu'r-Râye'de tesbit ettiği gibi, herhangi bir hadise dayanmaz Bunu şart koşulan veya örf hâlini alan menfaatlarla ilgili olarak düşünmek mümkündür (Zühaylî, el-Fıkhu'l-Islâmî fi Uslûbihi'l Cedid, I, 504)
Ödünç verene hediye vermek şart koşulmuşsa bu mekruh olur Aksi halde bir sakıncası bulunmaz Ancak dostlar arasındaki mutat hediye ve ikramlar bundan müstesnadır Rehinden yararlanma da, rehin verenin izniyle mümkün ve caizdir (Ibn Âbidin, Reddu'l-Muhtar, IV, 182; Hamdi Döndüren, Çağdaş Ekonomik Problemlere Islâmî Yaklaşımlar, Istanbul 1988, s 87, 94)
Islâm'da karz yoluyla kısa va'deli ve küçük kredileri temin etmek mümkün olabilir Bu, akrabalık, dostluk, karşılıklı yardımlaşma, karşılığını âhirette alma, ileride kendisi de benzer ekonomik sıkıntıya düşerse destek hazırlama gibi düşüncelerle yapılabilir Kısa vadeli ihtiyaçların esnaf, tüccar ve komşularla hısım akraba arasında çözümlenmesi ve bundan bir yarar beklenmemesi en güzel ve kalıcı bir çözümdür Bu yolla fertler birbirine yaklaşır, iyilik duyguları güçlenir, ayrıca taraflar sürekli olarak karz-ı hasen sevâbına nâil olurlar Islâm'da uzun va'deli ve büyük krediler için kâr ortaklığı esası getirilmiştir Çünkü bir yarar olmaksızın insanların birbirlerine yardımcı olmaları süreklilik arzetmez Özellikle kredinin miktarı büyüdükçe, bunu karz-ı hasen ölçüleri içinde çözmek mümkün olmaz Krediye ihtiyacı olan iş adamı dürüst çalışır, ortaklarını gerçek mal varlığına hissedar yapar ve gerçek kârı paylaşmaya, ya da ortakların anaparalarına eklemeye razı olursa, kredi problemine çözüm yolu bulmak kolaylaşabilir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KAŞ VE TÜY YOLMA Kaşlarının arası bitişik olan bir kadın, sadece bitişen yerlerdeki tüyleri çekebilir mi? Yüzdeki ve özellikle de bıyıklardaki tüyleri, ayrıca bacaklardaki kılları yolabilir mi?
Allah Rasûllü Efendimiz (sas) kaşını incelttiren kadına ve bu işi yapana lânet etmiştir Fakat bazı Islâm alimleri, kadının yüzünde anormal olarak (çeşitli hormon bozukluklarından ötürü) biten kılları, kadının kocanın izniyle koparabilir, çünkü bu Allah'ın normal olarak yarattığı ve görmek istediği yaratılış biçimini; yani fıtratı değiştirmek değil, çeşitli hastalıklardan ötürü bozulan kadınlık fıtratını düzeltmek anlamını taşır, demişlerdir Kadın böylece, eğer istiyorsa, kocanın süslenme arzusunada uymuş olur Ibn Âbidîn, bu tür anormal kılları yolmâk, bu maksatla yapılırsa müstehaptır, der Ayaklardaki anormal kılları yolmak için de aynı şey söylenir Yalnız bunları başkalarına güzel görünmek için yapmak, doğuştan bitişik yaratılan kaşları almak ve her kadında normal olarak, biraz farklı ölçülerde de olsa, bulunan bıyık tüycüklerini yolmak haramdır
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KASÂME

Kâtili meçhul cinâyetlerde maktûlün bulunduğu köy veya mahalle halkından elli kişinin Allah'a yemin ederek "Öldürmedik ve öldüreni de görmedik" diye yemin etmeleri anlamında bir İslam ceza hukuku terimi Bunu talep etmek ve yemin edecek elli erkeği sevmek maktûlün velisinin hakkıdır Hanefiler dışında çoğunluk İslâm hukukçularına göre, öldürülenin velîleri cinayeti başka bir delille ispat edemezlerse, suçlunun aleyhine yemin ederler Onlardan herbiri Allah'a yeminle "ona filanca vurdu ve öldü veya onu falanca öldürdü" diye yemin eder
Kasâmenin delili sünnettir Ensârdan bir erkek şöyle rivayet etmiştir:
"Hz Peygamber kasâmeyi câhiliyye devrinde olduğu üzere bıraktı" (Buhârî, Diyât, 22, Menâkibu'l-Ensâr, 27; Ebû Dâvud, Diyât, 8,9; eş-Şevkânî, Neyhi'l-Evtâr, VII, 34) Hz Peygamber şöyle buyurmuştur: "Delil getirmek iddia edene, yemin ise inkâr edene aittir Ancak kasâme bundan müstesnâdır" (eş-Şevkânî, Neylü'l Evtar, VII, 39)
Kasâmenin amacı, müslümanın canını korumak, kanın yere dökülmesini önlemek ve suçlunun cezasız kalmasını engellemektir Hz Ali, Ömer (ra)'a cuma namazı veya Kâbe'yi tavaf sırasında izdihamdan ölen kimseler hakkında şöyle demiştir: "Ey mü'minlerin emîri, eğer öldüreni bilirsen hiçbir müslümanın kanı boşa gitmez Aksi halde onun diyetini beytülmâl'den ver" (el-Kâsânî, Bedâyiu's Sanâyi', VII, 290; Meydânî, el-Lübâb, III, 172; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletuh, VI, 395)
Yemin sırasında cinayeti üstlenen çıkmazsa, o mahalle veya köy halkının mükellef erkeklerine diyetle hükmolunur İnsanların oturduğu yerden, ses işitilmeyecek kadar uzakta, kırlarda bulunan ölünün, cinayet sonucu öldürüldüğü belli ise, diyeti devlete âittir İslâm, suç işlemeleri önlemek için kollektif sorumluluk esasını getirmiştir Yine kâtilin asabe veya âkileşinin kasâme ve diyetle yükümlü tutulmasının sebebi, maktûlün bulunduğu yerde, öldürülmezden önce, hayatını korumadaki eksiklikleri ve câninin saldırısına karşı ona yardım ve himaye etmemeleridir Nitekim, yanlışlıkla (hataen) öldürmede âkilenin diyetle yükümlü tutulmasının sebebi de budur
1) Öldürenin meçhul olması, Eğer kâtil biliniyorsa kasâme usulü uygulanamaz Şartları varsa, kasten öldürmede kısâs, şibhü'l-amd ve hataen öldürmede ise diyet gerekir
2) Öldürülende yara, vurma vBulletin öldürme eserinin bulunması gerekir Bunlar olmazsa kasâme ve diyet gerekmez Kendi kendine ölmüş sayılır Ağız, burun, dübür ve cinsiyet uzvundan kan gelmiş olsa yine bir şey, gerekmez Çünkü bu yerlerden kan, bir harbe olmaksızın normal olarak gelir Bununla onun öldürüldüğü anlaşılmaz Ancak kan, göz veya kulaktan gelmiş olursa kasâme ve diyet söz konusu olur
3) Öldürülenin insan olması Hayvan için kasâme yoluna gidilmez
4) Öldürülenin velileri tarafından mahkemeye dava açması Çünkü kasâme bir yemindir Yemin ise davasız hukukî bir anlam taşımaz
5) İthaf edilenin suçu inkâr etmesi Çünkü yemin inkâr edenin görevidir Sanık suçu itiraf ederse, kasâme söz konusu olmaz
6) Dâvâcının kasâme talebinde bulunması, Çünkü yemin teklif etmek davacının hakkıdır
7) Maktülün bulunduğu yerin bir kimsenin mülkü veya yararlandığı bir yer olması Çünkü insanlar mülk edindiği veya kira akdi gibi bir yolla yararlandığı yerin güvenliğinden sorumlu tutulabilir
Büyük câmilerde, umûma ait cadde, köprü ve çarşılarda veya ceza evinde bulunan mektûl için kasâme yapılmaz Çünkü bu yerler, bir kimsenin mülkü veya tasarrufunda olan yerler değildir Burada diyet beytülmâl tarafından ödenir Mahalle mescidinde bulunursa, o mahalle halkı kasameye davet edilebilir Gemi, uçak, otobüs ve tren gibi araçlarda katili bilinmeyen bir ceset bulunsa, kasâme bu araçlarda bulunan kimselere yöneltilir Çünkü bu araçlar onların elinde sayılır
Sonuç olarak, tasarrufu bir kimseye veya cemaate değil de, müslüman toplumuna ait olan her yerde kasâme ve diyet fertlere gerekmez Diyeti Devlet öder (el-Kâsânî, age, VII, 286 vd; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, VIII, 392, 396; Meydanî, age, III, 174, 176; İbn Kudâme, el-Muğnî, VIII, 71 vd; İbn-Abidîn, Reddü'l Muhtar, V, 445 vd ez-Zühayli, age, VI 400)
 
Üst Alt