Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
On Dördüncü Pencere
-1-
sırlarınca, herşey, her şeyinde ve her şe'ninde tek bir Hâlık-ı Zülcelâle muhtaçtır.
Evet, kâinattaki mevcudâta bakıyoruz ve görüyoruz ki, zaaf-ı mutlak içinde bir kuvvet-i mutlaka tezâhürâtı var ve acz-i mutlak içinde bir kudret-i mutlakanın âsârı görünüyor: meselâ, nebâtâtın tohumlarında ve köklerindeki ukde-i hayatiyelerinin intibahları zamanında gösterdikleri hârika vaziyetleri gibi.
Hem fakr-ı mutlak ve kuruluk içinde bir gınâ-i mutlakın tezâhürâtı var: kıştaki toprağın ve ağaçların vaziyet-i fakirâneleri ve baharda şâşaalı servet ve gınâları gibi.
Hem, cümûd-u mutlak içinde bir hayat-ı mutlakanın tereşşuhâtı görünüyor: anâsır-ı câmidenin zîhayat maddelere inkılâbı gibi.
Hem, bir cehl-i mutlak içinde muhît bir şuurun tezâhürâtı görünüyor: zerrelerden yıldızlara kadar herşeyin, harekâtında nizâmât-ı âleme ve mesâlih-i hayata ve metâlib-i hikmete muvâfık bir tarzda hareket etmeleri ve şuurkârâne vaziyetleri gibi.
İşte, bu acz içindeki kudret ve zaaf içindeki kuvvet ve fakr içindeki servet ve gınâ ve cümûd ve cehil içindeki hayat ve şuur, bilbedâhe ve bizzarure, bir Kadîr-i Mutlak ve Kavî-i Mutlak ve Ganî-i Mutlak ve Alîm-i Mutlak ve Hayy-ı Kayyûm bir Zâtın vücûb-u vücuduna ve vahdetine karşı her taraftan pencereler açar; heyet-i mecmûası ile, büyük bir mikyasta, bir cadde-i nurâniyeyi gösterir.
İşte, ey tabiat bataklığına düşen gâfil! Eğer tabiatı bırakıp kudret-i İlâhiyeyi tanımazsan, herbir şeye, hattâ herbir zerreye hadsiz bir kuvvet ve kudret ve nihayetsiz bir hikmet ve maharet, belki ekser eşyayı görecek, bilecek, idare edecek bir iktidar, herşeyde bulunduğunu kabul etmek lâzım gelir.
On Beşinci Pencere
-2-
sırrınca, herşeye, o şeyin kabiliyet-i mahiyetine göre kemâl-i mîzan ve intizam ile biçilip hüsn-ü san'at ile tertib edilip, en kısa yolda, en güzel bir sûrette, en hafif bir tarzda, istimâlce en kolay bir şekilde, meselâ kuşların elbiselerine ve her vakit tüylerini kolayca oynatmalarına ve istimâl etmelerine bak. Hem, israfsız hikmetli bir tarzda vücud vermek, sûret giydirmek, eşya adedince diller ile bir Sâni-i Hakîmin vücûb-u vücuduna şehâdet ve bir Kadîr-i Alîm-i Mutlaka işaret ederler.
1- De ki: "Her şeyin mülkü ve tasarrufu elinde olan kimdir, biliyorsanız söyleyin". (Mü'minun Sûresi: 88.)
Hiç bir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın. (Hicr Sûresi: 21)
Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. Muhakkak ki, Rabbim her şeye hakkıyla koruyucudur ve yapılan herşeyi kaydeder. (Hûd Sûresi: 56-57)
2- O herşeyi en güzel şekilde yarattı. (Secde Sûresi: 7.)
sırlarınca, herşey, her şeyinde ve her şe'ninde tek bir Hâlık-ı Zülcelâle muhtaçtır.
Evet, kâinattaki mevcudâta bakıyoruz ve görüyoruz ki, zaaf-ı mutlak içinde bir kuvvet-i mutlaka tezâhürâtı var ve acz-i mutlak içinde bir kudret-i mutlakanın âsârı görünüyor: meselâ, nebâtâtın tohumlarında ve köklerindeki ukde-i hayatiyelerinin intibahları zamanında gösterdikleri hârika vaziyetleri gibi.
Hem fakr-ı mutlak ve kuruluk içinde bir gınâ-i mutlakın tezâhürâtı var: kıştaki toprağın ve ağaçların vaziyet-i fakirâneleri ve baharda şâşaalı servet ve gınâları gibi.
Hem, cümûd-u mutlak içinde bir hayat-ı mutlakanın tereşşuhâtı görünüyor: anâsır-ı câmidenin zîhayat maddelere inkılâbı gibi.
Hem, bir cehl-i mutlak içinde muhît bir şuurun tezâhürâtı görünüyor: zerrelerden yıldızlara kadar herşeyin, harekâtında nizâmât-ı âleme ve mesâlih-i hayata ve metâlib-i hikmete muvâfık bir tarzda hareket etmeleri ve şuurkârâne vaziyetleri gibi.
İşte, bu acz içindeki kudret ve zaaf içindeki kuvvet ve fakr içindeki servet ve gınâ ve cümûd ve cehil içindeki hayat ve şuur, bilbedâhe ve bizzarure, bir Kadîr-i Mutlak ve Kavî-i Mutlak ve Ganî-i Mutlak ve Alîm-i Mutlak ve Hayy-ı Kayyûm bir Zâtın vücûb-u vücuduna ve vahdetine karşı her taraftan pencereler açar; heyet-i mecmûası ile, büyük bir mikyasta, bir cadde-i nurâniyeyi gösterir.
İşte, ey tabiat bataklığına düşen gâfil! Eğer tabiatı bırakıp kudret-i İlâhiyeyi tanımazsan, herbir şeye, hattâ herbir zerreye hadsiz bir kuvvet ve kudret ve nihayetsiz bir hikmet ve maharet, belki ekser eşyayı görecek, bilecek, idare edecek bir iktidar, herşeyde bulunduğunu kabul etmek lâzım gelir.
On Beşinci Pencere
sırrınca, herşeye, o şeyin kabiliyet-i mahiyetine göre kemâl-i mîzan ve intizam ile biçilip hüsn-ü san'at ile tertib edilip, en kısa yolda, en güzel bir sûrette, en hafif bir tarzda, istimâlce en kolay bir şekilde, meselâ kuşların elbiselerine ve her vakit tüylerini kolayca oynatmalarına ve istimâl etmelerine bak. Hem, israfsız hikmetli bir tarzda vücud vermek, sûret giydirmek, eşya adedince diller ile bir Sâni-i Hakîmin vücûb-u vücuduna şehâdet ve bir Kadîr-i Alîm-i Mutlaka işaret ederler.
1- De ki: "Her şeyin mülkü ve tasarrufu elinde olan kimdir, biliyorsanız söyleyin". (Mü'minun Sûresi: 88.)
Hiç bir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın. (Hicr Sûresi: 21)
Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. Muhakkak ki, Rabbim her şeye hakkıyla koruyucudur ve yapılan herşeyi kaydeder. (Hûd Sûresi: 56-57)
2- O herşeyi en güzel şekilde yarattı. (Secde Sûresi: 7.)